11. bölüm

1.2K 632 37
                                    

ŞEHİRDEN UZAK BOS BİR DEPO

Yaşlı adamın mekânı...

Yaşlı adam her zaman ki gibi haber kanalını izliyordu. Herkes seri katili bulma çabasına girmişti. Başına konulan beş milyon liralık ödül herkesi cezbediyordu. En son dün gece bir cinayet işlenmişti. Üstelik herkes bu cinayetlerin tek bir kişi tarafından işlenebileceğini düşünüyordu. Yaşlı adam keyifle sırıtıyordu. Birden kapı çaldı ve içeriye biri girdi. Giren kişi kapıda usulca bekledi. Yaşlı adam yaklaş der gibi işaret edince saygılı bir şekilde yürüyüp önünde durdu. Yaşlı adam, “Bunu benden neden sakladınız?” sorusuna kadar hâlâ televizyona bakıyordu. Sorunun karşısında gözlerini televizyondan çekip delikanlı kızın üzerine dikti. Feda korkusuzca ama saygısından bir nebze bile kaybetmeden ellerini önünde bağlamış sorduğu sorunun cevabını bekliyordu. Yaşlı adam, Feda’dan gözlerini çekip televizyona geri dönünce soğuk ve umursamaz bir sesle, “Ölüler konuşmaz!” dedi.
Feda’nın vazgeçmeye niyeti yoktu. Tekrar derin bir nefes alıp, “Onun için endişeleniyorum! Erganili onu harcar!” dedi. Yaşlı adam hemen önünde duran masanın üzerindeki sigara kutusunu işaret ederek “Uzat!” dedi.
Feda kutuyu uzatıp verdi. Yaşlı adam içinden bir tane alıp yaktı ve tekrardan televizyonu izlemeye devam ederken, “Herkes seni arıyor,” dedi. Feda televizyona bakarak, “Bu umurumda bile değil!” dedi. Feda’nın bu ani çıkışları Yaşlı adamın hoşuna gidiyordu. “Beş milyon lira az para değil!” deyince, Feda içinde tehdit ve uyarı dolu bir mesaj alması gerektiğini fark etmişti. Ama korkmak ona hiç yakışmıyordu. Gayet sakin bir sesle, “Size saygı duyarım. Şimdiye kadar bir dediğinizi ikiletmedim, ama bu farklı,” diye cevap verdi.
“Ne istiyorsun?”
“Hiçbir şey. Sadece Erganiliye karşı, karşımda durmanızı istemiyorum.”
“O mutlu.”
“Peki, ya Hicran… O da mutlu mu? Hiç sanmıyorum!” Delikanlı kızın son lafları Yaşlı adamın sonunda dikkatini çekmişti. Ondan yaklaşmasını istedi. İyice yaklaşınca durup Yaşlı adamın diyeceklerini bekledi. Yaşlı adam, Feda’nın gözlerinin içine bakarak, “Ablan onu iyileştirebilir,” dedi.
“Hicran’ın zaten zor bir hayatı var, bir kez daha toparlanamaz!”
Yaşlı adam, delikanlı kızın ne kadar ciddi olduğunu anlamıştı. Ayağa kalkıp karşısında durdu. Güçlü dursa da sesinde zayıflık vardı. “Onlara biraz zaman ver ve ablan için endişelenme. Mutlu olmasa da üzülmesine müsaade etmeyeceğim,” dedi.
Feda daha fazla diretmedi, ama karşılık olarak ‘evet’ ya da ‘hayır’ da demedi. Odadan çıkarken Yaşlı adam ona, “Akşam ki maça bunları düşünerek girme. Unutma… Kaybetmek gibi bir şansın yok!” dedi.
Feda, karşılık olarak sadece başıyla tamam der gibi onayladı. Uzun koridorda durup bir sigara yaktı. Canı sıkkınken ya da mutluyken hep sigara içerdi. Öfkesinin geçmesini beklerken dış kapıdan biri girdi. Hiç hoş bir karşılaşma değildi bu. Gelen Erganilinin ta kendisiydi. Çok sık olmasa da ara sıra Yaşlı adamı ziyarete gelirdi. Erganili daha önce onunla karşılaşmıştı, ama bu karşılaşma Erganilinin pek dikkatini çekmemişti. Çünkü gerçekte delikanlı kızın kim olduğunu bilmiyordu. Erganiliye öfkeyle bakıp sigarasını ağına doğru götürdü. Öfkesinin tek nedeni ablası değildi. Eğer şu an bir ölü olarak yaşıyorsa bunun sebeplerinden biri de Erganiliydi. Erganili kapıdan girer girmez uzun boylu ve yapılı bir gencin ona öfkeyle baktığını fark etti. Acelesi vardı. Pek umursamasa da bu delikanlının bakışları ilk kez ilgisini çekmişti. Erganili, Yaşlı adamın bulunduğu odaya doğru hızlı adımlarla yürükken başıyla gence selam verdi. Bu gencin hiç umurunda değildi. Delikanlı kız, onu tahrik etmek ister gibi yere tükürdü. Bu Erganilinin sinirini daha da bozdu. On yedilik bir çocukla tartışmaya girmek Erganilinin tarzı değildi ve bu yüzden bunu görmezlikten geldi.
Erganili, Yaşlı adamın odasına girince kapıyı ardından kapatmadı. Delikanlı kız, uzun koridorun sonunda sigarasını içerken onları izliyordu. Erganili, Yaşlı adamın eline uzandı, ama o elini öptürmek istemeyince hemen karşısına geçip oturdu. Oturur oturmaz o gencin hâlâ gözünü kırpmadan koridorun sonunda kendisini izlediğini gördü ve “Kim bu?” diye sordu. Yaşlı adam kimi kastettiğini görmek için arkasına doğru dönüp baktı. Delikanlıyı görünce tebessüm etti. Erganiliye dönüp bulaşmamanda fayda var dedi. Erganilinin kendisi koca bir belayken bu genç için Yaşlı adam tarafından uyarılması dikkatini çekmişti.
“Sanırım beni pek sevmiyor.”
“O kimseyi sevmiyor.”
“Dövüşçülerden mi?”
“Sayılır, herkesle dövüşmez.”
“Para karşılığında mı dövüşüyor?”
“Canı isteğince diyelim ya da ben isteğimde…”
“Bağımsız yani.”
“Fazla cesur desek daha doğru olur.”
“Bu gece o mu dövüşecek?”
“Evet, dövüşmesini ben istedim.”
“Çok toy değil mi?”
“Göründüğünden çok daha güçlü ve tabii zekidir de. Bilirsin bu işler zekâyla aynı orantıdadır.
“Ya kaybederse?”
“İstersen sen gir ringe?”
“Yok, onun dayak yediğini izlemek daha zevkli olacaktır.” Ardından delikanlı gence manidar bir bakış attıktan sonra Yaşlı adama dönüp, “Aslında ben başka bir şey için gelmiştim,” dedi.
“Kara için mi?”
“Evet, can sıkmaya başladı!”
“Sorun ne?”
“Hicran…”
Delikanlı kız, ablasının adını duyunca bütün ilgisini onlara vermişti. Erganilinin sözleri bundan sonra Feda’nın alacağı kararlara da yansıyacaktı. Yaşlı adam konuşulanları duymasını istediği için Feda’nın duyabileceği bir ses tonuyla konuşmaya başladı. Dakikalar sonra delikanlı kız gireceği ringin heyecanını yaşarken bir yandan da Erganilinin ablası hakkında söylediği sözleri düşünüyordu. Erganili, Kara’nın her yere haber saldığını, Hicran’ı bulup öldüreceğine dair yeminler ettiğini söylemişti. Feda çıldıracak gibi hissediyordu. Ablasının Erganilinin kirli oyunlarına kurban olmasını istemiyordu. Onu ancak ve ancak Erganilinin koruyabileceğini de biliyordu. Bir yandan Hicran’ı koruyamadığı için diğer yandan da çaresiz kaldığı için öfke doluydu. Öfkesi, kini ve nefretiyle birleşince dövüşmek için sabırsızlanıyordu. Ringin uzağında rakibine sabırsızca bakarken hayal ettiği tek şey, o ringin içinde Erganilinin olmasıydı.
Rakibi her zaman ki gibi tecrübeli ve ondan yaşça büyüktü. O, bu gibi şeyleri asla sorun etmezdi, çünkü karşısındaki kişinin tecrübesi veya yaşı onun nefretinin yarısı kadar bile büyük olamazdı. Herkes bir ağızdan “Hadi! Hadi!” diye bağırırken Feda eline bez parçasını sarıyordu. Günlerdir bu maça hazırlandığı için elleri aşınmıştı. Bu durumun ona engel olmasını istemiyordu. Soğukkanlı ve cesur adımlarla ringe doğru ilerledi. İzleyiciler arasında birini arar gibi göz gezdirdi, ardından aradığını bulamamış gibi burun kıvırdı. Ringin korkuluklarını aşıp içeri girdiğinde rakibi ona yiyecek gibi bakıyordu. O ise biraz sonra onun nasıl ellerinin arasında kıvrandığını hayal ediyordu. Bu sefer her zaman yaptığı gibi önceliği rakibine vermedi. Maç için işaret gelir gelmez ilk yumruğunu hiç acımadan rakibinin yüzüne indirdi. Karşısındaki adam bu toy ve tecrübesiz gencin bu kadar sert bir karşılık vereceğini hiç beklemiyordu. Kendini hızla toparladı ve hamle yapmak için yumruğunu havada salladı. Feda, rakibinin elini havada tutup sert bir şekilde çevirdi ve dizine hızla vurdu. Çatırtı sesleri herkesin aynı anda “Ooo!” seslerine karıştı. Adam kırılan koluyla yere devrilince Feda, dizlerini sert bir şekilde göğsüne geçirip art arda yumruğunu rakibinin yüzüne indirdi. Rakibi sadece iki dakika dayanabilmişti.
“Pes ediyorum bırak!” diye bağırdığında Feda onu duymuyordu. İçinde olduğu psikoloji onu tamamen kendi içine hapsetmişti. Yumruklarını acımasızca geçirirken adam acıyla kıvranıyor, kurtulmak için yardım istiyordu. O sırada etraftaki herkes, gözü dönenen bu gence yaklaşmaya cesaret edemiyor, sadece “Bırak artık!” diye bağırıyorlardı. Feda etraftaki ikaz bağırışlarına daha da sinirlenerek hızını arttırırken adam ellinde bayılmıştı. Ortalığı ayağa kaldıran sesler Yaşlı adamın dikkatini çekince odadan çıkıp uzun koridordan ringe doğru yürüdü. Bir noktada durup ringi uzaktan izlemeye başladı. Feda, rakibine insanlıktan çıkan herkes gibi davranırken Yaşlı adamın kaşları çatıldı. Kalabalığa bir göz attıktan sonra birine müdahale et der gibi başıyla işaret etti.
Kalabalığın arasındaki adam hemen gelen emri yerine getirmek için yerinden kalkıp ringe girdi. Feda, delirmiş gibi yumruklarını ardı ardına sallarken birden elinin biri tarafından havada tutulduğunu fark etti. Ama o kadar kızgındı ki bu onu durdurmaya yetmedi. Arkasında onu durdurmaya çalışan adamı sert bir şekilde geriye savurdu ve yumruk atmaya devam etti. Adam, birkaç adım geriledikten sonra sinirli bir şekilde tekrar Feda’nın üzerine doğru yürüdü ve onu bayılan gencin üzerinden sonunda kaldırdı. Feda, bu duruma daha da sinirlenince karşısındaki adama da bir yumruk attı. Sarsılan adam yediği yumruktan çok etkilenmemişti.
Feda onca insanın içinde ringe girmeye cesaret eden adama baktı. Bu kişi Erganilinin ta kendisiydi. Feda, Erganili olduğunu görünce bir an şaşırıp duraksadı. Erganili, Feda’nın yumruğuna karşılık daha da sert bir yumrukla karşılık verdi. Feda, bir anlık şaşkınlıkla ve yediği yumruğun sertliğiyle kendini yerde buldu. Yere düşmesi onu çok kötü sinirlendirmişti. Öfkeyle kalktığında düşündüğü tek şey, Erganiliyi öldüresiye dövmekti. Ama arkadan gür, kaba ve net bir tonlamayla gelen, “Kesin kavgayı!” sesiyle dönüp gerisine baktı. Yaşlı adam, hem Erganiliye hem de Feda’ya sert bir bakış attıktan sonra odasına doğru yürüdü. Feda’nın eli havada kalmıştı. Öfkeyle yumruğunu sıktı ve Erganiliye dönüp, “S*ktir!” diye bir küfür savurdu. Ardından ringi terk edip öfkeyle dışarıya doğru yürürken dudağındaki kanı temizledi. Bu hayatta en nefret ettiği şeydi çaresizlik. Çaresiz kalınca en kötü ihtimale sarılmak zorundaydı. Ne yazık ki Hicran’ın hayatına karşılık Erganiliye tahammül edecekti. Kara’yı çok iyi tanıyordu. Bütün pislikler onun elinin altındaydı ve bir şeyi yapacağım derse muhakkak yapabilecek güce sahipti. Erganili, Hicran’ı koruyabilirdi. Bunu istemse de buna göz yummaya mecburdu.
Feda, ölesiye nefret ettiği iki insanın arasında kalmıştı. Ya Kara’ya rağmen Hicran’ı Erganilinin yanından alacaktı ya da Hicran’ın hayatına karşılık Erganiliyle yaşamasına izin verecekti. Bu yüzden kararsızdı. Düşünmekten beyni duracak gibiydi ve işin içinden çıkamıyordu. Ablasının, Erganilinin yanında iyi olduğundan emin olması gerekiyordu. Dakikalarca hiç durmadan sadece koşmuştu. Sonunda gelmek istediği yere gelmiş gibi bir anda durdu. Saat gecenin yarısıydı. Etrafta ayın itici ve boğuk loş aydınlığı vardı. Derin bir nefes çekti. Derin bir ah ile nefesini geri bıraktı ve donuk bir ifadeyle yürümeye başladı. Geldiği yer ölülerin mekânıydı. Ne zaman çaresiz kalsa mezarlığa gelir ve babasına sığınırdı. Yine öyle yaptı. Önce adının yazılı olduğu mezara soğuk bir bakış attı, ardından babasına ve annesine ait olan mezarlara baktı. Ölüydü aslında ve düşüncelerinin bir hükmü yoktu. “Neden?” diyordu kendi kendine. “Neden bu yalan dünyanın kurbanıyım ben? Neden masum olmak varken, suçlu olmak kaderim oldu? Çocukluğumu neden bana çok gördüler?” Ve o an her şeyi özet geçecek cümleler döküldü dudaklarının arasından. Babasının mezarına bakarak öfkeyle, “Senden nefret ediyorum baba!” dedi.

***

FEDA-İ "DELİKANLI KIZ"  | Kitap OlduWhere stories live. Discover now