38▪︎ Tehdit

387 37 7
                                    

Doğum fazlasıyla zamansız olmuştu zira Ayşe hatun gebeliğinin altıncı ayındaydı. Hiçkimse, Saliha ve Asiye Sultan da dahil olmak üzere, bu habere sevinememişti. Sultanlar birbirine bakarken Nilüfer Haseki koluma dokundu. "Arslan'a destek olmalısın. Senden başka kimse ona derman olmaz."

"Hıhım." Yatağa başını yaslamış ağlayan Arslanın omzuna elimi koydum. Başını kaldırmış kömür karası gözleriyle bana bakmıştı. Bir eliyle annesi bir eliyle benim elimi tutuyordu. Benden destek alarak ayaklandı. Ruh gibi tek kelime etmemişti. Hatunların arasından yan yana geçmiştik. Beni sarayın bilmediğim bir dairesine getirmişti. Aslında daireden çok bahçe gibiydi. Dört bir yan sarmaşıklarla doluydu. Pembe pembe açan çiçekler, duvarlar taşlarına dolaşan yapraklar burası bir harikaydı. "Burası şehzadeyken daha sancağa çıkmadan önce tüm dertlerimi bıraktığım yerdi. Bazen tüm gün burada olur a-annem ve sarayın entrikalarından uzak kalmak isterdim."

"Çok güzelmiş." Üzeri işlenmiş mermere oturmuş benide yanına oturtmuştu. Eliyle yanağını sildikten sonra bana doğru döndü.

"Öyle, vaktiyle rahmetli hünkar babamda burada zaman geçirirmiş. Babamın çok rakibi varmış. Beyhan Sultan oğluna onlarca cariye sunarmış ama kırım asilzadesi Nurcihan Sultana da değer verir ilk şehzadeyi onun doğurmasını istermiş. Nurcihan Sultan ilk şehzadesini doğurunca ondan elini eteğini çekmiş. Tabi şehzadeler peş peşe doğmaya başlayınca babam sığınağını bura bellemiş. Onun ölmesi için çabalayanlar varken saray içinde rahat değilmiş. Şükür ki kendi yaşadığını bana yaşatmadı. Babam haremi ile haşır neşir değildi. Zaten annemi de çok sevmez her fırsatta da belli ederdi. Esmehan hareme geldikten sonra Validem iyice delirmişti. Tüm gün benim başımda duruyor tahta geçeceğimi söyleyip duruyordu. Zaten sadece iki rakibim vardı ve yaşımızda yakın değildi babamda her fırsatta önce Manisa sancağına gideceğimi sonra tahta geçeceğini söylerdi."

"Ama on yılı aşkındır buraya neredeyse hiç gelmiyorum. Neden biliyor musun?" Yüzünde mahsun bir gülümseme vardı.

"Neden." İç çekti, biraz bekledi. Gözlerini kaçırmış duvarlara bakınmıştı. Onun diyeceklerini sabır ile beklemiştim. Odağının bana dönmesiyle konuşmaya başladı. "On yıl önce hareme öyle güzel bir hatun geldi ki; deniz mavisi gözleri, sarı buğday başaklarını anımsatan saçları, al al yanakları, beni ilk gördüğünde utanan güzel kız." Artık bende ağlıyordum. Diyeceklerinin devamını varmış gibi durgunlaştı.

"Bana İspanyanın baharını getirmişti. Yaşamım boyunca herkes benden bir şey beklemişti. Annem taht diyordu, babam ilim, yeniçeri yiğit hünkar, halk adaletli şehzade istiyordu. Oysa o güzel kız sadece beni sev demişti benden vazgeçme, unutma beni."

"A-arslan?"

"Şhh, o kız geldikten sonra buraya hiç gelmemiştim. Canım sıkkın olduğunda hissediyordu sanki. Hemen yanıma geliyor, yanında huzuru getiriyordu. Lakin ben hata yapmıştım. İlk defa onu dinlememiş düzenbazların oyununa gelip onu sürgün etmiştim. Oysa inanmasaydım nikah haberini verecektim ona, bana olan kırgın, inanamaz bakışlarını hiç unutamamıştım. Yapmadığını ihanet etmediğini haykıran sesi her gece rüyalarıma giriyordu lakin bir yanda hasekim bir yanda evladım vardı. Olmadı, dengeyi kuramadım."

"Gebe olduğu haberi geldiğimde sevinişimi bir ben bir Allah bilir. Her şeyden çok geri geleceğin için sevinmiştim. Rabbimin bir mucizesiydi. Daha doğumun olmadan şeyh'e haber etmiş nikah için gerekli olan seyleri öğrenmiştim."

"Unutamıyorum cihan'ım, unutamıyorum. Öleceğini düşündüğün hale gelişini, evlatlarımızı bana emanet edişini, son isteklerini unutamıyorum. Kendimi affedemiyorum. Beni bu sıkıntılı bunaltıcı hayattan kurtaran kıza yaptıklarımı unutamıyorum."

"Ben unuttum Arslan, sende unut." Elini yanağıma koymuş baş parmağı ile çenemi okşuyordu. Sessizliği seçmişti. Yıllar sonra bu bahçeye validesinin ölümüyle girmişti. Öyle ki bu acıyı ben bile saramazdım...

...

Tabut haremin ortasından geçiyordu. Siyahlara bürünen saray Asiye Sultanın ağlayışlarıyla yankılanıyordu. Tabuta sarılmış dakikalarca ağlamıştı. Kimse onu durdurabilecek güçte değildi. Sadece bakıyordular. Gevher Sultan teyzesinin tabutuna bakıyordu. Annesi onu teyzesine emanet etmişti. Biliyordu ki Osmanlı cehennemdi yegane kızını bu ateş yakmasın istiyordu.

Saliha sultan kızını tutmuş, ağlamaktan şişmiş gözler ile tabutun geçişini izliyordu. İçine atıp dirayetli dursada tek kaldığı ilk an kendini yere atıp sadece göz yaşı dökmüştü. Bağırıp çağırmadan, haykırmadan kızı uyanmasın diye için için ağlamıştı.

Asiye çok kötüydü. Babasının ölümü onu yıkmıştı lakin annesi farklıydı onun için. Bu defa yıkılmamıştı param parça olmuştu. Kimsenin toplayamayacağı hale gelmişti zira ablasının kendini avutabileceği kızı vardı onunda hiçbir şeyi. Babası, annesi öte dünyaya göçmüştü. Kardeşini tanıyamıyordu. Şehzade haliyle bu hali arasında benzerlik bile yoktu. Ailesi yavaş yavaş yok olmuştu ve o bunu kurtaramamıştı. "Validem, beni ne deyyi tek bırakırsın. Valideem!" Tabutun geçmesi için zoraki şekilde kenara çekilmişti. Asiye Sultan kendinde değildi. Sadece annesini sayıklıyordu. "Validem."

...

Gülnuş Sultanın naaşı kendi yaptırdığı türbeye defnedilmişti. Saraya biraz uzak olan türbe orman yakınlarındaydı. Halkın sürekli gittiği caminin hemen ardında kalırdı.

Arslan ve şehzadeler de cenaze namazına gitmişti. Gerçi Arslanın yerinden kalkmaya dahi takati kalmamıştı.

"Sultanım haydi dairenize geçin." Afife Kalfa elindeki bastonuna dayanmış kuruyan dudakları arasından konuşmuş bir elini koluma koymuştu. O da hayatının dostunu yıllarını verdiği sultanını kaybetmişti lakin o alışmıştı yıllar yılı Topkapıda olan biriydi onlarca ölüm görüp geçirmişti. Başımı sallamış kızlarımın elinden tutarak merdivenlerden çıkmaya başlamıştım. Merdivenlerden inen Haticeyi görmemle yerimde mımlandım. "Hatice sen ne arıyorsun burda!"

"Bilmez misin ben Hasekiyim hünkarımız evladımın yanına gelmemi istedi malum ben sürgün edilmedim."

"Belli, demek sürgün edilmek istiyorsun."

"Bu iş çocuk oyuncağı değil Mahenver, her şeyden önce ben Hünkar Hasekisi, şehzade anasıyım. Eğer çok istiyorsan hünkara ver o kağıdı kendimi savunmasını bilirim."

"Doğru Hünkar Hasekisisin, bir şehzade de doğurdun lakin şehzaden seni tanıyor mu? Sana validesiymişsin gibi davranıyor mu? Sen Musayı doğurdun lakin ben ona süt anne oldum, onu büyüttüm anne sıcaklığını yaşattım. Oğlun ilk adımlarını atarken, konuşmaya başlarken sen neredeydin? Musa bana anne derken neredeydin?" Hatice sertçe yutkunmuştu. Ellerini önünde birleştirip başını hafif eğmişti. Diyecek hiçbir şeyi yoktu.

"Ben söyliyim o zaman. Şehzade Kasımı zehirlediğin için eski saraydaydın. Bu mu? Senin gücünün yettiği kişi bir çocuk mu? Anneliğin bu mu? Daha kendi evladını yeni kucağına almışken bir başkasına evlat acısı yaşatman kadınlığa sığar mı? Peki Mehmet daha kundaktaydı. Ne zararı vardı?"

"Burası cennet değil, ben masum değilim biliyorum lakin sende değilsin. Ben evladım için elimi kana bulamayı seçtim. Elbet mükafatını alacak senin soyunu kurutacağım." Omzuma çarparak yanımda geçip gitmişti.

︎▪︎▪︎

Votelemeyi ve yorum yapmayı unutmayınn

Sarayın YansımasıWhere stories live. Discover now