Tomurcuk Mahallesi| Tamamland...

By 1o1Hacker

1.3M 58.3K 14.6K

(Düzenlendi.) (Final.) Dram yok, üzülmek yok! Biz burada sadece gülüyoruz. Çıtır çerez, belki bir tutam da kl... More

1.Bölüm: 'Şarkılar ve Kitaplar'
2. Bölüm: 'Sır Dolu Kalp ve Yıllar'
3. Bölüm: 'Maç Günü'
4.Bölüm: 'Kıskançlık'
5.Bölüm, 'Yaşanması Gereken Aşk'
6. Bölüm: 'Gün'
7.Bölüm: 'İlk Kıskançlık Sinyalleri'
8.Bölüm: 'Kaçmak'
9.Bölüm: 'Tatlı Hisler ve Kabullenişler'
10. Bölüm: 'Güvenmek'
11. Bölüm: 'Yaralar'
12. Bölüm: 'Şah ve Mat'
13.Bölüm: 'Namuslu VS Hıyar Ağası'
14.Bölüm: 'Oyun'
15.Bölüm: 'Dosya Meselesi'
16.Bölüm: 'Mezarlık'
17.Bölüm: 'İddia'
18.Bölüm: 'Farketmek'
19.Bölüm: 'Koku'
20.Bölüm: 'Acı'
21.Bölüm: 'Mutluluk'
22.Bölüm: 'Hastane'
23.Bölüm: 'Aptal Aşık Irmak'
24.Bölüm: 'Yeni Kiracı'
25.Bölüm: 'Bir Aşk Yolculuğu'
26.Bölüm, 'Bir Takım Konuşmalar'
27.Bölüm, 'Tayfa ve tatil'
28.Bölüm: 'Aşıklar Cenneti'
29.Bölüm: 'Bahçe'
30.Bölüm: 'Yeni Aşk Sinyalleri'
31.Bölüm: 'Tanışma'
32.Bölüm: 'Yuvadan Uçan İlk Kuşlar'
33.Bölüm: 'İlk'
34.Bölüm: 'İsteme'
35.Bölüm: 'Ayrılık Rüzgarı'
36.Bölüm: 'Geçmişin İzleri'
37.Bölüm: 'Tatlı Tesadüfler'
38.Bölüm: 'Hasret Gidermek'
39.Bölüm: 'Seher ve Demir'
40.Bölüm: 'Yiğit ve Afife'
41.Bölüm: 'Irmak ve Aras'
42.Bölüm: 'Piknik'
43.Bölüm: 'Piknik 2'
44.Bölüm: 'Mektup'
45.Bölüm: 'Acıyla Yaşamak'
46.Bölüm: 'Misafir'
47.Bölüm: 'Hasret Bitti'
48.Bölüm: 'Hakan ve Tuğçe'
49.Bölüm: 'Oraya Bakma'
50.Bölüm: 'Hıyar Ağası & Namuslu vs Adalet'
51.Bölüm: 'Irmak ve Ders'
52.Bölüm: 'İsabetli Atışlar'
53.Bölüm: 'Kıskançlık ve Kafa Karışıklıkları'
54.Bölüm: 'Geçmişten Biri'
55.Bölüm: 'Tomurcuk Usulü Misafirperverlik'
56.Bölüm: 'T-shirt Meselesi'
57.Bölüm: 'Mahsur Kalmak'
58.Bölüm: 'Kaçak Savaşçılar A. ve Y.'
59.Bölüm: 'Balık'
60.Bölüm: 'Kaliteli Bir Gün'
61.Bölüm: 'Plaj'
62.Bölüm: 'Delikanlı Afife ve Prenses Yiğit'
63.Bölüm: 'Tomurcuk Çiftleri'
Parodilerden (1)
64.Bölüm: 'Acemi Aşık Afife'
65.Bölüm: 'Konser Çıkışı'
66.Bölüm: 'Zaman'
67.Bölüm: 'İlaçlar'
Özel Bölüm
69. Bölüm: 'Düğün'
70. Bölüm: 'Gizli Kapaklı İşler'
71. Bölüm: 'Ateş Bacayı Sardı'
72. Bölüm: 'İsteme'
73. Bölüm: 'İkinci Şans, İkinci Bahar'
74. Bölüm: 'Mutluluk'
75. Bölüm 'En Güzen Final'
Tribün Bekçisi •22 Numara•

68. Bölüm: 'Yanlış Zaman, Doğru İnsan'

8.4K 467 469
By 1o1Hacker

🎶Adamlar/Sarılırım Birine🎶

♡♡♡

Aşka;
Görmekten, çok özlemeyi sever. Dokunmaktan, çok düşlemeyi ve aşk öyle bir haindir ki; nerede imkansız varsa, gider onu sever.

Özdemir Asaf~

♡♡♡

İyi okumalar...

68.Bölüm, 'Yanlış Zaman, Doğru İnsan'

≈Cansu'dan≈

Asuman ve Faruk bugün evleniyordu... Düşündüm, acaba biri ile bu dereceye gelebilir miydim? Beni sevebilir miydi, kabul edebilir miydi? Gözlerimi, gülerek dans eden Faruk ve Asuman'dan çekip, onun olduğu tarafa çevirdim.

Üzerimde hissettiğim gözler, bana hiç de yardımcı olmuyordu.

Buraya oturduğumdan beri, diken üstündeydim resmen.

Asuman ve Faruk için çok mutluydum evet ama kendimi iyi hissetmiyordum. Baştaki nedenlerden biri ise, Ateş'in gözlerinin geldiğimden beri üzerimde olmasıydı.

Etrafıma boş boş bakınırken, gözümün önüne uzatılan el ile, kaşlarımı merakla kaldırdım ve gözlerimi elin sahibine diktim. Gülümseyerek ve umutla gözlerime bakıyordu.

"Bu dansı bana, bahşeder misiniz?" Bir süre yüzüne dik dik  baktıktan sonra, kolumdan dürtülmemle yanımda oturan Seher'e döndüm. Seher ima ile gülümsedi.

"Kabul et kabul et. " Gözünü kırpıp, başını salladı. Ben de isteksiz bir şekilde, somurttum.

"Seher, hiç uğraşamayacağım." Seher, kaşlarını çatıp, kolumu çimdikledi. Acıyla yüzümü buruşturup, sinirli bakışlarımı Seher'e attım.

"Geldiğinden beri yüzün sirke satıyor, Asu abla böyle görürse bir terslik olduğunu düşünebilir, ki zaten bir terslik var belli..." Sanırım haklıydı.

Pes etmiş bir şekilde, adama döndüm ve zoraki bir şekilde gülümsedim.

"Tamam..."

Mahalleden adını bilmediğim adam, beni dansa kaldırınca, geri çevirmemiştim. Uzattığı elini, çekinerek tuttum ve yapıştığım sandalyeden kalktım.

Asuman ve Faruk'un bu mutlu gününde çarşamba pazarı gibi bir suratla oturmak ve onları kırmak istemiyordum şahsen. Yoksa kabul etmezdim.

Ateş'in, ateş saçan gözlerini gördüğümde yutkunup, gözlerimi kaçırdım. Korktum bi' kere, tamam mı?! Ellerini cebine sokmuş, sağ omzunu duvara yaslamış, direk buraya bakıyordu. Yanında; Emirhan, Hakan ve Aras vardı. Bir şeyler konuşuyorlardı ama Ateş pek ilgili gibi değildi.

Hayır, insan biraz çekinir. Karşısındakini öldürmek ister gibi de bakmaz ki!

"Çok güzel olmuşsun.'' Gözlerimi, Ateş'den çekip, dans ettiğim adama çevirdim ve belli belirsiz gülümsedim.

"Teşekkkür ederim." Yerimizde sallanıp, duruyorduk ve ben adama bakmak dışında her yere bakıyordum.

Adamın omzunda emanet gibi duran elim, başka bir el tarafından, tutulunca kaşlarımı çattım. Elimi tutan zat-ı muhtereme döndüğümde, bu şahısın Ateş olduğunu farkettim ve büyük bir şok yaşadım.

Ne?

"İzninle." Ateş ellerimi, adını hala bilmediğim adamın omuzlarından alıp, kendi omuzlarına koydu ve ellerini de belime koydu. Ben mi? Ben, şaşkınlıktan ne yaşadığımı bile bilmiyordum. Tepki dahi veremiyordum.

S*ktir...S*ktir...S*ktir!

Ne oluyor anasını satayım?

Ben hala şaşkınca onu izlerken, o adama ters bir bakış atıp, bana döndü. Biz mi dans mı ediyorduk? Zirâ ben Ateş sayesinde hareket edebiliyordum.

"Dikkat et." Ateş acıyla yüzünü buruşturduğunda, transtan çıktım ve Ateş'in acıyla buruşturduğu yüzüne dik dik baktım.

"H-ha? Ne?"

"Ayağımı ezdin, onu diyorum." Topuklu ayakkabımın burnuyla ayağını ezdiğimi yeni farketmiştim.

"Pardon."

Kendine gel Cansu! Mal mal davranma! Ateş, bir süre yüzüme baktı ve kaşlarını sorgularcasına kaldırdı.

"Sen iyi misin?" Ben iyi miyim? Güzel bir soru. Ben bile bilmiyordum bu sorunun cevabını.

"Ben... İyiyim. Yani, sanırım." İyi değildim sanırım.

"Emin misin? Betin benzin atmış, pek iyi değil gibisin." Beni mi düşünüyordu? Nasıl her şey normal gibi bu kadar rahat davranabiliyordu?

"Asıl sen iyi misin?'' Daha fazla dayanamayıp, o malum soruyu sormuştum. Ateş, birden sorduğum soru ile affalmıştı.

"Ne demek istiyorsun?" Derin bir nefes aldım. Uzun bir konuşma olacaktı.

"Ne bu tavırlar? Anlam veremiyorum. Geldiğimden beri gözün üzerimde ve ben diken üstündeyim. Sonra, biri ile dans ediyorum, sen orada bitiyorsun ve birden kendimi seninle dans ederken buluyorum. Ondan da ötesi, her şey normalmiş gibi bana nasıl olduğumu soruyor, sohbet ediyorsun. Seni tanımasam... Beni düşündüğünü falan sanacağım."

"Tanıyor musun beni?" Sorduğu soru ile, gözlerimi onun gözlerine çevirdim. Tanıyor muydum onu? Düşündüm. Birkaç ay öncesinde sorulsaydı bu soru, tanıyorum derdim. Acısını, hikayesini biliyordum, iyi niyetini biliyordum, ağladığına şahit olmuştum ama şimdi... Kendimi bile tanıyamıyordum.

"Yoruyorsun, Ateş." Ateş, göz devirdi.

"O lavukla bu kadar çok dans etmek istediğini bilseydim, gelmezdim zaten." Daha fazla sinirlerime hakim olamayarak, bilinçli olarak tüm gücümle ayağına bastım ama bu sefer yüzünü buruşturmak yerine, tek kaşını kaldırılmıştı.

"Konuyu saptırma. Konu benim onunla dans etmek istemem falan değil. Konu anlam veremediğim davranışların. " Konu kafamı karıştırıyor olman, konu beni rahat bırakmıyor olman, konu zihnimi ele gecirmiş olman, konu sensin. Konu yanlış zaman belki de. Ben üzülmek istemiyordum sadece.

"Davranışlarım seni alakadar etmez." Gel burada benim psikolojimle oyna, sonra seni alakadar etmez de.

Anan Ateş.

Özür diliyorum Semra teyze ama oğlun tescilli bir kütük.

Benim psikolojim, moralim onun yüzünden yerlerdeydi. Son zamanlardaki anlam veremediģim davranışları da cabası.

"Ucu bana dokunuyorsa, benim kafam çorba oluyorsa... Pekâlâ beni de alakadar eder efendim."

Neler oluyordu? Ben, o adamla dans ederken, gelip birden benimle dans etmek istemesinin anlamı neydi?

Neden her şey bu kadar karmaşık ve yorucuydu?

Ben gitmek için ellerimi omuzlarından çekip, arkama dönmeye yeltendiğimde, bellimdeki elleri sıkılaştı ve ona tekrar dönmemi sağladı.

"Zaten dikkat çektik çekeceğimiz kadar, dur durduğun yerde, daha fazla dikkat çekmeyelim." Kalbim hızlanırken ve heyecan bedenimi sararken, kaşlarımı çattım.

Artık normal gelmeye başlasa da, alışamıyordum bu şeylere. Ellerimi, tekrar titrek bir şekilde omuzlarına yerleştirdim.

Gözlerimi ondan başka her yerde dolaştırıyordum. Gözlerim birden Senra teyzenin radarına takıldı.

Anormal derecede mutlulukla bize bakıyordu.

Bana ve dans eden Ateş'e.

Gülümseyerek bakıyordu.

Bir bu eksikti. Semra teyze ve mahalleliyi ben tamamen unutmuştum.

Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapatıp, ne yaprığımın bilincinde olmadan alnımı Ateş'in omzuna yasladım.

"Çok yoruldum. Günlerce, belki haftalarca sadece uyumak istiyorum. Rüya görmeden, kabus görmeden, deliksiz bir uyku. Çok mu şey istiyorum?" Ateş'in derin bir nefes aldığını hissettiğimde, yaptığımın farkına ancak varabilmiştim. Hızla kendimi geri çektim ve aramıza mesafe koydum.

"Kusura bakma, bir anda oldu." Ateş başını salladığında, mahçup bir şekilde gözelerimi kaçırdım.

En yakın zamanda içimi dökmeli ve ağlamalıydım. Tuğçe ile dertleşme zamanı gelmişti.

≈Irmak'dan

Bugün, Asuman abla erken çıkığı için ve Aras ya da abim gelip, beni almayacağı için, eve kendim gidecektim. Çıkmadan önce telefonumu çıkarıp, Aras'a mesaj attım.

Kime; Sevdiceğim❤,

Ne yapıyorsun bakalım?

Herhangi bir cevap gelmeyince, meşgul olduğunu düşünüp, sohbetten çıktım. Kulaklığımı takıp, güzel bir şarkı açtım ve müzik dinleyerek fakültenin çıkışına doğru ilerledim.

Otobüs durağı buraya 10-15 dakika yürüme mesafesindeydi ve bu zaman müzik dinlerken su gibi akıp geçecekti eminim ki.

Temizlik yaparken de öyle oluyordu.

"Gıybet çok, kıymeti yok.
Yarının hayali, bugüne yeter mi?" Şarkıyı kendi kendime mırıldanırken, tuhaf bir hisse kapıldım ve istemsizce arkama döndüm. Siyah bir araba vardı. Daha fazla bakıp, yanlış anlaşılamadan önüme döndüm ve yürümeye devam ettim.

Peşime daha deminki o siyah araba takıldığında kaşlarımı çattım ve olduğum yerde durup, arkama döndüm.

Benim durmamla arabada durdu. Arabanın camları filmli olduğu için, hiçbir şey gözükmüyordu. Gözlerimi kısıp, bir süre arabayı inceledim. Kesinlikle tanıdığım birinin arabası değildi.

Sweatimin kapüşonunu kapatıp, ellerimi de ceketimin cebine soktum ve seri adımlarla otobüs durağına ilerlemeye başladım.

Tenha sokağa girdiğimde, daha da tedirgin olmuştum istemsizce. Genelde abim veya Aras alıyordu ya da Asu abla ile gidiyorduk. Faruk abi, Asu ablayı almaya gelince onlarla gidiyordum bazen. Bir şekilde yalnız gitmiyordum eve ama aksi gibi bugün yalnızdım ve beni takip ettiğinden şüphelendiğim bir araba vardı peşimde.

Bir ses duyduğumda, korkuyla irkildim. Tam arkama dönecektim ki, bir elin ağzıma kapanması ile kalbim korkuyla hızlandı. Yine de hâlâ kendimden taviz vermemişim.

Ağzıma kapanan eli ısırıp, gücüm yettiğince, tekmeler ve yumruklar savurmaya başladım. Bir kaç tanesi adama isabet etmişti galiba çünkü adamın sinirli ve acı dolu kısık inlemelerini duymuştum.
Yavaş yavaş bilincim de kendini bırakmaya başladığında, çırpınmayı bıraktım.

Havalandığımı hissettiğimde, tek gördüğüm şey kara bir sis bulutu gibi bir şeydi. Bulanık gördüğüm için, kara bir sis bulutu gibi görmüştüm galiba.

...

Uyandığımda, kendi odamdaydım. Hatırladığım son şey ise, kapkara bir sisin kucağında taşındığımdı. Elimi başıma götürdüm. Kafamın içinde antiloplar tepiniyordu resmen.

Yatağımda doğrulup, oturur pozisyona geldim. Ev anormal bir şekilde sessizdi.

"Anne?" Cevap gelmedi.

"Abi? Burak? Evde kimse yok mu ya?" Kimseden, herhangi bir cevap gelmemişti. Babam zaten işteydi. Kimse yok muydu yani? Sabahta bir tuhaflardı zaten ama... Bir yere gidecek olsalar, bana haber verirlerdi.

Ayağa kalktığımda, başımın aniden dönmesiyle yatağımın baslığından tuttum. Ah bu demir eksikliği... Kendime geldiğimde, sandalyemin üzerindeki elbise dikkatimi çekti. Oraya doğru ilerledim ve elbiseyi elime aldım.

Beyaz bir elbiseydi. Oldukça sade ama güzeldi. Ne çok uzun, ne çok kısaydı. Elbiseyi incelerken, toplu iğne ile tutturulmuş notu farkettiğimde, kaşlarımı merakla kaldırdım ve toplu iğneyi çıkarıp, kağıdı elime aldım.

'Elbise ile yerdeki ayakkabıları giy ve hazırlanıp, odadan çık.'

"Yine hanginiz uğraşıyor benimle?'' Yine cevap gelmeyeceğini anladığımda, derin bir nefes aldım ve elbise ile birlikte banyoya ilerledim.

Elbiseyi giydikten sonra banyodan çıktım. Diz kapağımın hizasına geliyordu tahmin ettiğim gibi. Annemin sabah zorla ördüğü saçlarımı da açıp, ellerimle düzelttim. Ne için hazırlandığımı bilmiyordum ama hazırlanıyordum işte. Aynanın karşısına geçtiğimde, oldukça güzel göründüğümü farkettim. Elbiseyi alan zat-ı muhteremin zevki bayağı iyiydi.

Aynanın karşısında daha fazla durmadım ve yerdeki, beyaz convers ayakkabıları da ayağıma geçirdim.

"Altından bir iş çıkarsa var ya, yakarım çıranızı. İlk olarak da beni kaçıran köstekten başlarım." İç sesim, 'kimse seni duymuyor, kime ne anlatıyorsun mal' dediğinde, ona hak verdim ve odadan çıktım.

Basamakları inerken, korkuluklara yapıştırılmış not dikkatimi çekti ve onu da elime aldım.

'Evin önünde ki, seni bekleyen arabaya bin ve hiç bir şey söyleme ya da sorma.' Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Bu işin sonunda ne olacak çok merak ediyordum. Bu yüzden sesimi çıkartmayacaktım.

Notu avcuma sıkıştırıp, kalan basamakları da indim ve evden çıktım. Dışarı çıktığımda, beni beklediģini tahmin ettiğim arabayı farkettim. Bu sefer ki beyaz bir arabaydı. Üzerimdekilere ve arabaya baktım. Acaba ölecektim falan da fiyakali bir veda yapmak mı istiyorlardı?

Arabadan korna sesi yükseldiğinde, yerimde irkildim ve daha fazla bekletmeden arabaya doğru ilerledim. Arabanın yanına geldiģimde arabada ki zat inme zahmetinde bulunmamıştı.

Ön kapının açılmadığını farkettiğimde, sıkıntıyla arka kapıya yöneldim. Her şey planlıydı anlaşılan.

Arka kapı açıldığında, tam oturacakken koltukta ki notu ve beyaz bir eşarbı gördüm.

"Ebesini ama yani?! Kefen gibi bu ne lan, her şey beyaz? Öldürecek misiniz?!" Herhangi bir cevap gelmediğinde, göz devirdim ve notu okunaya başladim.

'Bu eşarbı gözlerine bağla ve hiç bir şey sorgulama. Sana güveniyorum. :)' İyi bok yiyorsun, ben ilsam bana güvenmezdim.

İnadına bağlamadığımda, arabadan korna sesi yükseldi. Yerimde korkuyla irkildim.

"İlla bağlamam mı gerek?" Arabadan yine korna sesi yükseldiğnde, bunu 'evet' olarak aldım ve eşarbı gözüme bağladım.

Tam binecekken tekrar korna sesi yükseldiğinde sinirle soludum. Cidden gevşek bağladığımı ve görebilecek kadar bir kısmı açıkta bıraktığımı anlamış mıydı?

"Ebene atlayacağım ama şimdi dümdük!" Resmen araba ile kavga ediyordum. Arabada ki zat, çıkma zahmetinde bulunsa gösterirdim ben ona. Eşarbı sinirle tekrar sıkıca ve göremeyeceğim şekilde bağlayıp, kafamı çarpmamak için eğdim ve koltuğa oturdum. Elimle dokunarak kapıyı bulduğumda, kapının kolundan tutup kendime çektim ve iç güdüsel olarak elbisemin eteklerini topladım. Bunun için gözümün açık olmasına gerek yoktu.

"Nasıl bir kütüksün ya? İnsan bir kalkar, kapıyı falan kapatır, binmeme yardım eder en azından. Hani gözlerim falan bağlı ya.'' Herhangi bir cevap gelmedi.

"Kime çalışıyorsun ha? Beni böyle bembeyaz giydirerek, doğrayarak fantezi yaşatmak falan mı istiyorsunuz?'' Yine cevap gelmedi ama ben de durmadım. Çünkü neden durayım?

"Organ mafyasıysanız, işinize falan yaramam. Valla bak. Sizin iyiliğiniz için söylüyorum tabi. Sağlığım, doğru dürüst yerinde bile değil benim. Sağlığı düzgün olmayanın adamın organından ne bekliyorsunuz?"
...

Yaklaşık yarım saat yol gitmiştik ve ben bir dakika bile susmamıştım. O da tek kelime etmemişti. Sabır taşı mısın mübarek? Ben bile, benim çeneme katlanamazdım.

Araba durduğunda geldiğimizi anladım ve ellerim direk gözlerime gitti.

"Eşarbı çıkarmami istiyorsan bir kez, istemiyorsan iki kez kornaya bas." Bir kez kornaya bastığında, gülümsedim ve eşarbın düğümünü açtım.

"Dünya varmış be." Ellerimi sallayarak gözlerime rüzgar yapmaya çalıştım. Gözlerimin çevresi terlemişti. Daha fazla arabada beklemenin anlamı olmadığına karar verip, arabadan çıktım.

Arabadan indiğimde, önüme kırmızı güllerle donatılmış bir yol çıktı. Abim sağolsun, güllerin renklerine göre ne anlama geldiğini biliyordum. Müstakbel yengemi tavlamak için öğrenmişti.

Kırmızı gül; Aşk demekti. Seni seviyorum demekti.

Yol boyunca güller vardı ve yolun sonunda bir ev vardı. Yolun yanlarındaki iki direğe de kırmızı bir kurdele bağlıydı. Daha fazla merakımı körüklemeden, yerdeki gülleri toplayarak eve doğru ilerledim. Heyecanım git gide artıyordu.

O kırmızı kurdelenin önüne geldiğimde yine toplu iğne ile tutturulmuş notu farkettim.

'Sona yaklaşıyorsun, hazır ol. Yere bak bu arada. :)' Yere baktığımda, ayağımın dibindeki makası farketmiştim.

Makası alıp, kırmızı kurdeleyi kestim ve eve doğru ilerledim. Kapının önüne geldiğimde, aralık olduğunu farkettim ve yavaş bir şekilde içeri girdim.

Heyecandan ölmek üzereydim ve kalbim çok hızlı atıyordu.

Elimde güllerle evin bir sağına, bir soluna bakmıştım ama bir türlü bir şey görememiştim. Ev, bomboştu.

"Eeee? Ne oldu şimdi?"

Birden duyduğum ayak sesleri ile kaşlarımı çattım ve sesin olduğu tarafa doğru ilerledim. Ses yukarıdan geliyordu. İlk çıkıp, çıkmama konusunda tereddüt etsem de merakıma yenik düştüm ve basamakları çıkmaya başladım. Ne hissettiğimi ben de bilmiyordum. Her an, her şey olabilir. Beni deşebilirler ve buradan cesedim çıkabilirdi.

Sesin geldiği odaya doğru ilerledim ve kapının eşiğinden odayı incelemeye başladım. Oda da benim fotoğraflarım, Aras ve benim olduğum fotoğraflar, anısı olan birbirimize ait bazı eşyalar vardı ama ayak sesini duyduğum zat yoktu.

Ayak sesleri duyduğuma emindim halbuki...

Tereddütlü bir şekilde, odaya girdim. Oda çok hoş görünüyordu.

"Gelmişsin." Duyduğum ses ile, yerimde korkuyla irkildim ve başparmağımla damağımı çekip, arkama döndüm.

Karşımda Aras'ı gördüğümde, ufak çaplı bir şaşkınlık yaşadım ama o gayet rahattı, geleceğimi biliyor gibiydi. Demek onun tezgahıydı bütün bunlar.

"Hoşgeldin."

"Hoşbuldum da... Bütün bunlar da neyin nesi? Seviyorum ayağına, beni öldürme planları falan mı kuruyorsun lan yoksa?!" Aras, kahkaha atıp bana doğru birkaç adım attı ve aramızdaki mesafeyi azalttı.

"Yeri geldi güldük, yeri geldi üzüldük ama çok sevdik. Ben, artık bir isim verelim istiyorum. Bir şeyler için ilk adımı atmak, yeni hayatımız için zemini hazırlamak istiyorum. Ben seninle bir ömür istiyorum."

Aras, cebinden çıkardığı kutunun kapağını açtı ve umutla bana döndü.

"Irmak...Benimle evlenir misin? Burası da bizim dünyamız olsun mu?" Duyduğum şeyin şokuyla olduğum yerde dondum. Aras bana bakıp, motor takmış gibi heyecanla devam ettiğinde onu dinlemeye başladım. Beynimin algılandığınca tabi... Hâlâ anın şokundaydım da.

"Hem...Bulaşığı birlikte yıkarız, yemekleri birlikte yaparız, temizliği birlikte yaparız, birlikte çalışırız. Çocuğumuza birlikte bakarız. Evlensene benle. Ben olsam, benle evlenirdim yani." Gözlerim dolmaya başladığında, Aras umutla gülümsedi ama ağlama demedi. O da mutluluktan olduğu biliyordu. Evlilik benim için erken olabilirdi ama evet demek için erken değildi.

Gözlerimdeki yaşları silip, kafamı hızla salladım. Bu ana kelimeler yetmez, hakaret gibi olurdu.

Aras, hızla kollarını belime dolayıp, ayağımı yerden keserek beni döndürmeye başladığında ben de kollarımı boynuna doladım ve bu anın hiç bitmemesini diledim.

Aras, beni yere indirip gözlerimdeki yaşları sildi ve alnıma uzun bir öpücük kondurdu. İç güdüsel olarak gözlerimi kapattım.

Rüya falan olabilir miydi bütün bunlar?

Yani şimdi bu ev Aras ve benim evim mi olacaktı?

Aras, mutfak tezgahına doğru ilerleyip, üzerinde duran 'Aras & Irmak KARAMAN' yazan tabelayı eline alıp, elimden tuttu ve beni de peşinde sürükleyerek dışarı çıkardı.

Kapının yanındaki yere tabelayı takıp, tekrar yanıma geldi ve cebinden hiç bitmeyen kutulardan birini çıkardı. Kutuyu açtığında, kırmızı kurdele bağlanmış bir anahtar olduğunu gördüm. Anahtarı gülerek elime aldım.

"Evimizin anahtarı..."

"Bizim evimizin." Tamam daha evlenmeyecektik ve ev için erkendi ama olsundu. Gülümseyerek tabelaya baktım ve Aras'ın elini tutup, başımı omzuna dayadım.

'Aras & Irmak KARAMAN'

≈Seher'den≈

"Hay a**ına koyayım böyle işin ya... Tamam dedik ya oğlum!"

Demir'in benim varlığımı unutarak ettiği küfürünü duyunca, elimin tersiyle ağzına bir tane yapıştırdım.

"Küfür etmesene be, hayıra vesile oluyoruz şurada." Demir, telefonu kulağından uzaklaştırıp, ağzına vurduğum elimi öptü ve mahçup bir şekilde gülümsedi.

"Özür dilerim güzelim." Tekrar sinirli bir şekilde, Aras abiyi dinlemeye başladı. Irmak ise okuldan çıkmıştı ve büyük bir ihtimalle durağa doğru gidiyordu.

"Lan tamam anasını satayım, tamam!" Demir bana kısa bir bakış atıp, çaktırmadan telefona bir şeyler fısıldadığında, yine Aras abiye küfrettiğini anladım ama bu sefer herhangi bir şey söylemedim.

Bir süre daha karşı tarafı dinledi ve birşey demeden telefonu sinirle kapatıp, torpidoya fırlatırcasına koydu.

"Irmak çıktı Demir, bas gaza."

Demir, kontağı çevirip, arabayı çalıştırdı ve yavaş bir şekilde Irmak'ı takip etmeye başladığında, ben de gözümü Irmak'tan ayırmıyordum.

Demir'in yüzü ise sirke satıyordu. Aras abi yakasını bu iş bitene kadar bırakmayacaktı. Oğlunun, gelin diye getirdiği kızı beğenmeyen bir kaynanadan farkı yoktu şu an.

Irmak birden durup, hafifçe arkaya döndüğünde, korkmuştum.

"Eğil eğil!" Demir ensemden tutup, kafamı eğdi ve kendi de benimle birlikte eğildi. Ensemden o kadar çok bastırıyordu ki, zar zor nefes alıyordum.

"Demir boynum kopacak, mal mısın?!" Demir, elini ensemden çektiğinde,  doğrulup derin bir nefes aldım ve saçlarımı düzelttim.

"Hem, filmli değil miydi bu arabanın camları?" Demir de, aydınlanmış gibi doğruldu.

"Doğru ya... Unutmuşum." Irmak, tekrar önüne dönüp, yürümeye başladığında Demir arabayı tekrar çalıştırdı.

"Çakmasa bari..."

"Çakmaz çakmaz." Demir'e baktım bir süre.

"Umarım..."

...

Demir'in siyah cap şapkasının üzerine, siyah sweatinin kapüşonunu yüzü görünmeyecek şekilde kapattım. Genelde, gömlek-pantolon kombini ile gördüğüm için, gözüme çok hoş gelmişti.

"Uff! Çok yakıştı be!" Demir muzip bir şekilde gülümseyip, yaklaşmaya başladığında suratına elimi koyup, ittirdim.

"Hadi, git artık. Irmak'ı kaçırıyor musun, bayıltıyor musun bilemem ama git hallet şu işi." Demir bıkkınca derin bir nefes aldı.

"Aras öküzü bir yerden... Sen bir yerden..."

"Demir... Oyalanma. Hayde. Birazdan Aras abinin dediği tenha sokağa girecek işte, onu takip ettiğimizi de az buçuk çaktı. Daha fazla anlayıp, işler sarpa sarmadan hallet. Yoksa Aras abi ebene atlar, benden demesi." Demir kaşlarını çattığında, gülmeme engel olamadan devam ettim.

"Hayır, yani bu hikayede yanan sen olursun. Beni dövecek veya azarlayacak hali yok sonuçta. Her halükarda sıyrılırım ben." Saçlarımı elimin tersiyle omuzlarımdan geriye attım ve havalı bir bakış yaptım.

Tek kaşını kaldırıp, elini oturduğum koltuğa koyduğunda, hemencecik kuzu gibi olmuştum. Oysa ki daha demin, yanan sen olursun diye Demir'e racon kesip, havalı bakışlar atıyordum. Demir muzip bir şekilde gülümseyip, yaklaşmaya başladığında yutkundum.

"Benden kurtulamazsın ama?" Nefesleri yüzüme çarpıyordu. Kalbim heyecandan yerinden fırlayacaktı sanki. Biraz daha yaklaştığında, burunlarimız birbirine değiyordu. İstemsizce gözlerimi sımsıkı kapattım.

Sessizliği, Demir'in çalan telefonu bozduğunda tek gözümü açtım.  Demir'in telefonuna baktığımda, arayanın Aras abi olduğunu gördüm ve büyük bir kahkaha attım. Demir ise geri çekilmiş, Aras abiye küfrediyordu.

"Sen öyle san. Öyle bir kurtulurum ki..."

Demir, sabır dilenircesine başını yukarı kaldırıp, telefonu sinirle kapattı ve kapıyı açıp, arabadan indi. Irmak'ın peşinden, girdiği tenha sokağa doğru ilerledi.

...

Bir süre sonra kucağında Irmak ile gelen Demir'i farkettiğimde, hızla arabadan inip, arka kapıyı açtım.

"Dikkatli ol."

Demir, Irmak'ı fırlatırcasına arka koltuğa koyduğunda kaşlarımı çattım ve sinirle ona döndüm. Aras abiye olan sinirini, Irmak'tan çıkarıyordu galiba!

"Anasını satayım, neyle besliyorlar bu kızı?! Bir çimdik bir şey, canım çıktı bayıltana kadar!" Irmak, Aras abinin tahmin ettiği gibi Demir'i uğraştırmıştı anlaşılan.

"Oha, Demir! Bu kız, sırtına hayvan gibi vurarak selam verdiğin askerlik arkadaşın mı?! Biraz, kibar olsana." Aras abi, bunu görse, Demir'in ebesine atlardı ama işte Allah'tan görmemişti.

"Debelenip durdu, bu cüsseyle bile anca zabtedebildim." Demir, arabaya yaslanıp, nefeslerini düzene sokmaya çalıştı. Ben de çantamda ki su şişesini çıkarıp, ona uzattım.

Şişeyi elimden alıp, büyük bir yudum aldı.

"Aras abi, beni de niye seninle gönderdi sanıyorsun aslanım? Kıza hayvan gibi davranma diye." Demir kaşlarını kaldırıp, alayla güldü ve yanağımdan makas aldı.

"Kusura bakma koçum, akıl edemedim."
Demir sürücü koltuguna oturduğunda, ben de gülerek ön koltuğa kuruldum.

"Boş yapma da, sür hadi." Demir kontağı çevirip, arabayı çalıştırdığında, ben de arkaya dönüp Irmak'ın durumuna baktım. Başı boşluktaydı ve neredeyse düşecek gibiydi.

Dizlerimin üzerinde koltuğa çıkıp,arkaya döndüm ve Irmak'ın pozisyonunu düzeltip,tekrar önüme döndüm.

"Darısı başımıza be Sarı Çiyan." Demir, başıyla arka koltuğu işaret edip, bana döndü ve muzip bir şekilde gülümsedi. Elimi yanağına koyup, hafifçe vurdum ve önüne dönmesini sağladım. Ne kadar utansam da, hoşuma kaçmıştı Demir'in evlenme teklifi etme düşüncesi.

"Önüne bak, Demir." Yüzümü saklamak için, başımı cama çevirdim.

"Şşşt, kız! Utandın mı?" Demir elini yanağıma uzattığında, bu sefer de benim telefonum çalınca, Demir söylenerek elini çekti ve arabayı çalıştırdı.

"Demir öküzünün çenesine katlanmak istemediğim için seni aradım. Ne oldu? Hallettiniz mi?"

"Hallettik abi, hallettik."

"Oğlun olduğunda adını 'Demir' koymazsan en adi şerefsizsin lan! Bayıltana kadar canım çıktı, attığı tekmelerin yumrukların acısı duruyor ulan daha!" Hoparlörü açıp, Demir'in ağzına doğru tuttum telefonu. Aras abi ise, karşı taraftan kahkaha attı.

"Hey yavrum be! Kimin sevg- bir dakika biz sözlü sayılırız artık. Kimin sözlüsü be?!" Aras abinin heyecanı ve mutluluğu sesinden belli oluyordu.

Demir alayla gülerek, söylendi.
"Hadi ya! Kabul edeceği ne malum?" Aras abi boğazını temizleyip, Demir'e kınayıcı bir şekilde cevap verdi.

"Şşşt! Orayı kurcalama."

Aklıma gelen şey ile, heyecanla telefonun hoparlörünü kapatıp, kendi kulağıma dayadım. O kadar evlenmelerine vesile oluyorduk, bir zahmet mükafatını da görelimdi.

"Kızın olduğunda da, ya adı Seher olacak ya da adını ben koyacağım Aras abi, kaçışın yok."

"Seni kıracağıma, kafamı kırarım be gülüm."

"Kızın olduğunda hatırlatırım bunu, eğer sözünden dönersen bozuşuruz bak."

"Tamam, sözüm olsun sana."

Biraz daha Aras abi ile konuştuktan sonra, telefonu kapattım ve gözlerimi kısarak Demir'i izlemeye başladım.

"Ne oldu güzelim, niye öyle bakıyorsun?"

"İddialı bir teklif yapmazsan, seninle evlenmem." Demir, birden frene bastığında ikimizde öne doğru savrulduk. Allah'tan kemerlerimiz takılıydı.

"Ne demek evlenmem?" Omuz silktim ve kollarımı göğsümde bağladım.

"Allah senin belanı versin Aras..."

Düzenlendi.

Hiç üşenmeden böyle Bi evlilik teklifi yazarken ne düşünüyordum acaba? Nasıl bir bilinçaltı bu djxjwjxbwjxjwjxh

Bu bölüme çok dokunmak istemedim ki, son bölümler hemen hemen olduğu gibi atılacak.

Continue Reading

You'll Also Like

3.6K 607 4
Siz Olsaydınız, Hayatta Kalmak İçin Ne Yapardınız? Bu Mahallede Dedikoducu Teyzeler Var, Eğlence Var Komiklik Var , Burası Komedi Mahallesi Mahalle...
235K 15.5K 21
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
50K 2K 18
Bir kız. Sessiz, yalnız, yıpranmış. Tek amacı başarılı olmak. Ve bir adam. Ürkütücü, yaralı ve yabancı. Tek amacı hayatta kalmak. Bir yabancı, herkes...
802K 26.6K 43
Toplantı başladığından beri sadece töre cinayetleri ve evlilikleri hakkında konuşuyorlardı. Adamın ağzından çıkan son kelime beni çıkmaza sürükledi...