4 | karşılıksız

Start from the beginning
                                    

"Bunu engelleyebileceğini sanmıyorum. İkisi de ne istediğini bilen iki yetişkin." Dosyayı biten davaların olduğu rafa koyarken onu cevapladım.

"Lisa'nın şu an kafası karışık. Bana biraz zaman verseydin onu toparlayabilirdim."

"Boşanmak üzere olan evlatlarını engellemeye çalışan anneler gibi konuşuyorsun Jisoo. Ayrıca Lisa'nın kafasının falan karıştığını düşünmüyorum."

Lisa ne yaptığından emin gibiydi. Mahkeme salonundan çıkar çıkmaz yüzüğünü çıkardığında bunu anlamıştım ve Jisoo'nun da bunu gördüğüne adım gibi eminim.

"Lisa'yı tanıyorum. Şu an sadece kafası karışık ve ne istediğini bilmiyor."

"Ve bu yüzden mi gelip ona olan öfkeni bana kusuyorsun?" Rafın kapağını sert bir şekilde kapatarak ona döndüm. Ani çıkışım onda hiçbir etki yaratmamıştı.

"Öyle bir şey yapmıyorum."

Bu dediği sinirden gülmek istememe sebep olmuştu. Galiba sabahtan beri ayna karşısında kendine kendine kızdığını sanıyordu.

"İçeri adım attığından beri, beni yargılıyorsun. Kızıyorsun, öfkeleniyorsun. Ben de seni tanıyorum Jisoo." dedim tüm gücümle. Ne demek istediğimi anladığını biliyordum. Onun sinirli hâlini biliyordum çünkü ve o da bunu bildiğimi biliyordu.

Sinirli ve inatçı Jisoo. Sizi bıktırana kadar düşüncesinde diretebilir ve her ne kadar kızgın olmadığını söylese de gözleri sizi her temasta yakan birer alev topudur.

Buz gibi bakan gözlerinde nadiren gördüğüm duygulardan biriydi öfke. Bu yüzden bilmemem imkansızdı.

Söylediğimden sonra gözlerini benden çekmedi ve bakışlarını asla değiştirmedi.

"Lisa'yı yeterince tanıdığını sanmıyorum. Kimse kimseyi yeterince tanımaz."

Ellerimi ceplerime sokarken ona baktım. Sırf en yakın arkadaşlarımız boşandılar diye mi bu öfkesi?

Eminim kendisi evli olsa ve boşansa bu kadar sinirli olmazdı.

"O benim çocukluk arkadaşım ve şu an kafasının karıştığını adım gibi söyleyebilirim. Bu işe karışmaman gerektiğini üç kere söyledim."

"Ve ben de sana, bana karışma hakkın olmadığını söylemiştim. Bana hangi hakla karışıyorsun?" Tek kaşımı kaldırarak ona baktım.

"Bir arkadaşın olarak senden bu işe karışmamanı rica ettim. Jennie avukat bulana kadar ben bu işi halledecektim."

Arkadaş.

"Arkadaş." Kafamı eğerek mırıldandım. Gözlerimi yerden çekip tekrar ona baktığımda dediğimi duyduğunu değişen yoğun bakışlarından anlamıştım. Benim bakışlarım nedeniyle kafasını aşağı eğdiğinde yüzüme buruk bir gülümseme yerleşti. Kafasını iki yana sallayarak odadan çıkmak için adımladı.

"Hayatındaki insanları çok iyi tanıdığını söylüyorsun ama sen daha kendini tanımıyorsun, Kim Jisoo."

Gülümsedim. Bu gülümsemenin bir sıfatı olsaydı "hayal kırıklığı" diyebilirdim ona. Ve bana kendimi acınası hissettiren türden bir gülümseme bu.

"...Ne büyük çelişki."

Bir şey demedi. Durdu ve yan bir şekilde bana döndü. Gözlerini üzerimde gezdiriyordu. Yine sessiz kaldı. Her zaman yaptığı gibi. Gözler konuşurken dilin sessiz kalması sorun değildi, ama onun gözleri de susuyordu.

23 | jenlisaWhere stories live. Discover now