İHANET |TAMAMLANDI|

Autorstwa YamurTaslak

4.4M 168K 33.6K

Güçlü, her şeyin üstesinden gelebilen, deneyimlediği kötü şeylere ve yaşadıklarına rağmen ayakta kalmayı başa... Więcej

TANITIM
İHANET GİRİŞ 2
İHANET 1.BÖLÜM
İHANET 2.BÖLÜM
İHANET 3.BÖLÜM
İHANET 4.BÖLÜM
İHANET 5.BÖLÜM
İHANET 6.BÖLÜM
İHANET 7.BÖLÜM
İHANET 8.BÖLÜM
İHANET 9.BÖLÜM
İHANET 10.BÖLÜM
İHANET 11.BÖLÜM
İHANET 12.BÖLÜM
İHANET 13.BÖLÜM
İHANET 14.BÖLÜM
İHANET 16.BÖLÜM
İHANET 17.BÖLÜM
İHANET 18.BÖLÜM
İHANET 19.BÖLÜM
İHANET 20.BÖLÜM
İHANET 21.BÖLÜM
İHANET 22.BÖLÜM
İHANET 23.BÖLÜM
İHANET 24.BÖLÜM
İHANET 25. BÖLÜM
İHANET 26.BÖLÜM
İHANET 27. BÖLÜM
İHANET 28.BÖLÜM
İHANET 29.BÖLÜM
İHANET 30.BÖLÜM
İHANET 31.BÖLÜM
İHANET 32.BÖLÜM
İHANET 33.BÖLÜM
İHANET 34.BÖLÜM
İHANET 35.BÖLÜM
İHANET 36.BÖLÜM
İHANET 37.BÖLÜM
İHANET 38.BÖLÜM
İHANET 39.BÖLÜM
İHANET 40.BÖLÜM
İHANET 41.BÖLÜM
İHANET 42.BÖLÜM
İHANET 43.BÖLÜM
İHANET 44. BÖLÜM
İHANET 45. BÖLÜM
İHANET 46.BÖLÜM
İHANET 47.BÖLÜM
İHANET 48.BÖLÜM
İHANET 49.BÖLÜM
İHANET 50.BÖLÜM
İHANET 51.BÖLÜM
İHANET 52.BÖLÜM
İHANET 53.BÖLÜM
İHANET 54.BÖLÜM
İHANET 55.BÖLÜM
İHANET 56.BÖLÜM
İHANET 57.BÖLÜM
İHANET 58. BÖLÜM
İHANET 59.BÖLÜM
İHANET 60.BÖLÜM |FİNAL|

İHANET 15.BÖLÜM

71.5K 2.6K 518
Autorstwa YamurTaslak

S e v i l i y o r s u n u z 💙

Çisem'den

Yüzüm zonkluyordu. Yanağımdaki sızı şakaklarıma kadar vuruyor gözlerimi açmamda pekte yardımcı olmuyordu. Bilincim açıktı lakin hareket etme yetimi kaybetmişim gibi kımıldayamıyordum, sesimi çıkartacak gücü dahi kendimde bulamazken hareket etmeyi düşünmek çok aptalcaydı.

Bir süre öylece uzandım, dinledim, etrafta herhangi bir ses soluk yoktu, ortama tamamen sessizlik hakimdi. Kalkmam ve olan biteni görmem gerekiyordu. Herkes neredeydi? Alparslan, kızım ve Asaf Bey. Belirsizdi...

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırarak aralamaya çalıştım. Dudaklarımdan firar eden acı dolu inlemeye tepki veren telaşla nefesini üfleyerek yanıma sokulan Alparslan'dan başkası olamazdı. Tanıdık kokusu burnuma doldu. Demek ki buradaydı halbuki varlığını hiç fark edememiştim.

"Çisem!" Sesi beynimde uğuldadı. Görüş alanı bozuk olan gözlerimin önüne düşen Alparslan'ın puslu yüzü olmuştu. Elimi havaya kaldırdım bu bile o kadar zor ve yorucu gelmiştiki her yerim dökülüyormuş gibi hissediyordum.

Yüzümün acıyan kısmına dokundum, dokunmak ne mümkün el bile değmiyordu acısından.

"Ahh. Acıyor..." diyerek inledim.

"Sonunda uyandın. İyi misin? Nasılsın? Kendini nasıl hissediyorsun?" Ardı ardına sorduğu sorulara yüzümü ekşittim.

Nasıl mı hissediyordum? Berbat ötesi hissediyordum. Sorusunu kendi içimde cevaplarken aldığım darbenin o azap gibi anlarını zihnimde canlandırdım. Saçma bir şekilde doğan ve hızla büyüyen kavgayı ayırmak için aralarına girmem sonucunda eskaza gelen sert darbeyle kendimi boşluktan yuvarlanırken bulmuştum. O anı ve o hissettiğim acıyı hiçbir şekilde unutmam mümkün olmayacaktı.

"Of."

"Benim suçumdu. Ama sana yemin ederim istemeden oldu. Sana bile isteyerek zarar vermem, canını yakan elimi kırmak istiyorum şu an inan bana." Bunun hiçbir önemi yoktu tıpkı diğerlerinde de olduğu gibi.

"Her şey çok ani oldu, sana geleceğini tahmin bile edemezdim." Gözlerimi sıkıca yumdum. Sesi beynimin içinde uğuldamaya devam ediyordu, biran önce susması için dua etmeye başladım.

"Cevap ver bana, lütfen." Saçlarımı okşuyordu, vurduğu yere parmaklarının tersiyle kuş tüyü yumuşaklığında dokunarak iç çekti. Saçlarımı neden okşuyordu, neden bana telafisi olmayacak şeyleri söyleyip ve yapıp sonrasındaysa istemeden yaptım, bilmeden oldu diyerek benden af diliyordu. Bunun hiçbir anlamı yoktu, dediğim gibi hiçbir önemide yoktu, yaptıklarının özrü olamazdı bunu göremiyor muydu?

"Ne söylememi bekliyorsun? Sözlerin yaptıklarından daha ağır. İstemeden yaptığını söylüyorsun ama hala zarar vermektende geri durmuyorsun ve senin bana bilerek zarar vermediğine inanmamı istiyorsun." İsteksizce tamamen zorunluluktan konuşuyordum. Bir şeyleri artık algılaması gerekiyordu.

Yeni fark ettiğim bandajlanmış elimin tersiyle saçlarımı okşayan elini ittim. "Saçlarıma dokunma, bana dokunma, benimle konuşma, yanımda durma, istemiyorum."

"Bunu istemediğini biliyorum her şey üst üste geldi farkındayım, yıprandın."

"Yanlışın var. Ben yıpranmadım, beni sen yıprattın."

"Her şeyi telafi edebilirim, tıpkı eski günlerde olduğu gibi izin vermen yeterli. Ben artık karımla tartışmak istemiyorum sencede bu kadar. Yetmez mi?"

Bazı şeylerin telafisi olmaz, bazı sözlerin telafisi olmaz kırılmış bir kalbin tamiri mümkün olsa bile eski sağlamlığından eser kalmaz eğreti dururdu. Bunu Alparslan'a anlatsam bile anlayabileceğini pek sanmıyordum, boşa zaman kaybından başka elime geçen koca bir hiçlik olacaktı.

Sol elimle kanepeden destek alarak doğruldum. Başımı omzumun üzerine yatırıp soluklandım. Yüzümün sağ tarafı acıyla yoğurulmuş sızım sızım sızlıyordu şu an için görmeye cesaret edemesemde büyük ihtimalle mor bir halka oluşmuş kötü bir görüntü sergiliyordu. Bu halde insan içine nasıl çıkacaktım bilmiyordum.

"Yosun nerede?" diye sordum ifadesiz bir yüzle.

"Merak etme yukarda uyuyor. Benimle konuşacak mısın?"

"Konuşmayı bilmeyen bir adamla konuşacak bir şeyim olamaz benim. Neden kendimi boşuna yorayım?"

Aramızda birkaç santimlik mesafeyi yok ederek gelip yanıma oturdu. "Yapma böyle, ben seni o adamla öyle görünce delirdim. Hak ver bana, ben bir erkeğim sen benim karımsın, bana aitsin. Eve geliyorum evimde yabancı bir adam var, ne yapmamı bekliyorsun? Ne düşünmem gerekiyor?"

Gözlerinin içine baktım. "Hiçbir art niyet düşünmeksizin, bana güvenmen, benim kimse değil Çisem olduğumu unutmaman gerekiyordu ama bu imkansız öyle değil mi? Annenin seni dolduruşa getirip üstüme salmak için attığı içi boş iftiralar ve annesinin benden nefret ettiğini bildiği halde ona inanıp karısına demediğini bırakmayan senin bana güvenmen imkansız." Dişlerimi sıktım. Saliha'ya olan nefretim artık arşa ulaşmıştı.

"Konu bu değil."

"Hayır, konu tam olarak da bu. Senin annene inanarak benim karşımda duruyor olman."

"Bana bak. Ben sana her şeyden çok güveniyorum anladın mı? Ben sadece karımı o adamla görünce bilmiyorum işte..."

"O adam, o adam, o adam! Ne gördün ki sen Alparslan? Sadece bana yardım eden bir adam vardı yanımda. Bunu fark edemeyecek kadar kör müsün sen?"

"Ne yardımı?" Tek kaşını anlamadığını ifade edercesine havaya kaldırdı.

"Önyargılısın!" Başımı olumsuz anlamda salladım. "Gece Yosun hastalandı biliyor musun? Ama sen bunu nereden bileceksin ki? Eğer telefonlarını açmış olsaydın bilebilirdin ancak ben ne yapacağımı bilemez halde aradığım hiç kimseye ulaşamadım dün gece, en başta da sana. Gerçekten hiç düşünmedin mi bizi? Benim bir çocuğum var ne olursa olsun yanlarında olamasam bile, bana ihtiyaçları olabilir, arayabilirler diye."

"Bilmiyordum, aradığınıda bilmiyordum, telefonum neredeydi hiçbir fikrim yok. Miray'a ne oldu? Neyi var ki? Gayet iyi görünüyordu." Yüzünde oluşan ifadeden telaşlandığını anlamak mümkündü. Bunu merak edip sormak için fazlasıyla geç kalmamış mıydı?

"Yosun'a ne mi oldu? Gece aniden ateşlendi. Yalnızdım, korkmuştum. Ne aradığım sana, ne Ceylan'a ulaşabilmiştim, ne de taksi bulabilmiştim. Şans eseri Asaf Bey oraydı ondan yardım istedim, hiçbir zorunluluğu olmadığı halde bana yardım etti tek yaptığı şey beni hastaneye götürmekti ve sonra beni eve bıraktı. Cüzdanımı arabasında unutmuştum o da bu sabah bana cüzdanımı getirdi o sırada annenle meşguldüm ve o an ortalık karıştı bunu yapan annendi, tıpkı senin yaptığını yaptı. Peki ya bu yaptıklarının karşılığında yediği itamları hakaretleri haketti mi Asaf Bey?"

"Tamam kızımı hastaneye götürmüş sağ olsun ama ben hala o heriften hoşlanmıyorum, onun hakkındaki düşüncelerimde sabitim ."

Güldüm. "Çok yazık. Sen, sen gerçekten... Artık sana ne söylemeliyim onu bile bilmiyorum. Bir nokta var ve o noktaya varmamıza çok az kaldı anlıyor musun? Çok az kaldı."

Ayağa kalktım tek istediğim bu adamın yanından uzaklaşmaktı. Kızımın yanına gidip kıvrılmak huzur veren kokusunu içime çekmek istiyordum. Buna öylesine ihtiyacım vardıki.

"Ben sana bana anlatmanı söylemiştim, sen ise beni cezalandırmak ister gibi sonra dedin sustun, geldiğimiz durum yüzünden beni suçlayamazsın."

"Kendini kaybetmiştin, sana sonra konuşuruz dediysem Asaf Bey'in yanında konuşmak istemediğimdendi. Annen sayesinde yeterince rencide olmuşken ikinci defa olsun istemedim ama istemekle yetmiyor tabi. Diğer konuya gelince seni suçlamaya hakkım var, ama şimdi seninle bunu tartışmayacağım. Başım bir konuşmayı daha kaldıramayacak kadar çok ağrıyor. İzin verirsen kızımın yanına çıkacağım. Sende çıkarken kapıyı kapatırsın."

Arkamı dönmüş gidecekken kolumu tutarak beni durdurdu.

"Ne var?" Gözlerimi baydım.

"Tamam konuşmak istemiyorsan konuşmayız ama ben hiçbir yere gitmeyeceğim. Burada kalacağım bu halde bırakmam seni."

"Düşünceliliğin gözlerimi yaşarttı ama hayır, buna gerek yok, benim kimseye ihtiyacım yok. Dimdik ayaktayım, tek başıma halledebilirim bunu sende biliyorsun."

"Yüz-"

"Sayende teşekkür ederim."

"Elin kötü, kızımızın hasta olduğunu söyledin, Miray'ı düşünerek hareket etmek zorundayız. Sen bu haldeyken bir yere gitmeyeceğim evimde kalacağım." Sargılanmış elime baktım. Beni zayıf noktamdan vurması ne kadar doğruydu? Bu düpedüz alçakça bir hareketti.

"Yosun'u bahane etme, düşünceli baba rollerine hiç mi hiç girme. Ne kadar sorumsuz olduğunu biliyoruz."

"Saçmalama kızımı öpmeye bile kıyamadığımı biliyorsun. Bunu bana nasıl söylersin?"

"Buda seni sorumlu çocuğuna düşkün bir baba mı yapıyor Alparslan?"

"O benim evladım onun için canımı bile veririm, bana her şeyi söyle ama kızımı umursamıyormuşum gibi konuşma."

"Ona göre davran o halde bana bunu düşündürtme."

"Göreceksin."

"Göreceğiz. Git şimdi."

Sıkıntıyla yüzünü sıvazladı. "Hala inat ediyorsun. Elin kötü durumdaydı doktor çağırmak zorunda kaldım, dikiş atıldığını biliyor musun? Bu halde seni bırakamam diyorum anlamıyor musun? Tek başına, tek elle hiçbir halt yapamazsın." O kadar kötüydü yani tüm bunlar ben baygınken olmuş olmalıydı.

"Annen sağ olsun kendini hiç yormadan zarar verme gibi bir güce sahip. Ayrıca birkaç dikişten ölecek değilim abartmaya gerek yok."

"Elini bir süre kullanamayacaksın Miray'la yalnız başına ilgilenemezsin bana ihtiyacın var."

Haklı olabilirdi. Elim kötü durumdaydı bir sürede kullanabileceğimi sanmıyordum, Yosun tekrardan ateşlenebilirdi bu yüzden birine ihtiyaç duyabilirdim ama bu Alparslan olmayacaktı. İlla yanımda biri olacaksa bu Ceylan olabilirdi.

"Ceylan'ı çağıracağım."

"Ceylan değil ben olacağım. Bu konu tartışmaya açık değil.Ben evimdeyim?"

"Kızıma bakamayacağımı mı düşünüyorsun sen, bunu mu ima etmeye çalışıyorsun?"

"Bunu hiç düşünmedim ona ne kadar iyi baktığını biliyorum, sadece zorlanırsın bunu söylemeye çalışıyorum."

"İyi bunu duyduğuma sevindim. Birde kötü anne damgası yemeyi istemezdim," diye konuştum kinayeli ses tonumla...

"Kalıyorum?" Onaylamak ister gibi gözlerimin içine bakıyordu. Bir süre düşünmek için kendime fırsat verdim.

'Kendini düşünme, kızın için.'

Elim düzelene kadar yanımda olması iyi olabilirdi. Bunu kendimi ve gururumu düşünerek değil kızımı düşünerek karar vermeliydim. Söz konusu Yosun'du. Onun için bir süre görmek istemediğim adama katlanabilirdim.

"Çisem!" Daldığım düşüncelerden çekip çıkaran Alparslan'ın sesiydi.

Memnunsuz bir kabullenişle, "Sadece bir süre Alparslan, sonra gideceksin. Belki sana şaka geliyor ama ciddi anlamda halletmemiz gereken sorunlarımız var, ve benimde sensiz kalıp kafa dinlemeye. Fakat şimdi bunu elde olmayan durumlardan dolayı rafa kaldırıyorum."

"Tamam nasıl istersen." Başka bir şey söylemeden ve söylemesine izin vermeden odaya çıktım. Arkamdan kapıyı kapatıp yatağın üzerinde uyuyan kızıma yaklaştım. Karşımda duran aynaya bakmamaya özen göstererek yavaş hareketlerle sırt üstü yatağa uzandım. Başımı kızımdan tarafa çevirip burnumu yanağına sürttüm. Kokusu huzur salgılarken kıyısında dinlenmek için gözlerimi yumdum...

Beni sınamak için yaptığını biliyordum. Tepki vermemi bekliyordu, ben ise ona istediğini vermemek için dişlerimi sıka sıka bir hal olmuştum. Şimdi şu durumda olmasaydık tepesine binip sırf şu kadının filmlerini ayıla bayıla izlediği için neler yapardım, buna hayal gücü bile yetmezdi. Beni o noktaya getirmek için yaptığı bariz belliydi. Bu tuzağa düşmeyecektim. Gözlerimi sıkıca yumdum, derin bir nefes alarak yeniden açtım. Sakin olmak için her şeyi deniyordum lakin neredeyse imkansızdı. İnce ve kadınsı şuh kahkaha sesi duyduğumda patlama noktasına geldiğimi hissettim.

"Şu televizyonu kapatır mısın artık!?" Yosun yüksek çıkan sesimden dolayı huzursuzca kımıldayarak mavi gözlerini bana dikti. Kıskançlığımın beni ele geçirmesine engel olamamıştım. Alparslan'ın istediğini eline vermiş olmanın bozgunluğu derinden yaşarken belli etmemek adına kendimi toparlamaya çalıştım.

"Senin bana yardımcı olmak için burada olduğunu sanıyordum, çocuk acıktı mama yapmam gerekiyor, ama sen televizyon izliyorsun olacak şey mi?" dedim. Alparslan'ın ima dolu gözleri gözlerimi eşeliyordu. Duruşumdan ödün vermeden ona bakmaya devam ediyordum.

"Kıskandın mı sen?" diye sorduğunda gözlerimle dudaklarım aynı anda aralandı, eline istediği kozu verdiğim için kendimden nefret ediyordum.

"Neyini kıskanacağım senin, yedi yirmi dört izle istersen ilgilenmiyorum tamam mı? Umrumda değil. Anlıyor musun?"

"Eşinim, kıskanman gayet normal." Eşimmiş! Karısına kadın gözüyle bakmayan eş. Karısının gururunu onuru yerden yere vurup kalbini hunharca kırıp zarar vermekten çekinmeyen eş...

"Kıskanmadığımı söyledim sana. Uzatma Alparslan."

"Tamam sakin ol."

"Sakinim ben zaten, beni sinirlendiren senin vurdum duymaz hareketlerin! Beni sinirlendiren sensin. Seni görmemek için evde gözlerimi bağlayarak gezmeyi düşünüyorum."

"Abartma istersen."

"Abartmıyorum gayet ciddiyim ben. Seni görüp cinlerimin ayağa kalkmasındansa gözlerim bağlı gezmek daha cazip geliyor gözüme."

Başını iki yana salladı. Televizyonu kapatıp kumandayı yanına bırakarak ayağa kalktı. Yanıma yaklaşıp karşımda durdu, ellerini uzatarak Yosun'u aldı. "Şimdi yapabilirsin." Babasının kucağına gittiği için gülücükler atan kızıma gözlerimi kısarak baktım.

"Seni doyuran gece gündüz uyumayıp bakan benim ama gülücüklerini bahşettiğin baban. Adalet nerede kızım?" Söylene söylene ayağa kalkıp mutfağa gittim.

Ardımdan gülerek, "Kıskanç," dediğini de duymuştum lakin duymazdan gelerek mutfağa girdim.

Ben bu adama bu kadar öfkeliyken yüzünü bile görmek istemiyorken nasıl katlanacaktım? Hiçbir fikrim yoktu. Elimin biran önce iyileşmesi için dua etmekten başka çarem kalmıyordu. Dayanamayacak raddeye gelirsem Ceylan'a gidebilir onda kalabilirdim. Uzun bir süre görmek istemediğimi söylerken gayet ciddiydim ve onu bunu anlamamakta bir o kadar ısrarcıydı.

Tek elimin verdiği hızla sütü hazırlayıp salona girdim. Yosun'la uğraşıp onu güldüren adamın yanına isteksizce yaklaştım. Biberonun ağzını tam kapatamadığım için ona uzatıp ifadesiz yüz ifademle, "Ağzını kapat," dedim. Kabalaştığımın farkındaydım lakin içimden ona karşı hiç mi hiç kibar olmak gelmiyordu aksine o bu muameleyi hakediyordu.

Yosun'u kanepe yatırıp biberonu elimden aldı ağzını kapatıp bana uzattı. Hiç oralı olmazken sırtımı dönüp tekli koltuğa oturdum. Eli havada kalmış anlamsız gözlerle bana bakıyordu.

"Ne yapıyorsun?"

Sağ bacağımı sol bacağımın üzerine atıp geriye yasladım. "Sen içireceksin, elim sızlıyor." Bu yalan değildi doğruydu.

"Ben mi?"

"Evet, sen. Yardımcı olabileceğini söylemiştin. Bu yüzden buradasın Alparslan unuttun mu? Unuttuysan hatırlatmaktan zevk duyarım."

"Gerek yok unutmadım. Halledebilirim." Bana değil de kendisine söylüyor gibiydi. Yosun'u kucağına alıp yatar pozisyonda koluna yatırdı. Biberonu ufacık dudaklarının arasına dayadı.

"Ortasında tutma, ucundan tut, biberonu da fazla havaya dikme genzine kaçar." Bu kezde fazla aşağı indirmişti.

"Tam ortasını bul çocuğa işkence ediyorsun, içemiyor." Sinirden koyulaşan gözlerini bana çevirdi.

Tek kaşımı havaya kaldırdım. "Ne o sinirlendin mi? Şu çocuğu doğru düzgün doyur boğacaksın."

Burnundan sık soluklar alıp verdi. Talimatlarım sonunda kazasız belasız sütü içirmişti. Anlında belirmiş boncuk boncuk terlere baktım. Görende sırtında yük taşımış zannedecekti. İtiraf etmeliyim ki onun bu zorlanan hali hoşuma gitmiş bana fazlasıyla zevk veriyordu.

Karnı doyan kızım keyiflenerek gülücükler saçarken Alparslan'da ona dahil olarak oynuyor daha fazla güldürmek için dudaklarıyla karnını gıdıklıyordu. Kızımın bu halleri huzur verici bir görüntüyken kadraja giren adam tüm hevesimi kaçırıyordu. Her yüzüne baktığımda kulağımda çınlayan hakaretleri oluyordu. Keyifli hali vurdum duymazlığının kanıtı ve beni ciddiye almadığının göstergesiydi. Öfkelenmiş ve sinirlenmiştim. Yüzünü daha fazla görmek istemediğim ve onunla aynı ortamda bulunmak istemediğim için odama çıktım. Aklıma gelen şeyle öfkemin dineceğini düşünerek dolaba ilerledim. Alparslan'a ne kadar ciddi olduğumu gösterecek bir Süpriz yapacaktım işte o zaman ne kadar ciddi olduğumu anlayacağından emindim.

Kıyafetlerini ve ona dair olan tüm eşyaları tek elimin yardımıyla, toparlayıp bir saat içinde misafir odasına taşıdım. Kendi odama geldiğimde artık Alparslan'a ait tek bir eşya bile yoktu. Elimi belime koydum, yorulmuştum elim bir taraftan yüzüm diğer taraftan zonkluyordu.

Makyaj masama yaklaştım. Gözlerim aynadaki yansımamla çakıştığında bakmaktan kaçındığım yüzüm tahminlerimi doğrular nitelikteydi. Elmacık kemiğimin üzerindeki morluk bana göz kırparken yüzümü buruşturdum. Kötü görünüyordu, Ceylan'ın bu halimi görse ortalığı velveleye vereceğine emindim özellikle perişan halimin sebebi olarak iki ismi verdiğimde ise olay çıkartacağına adım kadar emindim.

"Şu halime bak. Adam resmen yüzüme yumruk attı ve hiçbir şey olmamış gibi gülebiliyor." Çekmeceden bir krem çıkarttım. Elmacık kemiğimin üzerine yavaşca sürdüm. "İnanılır gibi değil." Topuzumdan firar eden tutamları kulağımın arkasına sıkıştırdım.

Yosun'u merak ederek aşağı salona indim. Alparslan koltuğa boylu boyunca yayılmış Yosun'u da göğsünün üzerine yatırmıştı. Uykuya direnen kızımın gözleri kapandı kapanacaktı. Yanlarına yaklaştıkça burnuma gelen koku Yosun'a aitti.

"Kokuyu almıyor musun Allah aşkına?" Geldiğimi yeni fark ediyordu.

"Ne kokusu?" diye sordu.

"Ne kokusu mu? Burnunda sorun mu var senin? Burnunu Yosun'un poposuna tut bakalım bir ne kokusuymuş anlarsın." Koltuklarının altından tutup çocuğu havaya kaldırdı. Poposunu burnuna getirip kokladı. Kusar gibi sesler çıkartarak bana uzattı.

"Al şunu, değiştir altını. Burnumun direği sızlıyor."

"Kokuyu alman için burnuna kadar sokmak mı gerekiyordu? Ayrıca ben değil sen değiştireceksin."

"Ben mi? Ben değiştiremem."

"Değiştiremem diye bir şey yok, yapacaksın?" Yosun'a dünya dışı bir varlıkmış gibi bakarak, "Hiç sanmıyorum."

"Çocuk pisliğin içinde mi kalacak Alparslan?"

"Bence bunu sen yapmalısın?" Hatırlatmak istercesine sargılı olan elimi gözünün içine sokmak ister gibi salladım. "Bu elle mi? Bu yüzden buradasın sen. İtiraz etmeden söylediklerimi yapacak ve çocuğuna bakacaksın, zorundasın. Yedireceksin, uyutacaksın, altını temizleyeceksin." Bana yaptıklarını bu şekilde ödetebilir canını okuyabilirdim en azından içim bir nebze de olsun soğumuş olurdu.

"Bunların yapmayacaksan burada bulunmanın da bir anlamı yok."

"Tamam yapacağım." Bezini, ıslak mendili ve kremini alarak Alparslan'ın yanına koydum. Yosun'u dikkatli bir şekilde yatırıp badisinin çıtçıtlarını açtı.

Sehpanın üzerine oturdum, nasıl yapacağını tarif etmeye başladım. "Önce birkaç tane ıslak mendil çıkar," dediğimi yaparak ıslak mendil çıkartıp dizine koydu. "Şimdi bezini aç."

"Gaz maskesi falan takmamız gerekmiyor mu? Can sağlığımız açısından. Bu kokuya çıplak burunla dayanabileceğimi sanmıyorum."

"Ben insan değil miyim? Ben nasıl dayanıyorum? Senin bu tiksindiğin şeyi ben her gün yapıyorum. Böyle yapacaksan çekil ben bezlerim çocuğumun altını."

"Söylemedim say tamam mı? Ben hallederim." Bezi çıkartıp ıslak mendille poposunu temizledi. Yüzüne tiksindiğine dair bir iz var mı yok mu aradım lakin rastladığımı söyleyemeyecektim. Bezi altına yerleştiremediği için sadece o noktada ufak bir yardımım olmuştu. Yerime oturup son dokunuşları yapışını izledim.

"Çok basitmiş değil mi?"

"Çok basitmiş."

"Hadi şimdi de uyut, gözünden uyku akıyor çocuğun." Yanağındaki dalgalanmadan dişlerini sıktığını görebiliyordum. Sabrını zorluyordum biliyordum ama bunu isteyen oydu, ben değil.

"Hadi söyle bana."

"Neyi söyleyeceğim sana, anlamadım?"

"Bilerek yaptığını. Sabrıma oynuyorsun. Biliyor musun sana istediğini vermeyeceğim."

Omuz silktim. "O kadar emin olma. Çünkü durmayacağım. Sen bir şeyleri idrak edinceye kadar sabrına, öfkene oynayacağım. En sonunda tıpkı o günkü gibi kendin çekip gideceksin."

"Gitmemi bu kadar çok mu istiyorsun?" Dirseklerini dizlerine dayayıp öne doğru eğildi. Karşı karşıyaydık, dizleri dizlerime değiyordu. "Böyle olunca eline ne geçecek? Yuvamız dağılsın mı istiyorsun sorunlarımızı halletmek yerine birbirimize savaş açalım işi yokuşa mı sürelim?"

Alayla gülümsedim. "Bizi yokuşa senin sözlerin sürükledi zaten, neden bu haldeyiz farkında değil misin hala?"

"Farkındayım bu yüzden kendimi affettirmek istiyorum ama sen izin vermiyorsun. Ne istiyorsun Çisem?"

"Kendini affettirmek mi?" Kahkaha attım. Yüzümü yüzüne iyice yaklaştırdım. Nefesini dudaklarımda hissedecek kadar yakındık.

"Bugün ne yaşadık biz? Sen yine bana ne yaptın? Beni neyle itham ettin? Annen bana neler dedi bana neler yaptı. Göremiyor musun?"

"Yaşananları geri alamam sözlerimi, yaptıklarımı da öyle, tek yapabileceğim kendimi sana affettirmeye çalışmak olur."

"Farkında olman hiçbir şeyi değiştirmez. Bunu dile getirmeye gerek bile yok ne yaparsan yap affetmeyeceğim Alparslan."

"Söyleme böyle..." Yaralı elimi tutup dudaklarına götürdü ve öptü. "Elbet bir gün olacak, affedeceksin."

Asla! Elimi yavaşca elinden kurtarıp ayağa kalktım bu şu an söz konusu değildi, olamazdı. "Konuşmak istemiyorum. Sen Yosun'u uyut benim Ceylan'ı aramam lazım," diyerek başka bir şey söylemesine izin vermeden ondan uzaklaşarak mutfağa gittim.

Telefonumu alıp son aramalardan Ceylan'ın numarasını tuşlayıp aradım. Telefonu hoparlörlere verip masanın üzerine bıraktım. Telefon çalıyordu birinci çalış ikinci çalış derken, dolaptan meyve suyunu çıkartıp bir bardak doldurdum. Sandalye çekip oturdum.

"Neredesin sen ya?" Bir kez daha aradım, aklıma kötü bir şey getirmek istemesem de en son o psikopatla buluştuğunu hesaba katınca endişelenmemek mümkün olmuyordu. Çağrım yine cevaplanmamıştı. Ceylan'ın aramalarımı yanıtsız bıraktığı bir an hatırlamıyordum.

"Ne oldu sana?" Mutfağa gelen adamı fark ettiğimde meyve suyumdan bir yudum alıp karşıma geçip oturuşunu sakinlikle izledim.

"Ceylan'a ulaşamıyorum. Yosun uyudu mu?" Gözlerimi bardağıma çevirdim.

"Evet uyudu. Ulaşamadıysan ne olmuş?"

"Dün geceden beri ulaşamıyorum. O hiç böyle yapmazdı. Merak ediyorum haliyle."

"Yetişkin bir kadın o merak etme bir şey yoktur. Hem ne olabilir ki?"

Sandalyemi geriye atıp öfkeyle ayağa kalktım. "Senin kadar gamsız olamadığım için bağışla beni."

"Ne dedim şimdi ben?"

"Sus Alparslan."

Mutfaktan çıktım, salona girdim gözlerim Yosun'u aradığında burada olmadığını gördüm. Alparslan arandığımı fark ederek beni aydınlattı. "Odaya yatırdım Ceylan'ı bu kadar düşünme eminim gayet iyidir. İçini ferah tut kötü düşünme."

"Bilmiyorum. Okulu mu arasam acaba? Belki gören olmuştur."

"Kime diyorum ben Çisem biraz sakin olur musun?"

"Olamam." Merdivenleri tehlikeli hızda çıkıp odaya girdim. Alparslan'da peşimden gelerek odaya girdi, sürekli sakin olmam gerektiğini söyleyip duruyordu ama nafile.

"En iyisi evine gidip bakmak olacak sanırım, orada yoksa bile okula gider bir bakarım."

Koluma dokundu. "Bu halde mi gideceksin mantıklı düşün."

"Halim umrumda bile değil. Tek istediğim Ceylan'a ulaşmak."

"Bekle birde ben arayacağım." Benim telefonlarıma yanıt vermeyen Ceylan Alparslan'ınkini mi açacaktı. Yinede başımı belli belirsiz salladım.

Alparslan arayıp telefonu kulağına tuttu ve indirmesi bir oldu. "Kapalı."

"Al işte kesin bir şey oldu. Hissediyorum en son o pislikle buluşacaktı o bir şey yapmış olabilir mi?"

"Aklına böyle şeyler getirme."

"Ben böyle bekleyemem. Gerçekten gitmem lazım." Tişörtümü tutarsızca çıkartıp bir köşeye fırlattım. Dolabı açıp bir tişört aldım. "Dün gece aradım onu hadi gece işi vardı müsait değildi diyelim, ama sabah kalktığında bana mutlaka dönerdi. Merak ederdi. Böyle yapmazdı. Kendi dertlerime düştüm onu boşladım."

"Nerede?" Alparslan'ın donuk çıkan sesini duyduğumda başımı ona çevirdim. Yüzü kaskatı kesilmiş bir noktaya bakıyordu daha doğrusu, olmayan eşyalarının olduğu boşluğa bakıyordu.

"Eşyalarım nerede!?"

Cehennemin dibindeğğğ dediğinizi duyar gibiyim.😂

Evettt bir bölümü daha 'Off ya çok kısa olmuş' diyerek bitirmiş bulunmaktayız...
Vote vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın canlar.

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

288K 18.4K 47
Ölen bir lider ve koltuğuna geçen varisi... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #6 - bl #5- eşcinsel
789K 49.8K 57
Drako Stone... Londra'daki çoğu kadın onu anlatmak için sadece "Stone" (taş) derdi. Ve bu; başkalarının, iyi ya da kötü, hakkında ne düşündüğünü zerr...
137K 7K 17
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...
329K 20.5K 23
Pembe, uzun straplez elbisesinin içinde, narin boynundaki hediye edilmiş inci kolyesiyle indi merdivenlerden. Merdivenlerin aşağısında, elini korkulu...