ZEMHERİ (TAMAMLANDI)

By __Zemheri_

124K 5.3K 3.5K

Yere çakılmayı, dizlerine batan çakıl taşlarını, avuçlarını delen dikenleri. Hepsini ezberleyecek kadar düşme... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm 1. Part (S. F.)
34. Bölüm 2. Part (S. F.)
Duyuru - Bilgilendirme
Geri Dönüş Tarihi
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm (Final)
Veda...
Özel Bölüm (2. Final)

5. Bölüm

6.3K 252 92
By __Zemheri_


Multi : Konoba - On Our Kneess

~~~~~~~~~

Neydi bu acı nın telaffuzu ? Neydi içimdeki bu zehrin panzehri ? Hangi kelam dindirirdi içimdeki bu yangını ?

Göz yaşlarım söndürmeye yetmiyordu bu yangını. Her akan damla , körüklüyordu bu ateşi.

Herşeyi yakmadan dinmiyicek di bu ateş. Küle çeviricekdi. Yok edene kadar durmayacakdı.

Bir terazi üzerindeydim. Terazinin bir ucu günah , bir ucu sevapdı. Ben bu terazide günah tarafında ağır gelendim. Günahlarım arttıkça cehenneme düşüyordu terazinin bir ucu. Yanıyordum cayır cayır.

Dakikalarca , belki de saatlerce acılarımın göz yaşı olup aktığı sıcak göğsünden kaldırdım başımı. İri parmakları yavaşça sıyrıldı , her bir telin de acıyı filizlendiren saçlarımın arasından.

Ciğerlere sızan nikotin gibiydi kokusu. Ağlarken aldığım her derin nefes de , sinmişti ciğerlerime. Gizlice ve bağımlılık yaparcasına.

Koyulaşan yeşilere diktim , dipsiz kuyularımı. Yeşilleri. Koyulaşmışdı. Eşsiz bir tablo gibiydi gözleri. Farklı ve nadir...
Her zaman ki rengi değildi. Sanki acı ekilmişti , ormanlarına. Akan her göz yaşımda artıyordu gözlerinde ki acı. Sanki göz yaşlarım , can suyuydu acıları nın.

İri eli , yanaklarımı sahiplendi. Kalın parmakları dimamı yok etmek ister gibi sert ama canımı yakmayacak kadar da yumusakca sildi.

Hissettiklerim , düşündüklerim. Bana çok yabancıydı. Kalbim bu denli ritmini bilmez atmamalıydı. Dokunduğu her bir hücrem , cayır cayır yanıyordu.

Cehennemdi bu adam. Ben ona batarken yanıyordum. Günahlara bulanmıştı bedenim. Ama cehennem de günahlara bulanmış değilmiydi ?

Gözlerini , gözlerimden bir an olsun ayırmadı. Sıcaklığı içimi okşadı. O yasak elma gibiydi. Bense yaratılan ilk insan , yaratılan ilk günahkar. Yasak elmayı yiyen Havva.
Bu da öyleydi işte. Gunahdı , yasakdı. Ama bir okadar da cezbediciydi.

Ve Havva kızı kandı ; şeytanın akıl çeldirici oyununa.

Ama bilmiyordu , yasak elmayı yerse cennetten kovulacağını...

Ellerim ellerine uzandı. Sıcak ve iri ellerinin üstüne örtülü , ona ters düşecek şekilde küçük ve soğuk olan ellerim. Yavaşça çektim ellerini yanaklarımdan.

Sıcaklığından mahrum kalan her bir uzvum isyan etti. Gözlerimi kaçırdım gözlerinden. Dakikalarca ağlamanın verdi cezaydı , gözlerimde ki acı. Oturduğum yerden hızlıca doğruldum.

Bazı insanların hata yapma lüksü olmazdı. Benim de yokdu. Bu yaptıklarım doğru değildi.

Duygularım benden bağımsız çalışıyordu. Aklım da büyük bir karmaşa vardı. Kalbim... Ritmini hala düzene sokamadığım kalbim , kaburgalarımı parçalarcasına atıyordu.

Bana sorgularcasına bakıyordu irisleri. Gözlerimi kaçırdım , suçunu bilen bir çocuk edasıyla. Ayağa kalktı. Karşıma geçti.

"Şey benim gitmem lazım" dedim.
Hızla arkamı döndüm. Ama bileyimi sahiplenen parmakları , izin vermedi kaçışıma.

Evet kaçıyodum ! Korkak bir insanın en iyi yaptığı şeyi yapıyordum. Ama o cesur bir adamdı. Kaçışlarıma müsade etmiyordu. Kalıp sonuna kadar direnmemi istiyordu.

"Kaçamazsın" dedi , ses tonu yumuşakdı. Bileyimde ki parmakları , her seferinde olduğu gibi acıtmıyordu canımı.
"Kaçmalıyım... Kalıp direnmeye gücüm yok" dedim. Belki de kimseye dürüst olmadığım kadar , dürüst olarak.
"İnsanın gücü de , gücsüzlüğü de kendi elindedir. İnsan , kendi seçer nasıl olacağını. Sen gücsüzlügü seçmeyecek kadar güçlüsün ! Ama bunun farkında bile değilsin !" Dedim.

Ona doğru çevirdim yüzümü. Ben en başından beri güçsüz olandım. Seçim hakkı sunulmamıştı bana...
Hayat bana güçsüzlüğü layık görmüştü. Ben de bunu kabul ediyordum. Başka şansım yokdu.

"Bağzı insanlara seçim hakkı sunulmaz. Hayatın hakkındaki hükmüne saygı duyarlar sadece" dedim. Ağladığımdan dolayı pürüzlü çıkan sesimle.
"Her zaman hayat sana bir şey sunamaz. Bazen de kendin savaşıp , çabalamalısın. Alana kadar pes etmemelisin. Düşersen kalk ayağa yeniden dene. Ama pes etme" dedi.
İrisleri bu sefer güven sundu önüme.
"Ya düşmekden yorulursam. Ya yaralarımı saramazsam" dedim. Sesim kısık olsada , buram buram acı kokuyordu.
"O zaman ben gelirim. Tutar kaldırırım elinden. Canın yanarsa , öperim yarandan geçer acısı. Sararım yaralarını , iyileştiririm seni. Sadece izin ver" dedi.
Duyduklarım bulanık zihnimi daha fazla bulandırmıştı. Kafam da sadece tek bir soru dönüyordu. Neden ? Dönüp duran soruyu ona yönelttim.
"Neden ? Neden her seferinde yanımda olmak istiyorsun ?" Dedim.

Sesizlik gece gibi çöktü üstümüze. Parmakları usulca ayrıldı bileyimden. Yeşil hareleri kaçtı , kahvelerimden. Dudakları mühürlenmişti sanki. Bileyimi tutan parmakları , avcunun içine büküldü. Tırnaklarını , derisini delip geçmek ister gibi bastırdı avcuna. Parmak boğumları beyazlamıştı. Yüz kasları seyirmeye başladı.

Sorumun cevabını alamayacağımı anlayınca , arkama bile bakmadan gittim hastaneden.
Zihnim büyük bir kargaşa içindeydi. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum !

Hastaneye yakın olan taksi durağına gidip taksiye bindim. Taksiciye gidiceğim yere en yakın adresi söyledim.
Başımı cama yasladım ve acıyan gözlerimi biraz olsun dinlendirdim.

Çantamdan kulaklığımı ve telefonumu çıkardım. Zeynepden gelen cevapsız aramları görmezden geldim. Bu halde bir de Zeynepe laf anlatmakla uğraşamazdım. Biliyorum çok bencil yada çok kötü bir arkadaşdım.

Müzik listeme girip rasgele bir şarkı açtım. Kulaklığı kulağıma takıp , kendimi şarkıya bıraktım.

~~~~~~

Taksi durunca , ücreti ödeyip indim. Issız ormanlık yolda yürümeye başladım. Beynimin içinde bir savaş vardı ve bu savaşın kazananı olmuyordu. Bu sanki onları daha çok kızdırıyordu. Zihnimi ağrıtıyorlardı.
Kulaklığımı boynuma indirdim.

Dalgaların asice kayalıklara çarpması ve binlerce damlacığın tekrar denizle buluşması. Esen sert rüzgar , saç tellerimi asice savuruyordu. Adımlarımı yavaşlattım. Uçurum kenarına oturdum. Ayaklarım boşlukda süzüldü. Belki korkmam gerekiyordu ama korkmuyordum. Oturduğum zaman boşluğa düşen küçük çakıl taşları , denizin asi dalgalarıyla buluştu. Ayaklarımı boşluk da yavaşça , ileri geri sallamaya başladım. Ayağımı salladığım her an daha fazla küçük çakıl taşı , asice köpüren dalgaların arasına karıştı.

Şizofren değildim. Ama pisikolejimin pek iyi olduğu da söylenemezdi.
Ölmekden korkmuyordum. Hesap vermekden korkuyordum !

Yaratıcının bunca verdiği şeye rağmen. Onun verdiği cana kıymak isteyecek kadar nankördüm.

İnançsız bir kız değildim. Yaratıcıya ve bize bahşetdiklerine her zaman inanırdım. Ama zayıf bir kızdım ! Yaşadıklarıma göğüs gerecek gücü hiç bir zaman kendim de bulamazdım.

En yüksek sesde dinlediğim için çalan şarkıyı duya biliyordum. Ellerimi arkaya doğru , iki yana yasladım. Avcuma batan , sivri uçlu taşların derimi zedelemesini umursamadım. Gözlerimi kapadım , aydınlığa. Derin bir nefes çektim içime.

Zihnimi ağrıtan bütün düşünceleri , attım uçurumdan aşağı. Huzuru yudumladım kristal bardakdan. Biraz olsun durdu beynimi kemiren düşünceler. Bir süre unuttum dünümü , bu günümü.

Huzurumu bir bıçak gibi bölen o ses yankılandı etraf da. Uçurumdan attığım düşüncelerimin yerine yenileri yer aldı zihnim de. Dünüm ve bu günüm boğazıma yapıştı , hesap sormak için.

Arabanın acı firen sesi karıştı , toprak yolda yükselen toz bulutuna. Arabanın hızla açılan kapıları , aynı hızla kapandı. Toprak yolda atılan her adım nüksetdi kulağıma.

Gecenin ardından gelen güneş gibi , göz kapaklarım kalktı ve irislerim onu buldu. Onca olan şeyden sonra , burda olmasına artık şaşırmıyordum.

"Uçurumu sevenlerin kanatları olmalı" dedi , yanıma otururken.
Benim gibi ayaklarını sarkıttı , uçurumdan aşağı. Ellerini iki yanına koydu.
Alaylı bir gülüş yer edindi yüzümde.

"Kanatlarımı kırdılar" dedim. Onda ki gözlerimi , saf maviliklere çevirdim.
"Sararım kanadını , iyileştiririm seni. Eskisi gibi özgürce uçarsın" dedi. Fısıltı gibi gelen sesiyle.
"Kanatlarım varken de özgür değildim. Ömrüm bir kafesin arasında geçiyordu. Kanatlarım iyleşse bile özgürce uçamam" dedim. Hiç bir zaman uçamamıştım ki ben. Hiç özgür olamamıştım. Tam kafesimden kaçarken , kırmışlardı kanadımı.
"O zaman bende , kurtarırım seni kafesinden. Sararım kanadını. Özgürce uçarsın , hiç uçmadığın gibi !" Dedi. Sesinde ona güvenmem için çabalayan bir tını vardı.
"Neden sürekli bana yardım etmek için çabalıyorsun ? Neden sürekli yanım da olmaya çalışıyorsun ? Neden ?" Dedim , sitemkar bir sesle.

İrislerimi ormanlarına çevirdim. Bir kıvılcım çıktı , sardı bütün ormanı. Kızıla çalan kahveler , sardı yeşilleri. İrislerini uçsuz , bucaksız duran denize çevirdi. Sanki o denizde boğuluyordu ama sesini bile çıkaramıyordu.

Alaylı bir gülüş yerlestirdim yüzüme.
"Herneyse" dedim. Umursamaz görünmeye çalışarak.

Oturduğum yerden kalktım. Bu sırada , irisleri bana odaklanmıştı. Ellerini yasladığı , taşlı toprakdan çekti. Olacak her hangi bir kazayı önlemek için atakda bekliyordu.
Elimi ve üstümü çırpıp arkamı döndüm. Ona her arkamı döndüğümde içim de sızlıyordu ! Kalbim ritmini bozmayı alışkanlık haline getirmişdi.

Arkamda duyduğum sesle onunda kalktığını anlamıştım. Ona aldırış etmeden yürümeye devam ettim. Ta ki konuşana kadar !

"Bunu unuttun" dedi.
İçimde ki merak duygusu daha basınca , arkamı döndüm. Parmaklarının arasından sarkıtdığı kolyeye , şaşkın irislerimi diktim. Parmaklarım istemsizce gerdanıma dokundu. Kolye boynumda değildi.
"Kolye" dedim. Sesim sayıklamayı andırıyordu.
Adımlarım istemsizce öne doğru gitti. O da bir kaç adım atıp , aramızda ki mesafeyi küçülttü.
"Onun sende ne işi var" dedim , kolyede ki gözlerimi onun gözlerine sabitlerken. Yüzünde alaylı bir gülüş çakılıydı.
"Düşürmüşsün" dedi. Kısa ve net bir açıklama yaparak.
"Ver lütfen" dedim.
Bir adım daha ona yaklaşırken. Aramızda bir adamlık bir mesafeden , daha azı vardı. Kolyeyi almak için elimi uzattığım da , kolyeyi tutan elini çekti. İrislerime cöreklenen şaşkınlıkla baktım yüzüne.
"Cık , cık , cık" dedi.
Şaşkın bakışlarıma , sorgulayan bakışlarım da eklendi.
"Bu kolyeyi bir şartla veririm" dedi.
Yüzüne çakılmış alaylı gülüş silinmiş , yerine tüm dişlerini ortaya serecek bir gülüş yerleşti.

"Ne şartından bahsediyorsun ? Ver şu kolyeyi" dedim.
Kolyeyi almak için yeni bir atak yaptığımda elini kaldırdı.
"Eyer benimle bir şeyler içmeye geleceğine söz verirsen , bu kolyeyi sana veririm. Sadece bir cafe de oturup bir şeyler içicez" dedi.
Yine ne saçmalıyordu bu çocuk ? Şaşkınlık dostu olmuş irislerim , yine büyüdü.
"Seninle hiç bir yere gelemiyorum ! Anladın mı ? Şimdi ver şu kolyeyi" dedim. Sonlara doğru yüksek çıkan sesime mani olamamıştım. Sinirlenmeye başlıyordum !

Kolyeyi almak için hamle yaptığımda , o da kolyeyi kaçırmaya çalıştı. Kolyeye uzanmak için parmak uclarımda zıpladım. Yaptığım hamleden dolayı , dengesini kaybetti ve sırt üstü , taşlı , toprak zeminin üzerine düştü. Tabi son anda belime dolanan kolu yüzünden ben de onun üstüne düşmüştüm.

Refleks olarak kapadığım gözlerimi yavaşca araladım. Gögüsünün üstüne düşmüştüm. Anlım , dudaklarının hizasındaydı. Üstünden kalkmak için omuzlarına koydum ellerimi. Ama belime dolanan kolu yapacağım hamleyi engelledi. Uçurum kenarına çok yakındık. Eyer biraz daha ileriye düşmüş olsaydık , uçurumdan aşağı düşmüş olurduk.
Gözlerimi , gözlerine doğru kaldırdım. Kolyeyi tutan eli uçurumdan aşağı sarkıyordu. Kolye her an aşağı düşe bilirdi.

Kolyeyi almak için uzandım. Ama elim yetişmemişti. Belimdeki kolu ilerlememe engel oluyordu.
"Şartımı kabul ediyormusun ?" Dedi. Belimdeki elini daha fazla sıkarak.

"Etmiyorum !" Dedim , dişlerimi sıktığım için boğuk çıkan sesimle.
"O zaman kolyene veda et" dedi.
Parmaklarını biraz daha açarak , koyenin biraz daha aşağı sarkmasına izin verdi. Endişe bedenimi sardı. Eyer inat eder kabul etmezsem , en değerli şeyimi kaybedecektim. Bunu göze alamazdım.
"Tamam..." dedim aceleyle.
"Tamam kabul ediyorum şartını. Ver artık şu kolyeyi. Düşücek yoksa" dedim. Sesimdeki pes etmişlik ve endişe , onu sevindirmişe benziyordu. Uçurumdan , sarkan elini çekti.

Gözlerimi sıkıca kapadım. Çiğerlerimde biriktirdiğim bütün havayı , özgürlüğüne kavuşturdum. Gözlerimi açtığımda , bana dikkatli bir şekilde bakan irisler , yeni ritmini düzenlediğim kalbimin , ritmini tekrardan bozmaya yetmişti.
Çok yakındık !
Belimdeki kolunu yavaşça çekti. İri omuzlarından destek alarak , kalktım üzerinden.

Elimi öne doğru uzattım. Elim ve yüzüm arasında mekik dokudu irisleri. Çarpık gülüşü yer edindi yüzünde. Taşların tahriş etdiği avcuma kapandı , iri avcu. Avcunda küçücük kalmıştı elim.

Elimi çektim elinin arasından. Onun elini tutmak çok tuhaf hissettirmişdi. Kalbim kafese koyulmuş bir güvercin gibiydi. Göğüs kafesimin içinde , amansızca çırpınıyordu. Acaba o da duyuyormuydu kalbimin sesini ?

Elimi ona doğru uzattım.
"Kolye" dedim. Soğuk çıkmasına çalıştığım sesimle.
Ben hiç umursamadan arkama geçti.
"Saçlarını tut" dedi. Sesi soğuktu.
Saçlarımı tutdum. Gümüş kolye , boynumdaki yerini aldı. Parmaklarım ; kolyeyi hissetmek adına dokundu kolye ucuna.
Kolyeyi takınca , önüme geçti. Yeşilleri , kahvelerle bütünleşdi. Gözleri nadir bulunan bir elmas gibiydi. Paha biçilemez ve göz alcı.

"Gidiceğin yere kadar seni bırakayım. Taksi geçmez burdan" dedi.
Gözleri üzerimdeydi. Bu.. Biraz garip ve rahatsız edici hissetiriyordu.

İnat etmeden , tamam anlamında başımı salladım. Onun yanında inadım bile bir köşeye çekiliyordu.
Ayaklarımızın bizi , uçurumun kıyısından uzaklaştırmasına izin verdik.

Umut tam kalbimin üstünden filiz verdi. Cansuyu bu adamın bana verdiği güvendi. Bundan sonra n'olucağını bilmiyordum. Bildiğim tek bir şey vardı o da , kalbimin bir darbeye daha dayanamayacağıydı.

1 HAFTA SONRA

Kana susamış toprak gibiydi bedenim. Ama acıya susamıştı. Acıyla besleniyordu , mezarda ki ruhumu kemiren böcekler.

Acıyla cansuyu olmuş o toprağa mutluluk ekilse. N'olurdu peki ?

Bunu öğrenmek için atıcaktım , korkak adımlarımı.
Bu gün onunla buluşucakdım. 1 hafta...
Benim için garip sayılacak kadar sakin geçmişti. Arel'le buluşmak hariç , her şey normaldi.

Babam bedenimi yaralama girişiminde bulunmamış , annem hakaretleriyle canımı yakmaya calışmamışdı.
Okuldakiler kendilerine yeni bir dedikodu malzemesi bulmuş benim yakamı bırakmışlardı. Zeynep olanları anlatınca , ne kadar saf olduğumdan yakınıp durmuşdu.

Arel...
Numaramı nerden bulduğunu anlamasam da , mesaj atmış , buluşacağımız kafeyi ve satini yazmıştı.
Kafede ne kadar diken üstünde dursam da , Arel her dakika beni rahatlatmak için çabalamışdı.

Ne kadar garipsesem bile bana huzur veriyordu. Kafede oturup çay içmişdik. Benim kahve sevmedigimi öğrenince o da çay içmişdi. Çocuksu bir şekilde hoşuma gitmişdi. Kalbimden ılk birşeyler akmışdı sanki.

Belki de seneler sonra ilk defa bukadar içten ve samimi bir gülüş yerleşti yüzümde. Mutluluk maskeme yerleştirdiğim zoraki , yapmacık , samimiyetden uzak gülüşler kendinden utandı. Onlara ihanet etmiştim. İlk defa bir ihanet bu kadar mutlu etmişdi beni.

Çaylarımızı içene kadar sohbet etmiştik. İnat edip konuşmamak yerine onunla sohbet etmeyi seçmiştim. Onunla konuşmak ruhumun toprağında yeni umutlar filizlendirmişdi.

Siyah dolabın kapaklarını açtım. Gördüklerimle istemsiz bir şekilde gözlerimi devirdim.
Annem bana yeni kıyafetler almıştı ! Sürekli yas tutarcasına siyah giymem ve erkek gibi sürekli pantolon gömlek giydiğimi idda edip bana yeni şeyler almıştı. İtiraz ettiğim zaman diğer kiyafetlerimi başkasına vermekle tehdit etmişdi.

Ne dersem , diyeyim ikna olmamıştı. Aslında böyle bir şey yapması içimde ölü çocuklumun mezarına sevinç ekmişdi. Ama içimde bir kuşku her zaman kendini belli ediyordu.

Siyah , kolsuz bir buluz giydim. Sırtında belimin yarısını gösterecek , V şeklinde bir dekoltesi vardı. Omuz kısımlarını birleştiren bir şerit vardı. Beyaz , cep kısimları nın altında siyah motifler olan bir pantolon giydim.

Bu dekolteyle rahat edemiyiceğimi anlayınca siyah deri çeketimi aldım. Saçlarımı , bir kaç tarak darbesiyle ödüllendirdim.

Siyah , küçük sırt çantamı alıp odamdan çıktım. Merdivenleri ikişer ikişer hoplayarak indim. Merdivenlerin bitiminde yüzümde oluşmuş istemsiz bir gülümseme vardı. Bunu yapan oydu...

Siyah , kısa botlarımı ayağıma geçirip evden ayrıldım. Annem bir arkadaşına gittiği için rahatdım.

Sonbaharın rüzgarı , öyle vakdinin güneşiyle büyük bir savaş içindeydi. Rüzgarla beraber özgürce savruluyordu saçlarım.

Kalbim , yaramaz bir çocuk gibi yerinde duramıyor , ritmini deyiştiriyordu. Olması gerektiğinden daha hızlı atıyordu. Onunla buluşucağım kafe çok uzak değildi. Onunla sohbet etmek , konuşmak çok farklıydı. Diğer insanlara göre çocusu bir hisle doluyordu içim.

Dudak kenarlarım yanaklarıma doğru usulca çekildi. Gülüyordum , içimden gelerek. Bunu o başarmıştı. Çoğu insanın senelerdir yapamadığı bir çok şeyi o bir kaç günde başarmıştı ! Havanın rüzgarlı olmasına rağmen , sıcacık hissediyordum. İçim ısınmışdı.

Telefonumun sesi doldurdu kulaklarımı. Arel arıyor düşüncesiyle , bir heyecanla çantamdaki telefonu aldım. Ekranda gördüğüm isimle adımlarım gitmedi ileri. Kalbim de bir sızı cereyan etti.

Kapanmak üzere olan aramayı , son çalışlar da açtım. Korku bedenimi ele geçirmiş konuşmama mani oluyordu. Genç hemşirenin endişeli sesi yankılandı kulaklarım da. Kalbime ağır bir yük koymuşlardı sanki.

Aldığım nefesler ciğerlerime yetmiyordu. Biri boğazımı sıkıyordu sanki. Buğazım da oluşan yumruyu yok saymaya çalıştım.

Gözlerim sızlıyordu. Kalbimdeki sızı bedenimi al aşağı etmeye yeterdi. Kökleri toprakdan vazgeçmiş bir ağaç gibi devrilecekdim. Yıkılacakdım...

Ağzımdan onun adını zikir eden bir kaç kelam çıktı. Mırıltı gibiydi. Kulaklarıma bile ulaşmayan bir uğultu.

Acımın hüküm sürdüğü sesimden , büyük bir çığlık aktı. Onun ismi acıyla uçup gitti , dudaklarımın arasından...

~~~~~~~~

Merhaba. Nasılsınız ?
Yazım yanlışları varsa af ola.
Vote verip , yorum yaparmısınız lütfen...

Continue Reading

You'll Also Like

1M 62.8K 40
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...
Pansuman | TAMAMLANDI By hhy

Mystery / Thriller

3.8K 96 29
Kırmızı... Bana çok mu yakışıyordu? Çünkü hep bedenim kıpkırmızıydı. Koyu kırmızı renginde bir sıvı sarardı hep tüm vücudumu. Sevdiklerim bana yakış...
1.3M 48.5K 52
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
10.7K 326 78
SON buldu herşey... Uğrunda yıkılan hayatlar kaldı geriye.Ne bir göz yaşım nede düşüncelerim. Sonlandı gülűşlerim gidişlerinde... Kayboldu sözlerim g...