Tomurcuk Mahallesi| Tamamland...

By 1o1Hacker

1.3M 58.3K 14.6K

(Düzenlendi.) (Final.) Dram yok, üzülmek yok! Biz burada sadece gülüyoruz. Çıtır çerez, belki bir tutam da kl... More

1.Bölüm: 'Şarkılar ve Kitaplar'
2. Bölüm: 'Sır Dolu Kalp ve Yıllar'
3. Bölüm: 'Maç Günü'
4.Bölüm: 'Kıskançlık'
5.Bölüm, 'Yaşanması Gereken Aşk'
6. Bölüm: 'Gün'
7.Bölüm: 'İlk Kıskançlık Sinyalleri'
8.Bölüm: 'Kaçmak'
9.Bölüm: 'Tatlı Hisler ve Kabullenişler'
10. Bölüm: 'Güvenmek'
11. Bölüm: 'Yaralar'
12. Bölüm: 'Şah ve Mat'
13.Bölüm: 'Namuslu VS Hıyar Ağası'
14.Bölüm: 'Oyun'
15.Bölüm: 'Dosya Meselesi'
16.Bölüm: 'Mezarlık'
17.Bölüm: 'İddia'
18.Bölüm: 'Farketmek'
19.Bölüm: 'Koku'
20.Bölüm: 'Acı'
21.Bölüm: 'Mutluluk'
22.Bölüm: 'Hastane'
23.Bölüm: 'Aptal Aşık Irmak'
24.Bölüm: 'Yeni Kiracı'
25.Bölüm: 'Bir Aşk Yolculuğu'
26.Bölüm, 'Bir Takım Konuşmalar'
27.Bölüm, 'Tayfa ve tatil'
29.Bölüm: 'Bahçe'
30.Bölüm: 'Yeni Aşk Sinyalleri'
31.Bölüm: 'Tanışma'
32.Bölüm: 'Yuvadan Uçan İlk Kuşlar'
33.Bölüm: 'İlk'
34.Bölüm: 'İsteme'
35.Bölüm: 'Ayrılık Rüzgarı'
36.Bölüm: 'Geçmişin İzleri'
37.Bölüm: 'Tatlı Tesadüfler'
38.Bölüm: 'Hasret Gidermek'
39.Bölüm: 'Seher ve Demir'
40.Bölüm: 'Yiğit ve Afife'
41.Bölüm: 'Irmak ve Aras'
42.Bölüm: 'Piknik'
43.Bölüm: 'Piknik 2'
44.Bölüm: 'Mektup'
45.Bölüm: 'Acıyla Yaşamak'
46.Bölüm: 'Misafir'
47.Bölüm: 'Hasret Bitti'
48.Bölüm: 'Hakan ve Tuğçe'
49.Bölüm: 'Oraya Bakma'
50.Bölüm: 'Hıyar Ağası & Namuslu vs Adalet'
51.Bölüm: 'Irmak ve Ders'
52.Bölüm: 'İsabetli Atışlar'
53.Bölüm: 'Kıskançlık ve Kafa Karışıklıkları'
54.Bölüm: 'Geçmişten Biri'
55.Bölüm: 'Tomurcuk Usulü Misafirperverlik'
56.Bölüm: 'T-shirt Meselesi'
57.Bölüm: 'Mahsur Kalmak'
58.Bölüm: 'Kaçak Savaşçılar A. ve Y.'
59.Bölüm: 'Balık'
60.Bölüm: 'Kaliteli Bir Gün'
61.Bölüm: 'Plaj'
62.Bölüm: 'Delikanlı Afife ve Prenses Yiğit'
63.Bölüm: 'Tomurcuk Çiftleri'
Parodilerden (1)
64.Bölüm: 'Acemi Aşık Afife'
65.Bölüm: 'Konser Çıkışı'
66.Bölüm: 'Zaman'
67.Bölüm: 'İlaçlar'
68. Bölüm: 'Yanlış Zaman, Doğru İnsan'
Özel Bölüm
69. Bölüm: 'Düğün'
70. Bölüm: 'Gizli Kapaklı İşler'
71. Bölüm: 'Ateş Bacayı Sardı'
72. Bölüm: 'İsteme'
73. Bölüm: 'İkinci Şans, İkinci Bahar'
74. Bölüm: 'Mutluluk'
75. Bölüm 'En Güzen Final'
Tribün Bekçisi •22 Numara•

28.Bölüm: 'Aşıklar Cenneti'

20K 749 159
By 1o1Hacker

🎶Toygar Işıklı/Hayat Gibi🎶


İyi okumalar...

28.Bölüm, 'Aşıklar Cenneti'


≈Yiğit'den

"Günaydın Sultanım."

"Günaydın kuzum."

Bu kadındaki enerjiye hayrandım. Herkesten önce kalkmış, bize kahvaltı hazırlıyordu.

"Yapılacak bir iş var mı güzelim?" Babaannem göbeğini tutarak gülmeye başladığında, ben de güldüm.

"Güzelim mi? Allah canını almasın emi. Güzellik mi kaldı bizde oğlum?"

"Güzelsin güzelsin sen, maşallah benim valideme. Sen bizim kızları tek tek cebinden çıkarırsın." Yanağından öpüp, makas aldım. Babaannem omzuma hafifçe vurup, gülümsedi.

"Yavrum sen bana kümesteki yumurtaları bir toplayıversen sana zahmet." Kümes diyince gözüm korksada belli etmedim. Yiğitliğe bok sürdürmenin alemi yoktu.

"Toplarım tabi."

"Al bu sepete bulabildiğin tüm yumurtaları koy." Sepeti elime alıp, kapıya yöneldiğimde Irmak'ın da yeni uyanmış olduğunu gördüm.

"Günaydınlar Irmak hanım."

"Günaydınlar efenim."

Saçını karıştırıp, mutfaktan çıktım. Irmak ise homurdanıyordu. Hiç sevmezdi saçına dokunulmasını. Fark ettim de tayfadaki hiç bir kız sevmiyordu galiba. Afife'den de biliyordum. Küçükken saçına sakız yapıştırdığım için kıyameti koparmış, bin pişman etmişti beni. Ama evde ağladığını öğrendiğimde, özür dilemiştim. Zaten iki dakika sonrasında fabrika ayarlarına dönüp, tekrar kavga etmeye başlamıştık.

Sepet elimde kümese bakıyordum, çocukluktan kalma korkumdan olacak ki girmeye çekiniyordum. Ama korkunun ecele faydası da yoktu sonuçta. Sepeti sıkıca kavrayıp, temkinli adımlarla içeri girdim. Çocukluktan kalma bir şeyi unutması çok zor oluyordu. Koskoca adam oldun tavuktan mı korkuyorsun demeyin, fena gagalıyordu.

"Şşşştt, sakin sakin..." İyi ki ayaklı felaket görmüyordu, diline düştü mü kurtulamam da. Ne demişti? 'Senin tutacağını bilsem, daha dikkatli olurdum.' Bu biraz ağır olmuştu ve manasız bir şekilde kırmıştı beni.

Omzumda uyumuştu ve bende bir şey dememiştim. Benimde başımı onun kafasına koyup uyuduğumu bilmesine gerek yoktu. Bunu da bana Güneş demişti zaten. Kokusu  hoşuma gitmişti gerçi. Afife güzel kızdı ve sessizken nedense gözüme daha bir güzel gelmişti o an. Bunu benden duysa, ne tepki verirdi acaba? Tuhaf bir histi, çünkü biz kavga etmeden, tartışmadan duramazdık. Nedenini ben de bilmiyorum ama çocukluktan beri böyleydi bu. Şiddetli geçimsizlik vardı aramızda. Çocukken de kavga ederdik ama yine beraber oynardık. Çocuk aklı işte...

O halimizi Emirhan abinin görmediğini varsayıyorum, görse bir şey derdi çünkü ya da Afife ile o halimiz rönesans tablosuna benzediği için pek tınlamamıştı.

Yumurtaları tek tek toplayıp, sepete koydum, son iki yumurta kalmıştı ve şimdiye kadar ufak tefek sıyrılma dışında ciddi bir durum yoktu. Yumurtaları almak için elimi uzattığımda, tavuğun bir hışımla bana dönüp bakması ve göz göze gelmemiz ile iyice huylandım. Elimi tekrar uzattığımda tavuk üstüme atlamıştı ama sepeti hala tutuyordum istikrarlı bir şekilde. Çünkü o yumurtaları toplayana kadar anam ağlamıştı.

"Lan! Oğlum bıraksana lan beni! Tamam almıyorum yumurtanı, rahat bırak beni." Tavuk peşimi bırakmayınca, sinirlendim. Bu seferde ben onu kovalamaya çalıştım. Bu biraz işe yaramış olacak ki tuhaf bir bakış atıp, kanatlarını açarak geriledi. Normalde böyle tuhaf davranışlar sergilemezdim ama yalnızdım sonuçta gören kimse yoktu ve canım kıymetliydi.

"Gagalıyordun lan oramı buramı daha demin, anca gıdakla zaten." Tavuk ile konuştuğum duyulsa rezil olurum. "Oğlum Yiğit, ne saçmalıyorsun?" Diye mırıldandım kendi kendime.

Gür bir kahkaha duyduğumda, sesin geldiği yere döndüm. Gülüşü önceden de güzel geliyordu zaten ama markette kahkahasını duyduğumdan beri aklımdan çıkmıyordu. Böyle içten kahkaha atmazdı genelde. Kalbimde bir tuhaflık vardı ve aklımın bir an bulandığını hissettim.

Afife gülmekten elinde tuttuğu odunları düşürmüştü, bazılarını ayağına düşürmüştü galiba. Çünkü hala gülmek ve acı çekmek arasında bir yüz ifadesi taşıyordu. Bende onun odunlarına düşürmesine ve yüz ifadesine gülmeye başlayınca ortaya saçama sapan bir görüntü çıktı. Afife yere oturup bana ve tavuğa bakarak gülmeye devam ediyordu.

"Allah canını almasın Yiğit ya... Beni senin güldüreceğini söyleseler inanmazdım." Bunu bile zar zor söylemişti. Bu kızın lafları önceden de mi böyle iğneleyiciydi bana mı öyle gelmeye başlamıştı?

"Ben de, bir anlığına da olsa benim yanımda kavga etmeden durup, güleceğini söyleseler inanmazdım." Afife bir hışımla başını kaldırdı.

"Kim? Ben mi kavga ediyor muşum?" Afife işaret parmağı ile kendini gösterip, inanmazca bana baktı.

"En büyük aşklar kavga ile başlar."

"O ne be? Şimdi ben o ayaklı felaketle kavga ediyorum diye ona aşık mı olacağım?"

"Tabi, ne sandın oğlum?"

"Ölürüm de evlenmem o ayaklı felaketle! Anne! Kurtar beni!" Burak'ın bana söylediği şeyden sonra, koşarak uzaklaşmıştım. Daha 7 yaşındaydım ve o gün cidden çok korkmuştum.

"Ahh! Ne yapıyoysun be sayak!" Ayaklı felakete çarpmam ile sendeledi ve yere düştü.

"Önüme sen çıktın ya kızım!"

"Bana kıjım deme! Hem sende önüne baksana ya!"  Aklıma gelen şey ile gözlerim korku ile açıldı.

"Biz bir daha kavga etmeyelim ayaklı felaket."

"Sanki ben ediyoyum, ediyoysam şuydan şuyaya gitmek nasip oymasın." Tam adım atmışken, ayagının dibindeki taşı görmemiş ve ayağı takılmıştı, küçücük bedeni ile yere kapaklanmıştı.

"Dikkat et! Sen beni dinle biz bir daha kavga etmeyelim, seninle evlenmem ben!" O boyumla hem söyleniyordum, hem de Afife'ye elimi uzatmıştım kalkması için. Yüzünü buruşturmuştu ama ağlamamıştı. Bizim yanımızda asla ağlamazdı.

"Höşt yan! Asıy  ben seninye evyenmem! Sen bana kuyban oy bi keye!"

"Sen önce şu konuşmanı düzelt ayaklı felaket!" Daha 5 yaşındaydı ve küçücük boyu ile beni sinir etmeyi başarıyordu. 'R ve L' harfinide söyleyemiyordu.

Aklıma gelen anı ile gülümsedim ve tekrar Afife'ye döndüm. "Sence?" Afife ayapa kalkıp, üzerindeki tozları silkeledi, düşürdüğü odunları topladı ve bana döndü.

"Kavga ediyormuşum. Hıh! Ediyorsam şuradan şuraya gitmek nasip olmasın." Bunu söyleyeceğini tahmin etmiştim aslında. Biz birbirimizin ciğerini bilirdik çünkü. Hem bir insan yedisinde neyse yetmişinde o'dur. Bu söylediğine kendi bile inanmıyordu aslında. Afife arkasını dönüp gidecekken almayı unuttuğu oduna bastı ve sendeledi. Tam düşecekken ona doğru atıldım ve belinden tuttum. Kafasını bana çevirince, gözlerini görmem ile neye uğradığımı şaşırdım. Gözleri önceden de güzel geliyordu ama şimdi gözüme daha bir farklı gelmişti. Saskinca baktık birbirimize.

'Senin tutacağını bilsem daha dikkatli olurdum.'

Aklıma gelen şey ile Afife'yi bıraktım ve düşmesine izin verdim. Bilmiyorum dediği şey kırmıştı galiba, her ne olursa olsun beraber büyüdük biz. Bu kadar nefret içeren bir cümle kullanması kırmıştı beni. Kabul düşmesine üzülmüştüm. Basbayağı canının yanmasına üzülmüştüm. Normaldede kimsenin canını bilerek ya da bilmeyerek yakmaktan nefret ederdim ama bu seferki farklıydı. Kendime sinir olmuştum.

Oğlum Yiğit yolun yol, sonun son değil ama hadi hayırlısı!

"Hayvan mısın sen ya?"

"Benim tutmamı istemediğin için. İyilik yaptım fena mı?" Afife şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu.

"Hayvan!" Omuz silkip, umursamadan yürümeye devam ettim.

Keşke düşmesine izin vermeseydim.

≈Afife'den≈

Yara bandı arıyordum ve bir türlü bulamamıştım. Zehra nineye sormaya karar verip, ayaklandım. Küçük bir kesikti ama bir yarabandı olsa daha iyi olurdu yaranın açılmaması için.

Odadan çıktığımda kafama atılan küçük şey ile kafamı tuttum. Eli cebinde önden önden mutfağa yürüyen fasulye sırığını görüş alanıma girdiğinde kaşlarım çatıldı. Kafama atılan şeyin bir yara bandı kutusu olduğunu görmem ile mümkünmüş gibi daha fazla kaşlarımı çatmama neden oldu. Yiğit mi attı bunu kafama? Hadi canım...

"Bön bön bakacağına elindeki yaraya yapıştır. Onu da mı ben yapayım?"

"Aman! İstemez saol." Yiğit hafifçe gülümseyip, yürümeye devam etti. Güzel gülüyordu fasulye sırığı!

Yara bandını elimdeki küçük kesiğe yapıştırdım ve kutuyu çekmeceye koydum. Şu an istemsizce gülmemin mantıklı bir açıklaması vardır eminim. Hatta kesin Yiğit'in sabahki haline gülüyorum, başka açıklaması olamazdı çünkü.

Kıyamıyordu da salak. Eminim içinden kendine söyleniyordur. Yiğit küçükkende böyleydi. Kimseye yanlışlıkla ya da bilerek zarar vermek isteyeceği en son şey bile değildi. Sevdiğim nadir yönlerinden biriydi. Yiğit çok merhametli iyi biriydi.

≈Irmak'tan≈

Kahvaltıya hazırlamıştık ama Aras ve Faruk abi uyanmamıştı. Asu abla Seher'e kaş göz yapıp masadan uzaklaşmasını ve görünmeyeceği bir yere geçmesini anlatmaya çalıştı. Seher de masadan kalkıp,eve girdi. Bakışlarının anlamı o kadar derindi ki... Kahvaltıyı kalabalık olduğumuz için bahçede yapacaktık.

Asuman abla ile aynı anda masadan kalktık.

"Kuzenimi uyandırayım geleyim ben."

"Aa Seher yok! O zaman ben de Faruk abiyi uyandırayım." Kimsenin cevap vermesine izin vermeden, herkesin attığı 'Ne yapıyor bu sakatlar?' bakışlarını  umursamayıp, masadan kalktık. Bahçeden çıkıp, eve girince, Asu abla ile yumruklarımızı tokuşturduk. Go girl.

Hadi ama banane Faruk abiden. İsterse buradan gidene kadar uyusun. Aras'ı uyandıracağım ben bir kere.

Aras'ın odasına girmeden önce kapısını tıklattım. Ses gelmeyince gözlerimi ellerimle kapatıp, kolu indirdim. Bodoslama giremezsim. Hadi üzerinde t-shirt yoksa! Tamam kaslı olabilir belki ama her ne olursa olsun utancımdan bakamam. Ayrıca, Aras da rahatsız olabilirdi. O erkek diye rahatsız olma, çekinme duygusu yok muydu sonuçta?

Ellerim gözlerimdeydi ve üzerine birde sımsıkı kapatmıştım.

"Aras?"

Cevap gelmeyince tekrar seslendim.

"Aras? Bak giriyorum? Gireceğim? İyi günah benden gitti. Ya Allah! Girdim."

"Aras? Uyanık mısın? Uyuyorsan uyan artık, kahvaltı yapacağız ya hani." Ellerim gözlerimdeyken, sert bir şeye çarpmamla sendeledim ama gözlerimi açmadım. Çünkü çarptığım kişi kesinlikle sevdiceğim Aras'dı.

"Sen misin Aras?"

"Tabi benim kızım, başkasına çarpmana izin verir miyim ben?" Vermezdi tabi.

"Kahvaltıya inmiyor musun? Hadi." Ellerim gözlerimde konuşurken, eminim ki tuhaf görünüyordum.

"Kahvaltı kaçmıyor sen devam et konuşmaya, ben biraz daha dinleyeyim seni. Hem sen niye yüzünü kapatıyorsun bakayım?"

"Aras? Üzerinde t-shirt var değil mi?" Kitap ve dizi travmaları... Aras kahkaha atıp, ellerimi yüzümden çekti ama gözlerim de hala kapalıydı. Tek gözümü hafifçe açıp, çaktırmadan üzerine baktım Sıfır kollu bir t-shirt vardı. İyi bari.

"Ohh! Giymişsin."

"Sen gözün kapalı odaya girince rahatsız olabilirsin diye giyindim güzelim." Ben bu adamı çok seviyordum ya. Severken içim gidiyordu. Aras sarılıp, başını boynuma gömdü ve derin bir nefes alıp, öptü. Bir eli belimde daireler çizip duruyordu, bir eli de saçlarımdaydı ve saçlarımla oynuyordu.

"Bıraksalar ölene kafamı kaldırmadan doya doya yaşasam şurada. Gerçi doyamıyorum da." Konuştukça dudakları boynuma değiyordu ve benim içimi antiloplar turluyordu. Elim ayağım uyuşuyordu, aklımı kaybedecek gibi oluyordum. Kalbim falan hızlanmıyordu, direkt atmayı bırakıyordu sanki.

Kendime gelip, Aras'a sıkıca sarıldım ama yokluğumuz tuhaf karşılanabilirdi. Kollarından istemeye istemeye çıktığımda suratı küçük çocuk gibi olmuştu. Bu adam cidden 24 yaşında mı ya? Gerçi bir benim yanımda böyle.

Aras'ın odasından çıktığımda, Asu abla da önden önden ilerliyordu. Ona yetişip, koluna girdim. Yüzünü bana döndüğünde, domatesten farkı kalmadığını gördüm.

"Ne oldu kız?"

"N-ne olacakmış? Yok Bir şey ya." Yüzümde sinsi bir sırıtışla Asu ablaya bakıyordum. Arkada bizi izleyen Faruk abiye döndüm. Asuman ablaya kısa bir bakış atıp, bana döndü ve göz kırpıp gülümsedi.

Asuman abla ile bahçeye çıkıp, masaya oturduk. Ardımızdan da Faruk abi ve Aras geldi. Abimin yanındaki boş sandalyelerden birini çekip oturdum yanıma da Aras oturmuştu.

"Çocuklar siz bugün kafanıza göre gezin, görün buraları ama yarın iş çok."

"Sende hemen iş ver çocuklara zaten."

"Yaparız tabi Rıza dede, sen hiç merak etme." Rıza dede Emirhan abiye gülümseyip, Zehra nineye 'bak gördün mü?' bakışları attı.

Kahvaltıyı yaptıktan sonra, kızlarla sofrayı toplayıp, bulaşıkları yıkadık. Asuman abla, Faruk abi ile şehire inmişti. Aras, Asuman ablayı kıskansa da belli etmiyordu. Kendi de aynı durumda olduğu için Faruk abiye de bir şey diyemiyordu. Aslında Aras mutlu bile olmuştu birlikte olmalarına. Güvendiği bir dostuydu sonuçta ve Faruk abi Asuman ablayı kesinlikle üzmeyecekti. Asuman abla, Mersin'e arkadaşlarını ziyarete gittiğinde olmuştu ne olduysa.

Zehra nine ve Rıza dede de anlamıştı biraz durumlarımızı galiba. Herkes kendi halinde takılıyordu yani. Rıza dede, Demir abi ve abim kahveye gitmişti. Bugün kafamıza göre gezecektik, yarın işlere yardım edecektik.

Beyaz t-shirtimi ve siyah pantolonumu giydim. Fermuarlı sweatimi de giyip, saçımı at kuyruğu yapıp, beyaz fularımı saçıma bağladım. Buralarda şeftali bahçesi olduğunu görmüştüm gelirken, bizde Aras ile oraya gidecektik. Meyve bahçelerine bir hayranlığım vardı.

"Hazır mısın güzelim?"

"Evet, gidelim." Ayakkabılarımı giyip, beni bekleyen sevdiceğimin elini tuttum. Aras bana döndü ve giydiklerimi inceledi. Başını boynuma gömüp, derin bir nefes aldı ve öptü. Yok bu böyle olmayacak. Ben alışamayacağım.

Geri çekilip elimi tutup öptü. Elimi, eliyle kenetledi ve ceketinin cebine soktu. Ceketinde elime değen şey ile irkildim. Dikdörtgen bir şeydi. Aras'ın elini bırakıp, ceketinin cebindeki şeyi çıkardım ve baktım. Sigara paketiydi. Aras suç işlemiş çocuk gibi bakıyordu ama şimdi ben sana nasıl kızacağım?

"Sigara defteri kapanmıştır Aras Bey, içtiğini görmeyeceğim. Bozuşuruz yoksa." Sigara bilerek kendine zarar vermekten başka bir şey değildi ve bu hayatta nefret ettiğim nadir şeylerdendi.

"Derdin olursa bana gel, kendine zarar verme." Zaten insanlar dermanını neden şu üç kuruşluk lanet olası illette arar ki?

"Benim derdim zaten sensin Bücürüm."

Aras'ın beline kollarımı sarıp, onun hep yaptığı gibi boynuna kafamı gömüp, tüy kadar hafif bir öpücük kondurdum. Kaskatı kesilmişti ve nefesleri sıklaşmıştı. Aras'ın boynumu niye bu kadar sevdiğini şimdi anladım. Cidden insan bir ömür yaşamak istiyormuş burada. Kendine has  kokusu daha yoğun kokuyordu.

"Ne olursa olsun kendine zarar verecek şeyler yapma, çünkü banada zarar vermiş oluyorsun. Hem de en çok bana."

"Ne zamandır içmiyordum zaten, cebimde kalmış güzelim. Özür dilerim."

"Özür dileme, sadece içme yeter." Aras kollarını sıkılaştırıp ve saçlarımdan öptü.

"Biraz rolleri değiştirdik sanki?"

"Ne gibi?" Hadi ama bilmiyormuş gibi yapma istersen gerizekalı Irmak! Aras geri çekilip, başını boynuma gömdü ve derin bir nefes alıp, öptü.

"Bunun gibi. Hangisinin daha güzel olduğunu seçemiyorum. Benim başım ve dudaklarım boynundayken mi? Yoksa o dudakların benim boynumdayken mi?" Muzip bir ifadeyle güldüğünü hissedebiliyordum, çünkü dudakları hala boynumdaydı. Öpmüyordu sadece değdiriyordu. Dinleniyormuş gibi. Yüzüm iyice kırmızıya bürünmüştü. Derin bir nefes alıp, devam etti.

"Ya da... Hayalini bile kuramadığım, o kalbinin artık tamamen benim olması ve benim için atması mı?"

≈Güneş'ten≈

"Emirhan? Ay şunlara bak! Bunlar çok güzel, çok tatlı ama ya." Heyecanlı ve mutlu bir şekilde kuzuları gösterdim. Emir ise gülümseyerek beni izliyordu.

"Yakından bakmak ister misin Güneş'im?"

"Evet ama korkutma."

"Tamam güzelim, merak etme korkutmam."

Zehra ninenin koyunlarına ve kuzularına bakmaya gelmiştik. Koyunları korkutmamak için, uzakta duruyordum ama onları sevmek için deliriyordum. Emirhan temkinli adımlarla, en küçük kuzunun yanına gitti, eğilip kucağına aldı ve benim yanıma getirdi.

"Ya ama sen çok güzelsin!"

"Mee!" Emirhan ile kuzunun bu tatlı haline kahkaha atmıştık. Emirhan bana dönüp, derin bir nefes alarak gülümsedi.

"Bence senin daha güzel olduğunu söylüyor. Haksızda sayılmaz hani."

"Koyun dilinden anlıyorsun, saçlarımı örüyorsun daha hangi yeteneklerinizi göreceğiz acaba Emir Bey?" Emirhan'ın kucağından almamıştım kuzuyu. Yeri rahat gibiydi. Tabii ki de rahat olurdu. Burda Emir'imin kollarından bahsediyorduk.

"Hmm... Bir bakalım... Mesela, Seni seviyorum, seni çok seviyorum, seni kıskanıyorum, seni mutlu ediyorum, sana ölüyorum ve bu yeteneklerimi bir sen görsen bana yeter." Kuzu mu, Emirhan mı? Kesinlikle birbirine iyi rakip olur bunlardan. Ama benim Emir'imdi galiba. Emirhan'a sıkıca sarılıp, yanağından öptüm.

"Böyle güzel süprizlerinizi daha çok görmek istiyoruz Güneş Hanım."

"Duyanda hiç öpmüyorum sanacak."

"Öpüyor musun ki kızım? Hasret kalıyoruz." Emirhan derin bir nefes alıp, gülümseyerek devam etti.

"Gerçi yanımdayken de özlüyorum. Baktıkça ölüyorum sana." Utandığım için kızarmıştım ve kuzuyuda unutmuştum. Emirhan kuzuyu tekrar aldığı yere koydu ve benim yanıma gelip, yanağımdan öptü.

"Sen kızarınca yanakların görsel şölen oluyor mübarek. Neyse, şu yüzünün kızarıklığı geçene kadar az daha duralım. Dışarı böyle çıkma." Emirhan böyle diyince bir an yanaklarımın namahremim olduğunu hissettim.

"Kıskanç."

"Kıskanç ve ultra merhametli daha doğru olur. Ben bazı insanları düşündüğüm için de dışarı çıkartmıyorum seni kızım. Boşu boşuna katil olmak, can yakmak istemem. Onlara da yazık sonuçta."

"Ya ya! Kesin öyledir!" Tabiki de Emirhan melek gibiydi, bilerek öyke söylemiştim.

"İnanmıyor musunuz bana Güneş Hanım? Size çok iyi bir insan olduğumu kanıtlayabilirim." Emirhan gülerek üzerime doğru geldiğinde, geri geri adımlayıp ağıldan koşarak çıktım.

"Kaçma istersen! Her şekilde yolun bana çıkacak nasıl olsa."

"Sıkıyorsa yakala!"

"Sen istedin."

Ağılın arkasına koştuğumda, Emir de peşimde geliyordu. İstese hızlıca koşar, bir çırpıda yakalardı ama her halükarda yakalayacağını biliyordu. Kendince beni oynatıyordu yani.

Tam döneceken belimde hissettiğim eller ve ensemde hissettiğim nefes ile yakalandığımı anladım. Nefesim koştuğum için zaten sıklaşmıştı, şimdi daha beterdi.

"Tamam kabul vallahi çok iyisin." Emirhan beni kendine çevirip, muzip bir sırıtmayla üzerime doğru gelmeye başlayınca, geriye adımladım. Sırtım ağılın duvarı ile buluşunca, halt yediğimi anladım. Kollarını duvara yaslayıp, kullağıma eğildi. Hadi ama beni delirtmeye çalışabileceğini sanıyorsan, tebrik ederim çok doğru sanıyorsun.

"Bir daha söyle bakalım, pek ikna olamadım." Kullağımın arkasından, saçlarıma yakın yerden öpünce yerin ayağımın altından kaydığını hissettim.

"Ç-çok iyi birisin."

"Cık! Yine ikna olamadım, bir daha söyle bakalım." Bu sefer boynumdan öpmüştü, aklımı kaybetmeye emin adımlarla ilerliyorum.

"İyi birisin."

"Hmm.. İkna olsam mı bilemedim? Bir kez daha söyle bakalım." Bu seferde şakaklarımdan öpmüştü. Aklım Allah'a kavuştu. Vatana millete hayırlı uğurlu olsun.

"Yetti ama ha! İyisin işte!"

"Neyse, ikna oldum sayıyorum." En son alnımdan öpünce, tüm sinirim uçup gitti ve içten bir şekilde gülümsedim.

🌃🌃🌃

Emirhan salık saçlarımla oynamaya başlamıştı, eline doluyor, öpüyor, kokluyordu. Eline bana doğru uzatınca, tokayı istediğini anladım. Tokayı Emirhan'a verdim ve ellerinin saçlarımın arasında kaybolmasına izin verdim. Huzur buydu.

"Saçların salık olunca, kokusu daha bir güzel geliyor, hem de daha belirgin oluyor, ve ben hepsini kendime saklamayı tercih ederim." Gözlerimi kapatmış, huzuru dinliyordum. Ağzımda atan kalbim, saçlarımdaki eli, müzik gibi sesi, nefesi, her şeyi huzurdu.

Düzenlendi.

Continue Reading

You'll Also Like

2.4M 78.1K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
6.5K 481 9
mardin ağası rüzgar soykan ve milli voleybolcumuz duru erdinç
29.3K 1.7K 16
"Bıraksana yahu elimi! Gittiler işte." Ali elimi bırakıp arkasına yaslandı. Gözlerini kısmış düşünceli bir şekilde bana bakıyordu. "Onlar var diye...
802K 26.6K 43
Toplantı başladığından beri sadece töre cinayetleri ve evlilikleri hakkında konuşuyorlardı. Adamın ağzından çıkan son kelime beni çıkmaza sürükledi...