63▪︎ Sefer

176 17 12
                                    

Finale Son 4...

[Topkapı Sarayı]
[Mahenver Sultan'dan]

Aylar birbirini kovalamıştı Şehzade Musa'nın Gözdesi Mahur Hatun beş aylık gebeydi, Şehzade Kasım'ın zevci Gülrizse son aylarındaydı birde Hoşyar Hatun vardı Manisa Köşküne Şehzade ile gitmiş gebe kalmıştı. Mehtap Sultansa aynıydı, Şehzadesi ile ilgileniyor ve Musaya yakın olmaya çalışıyordu. Sürekli de haber gönderiyordu.

"Sultanım, şerbetiniz." Hatun bardağı siniye koymuş kenara çekilmişti. "Gazanfer ağaya haber edin harem defterini getirsin uygun bir vakitte kontrol edelim."

"Emredersiniz Sultanım." Hatun çıkmıştı. Bardağa uzanmış gül şerbetinden yudum almış bir yandan da sedirimden kalkmıştım. yanında dikilen Yıldız hatun ile konuşurken ellerimin titrediğini fark ettim. "Yıl-yıldız!" Şerbet dolu bardak parmaklarımın arasından kayıp yere devrilmişti. Yıldızdan destek almaya çalışırken gözlerim kararmış beynim uyuşmuştu.

...
[Birkaç saat sonra]

Gözlerimi zoraki araladığımda yatağımın başında dikilen Mihrişahı görmüştüm. Diğer tarafımda ise biricik Şehzadem Mustafam vardı. "Validem çok şükür uyandınız."

"Ben, başım çok ağrıyor."

"Dinlenin Sultanım." Ayaklarımın ucunda ayakta bekleyen ebe ve hekim vardı. İkiside birbirine bakıp susuyordu. "Mihrişah, Mustafayı al çık."

"Tamam validem." Bende yataktan kalkmış yarı sersem ayakta durmaya çalışıyordum. "Sultanım çok şükür iyisiniz, siz güzel haberimiz var."

"Hayrolsun inşallah?"

"Gebesiniz Sultanım!"

"Ne?" Ağzım şaşkınlıkla açık kalmıştı. Gözlerim dolmuş kalbim heyecanla atmıştı. "Allahım çok şükür!" Ellerimi karnıma koymuş varlığını hissetmeye çalışıyordum. Evet oradaydı yıllar sonra gelmişti. "Alın." Sandığımdan iki kese altın çıkarmış hem hekime hemde ebeye vermiştim.

"Ne güzel bir nütuftur bu!" Yas içindeki hünkara evlat geliyordu!

...

Hiç beklememiştim, hemen kaftanlarımı giymiş hazırlanmıştım. Kimseye bir şey demeden has odanın yolunu tutmuştum. Heyecandan yerimde duramıyor adeta sekerek yürüyordum. "Hünkarımıza geldiğimi haber edin."

"Emredersiniz Sultanım." Kapı ağası içeri girmiş birkaç dakika sonra kapıda yerini almıştı. "Hünkarımız sizi bekliyor." Derince nefes alıp has odaya girdim. Arslan terasta oturmuş kahvesini yudumluyordu. Beni görünce ayaklanmış yanıma doğru gelmişti. Dairenin ortasında buluşmuştuk.

"Gözleri ile beni aciz kılan sevdiğim, Cihan'ım."

"Arslan." Sanki kekelemiştim. Gözlerim bile bir farklı bakıyordu o an.

"Hayrolsun bir hadise mi var?" Heyecanımı fark etmiş olsaki merakla bakmıştı. "Hıhım." Sağ elini tutmuş karnıma götürmüştüm. "Ben gebeyim Arslan." Elinin kasıldığını fark ettim. Karnımın üzerinde kalmış hareket edememişti. "Cihan." Gözlerimi gözlerine diktiğimde yaşları fark ettim. Mutluluktu bu; günler, haftalar, aylar, yıllar sonra gelen evlat hasretiydi. Elleri belimi kavramış dairenin içinde beni döndürmeye başlamıştı. Kahkahalar atıyordu. Onca acıdan sonra onun gülmesini sağlamıştım.

"Ne güzel ne kutlu bir haber bu! Ağalar tez kurbanlar kestirin yoksulu doyurun!"

"Öyle mutluyum ki! Günler sonra yüzümü güldürdün. Allah seni hep güldürsün Cihan'ım. Rabbim yüzüne gönlüne keder vermesin." Başımı göğsüne yaslamıştım. Kalbinin hızlı hızlı atışını hissetmek o kadar huzurlu hissettiriyordu ki!

Sarayın YansımasıWhere stories live. Discover now