Tomurcuk Mahallesi| Tamamland...

By 1o1Hacker

1.3M 58.3K 14.6K

(Düzenlendi.) (Final.) Dram yok, üzülmek yok! Biz burada sadece gülüyoruz. Çıtır çerez, belki bir tutam da kl... More

2. Bölüm: 'Sır Dolu Kalp ve Yıllar'
3. Bölüm: 'Maç Günü'
4.Bölüm: 'Kıskançlık'
5.Bölüm, 'Yaşanması Gereken Aşk'
6. Bölüm: 'Gün'
7.Bölüm: 'İlk Kıskançlık Sinyalleri'
8.Bölüm: 'Kaçmak'
9.Bölüm: 'Tatlı Hisler ve Kabullenişler'
10. Bölüm: 'Güvenmek'
11. Bölüm: 'Yaralar'
12. Bölüm: 'Şah ve Mat'
13.Bölüm: 'Namuslu VS Hıyar Ağası'
14.Bölüm: 'Oyun'
15.Bölüm: 'Dosya Meselesi'
16.Bölüm: 'Mezarlık'
17.Bölüm: 'İddia'
18.Bölüm: 'Farketmek'
19.Bölüm: 'Koku'
20.Bölüm: 'Acı'
21.Bölüm: 'Mutluluk'
22.Bölüm: 'Hastane'
23.Bölüm: 'Aptal Aşık Irmak'
24.Bölüm: 'Yeni Kiracı'
25.Bölüm: 'Bir Aşk Yolculuğu'
26.Bölüm, 'Bir Takım Konuşmalar'
27.Bölüm, 'Tayfa ve tatil'
28.Bölüm: 'Aşıklar Cenneti'
29.Bölüm: 'Bahçe'
30.Bölüm: 'Yeni Aşk Sinyalleri'
31.Bölüm: 'Tanışma'
32.Bölüm: 'Yuvadan Uçan İlk Kuşlar'
33.Bölüm: 'İlk'
34.Bölüm: 'İsteme'
35.Bölüm: 'Ayrılık Rüzgarı'
36.Bölüm: 'Geçmişin İzleri'
37.Bölüm: 'Tatlı Tesadüfler'
38.Bölüm: 'Hasret Gidermek'
39.Bölüm: 'Seher ve Demir'
40.Bölüm: 'Yiğit ve Afife'
41.Bölüm: 'Irmak ve Aras'
42.Bölüm: 'Piknik'
43.Bölüm: 'Piknik 2'
44.Bölüm: 'Mektup'
45.Bölüm: 'Acıyla Yaşamak'
46.Bölüm: 'Misafir'
47.Bölüm: 'Hasret Bitti'
48.Bölüm: 'Hakan ve Tuğçe'
49.Bölüm: 'Oraya Bakma'
50.Bölüm: 'Hıyar Ağası & Namuslu vs Adalet'
51.Bölüm: 'Irmak ve Ders'
52.Bölüm: 'İsabetli Atışlar'
53.Bölüm: 'Kıskançlık ve Kafa Karışıklıkları'
54.Bölüm: 'Geçmişten Biri'
55.Bölüm: 'Tomurcuk Usulü Misafirperverlik'
56.Bölüm: 'T-shirt Meselesi'
57.Bölüm: 'Mahsur Kalmak'
58.Bölüm: 'Kaçak Savaşçılar A. ve Y.'
59.Bölüm: 'Balık'
60.Bölüm: 'Kaliteli Bir Gün'
61.Bölüm: 'Plaj'
62.Bölüm: 'Delikanlı Afife ve Prenses Yiğit'
63.Bölüm: 'Tomurcuk Çiftleri'
Parodilerden (1)
64.Bölüm: 'Acemi Aşık Afife'
65.Bölüm: 'Konser Çıkışı'
66.Bölüm: 'Zaman'
67.Bölüm: 'İlaçlar'
68. Bölüm: 'Yanlış Zaman, Doğru İnsan'
Özel Bölüm
69. Bölüm: 'Düğün'
70. Bölüm: 'Gizli Kapaklı İşler'
71. Bölüm: 'Ateş Bacayı Sardı'
72. Bölüm: 'İsteme'
73. Bölüm: 'İkinci Şans, İkinci Bahar'
74. Bölüm: 'Mutluluk'
75. Bölüm 'En Güzen Final'
Tribün Bekçisi •22 Numara•

1.Bölüm: 'Şarkılar ve Kitaplar'

106K 2.1K 1.1K
By 1o1Hacker

Hoşgeldiniz!
Başlama tarihiniz?
Ben, 05.05.2020

2. Kez başlayan?


Nasılsınız, özlediniz mi bizi dnxjdjdjrjjd

Önce bi köşedeki yıldıza basın. Bastınız mı? Hah, tamam.

🎶Gökhan Türkmen/Sen İstanbul'sun🎶

İyi okumalar...

1. Bölüm, 'Şarkılar ve Kitaplar'

"Bilseniz, şiirin nasıl bir dile muhtaç olduğunu bilseniz! Öyle bir dil ki... Neye benzeteyim, bilmem... Konuşan bir ruh kadar güzel olsun, bütün kederlerimize, neşelerimize, düşüncelerimize, o kalbin bir türlü inceliklerine, fikrin bin çeşit derinliklerine, heyecanlara, öfkelere tercüman olsun; bir dil ki bizimle beraber güneşin batışının üzüntülü renklerine dalsın düşünsün, bir dil ki ruhumuzla beraber bir yas tutmanın ümitsizliğiyle ağlasın. Bir dil ki sinirlerimizin heyecanına arkadaşlık ederek çırpınsın... "

O kadar anlamlı bir paragraftı ki... Mai ve Siyah. Yani umut ve umutsuzluk, cümleleri çok uzun, anlaması zor olsa da, mükemmel bir eserdi. Halit Ziya Uşaklıgil'in harika bir eseriydi. Bu kitapta kendimi buluyordum. Ahmet Cemil'il Lamia'ya olan aşkı, beni hayran bırakıyordu açıkçası. Bulmadan usanmadan, tekrar tekrar okuyabilirdim.

Odamda dünyadan soyutlanmış bir şekilde kitap okuyordum, kitap okumak kadar güzel bir şey var mı? Karakterlerde, cümlelerde kendini bulmak harika bir şeydi.

"Irmak! Kaldır başını o kitaptan, ekmek al gel." Düşüncelerime kelepçe vuran annemi daha fazla kızdırmamak adına, iyice tünediğim pufumdan kalktım ve mutfağa, annemin yanına gittim. "Para?" Annem göz devirerek başıyla masanın üstünü gösterdi. "Bir kere de ben alırım anne, bugün de benden olsun desen şaşarım." Bu sefer göz devirme sırası bendeydi. "Anneciğim ben paramı kitap almak için harcıyorum, biliyorsun." Annemin yanağından öpüp, masanın üzerindeki parayı alıp, evden çıktım. Aynadan kendime şöyle bir baktım, ikizimden çarptığım t-shirt, dizleri çıkmış siyah, üstünde sarı yıldızlar olan pijamamla ve dağınık ev topuzumla harika görünüyordum, bu yüzden umursamadım.

Dışarı çıktığımda gözlerimi mahallede dolaştırdım ve yüzüme istemsizce sıcak bir tebessüm peydah olmuştu. Burası sevgi dolu, bir çok ailenin tek yürek olduğu bir mahalleydi. Bu mahalle koca bir aileydi. Kendim bildim bileli burdaydım. Burda doğup, büyüdüm. Böyle diyince de, kendimi buranın hatırı sayılır bir büyüğü gibi hissettim fakat öyle değil.

18 yaşında, lise son sınıf öğrencisiydim. Ergenliğimin son demlerini yaşayan, kitaplarıyla ve arkadaşlarıyla mutlu, hayatımdan memnun olan sıradan bir kızdım. Ah birde ikizim vardı, Burak. Çift yumurta ikiziydik ve her klişede olduğu gibi, o benden 5 dakika önce doğduğu için abilik taslıyordu. Bir de abimiz vardı, Hakan. 23 yaşında, hukuk fakültesini yeni bitirdi sayılırdı. Yolunu gözlüyorduk. Hukuk okumak için Ankara'ya gitmişti, inşallah yakında gelecek ve bu özlem de bitecekti. Gercekten çok özlemiştim abimi.

Ben bunları düşünürken, Hasan amcanın bakkalına gelmiştim bile. Hasan amca ve oğlu Faruk abi ile birlikte işletiyordu burayı. "Hayırlı işler Hasan amca." Diye şakıyarak içeri girdim. "Sağolasın Irmak kızım." Hasan amcaya gülümseyip, ekmek dolabından dört tane ekmek ve çikolata reyonundan iki tane karam aldım. Gelmişim o kadar, bir karşılığı olsundu değil mi?

"Yine yakıyorsun, bücür." Tabiki de mükkemel cazibemden bahsetmiyor, tipime ettiği iltifatı es geçtim. Bücür mü demişti o? "Abi bücür deyip durmasana ya, gelen geçen ağız alışkanlığı yapıyor sonra." Faruk abi gür bir kahkaha atıp, alaycı bir gülüşle bana döndü. "Acı gerçekler Irmak, zor olsa da yüzleşmelisin. " Yüzüme sinsi bir gülüş takınıp, Faruk abiye baktım. "Hatice teyzemde sana 38 numara terliğinin ters yüzünü gösterirse görürsün." Çatık kaşlarıyla bana bakıyordu ve bozulduğunu belli etmemeye çalışıyordu. Annesinden cidden çok korkardı, koskoca 22 yaşındaki adama terlik vuruyordu. Dişli kadındı.

Faruk abi inşaat mühendisliği okuyordu ve son yılıydı, böyle arada Hasan amcaya yardım ediyordu. Dersten zaman buldukça tabi.
Hasan amca ve Faruk abiye hayırlı işler dedikten sonra bakkaldan çıktım.

Bugün tayfayla buluşmamış, evde kitaplara gömülmek için kendime ayırmıştım. Aniden nereden çıktığını bilmediğim, koluma giren Seher'e şaşırsam da, gülümsedim.
"Kız Irmak! Akşam parka gideceğiz, sizde gelin. Çekirdek-kola yaparız." Seher'in neşeli cırlamasıyla, kulaklarımı kapatma isteğini bastırdım. Zaten dinindeydim, ne diye bağırıyordu ki? "Kulağımın dibinde cırlamasana kızım, duyuyoruz yarabbi şükür." Derin bir nefes alıp, devam ettim.
"Burak'a sorayım da geliriz büyük bir ihtimalle." Daha demin kulağımın ırzına geçende, benim cancağızım Seher'di. Bir de Afife var, nam-ı diğer Namuslu. İsminin anlamından dolayı, aramızda bazen ona Namuslu diyorduk. Bir diğer mükkemel arkadaşım ise Eylem, arada bir dalga geçmek için, fiil diyorduk. Acayip sinir oluyordu, amaç da buydu zaten.

"Ben geldim!" Evi inleten cığırmamla annem mutfaktan kafasını çıkartmış, bana bakıyordu. "Sanki Yemen'e su bulman için gönderdim! Kızım neredesin sen iki saattir?" Anneme şirin olduğunu düşündüğüm-kesinlikle arizona kertenkelesine benzemiyordum- bir şekilde güldüm. "Seher ile yolda karşılaştık, lafa tuttu. Ondan geciktim." Annem anladım dercesine kafa sallayıp, önündeki yemek yapma eylemine geri döndü. Sofra hazır olana kadar kitabımı okumak için odama geçtim. Özellikle tavan arasını istemiştim ve Burak ile kanlı, meşakatli zamanlarımız olmuştu bu ifa için. Ama sonunda, zafer benimdi.

"Hadi yemeğe!" Odama öküz gibi giren Burak'a ölümcül bakışlarımdan yolladım. Kesinlikle kavgacı ikizlerdik. "Dingonun ahırı mı bura be?" Bana şu meşhur 'Yaw he he' bakışlarından atmış ve odamın kapısını kırarcasına çarpıp çıkmıştı. Öküz! Yüce rabbimin zoruna gitmesin; beyninden almış, tipine vermiş. İnsan biraz kibar olurdu.

Aşağı indiğimde, ortada sofraya dair hiçbir şey yoktu. Bilerek erken çağırmıştı, sofrayı hazırlamaya yardım edeyim diye, oysaki işi tamamen bana kitliyordu canım annem. Derin bir nefes aldım ve masayı kurmaya başladım. Kapı çaldığında koşarak kapıyı açmaya gittim, babam gelmişti. "Hoşg eldin baba." Şirince gülümsedim ve ceketini alıp portmantoya astım. "Hoş bulduk kızım." Deyip, beni de kolunun altına aldı ve oturma odasına geçtik.

Yemek babam, ben ve Burak'ın maç muhabbetiyle geçmişti, tabi bir de annemin bana olan neden bana çekmedin, nerde yanlış yaptım bakışlarıyla. Fanatik Galatasaraylıydım, ikizcağızım ve babam ise Fenerbahçeli, annem zaten takım tutmuyor. Ama zor oluyordu be, evde tek başna takımını savunmak.

Yemeğimi yiyip, sofrayı toplamada yardım ettikten sonra, giyinmek için odama çıktım. Dolaptan siyah kot pantolon, 'V' yaka beyaz sade bir t-shirt çıkarıp, hızla giyindim ve saçımı tepeden dağınık bir topuz yaptım. Makyaj yapma gereği duymadım, canım istediğinde veya sadece özel günlerde yapardım. Bu yüzden yapmadım. Telefonumu arka cebime attım ve merdivenleri zıplayarak indim. "Anne, biz çıkıyoruz!" Annem bize kısa bir bakış attı. "Tamam. Abinin yanından ayrılma. Çok geç kalmayın!" Burak sinsi ve alaycı bir gülüşle bana bakıyordu. Omzuyla omzunu hafifçe dürttüğünde ters ters baktım ve anneme seslendim. "O benim abim değil!" Annem beni umursamadan, önünde ki meyve soyma ve yeme işlemine devam etti.

Burak ile evden çıktık. Akşamın serin havası ve yıldızlı gecesi, Tomurcuk'a bir örtü misali inmişti. Derin bir nefes aldım. Gün burada şimdi başlıyordu asıl. Bahçesine semaver yakanlar, kapı önünde oturanlar, sokakları dolduran ve renklendiren çocuklar...

Biraz daha yürüdükten sonra parkı ve parkta ki çardağa oturmuş, arkadaşlarımı gördüm. Hepsi kendi alemindeydi ve sohbet ediyorlardı. Burak'ı arkamda bıraktım ve adımlarımı hızlandırdım.

"Selamün aleyküm gençler." Bir hayli yüksek ve neşeli sesimle bizimkilerim yanına bodoslama daldım. Hepsi bana bakıp gülerken ve selamımı alırken, kızların yanına geçtim. Gıybetin dibine vuruyorlardı yine.
Faruk abi, Ateş abi ve Emirhan abi koyu bir maç sohbetine dalmışlardı.

Burak'da onlara katılıyordu ama arada Eylem'e kaçamak bakışlar atıyordu. Eylem, Ateş abinin kardeşiydi ve benden sadece bir yaş küçüktü. İkizcağızım işe, Eylem'i uzun zamandır seviyordu. Eylem'de boş değildi ama açılamıyorlardı bir türlü. İkisi de biraz salat-ı yani anlayacağınız. Ateş abide azıcık bu durumu sezmiş ve haliyle kıskanıyordu. Burak'ı öldürmediğine ya da bir yerden sallandırmadığına dua ediyordum.

Afife'nin yanında otururken, yanında mutlu olduğum insanların üzerinde gezdirdim gözlerimi.

Afife, Emirhan abinin kuzeniydi. Seher'de Faruk abinin kardeşiydi. Emirhan abinin bir de ablası Kısmet abla vardı. Kısmet abla, Poyraz abiyle evliydi, bir de ikiz çocukları vardı. Deniz ve Nehir 7 yaşında,çift yumurta ikizleriydi ve dünya tatlısı çocuklardı.

"Duydunuz mu? İki gün sonra Aras abi geliyormuş." Fadime teyze bir, Seher iki. Mahallemizin son dakika haberleri bu ikisinden sorulurdu. Uçan kuştan, önce bunların sonra da kuşun haberi olurdu. Bir nevi haber ajansımızdı fakat üst düzey ve profesyonel bir ajanstı.

Seher'in bahsettiği Aras abi ise bu tayfanın bir diğer üyesiydi. En son 6 yıl önce görmüştüm kendisini, o da abim gibi Ankara'daydı ve tıp okuyordu. Kader teyzenin oğluydu. Bu 6 yıl içinde, birkaç kez görmüştüm ama fazla uzun değildi. Bazen geliyordu ve ben görmeden gittiği bile oluyordu.

"Hakan ne zaman geliyor?" Faruk abimin sorusuyla bakışlar ikizim ve bana dönmüştü. "Sayılı günler kaldı. Allah'tan bir şey olmazsa bugün-yarın gelecek." İkizimin onları cevaplamasıyla, ortam yine eski haline dönmüştü.

Abimlerin maç muhabbetini bende dinlemiştim ve ara ara kendimce yorum yapıyordum. Onlar kadar derin bilgim olmasada, ben de futbolla ilgiliydim. Oynamayı da çok severdim. Kız arkadaşlarım, 'sen olmamışsın' derken ve tuhaf tuhaf bakarken, umursamadım. Ne var canım adamların muhabbetti sizinkinden daha çok sarıyorsa?

"Bu yıl Cimbom galip gelecek. Demedi demeyin, bu gerçeğe kendinizi alıştırın da sonra oturup ağlamayın." Ateş abim bana bakıp gülümseyip, göz kırparak elini havaya kaldırdı, beşlik çaktık.

Seher ve Eylem bana kınayan bakışlar atıyordu. Afife' de benim gibi futbol severdi, bu yüzden beni anlıyor ve onlar gibi bakmıyordu. Sadece takım tutmuyordu. Burak ve Emirhan abi ise 'Ben hamileyim' demişim gibi bakıyorlardı. Allah'ın Fenerbahçe'lileri işte. "Okuduğu kitap yüzünden oldu herhalde. Kafa yaptı, siz takmayın onu." İkizimin gereksiz laf sokmasına göz devirdim ve kızlarla olan dedikodumuza geri döndüm. "Ayşe teyzenin büyük oğlu var ya, aşağı mahalleden bir kızı seviyormuş." Seher'in devlet sırrıymışcasına anlattığı olaya göz devirdim. Eylem, tek kaşını kaldırarak ve düşünerek baktı Seherin yüzüne. "Hangisi? Fatih abi mi? Yakışıklıydı be Allah var."

"Ne yakışıklısı lan?"

"Kim yakışıklı?"

İki ayı sesiyle, irkildik.

İkizimin pot kırıp rezil olduğuna mı sevineyim? Eylem'in tavşan gibi şaşkın şaşkın bir abisine bir Burak'a bakmasına mı güleyim?

Ateş abim ve Burak'ın aynı anda Eylem'e çıkışması üzerine, Eylem baş parmağını damağına götürüp, çekmişti. Ben bile korktmuştum anasını satıyım. Ateş abi ona 'sonra görüşeceğiz nasıl olsa' bakışlarından atıp, çatık kaşlarla ikizime döndü. Herşeye rağmen seni severdim, Burak. İkizim ne halt yediğini yeni yeni idrak etmiş olmalı ki, gözlerini Eylem'den yavaşça çekti. Şimdi, melül melül Ateş abiye bakıyordu.

Emirhan abi ve Faruk abi ise tenis maçı izler gibi gülerek onları izliyorlardı. "Burda taş gibi dört tane yakışıklı varken, başkasında ne buluyorda, yakışıklı diyor diye şey ettim. Haksız mıyım?" İkizim tam anlamıyla batırmıştı. Soruyu Faruk ve Emirhan abiye bakarak sormuştu. İkiside birbirine bakıp, alayla gülerek, aynı anda cevap vermişti. "Tabii ki, tabi ki." İkizim ikisine kısık gözlerle bakıp, Ateş abiye döndü. Ateş abi, tek kaşını kaldırdı.

"Dört?" Burak, yutkundu.

"Üç demek istedim abi." Ateş abi 'İnandım say!' bakışı atıp,eski yerine oturdu. Allah'tan Burak'ı severdi.

Parkta tayfayla biraz daha oturduktan sonra, uykum geldiği için Burak ve ben kalkmıştık. Onlar da fazla oturmazdı zaten. Yol boyu ikizimle dalga geçmiştim ve didişmiştik. Eve gelir gelmez, odama çıkıp kendimi yatağa gelişine atmıştım. Atmaz olaydım! Başımın arkasına saplanan acı ile, ufak bir çığlık atmıştım. Kafamı yatak başlığına çarpmıştım, gerçi alışmıştım artık. Ben bu yatağa asla sessiz, sakin girmezdim ya da bir yerimi kırmadan. Sakar biri olduğumdan alışmıştım... Bu benim kaderimdi.

Başımı ovalayarak kulaklığımı, çekmecenin üzerinden aldım. Telefonuma taktım ve karışık çal deyip, şansıma çıkan şarkıyı dinledim. Ben şarkıları böyle karışık dinlerdim. Şansıma hangi şarkı çıkarsa, o günümün o şarkı gibi gectiğini hayal ederdim. Şarki dinlemeye bayılıyordum ve bu dünyayı yaşanır kılıyordu şarkılar. Bir de kitaplar. Şarkılar ve kitaplar.

Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapatarak dinledim sevdiğim şarkıyı.

"Köşede ki çiçekçi seni sordu bu sabah

Burda yok dedim de, selam söyledi. Tazeymiş gülleri. Yokuğun gibi...

Yürüdüm biraz seni düşledim, umudumu senle süsledim

Ne dar sokaklar ne boş duraklar, seni unutmama yardım etti...

Senin küçük bir elvedan böyle büyük bir
aşkı bitirebilir mi?
Ne sanıyorsun?

Bazen bir kaldırım taşı, bazen bir sokak çalgıcısı
Yani sen İstanbul'sun"

En sevdiğim şarkılardan birydi. Nedenini bilmiyordum ama, bu şarkı bana hep çok anlamlı gelmişti. Dinlerken, burnumun direği sızlardı. Uykumun iyice bastırdığını anlayınca, şarkıyı kapattım ve esnedim. Uykuya dalmak üzere, gözlerimi kapattım.

...

Gözlerimi kırpıştırarak açtım ve derin bir nefes aldım. Zar zor açtığım gözlerimle, ayağa kalktım ve çekmecenin üzerinde ki gece lambamı açtım. Odayı dolduran loş ışık, gözlerimi kamaştırmıştı. Yatağa oturdum ve bir süre gözlerimin alışması için bekledim.

Huyum kurusun, yine gecenin bilmem hangi zamanı sırf su içmek ve tuvalete gitmek için kalkıyordum. Her hece aynı saatlerde kendi kendime uyanıyordum sanki uyarılıyormuş gibi. Allah'tan uyandıktan sonra bir daha uyuyamam diye bir derdim yoktu. Başımı yastığa koymam ve karanlık bir yer yetiyordu.

Tuvalette işlerimi bitirdikten sonra, su içmek ve gelmişken azıcık bir şeyler tırtıklamak için mutfağa gitmiştim. Dün annemin yaptığı saray sarmalarından vardı. Hiç düşünmeden hemen ağzıma attım en büyüğünü. Kilo derdim asla olmadı, yediği halde almamaktan ziyade umrumda değildi. Yemek mutlu ediyordu ve bizi mutlu eden şeyleri sorgulamayı bırakmalıydık. Değil mi?

Kilomu, fazla dert etmedim ben hayatım boyunca. Bir dönemimi çok tombik ve tatlış bir kız olarak bile geçirmiştim. Önceden nasıl alıyordum bilmiyorum ama, kilo alamıyordum artık. O kadar şeyi nereme yiyordum, nereme gidiyordu inanın bende bilmiyordum.

Saray sarmasını yuttuktan sonra daha da susadığımı hissederek, dolaptan suyu çıkardım ve düşüncelerimden ayrıldım.

Tam suyumu içiyordum ki kapıdan bir tıkırtı sesi geldi. Kedi falan olabilir diye umursamadım. Az sonra yine bir ses gelince, artık istemsizce gerilmiştim. Hemen yanımdaki dolaptan, annemin omlet tavasını ve çorba kepçesini elime aldım. Nedense böyle anlar yaşayabileceğimi düşündüğümden, bunları önceden kafamda kurgulamıştım. Özellikle uyumadan once, ruh hastası gibi sürekli kurguluyor ve ailemi kurtardığını hayal ediyordum. Bazı hayallerinde okul da buna dahil oluyordu.

Cesaretli gibi davransam da korkudan ölebilirdim, gecenin bir vakti ne idüğü belirsiz bir ses geliyor korkmam normaldi tabi. Uyanmasam, kimsenin eve adam girdiğinden haberi dahi olmayacaktı. Sesi daha iyi duyabilmek için mutfak kapısına iyice yaklaştım. Mutfak dış kapıya yakın olduğu için sesler net geliyordu.

Evi aydınlatan, cılız ışıktan anladığım kadarıyla fenerini açmıştı. Adımlar git gide yaklaşıyordu, mutfağa doğru geliyordu. Belki de benim burda olduğumu anladı ve beni öldürecekti! Mutfağın kapısından içeri uzun boylu, yapılı bir silüet girdiğinde, bir an korktum. Sulak yerde yetişmiş galiba, cüsseye bak... Elimdeki çorba kepçesini karşımdaki adamın kafasına hiç düşünmeden geçirdim. Elini kafasına götürdü, acıyla inledi veve hafif eğilmişti. Tam o sırada da sırtına annemin omlet tavasını geçirdim, karnına cılız bir tekme atıp mutfağın ışığını yaktım ve avazımın çıktığı kadar bağırdım. "ANNEE!? BABAA!? BURAK!? UYANIN EVE HIRSIZ DADANDI!" Derin bir nefes aldım ve tekrar kuyruğuna basılmış kedi gibi bağırmaya devam ettim. "UYANIN! HIRSIZ GİRMİŞ EVE!"

"Allah senin belanı versin Irmak! Sus Irmak. Beynimi s*ktin Irmak. Allah seni bildiği gibi yapsın Irmak." Duyduğum ses ile öylece kaldım. Şaşkınlıktan ölebilirdim sanırım.

Ya da ben niye zahmet ediyorum? Abim kendi elleriyle öldürecek! Kaç Irmak, kaç! Çok genciz daha ölmek için...

"A-Abi?" Abim kafasını ve sırtını tutarak karşımda doğruldu. Ölümcül bakışlarını atarken, istemsizce geriye doğru adım ve yutkundum.

"He ya abi!"

....

"Daha iyisin değil mi benim canım yakışıklı abiciğim?" Kendimi nasıl affettiririm derken nasıl daha da batabilirim videosu çekiyorum sanki. Ölmeme Chaleng!

"Çok iyi Irmak! Adamın kepçeyle kafasına vur, sırtına tava geçir, bir de tekme at. Adama iyi misin diye sor." Tüm mahalle bizim evde toplanmıştik ve şu meşhur hırsıza yani abime bakıyorduk. Abimde kafasina buz koymuş bana bakıyordu ters ters.

Ben abimi hırsız sanınca avazımın çıktığı kadar bağırmıştım, komşularda bir şey olduğunu sanıp bizim eve gelmişlerdi. Onlara durumu izah ettiğimizde, anlayışla karşılamışlardı. Keşke abimde anlayışla karşılayabilse. Yine de bilemiyorum, belki içlerinden küfür etmiş bile olabilirler. Şahsen, ben olsam sülale bırakmazdım.
Ben de mahçup bir şekilde abime bakıyordum. Taş gibi adamın kafasında şişlik ve sırtında morarmaya evrilen bir kızarıklık meydana getirmiş bulunmaktayım. Cılız tekmem işe yaramamıştı Allah'tan. Yoksa çok daha kötü şeyler olabilirdi...

"Ayy ben oğluşumu böreklerle, çöreklerle, pastalarla karşılayacaktım ben." Annem üzgünce abime bakıyordu. Tayfa da gelmiş marifetime bıyık altından gülüyorlardı. Çok komik, canım tehlikede burada benim! "Onun yerine dayak manyağı etti ya Irmak. Bu da farklı bir karşılama oldu Fatma teyze, boşver." Faruk abi gülerek abime bakıyordu, abimde ona ölümcül bakışlar atıyordu. Bakışlar öldürebilseydi, Faruk abinin helvasını yiyor olurduk. Faruk abi ağzına hayali bir fermuar çekip, bıyık altından gülmeye devam ediyordu. Ben de kedi gibi abime boyuna abime sokuluyordum. "Allah kimseyi senin eline düşürmesin." Emirhan abi ise hala benimle dalga geçiyordu.

"Yav valla hırsız sandım, ben böyle anlar yaşayabileceğimi ve yaşadığımda ne yapacağımı bir çok kez düşünmüştüm. Abim üzerinde denemiş oldum." Abim bana 'sen ciddi misin?' der gibi bakıyordu. Anlıyorum onu da, adamı dayak manyağı ettim sonuçta.

"Kanka bilinçaltında neler dönüyor bilmiyorum ama bir psikoloğa mı görünsen acaba?" Faruk abi zar zor tuttuğu kahkahayı, Seher'in mükemmel önerisiyle dışarı salmıştı. Ben de sadece ikisine göz devirmekle yetindim. "Neyse kardeşim, sen ailen ile hasret gider, bizde mahallede küçük bir şeyler ayarlarız." Aralarında en aklı selim olan Ateş abi, abimle erkekçe tokalaşıp, sarıldılar. Diğer abilerlede aynısını yaptılar, kızlara da hemen sarılıp çekildi. Canım abim.

Herkes evden ayrıldığında ve aile olarak başbaşa kaldığımızda abimin orda yaşadıklarını anlatışını dinliyorduk. Bazen başına gelen tuhaf şeylere gülüp, bazı şeylere üzülmüştük.

Kahvaltı da bittiğinde, annemin radarına yakalanmamak için, hızlıca odama koşup, dolabımı açtım. Siyah kot pantolonumu ve siyah sporcu atletinin üzerine, salaş beyaz bir gömlek giyip abimlerin yanına indim. Beyaz spor ayakkabılarımı ayağıma geçirip abimin yanına gittim. Abim direk beni kolunun altına çekerken aşağı doğru yürümeye başladık. Mahallede hoş bir telaş vardı. Bu hep böyleydi, biri gittiğinde veya geldiğinde hep birlikte olurduk. Sanki kendi ailelerinden biri gidiyormuş ya da geliyormuş gibi üzülüp, sevinirlerdi.

Her zaman ki parkta ki oturma yerine geldiğimizde herkesin gözü bize dönmüştü.

Hâlâ mı?

"Gülün anasını satıyım gülün! İçinizde kalmasın, zor tutuyorsunuz." Abimin sinirli çıkan sesinden sonra herkes hunharca gülmeye başlamıştı. Hayır, anlamıyorum. Abimi hırsız sandıysam bu benim suçum mu? Bir bakayım, evet benim suçummuş. O da öyle hırsız gibi girmeyeydi canım banane! Haklıyım bence ve bu düşüncemi abimin bilmesine gerek yok.

Abimlerle biraz daha oturup sohbet ettikten sonra, kızlarla annemlerin yanına gidip, yardım etmek için kalktık.

Tüm masaları, sandalyeleri dışarı çıkarmıştık ve güzel bir ziyafet kurulmuştu. Herkes dışarıda toplanmış, abimin gelişini kutluyorduk. Aslında bize de bahaneydi böyle vir an için. Herkes tamam olduğunda sofraya oturmaya başlamışlardı. Ben de tam oturacakken, gözlerim sokağın başına döndü.
Tam o sırada sokağın başında siyah bir araba durdu. Ben çatık kaşlarla arabadan inen kişiye bakıyordum, buraya doğru geliyordu. İyice yaklaştığında gelen kişiyi tanımakla, ağzımın beş karış açık kaldığına emindim.

"Aras abi?" Sessizce kendi kendime mırıldandım ismini. Bekliyorduk gelmesini zaten ama böyle abiden ve habersiz beklemiyorduk. Aras abi sırtına astığı valizi ve elindeki büyük bavulu ile karşımızda durdu.

"Duydum ki, bensiz ziyafet varmış. Bende bir görüneyim şunlara dedim." Yüzünde bir gülümseme oluştu.

Aras abinin konuşmasıyla kadınların olduğu taraftan "Oğluuğuum!" diye bir bağırtı kopmuştu. Kader teyze oğluna çoktan sarılmıştı, onların bu haline istemsizce gülümsedim. "Anne dur, yeni geldim. Öldürmeye niyetlisin herhalde?" Aras abi hem gülüyor, hem de kendince tatlı tatlı söyleniyordu. Kader teyze nihayet Aras abiyi bıraktığında, bu sefer babası Kemal amca sarılmıştı. "Hoş geldin oğlum."
"Hoş buldum babam." Bugün çifte mutluluk yaşamıştık.

Biz gençler Aras abi ile yemekler yendikten sonra, parkta görüşecektik. Hem oturup konuşacak, hemde hasret giderecektik. Bu yüzden ayaküstu hos geldin, beş gittinden fazlası olmamıştı.

Sofrada güzel sohbetler eşliğinde, yemekler yenmişti. Parka gelmiştik bile, Ateş abi ve Aras abi birbirine sarılmış, erkekçe tokalaşmışlardı. Tayfanın diğer erkekleriylede aynı şeyi yaptıktan sonra, sıra biz kızlara gelmişti.

Herkesin üstünde göz gezdirdikten sonra, en son benim üzerimde durmuştu gözleri, bir süre tuhaf bir bakışmadan sonra selamlaşma faslına geri dönmüştü.

Kızlara da kısaca sarılıp, selamlaştıktan sonra, benim önümde durmuştu. Aras abi... Çok yakışıklıydı, taş gibiydi mübarek. Kızlar da zaten peşinde kuyruktu. Ama Allah var bir tanesine dönüp o gözle bakmamıştı. "Hoş geldin Aras abi." Dememle beni kollarının arasına alması bir olmuştu. "Hoş buldum bücür." Nefesini saçlarımda hissedebiliyordum ve kokusu cidden baş döndüren cinstendi. Adam bildiğin çikolata kokuyordu. Gerçi biraz da sigara kokusu vardı ama rahatsız etmiyordu.

"Yav bücür deyip durmayın diye kaç kez dedim!" Aras abiden ayrılmış, koluna cılız bir yumruk atmıştım. O da dalga geçiyordu tabi. "Elin de ağırmış ha." Elimin ağır olmadığını, cılız olduğumu elbette biliyordum. "Tabii, geldiği gün abisini dayak manyağı etti ya ondandır." Bir süredir unutmuş oldukları şeyi, Ateş abinin hatırlatmasıyla yine herkes hunharca gülüyordu, Aras abinin bakışları da ben ve abim arasında gidip geliyordu. Seher gülmesini zar zor durdurup, yaptığım rezilliği büyük bir keyifle anlatmaya başladı.

Aras abi yaşadığım rezilliği öğrenince hunharca gülüp, bana muzip bir ifadeyle bakmaya başlamıştı. Rahatsız olmadım desem yalan olur, başka bakacak şey mi yok be adam? "Çok acıdı mı lan?" Aras abinin gülerek sorduğu soruya, abim göz devirerek cevap vermişti. "Eliyle vurmadı ki! Kepçeyle, tavayla saldırdı, haliyle acıdı. Boyundan büyük işleri var." Abim yine olayı benim boyuma bağlamıştı. Ne istiyorsunuz benim boyumdan? "Yav valla hırsız sandım abi? Yoksa ben sana vurur muyum hiç?" Abim beni umursamadığını gösteren bakışlarından atıp, ortaya bir maç muhabbeti açmıştı. Artık evde tek başıma Galatasaray'ı savunmak zorunda değildim, abim gelmişti artık. Birlikte savunurduk.

Şu an abilerim yine Fenerbahçe mi? Galatasaray mı? Muhabbeti yapıyordu. Tabi ki bende dalmasam olmaz! Abimin kolunun altına girip bende muhabbete dahil oldum. "Söyledim ve yine söyleyeceğim, bu yıl şampiyon biziz!" Aras abi alayla sırıtıp bana döndü, kendisi ağır Fenerbahçe'liydi. "Takımınızda senin gibiyse, şampiyonluk n*h size bücür. " Aras abinin benimle alay etmesine aşırı sinir olmuştum. Kaşlarımı çattım.

Fenerbahçe'lilerde gülmüştü bana. Tek kaşımı kaldırarak Aras abiye baktım, alayla sırıtıyordu. "Bücür, var mısın iddiasına? Ben bu yıl şampiyonluk bizim diyorum!" Gaza gelme... Gaza gelme...Gaza gelme. "Tamam. Ben de bu yıl şampiyonluk bizim diyorum. Kazanırsam ne alacağım?" Gaza geldim. Lanet olsun! "Kazanan kaybedene bir gün boyunca istediğini yaptırır. Sen yavaştan kendini alıştırsan iyi edersin."
"Tamam! Kabul. Asıl sen kölem olmaya hazır olsan iyi edersin Aras abi." Aras abide şu meşhur 'Yaw he he' bakışlarından attı ve başını salladı. Çıldıracaktım, herkes atıyordu bu bakışı.

Tayfa ile parkta biraz daha oturduktan sonra, herkes yavaş yavaş evlere dağılmaya başlamıştı. Yorgundum ve dinlenmemiş gerekiyordu. Zaten artık hep birlikteydik.

Gece yarısı sularıydı. Bizimkiler öndeydi, arkamızdan da Faruk abi ile Emirhan abi gekiyordu. Ben ise onların önünde Aras abiyle yürüyordum. "Ne var ne yok bücür?" Bücür demesini duymazdan geldim. Omuz silktim. "Ne olsun abi? İş güç. Sen?" Kaşları hafif çatılmıştı ama sonradan hemen eski haline geri dönmüştü. Başını salladı ve ellerini cebine koydu.

"Ben de aynı." Bundan sonra bir konuşma geçmemişti aramızda. Biraz daha sessizce yürüdükten sonra, herkese iyi geceler dilemiştik. Ben de abim ve ikizimle eve geçmiştim. Aras abiler de az yukarıda çaprazımızda oturuyordu.

Tavan arasındaki odama çıktıktan sonra, üzerimi değiştirip tavşanlı pijamalarımı giydim ve kendimi yatağa attım. Yatakta biraz dönüp, durduktan sonra nihayet uykuya dalabilmiştim.

Bölüm nasıldı canlar? Biraz sade ve giriş bölümü gibi oldu. Karakterleri tanıdık. :)

Oy ve yorum yapmayı unutmayın. Sizi seviyorum. :)

Düzenlendi.

Continue Reading

You'll Also Like

231K 15.3K 21
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
6.3K 478 9
mardin ağası rüzgar soykan ve milli voleybolcumuz duru erdinç
84.9K 2.7K 43
Bir aşk bu kadar zor olabilirdi? Farkında olmadan birbirlerine aşıktı onlar... Sadece kavuşmak istiyorlardı...
1.7M 30.1K 34
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...