Yüzünün hâlini, yorgun gözlerime rağmen belli belirsiz görmesem ona bu söyledikleri için kızabilirdim belki. Ama Esin, benim ne kadar kötü olduğumu anlamış, bir şeyleri kendince toparlamaya çalışıyordu. Endişeli gözlerine inat, yüzüne kondurduğu tebessüm de bu yüzdendi ya.

Esin'in elleri arasındaki yüzümü önüme çevirdiğimde, katlettiğim saçlarımın hemen üzerinde onun davetiyesini gördüm.

Esin'e hiç ondan bahsetmemiştim. Kimseye ondan tam anlamıyla bahsedememiştim. Sadece biri olduğunu ve acısını bir şekilde kalbimde yaşadığımı biliyordu Esin de Dursun Baba da. İkisi de sessizliğime saygı duyup hiç irdelememişti bunca zaman.

Saatlerdir aynı şekilde duran elim uyuşmuştu ama buna aldırmadan cam parçasını sıkı sıkıya tutan elimi açtım ve avcumdan kanlı cam parçasının düşüşüne saniyelerle sınırlı kalacak kadar seyirci oldum.

Esin, elini çığlık atmamak için ağzına kapatsa da duymuştum boğuk sesini. Sabah akan kanlar kurumuştu ama cam parçasını serbest bırakmamla beraber bazı yaralar tekrar kanamaya başlamıştı. Buna rağmen davetiyeyi aldım titreyen ellerimle. Davetiyeye bakarken zorlanarak yutkundum. Esin bir şeyler dedi ama algılayamadı beynim.

"Bu onun düğün davetiyesi. Bana göndermişler..." Dedim, tarazlı sesimin boğazımı acıtmasını aldırmadan.

Esin, asıl şokunu şimdi yaşıyor olmalıydı ki uzun bir süre konuşmak için çabalasa da konuşamadı. En sonunda belli belirsiz birkaç kelime döküldü dudaklarının arasından.

"Bu davetiye... Onun... Yani sevdiğin adamın..."

Bir kelime insanın midesini ve ruhunu nasıl dağıtır ona şahitlik ettim. Son sözleri hem midemi bulandırmış hem de ruhumu kıvrandırmıştı.

Sadece belli belirsiz başımı salladım. Esin, elini kaldırıp saçlarıma dokunduğunda gözlerimi kapadım. Gözlerimi daha sıkı kapatsam biter miydi bu kabus ? Bitsin istediğim için sımsıkı kapadım gözlerimi. Avaz avaz bağırmamak için sıktım dişlerimi.

Esin, şefkatle okşadı benim saatler öncesinde acımadığım saçlarıma. Sonra sımsıkı sarıldı yıkılmış bedenime.

"Geçecek canım. Bugünler de geçecek" diye teselli etti.

Bu acı geçecek diyemedi. Çünkü geçmeyeceğini bende, geride kalan altı sene içinde görmüştü. Ama altı sene öncesiyle bugünün bir farkı vardı. Ben, altı sene önce kalbinde beni taşıyan bir adama karşı çekerken bu acıyı, şimdi başka bir kadını kalbinde taşıyan bir adam için çekiyordum.

Kendimden tiksindim, utandım. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir kadına karşı mahcup hissettim. Bu yüzden her şeye, rahatlayana kadar ağladım.

Esin bir süre saçlarımı okşamış, sonra da ayaklanmıştı. Kısa bir süre odan ayrılıp döndüğünde, elinde bir makas, bir de kutu vardı. Kutuyu yanıma koyup etrafa fırlattıklarım arasından tarağımı da bularak arkama geçti. Benim hoyratça kestiğim saçlarımı, o özenle düzeltmeye çalıştı.

Makasın saçlarımı keserken çıkarttığı o sesin bir süre kulaklarımdan silinmeyeceğine emindim.

Aynadaki yansımama bakarken Esin'in de ağladığını gördüm. O da bir yandan gözyaşlarını siliyor, diğer yandan saçlarımı keserek, yanıma koyduğu kutunun içine bırakıyordu.

Saçlarım, kesile kesile kulak mememin altına gelecek kadar kısacık kaldılar. Uzayan kâküllerimle aynı hizadaydı artık eskiden belime kadar uzanan saçlarım. Ben, aynadan gözlerimi alamazken Esin bütün saçlarımı özenle toplayıp kutunun içine koydu. Kutuyu da alıp eskiden çerçevenin durduğu komodinin üzerine koydu. Bunu neden yaptı bilmiyorum ama bana sözlere ihtiyaç duymadan büyük bir destek verdi.

ZEMHERİ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now