Bugünü de bu hâlimi de hayatımdaki unutamayacağım acıların arasına kazıdım.

Sol elimle, başımdan düşmek üzere olan fuları çekip öylesine yere attım. Sonra sol taraftan, rast gele elime geçen ilk saç tutamını, sağ elimdeki cam parçasıyla hoyratça kestim. Bunu yapmak o kadar canımı yaktı ki, cam parçasının sivri köşelerinin avuç içimi parçalayışını hissetmedim bile. Elimi kestiğimi, parmaklarımın arasından sızan ve cam parçasında netlikle gördüğüm kandan ancak anladım.

Ben, senelerdir kıymadığım saçlarıma bugün hoyratça kıydım. Kestiğim her saçımı ayak ucuma doğru bırakırken, bir tutamına daha uzandım.

Yapamazdım ki... Artık kalbinde ve yanında başkası olan bir adamın dokunduğu saçlarımı, sırf onun için daha fazla taşıyamazdım. Bunu o kadına da kendime de yapamazdım. Bu yüzden seneler geçse de sözümü tuttum...

Ellerim titredi. Cam parçası bazen saçımı, bazen de saçımı tutan parmaklarımı kesti ama pes etmedim. Çok ağladım. Yerdeki saçlarıma hem gözyaşlarım hem de kanım damla damla aktı. Ben saçlarıma kıyarken, onların yasını da tuttum.

Elime gelen her saç tutamını rast gele kestim. Omuzlarım, saçlarımın yokluğuyla ilk önce üşüdü ardından bu yokluk karşısında sarsılarak düştü. O an dizlerim de pes etti. Omuzlarımla eş zamanlı olarak bacaklarımın da dik duruşu yıkıldı ve bedenimi bir yük çuvalı gibi tam saçlarımın üzerine bıraktı. O an bir şey daha oldu. Dakikalardır kestiğim saçlarımda olan gözlerim, aynadaki yansımamla kesişti. Saçlarıma kıyarken birkaç defa daha kesişmişti ama puslu gören gözlerim netlik sağlayamadığından şu anki gibi görememiştim.

Senelerdir her telini ayrı ayrı sevdiğim saçlarım artık yoktu. Hoyratça kesilmenin emarelerini taşıyan çarpık saç uçlarım ve kısacık saçlarım vardı artık. Onun dokunduğu, ondan bana kalan sayılı şeylerden biri daha artık yoktu. Çünkü artık beni seven o adam yoktu...

Arkamdaki tahta yatağın sivri köşesine yaslanırken, sırtımın acısına aldırmadan sadece saçlarım için ağladım...

Saniyeler hiç geçmemiş gibi hissetsem de sızlayan gözlerim miydi sebep bilmiyorum ama oda aydınlığını yitirmeye başlamıştı. Gözyaşlarım hâlâ dinmezken, kapı sesinin ardından Esin'in sesini duydum.

"Zemheri ?" Birkaç adım sesi eşlik etti sesine. "Aaa düğün varmış, kesinlikle gitmeliyiz bak kurtlarımızı dökeriz" dediğini duyduğumda, kapının önünde, ruhsal yükünü taşıyamadığım davetiyeyi bulmuş olduğunu anladım.

"Zemheri canım neredesin ?" Derken adımları odamın kapısında durmuş ve sesi kesilmişti.

Bir an olsun aynada gördüğüm saçlarımdan gözlerimi ayıramasam da çıkardığı seslerden anlayabiliyordum ne yaptığını.

Odamın kapısının önüne geldiğinde, kısa süreli bir şaşkınlık yaşadı ve bu şaşkınlığın getirisi olan birkaç ses çıkardı. Gördükleri yetmezmiş gibi daha net görmek için ışığı açtığında, gözlerim biraz daha sızladı.

"Zemheri..." Dedi ve bir süre ne diyeceğini bilemediğinden sustu. "Ne oldu burada ?" Dedi ve yanıma hızla gelerek yüzümü elleri arasına aldı. Elleri mi titriyordu yoksa bu titreme bana mı aitti bilemedim.

Yüzüme yapışan, artık kısacık saçlarımı çekti. İyi olmadığımı, ağlamaktan hem içi hem dışı kızaran ve şişen gözlerimden anlamıştı. Bu yüzden iyi misin gibi saçma bir soru sormadı.

"Canım hani birlikte kesecektik saçlarını, neden tek başına kestin ? Ama bir şey öğrenmiş olduk, kısa saç sana acayip yakışıyormuş..."

ZEMHERİ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now