Senin Peşinden | JJK ✓

Od Elyios

1.3M 99.9K 58.9K

Serin rüzgarda nefes almak istiyorum, Aşıklar gibi öpüşmek. Okyanusuna dalmak istiyorum. Söylesene, yağmur s... Viac

Tanıtım
Pes Etme
Bigbang Serüveni
Bir kucak sevgi
Hayallerime ilk adım
İyi misin?
Benim Partnerim
Gülümse
Endişe
Bana iyi geliyorsun
Hayatım Boyunca Unutamayacağım
Haklı Olan Kim?
Jungkook?
Misafir
JUNGBOOK
Avuç İçi
Bazı Şeyler Göründüğü Gibi Değildir
Kız Arkadaş
Kurtarıcı
Çok Seviyorum Onu
Baş Belası Yoongi
Yeni Bir Yüz
Korku
Mezar
Onsuzluk
Eve Dönüş
Yalan
SooYong
Davetsiz Misafir
Sarhoş
Özlem
Huzur
Konser
Engeller
Aile Yemeği
Doğum Günü
Eksik Parça
İhanet
Suçluluk
Büyük Buluşma
Yanmak
En Büyük Hediyem
Kaynaşma
Sarıl Bana
Aile
Sapık
Hayal Kırıklığı
Mesafe
Seçenek
Yalnız Değilsin
Yarış
' Onlar '
Ait
Savcı
Güven
Her Şeyi Anlatacağım
"Yarın"
Final 1/2 | 'Bugün'
Final 2/2 | 'SooKook'

Siyah Beyaz

20.5K 1.5K 1.3K
Od Elyios

+400 vote olunca paylaşırım yeni bölümü . Çok teşekkür ediyorum sınırı ilk defa bir günde doldurdunuz. Balsınız. Finale çeyrek kala.

" İyice dinlen " ben odama girmeden hemen önce söylemişti, elim kapı kolundayken kafamı onay vermek için salladım. Uyumadan önce gördüğüm son yüz onun yüzü olacaktı, şanslı sayılırdım. Onayımı görüp üst kattaki odasına doğru yönelmesinin ardından kapıyı açıp içeri girdim.

Onlarla yaşamayı seviyordum iki gün de olsa hoşuma gitmişti. Tek başıma yaşarken de çok fazla sıkıntı yaşamıyordum ama şu sıralar yalnız kalmak beni ürkütüyordu. Odamın kapısını kilitleyip yatağımın üzerine oturdum, birikmiş ne çok derdim vardı. Zihnimin çok dolu olması sürekli başımın ağrımasına sebep oluyordu. Eskiden sınavlara girmeden önce yaşadığım stres sonucu başım ağrırdı şimdi ise annemin babamı aldatması, bana sahip olmak isteyen bir adam ve daha nicesiyle uğraşıyordum. Yaşımla orantılı olarak sıkıntılarım da büyümüştü.

" Sana zarar gelme korkusunu bir daha bana yaşatma " onun ağzından çıkan her kelime zihnime kendini belli edicek şekilde kazınırken aylar önce söylediği cümle geldi aklıma. Bazı şeyler göründüğü gibi olmayabiliyor demişti, çocukla alakalı bir sorun olduğunu biliyordum az çok. Ama o bana anlatmadıkça bu durumda kalmaya devam edecektik, ne ileri ne geri.

Oturduğum yerden kalkarak duşa girdim, belki su  başımın ağrısını az da olsa dindirirdi. Ardından da uyuyacaktım zaten, eğer başarabilirsem.

***

" Babacığım " sabah sabah beni aramasına rağmen gözlerimi zar zor aralayabildim. Dün başımın ağrısından kendimi nasıl yatağa attıysam öylece kalkmıştım. " Uyandırdım biliyorum, kızmadın değil mi? " ona kızmam imkansızdı, hava daha yeni aydınlanıyor olsa dahi.

" Annenle hiç konuştun mu? " sorduğu soru karşısında kaşlarım çatılırken meraklanmıştım. " Bunun için mi aradın? Konuşmadım neden ki? " soruları art arda dizmiştim biliyorum ama annemin ihanetini öğrenmiş olması geliyordu hemen aklıma.

"  Tamam sevindim. İşlerim var kapatmam gerekiyor. Seni seviyorum " cümlelerine başlamadan önce derin bir iç çekmişti. Daha önce beni böyle bir sebepten ötürü uyandırdığı olmamıştı. Kafamı yastığa geri koydum, beynim o kadar ağrıyordu ki içki içip uyandığımda bile bu kadar sızı hissetmemiştim.

Kendi kendime yatakta cebelleşmelerimin sonucunda baş ağrıma yenik düşerek elimi yüzümü yıkayıp üstümü giyindim. Kot  pantolonumun üstüne beyaz bir tişört giydim, üstüme de hardal sarısı bir hırka alarak dışarı çıktım. Saçlarımın dipleri dün topladyarak uyuduğum için hala nemliydi.

Adımlarımı mutfağa çevirdim, karnımı doyurup bir ağrı kesici içmem en mantıklısı olacaktı. " Ağladın mı? Ağladın mı diyorum sana?" Yoongi hyungun sesini duymamla olduğum yerde kaldım. Geri dönmeli miydim? Adım sesimi duymuşsa yanlış anlar mıydı?

" En kısa zamanda yanına geleceğim " gitmeme gerek kalmadan Yoongi hyung telefonu kapatınca yavaş adımlarla mutfağa girdim. " Burada mıydın? " kafamı aşağı yukarı sallayarak boğazımı temizledim.

" Özür dilerim hyung, karnım acıkmıştı. Biriyle konuştuğunu duyar duymaz gidecektim ama sen telefonu kapattın " o kadar hızlı konuşmuştum ki cümlemi bitirdikten sonra kendimi nefes nefese bulmuştum. " Neden telaşlandın? En başından beri mi buradasın? " gözleri yarı açık, uykulu bir haldeyken konuşuyordu.

" Hayır, sadece ağladın mı dediğin yerden itibaren duydum. Özür dilerim tekrar " kafamı eğmemin ardından net bir dille " Otur " dedi. Söylediğini yaparken karşısındaki sandalyeye oturarak ellerimi önümde birleştirdim ve oynamaya başladım.

" Kızlar, üzgün olduğunda ne yapılmalı? " herkes benden kızlar hakkında bilgi almak istiyordu. Ama bu sorunun cevabı ne yazık ki bende de değildi. " Üzgün olduğum zaman bana iyi gelecek hiçbir şeyle karşılaşmadım " dediklerimin tamamen arkasındaydım. " Üzülüyorum, ben üzülürken uzatılan yardım ellerinden birini tutuyorum ama sadece o anlık acılarımdan sıyrılmış oluyorum " yüzüme ifadesizce bakmasının ardından saçlarının arasında elini gezdirdi.

" Sence ben şerefsiz biri miyim? " gözlerimin içine bakarak sorduğu soru kendimi kötü hissettirmişti. Üzgün görünüyordu, gizlediği üzüntüsü ifadesizliğinin altından bana göz kırpıyordu neredeyse.

" Bunu bana neden soruyorsun, cevabım gayet açık değil mi? " kafasını aşağı yukarı salladı. " Sana pek iyi davranmıyorum öyle değil mi? " masanın üstündeki eline elimi koyarak bir iki kez destek amaçlı vurdum. " Senin kötü davranışlarını, başkalarının iyi davranışına tercih ederim hyung " elimi çekmemin ardından başımın sızısıyla gözlerimi kapatma isteği gelmişti ama yapmadım.

" Kötü şeyler yaşadı, bense ne yapıyorum " beni umursamadan kendi kendine kızarken sessiz kalmayı tercih ettim. Kötü şeyler yaşayan o kız mıydı? Telefondaki. " Üyelere söylemeyeceğini biliyorum, biraz hava alacağım " bana olan güveni gözlerimin hayretle büyümesine sebep olurken o ise dışarı çıkmıştı bile. Onun hayatında biri mi vardı? Yada tamamiyle yanlış mı anlamıştım?

Bahsettiği kız ne yaşamış olabilirdi? O kadar aptallaşmışım ki dünya üzerinde tek acı çeken kızın kendim olduğumu sanıyordum. En azından babam iyi bir insandı, benimle her ne kadar telefonda konuşmak istemese bile bir kız kardeşim ve arkadaşlarım. Belki o kızın yanında olan kimse yoktu?

Sıkıntıyla iç çekip dolaptan atıştırmalıkları çıkardım, başım o kadar çok ağrıyordu ki odaklanamıyordum bile. Bugün eve dönecektik, yapacağım ilk iş anneme uğrayıp ağzından bir kaç cümle duyabilmek olacaktı. Asla vakit kaybetmemeliydim.

" Hyung ağrı kesici var mıdır burada? " Yoonginin içeri girdiğini görüp soru yöneltmemin ardından bana cevap vermeden dışarı çıkmıştı. Normalde olsa arkasından tonla laf söylerdim, şimdi ise kalkıp kendim aramaya başlamıştım. Sanırım artık kendi penceremden değil de başkalarının baktığı yerden hayata bakmam gerekiyordu. Peki buna cesaretim var mıydı? Kendi acılarımla boğuşurken baktığım diğer pencelerden daha fazla acıya seyirci olur muydum?

" Ne arıyorsun? " Tae gözü kapalı benimle konuşurken suyunu doldurup içmeye başlamıştı. " Tae, acaba bu evde ağrı kesici var mıdır? " kafasını sallayıp elini alnıma koydu. Gözleri kapalı olduğu için burnumun üstüne de koydu diyebiliriz. Sadece komikti şuanki durum.

" Hasta değilsin, başın falan mı ağrıyor? " ilgisi üzerine gülümsedim ama görmemişti, gözleri kapalı olduğu için tabiki.  Onu onaylamamın ardından bana ağrı kesiciyi uzattı ve sanırım odasına tekrar çıktı. Masanın üstünde telefonuma bakınsam iyi olacaktı.

***

" Kalk bakalım " gözlerimi hafifçe aralamamın hemen ardından gülümseyen yüzü görüş açıma girerek mutlu olmamı sağlamıştı. Şuan rüyada mıydım acaba? " Neden burada uyuyorsun? " elini sırtımda hissedince kafamı yasladığım koluma daha çok yayıldım.

" Burası neresi ki? " gözlerim onu gördüğü an aralanmış şimdi ise kapanmıştı. Babamın erkenden aramasına anlam veremediğim gibi üstüne bir de uykusuz kalmıştım. " Mutfak " belimin sızısından anlamıştım zaten. Sandalyede oturmuş kollarımı masanın üstünde bir araya getirerek kafamı yaslamıştım.

" Uyurken değişik sesler çıkarıyordun, daha önce hiç fark etmemiştim " gözlerimi tekrar aralayıp Jungkooka baktım. " Nasıl sesler? " bunu daha önce diyen biri olmamıştı, rüya da görmemiştim ki.

" Hmmm hmmm yapıyorsun sürekli " kaşlarımı çatmamın ardından elini suratıma yaklaştırdı. Çattığım kaşlarımın düzelmesi için çaba sarf edince suratımı normal haline geri çevirdim. " Daha önce bunu kimseden duymamıştım " olsa en azından Yoora söylerdi, çok kez birlikte uyumuştuk.

" Kim söyleyecek ki, başkalarıyla uyuduğunu mu ima ediyorsun? " derin bir nefes alıp yayıldığım masadan doğruldum, biraz belim acımıştı ama kötü sayılmazdım. " Evet, sen de kahvaltını yapıp aşağıya in olur mu? Çok beklemeyelim bugün. Bir an önce bitirelim " evet dememe kızar sanmıştım ama tek yaptığı yanından ayrılmadan önce bileğimi tutmak olmuştu, nazikçe.

" Bizim toparlanmamız en az bir saat, dans odasında biraz daha dinlen " gülümsemesinin ardından kafamı sallayıp aşağı bodrum kata indim. Ağrı kesici içmiştim ama hala beynimdeki o zonklama geçmemişti. Üyeler toplanana kadar biraz da duvar kenarında takılırdım daha iyi.

" Soo Min, arada sırada yarışmayı düşünüyorsun, öyle değil mi? " tepemde dikilen Junsunun bakışlarıyla kendiminkileri buluşturdum. Bakışlarım bile onunla buluştuğu sokağın çıkmaz olduğunu biliyordu. " Şu sıralar değil, uğraşmam gereken başka işlerim var ama boş kaldığım her an bunu düşünmeye çalışırım " o esneme hateketleri yaparken bense uykusuzluktan esniyordum.

" Bugün yorgunum deme bana, çok işimiz var " işler gözümün önünde sıraya girerken neredeyse ağlayacaktım. Tek isteğim kendi yaşadığım eve gidip oradaki yatağımın üstünde kitap okumaktı.
" Çocuklar toparlanana kadar kestiriyorum " onay vermesinin ardından kafamı duvara yasladım ve gözlerimin kapanmasına izin verdim.

***

" Neden geç kaldınız? Hep beraber sizi beklemek zorunda mıyız? " Junsunun bağırma sesiyle gözlerimi aralarken görüş açıma maknae line girmişti. " Jungkook bizi oradan oraya sürükledi nedenini anlamadık. Kızacaksan ona kız geç kalmamıza sebep olan o " Jimin sinirli bir şekilde konuşup yerine geçerken yaptığı şey için Jungkooka minnettardım. Sanırım daha fazla dinlenmem için onları oyalamıştı.

" Bir an önce başlayalım o zaman " varlığımı hatırlatırken hepsi yerlerini almıştı, tek sıkıntım başımın ağrısıydı o kadar. Uyuklayıp durmuştum ama asla geçmek bilmiyordu. Kendimi toparlamam lazımdı ayrıca, daha anneme gidip hesap sorma işlemimin ikinci bölümü beni bekliyordu.

" Bugün herkesin suratı sirke satıyor, comeback sıkıntısı mı? " Junsunun sorusu üzerine bakışlarımı üyelere çevirdim. Yoongi sabahki olaydan olacak ki aşırı suratsızdı, Jimin desen aynı şekilde. Tek normal gözüken Jin Hyung gibiydi, o da karnını doyurmuştu muhtemelen.

" İşine bak, sana hesap vermek zorunda değiliz " Yoongi anlam veremediğim bir şekilde ona kızınca Junsun bozulmadan müziği açmıştı. Önce ikimiz baştan hareketleri daha iyi görebilsinler diye üstümüze düşeni yapıp dans ettik, ardından sıra üyelere geçmişti.

Kenara geçip her hareketlerini süzdüm, teker teker hepsiyle ilgileniyordum. Kusursuz gibiydiler, bugün asla hata yapmıyorlardı. " Bugün baya iyi görünüyorlar öyle değil mi? " junsun da benim gibi fark etmişti. " Evet, sanırım başardık " dudağının yukarı doğru kıvrıldığını görmemle ben de gülümsemiştim. İyi iş çıkarmıştık, bununla övünecektim bir ara.

Yaklaşık dört saatin ardından yemek molası vermeyi uygun görmüştüm, eksikleri kalmamıştı zaten. Bugün az çalışsak bile sıkıntı olacağını düşünmüyordum.

" Sabah başın ağrıyordu, ağrı kesici buldun mu? " Yoonginin bana sorduğu soru üzerine ağzımdaki lokmayı yutarak cevap verdim. " Buldum hyung, senin aksine Tae yardım etti. " bana göz devirmesinin ardından yemeğime tekrar döndüm.

" Dün içtiğin için mi başın ağrıyor? " bugün sorularımız bitmiyordu. " Hayır Jimin, striptizcileri izlerken çok kendimi kaptırmışım. Ondan oldu galiba " Jungkooku koluyla dürtüklediğini görmüştüm.

" Kızlar da yaptı mı? " Hoseok hyung o kadar ciddi sormuştu ki bir an dün gittiğim yer gözümde çok masum gözükmeye başladı. " Hyung siz kızlara gitmiyor musunuz zaten, ne yapacaksın YG'deki striptizci kızları? " yediği yemek boğazında kalırken poposunun üstünde kayarak yanıma doğru geldi.

" Minik civciv, bunu her yerde söyleme tamam mı? " aeogyolu konuşması yüzünden suratımın saçma sapan bir hal almasına izin verdim. Ayrıca çenemi sıkıyordu şuan ama komik değildi. " Her yerde söyleyeceğim hyung, çenemi bıraksana ya " eline vurmama rağmen kolunu omzuma attı.

" Bir dahakine Soo Mini de götürelim " Jin Hyungun teklifi üzerine gözlerim büyürken Jungkook da yemek yemeyi bırakmış bizi izliyordu. " Hyung benim ne işim var orda Tanrı aşkına? Orda şey kızlar yok mu? " bir dakika bana kötü bir ima da bulunmamıştı değil mi?

" Şaka yaptım cır cır bağırma bana, edepsiz kız " önündeki çubuğu bacağıma fırlatınca kollarımı göğsümde birleştirdim. " Bir de bana çubuk mu fırlatıyorsun? Bundan sonra sırrınız güvende değil uyarıyorum hyung " yemeğime tekrar odaklanmama rağmen Hoseok Hyung kolunu omzumdan çekmemişti.

" Hyung yemek yiyemiyorum, kolunu çeksene üstümden " sitemim üzerine beni boğmaya çalışmak amacıyla kolunu sıkılaştırdı. " Ah, bir dahakine sizinle çalışmayacağım. Gidip istifami vereceğim " Yoongi sesli bir şekilde gülerken kafamı kaldırıp ona baktım.

" Seni sevmiyoruz zaten vakit kaybetme " vay be dercesine kafamı aşağı yukarı salladım. " Demek beni sevmiyorsunuz, çok da umrumda " ona dil çıkarmamın hemen ardından Tae söze atladı. " Ama sen gidersen kızlar hakkında taktiği bize kim verecek. Ben bakış çalışması yapmıştım, daha ona bakmadın. Seksi olmuş muydum ona bak öyle git " sesli bir şekilde nefes almamın ardından  bakışlarımın sertliğini görünce yutkunup kafasını sağa doğru yatırarak yamuk bir gülüş attı.

" Ne? Seksi bakışını mı yaptın yoksa? " kahkaha atmamın hemen ardından Jimin de bana eşlik etmişti. Jungkookun da dişlerini görebiliyordum, olayı beraber yaşadığımız için bizden başka gülen yoktu. " Olmamış mı? Aynada bir sürü çalışma yapmıştım oysa " dudakları aşağı doğru kıvrılırken Hoseok hyung kolunu omzumdan çektiği için ona doğru yaklaştım.

" TaeTae seksi bakışını yemek yerken yapmamalısın, herkesin içinde yaparsan etkili olmaz"  gözleri kocaman olurken birkaç kez kırptığını gördüm. İtiraf etmeliyim sevimliydi. " Ne zaman yapmam lazım? " herkesin bakışları üstümüzde olduğu için önce onları kontrol edip sonra kulağıma doğru yaklaştı. Yine ne söyleyecekti acaba?

" Şey olmadan önce mi yapmalıyım? " kulağımdan geri çekilip yüzüme bakınca öksürmek zorunda kaldım. Ne zaman üyelere seks tavsiyesi verdiğim bölüme geçmiştim, kızlarla konuşmayı asla bilmiyorlardı. Ben de onun bana yaptığı gibi kulağına eğildim.

" Başbaşa olduğunuzda yap, illa şey olması gerekmiyor " söylerken utanmıştım ama Taeye açık açık söylemezsem anlamazdı. " Neden kızardın? Ne söyledi o sana? " Jungkook sürekli beni incelediğin için midir artık bilmiyorum her mimiğimden duygumu çıkarmayı iyi biliyordu.

Yerime tekrar geçmemin ardından Jungkook Taeye doğru eğilmiş ona bir şeyler soruyordu. Seviyordum bu çocuğu, istifa etmek ne haddimeydi. " 200 lira ver, ne söylediğimi söyleyeyim " Tae Jungkooka göz kırparken yüksek sesli konuştuğu için hepimiz duymuştuk. Ortamdaki herkes biliyordu artık aramızdakileri, acaba aralarında hiç konuşmuşlar mıydı bunları?

" Soo Min istifa etmeden önce yerine yerine güzel bir kız bul. Kaç aydır seni gördüğümüz için güzel kızlar nasıl oluyordu unutmuşuz " Yoongi Hyung gitmeme ne kadar hevesliydi böyle? Sabah benden kız tavsiyesi alırken, sana iyi davranmıyorum öyle değil mi diye sorarken hiç böyle değildi.

" Tamamdır, üstüme düşeni yapıp size güzel bir hoca bulacağım. Ama sizde SM' e girmek için bana torpil bulacaksınız? " teklifim karşısında yüzü gülmüştü. Demek ki güzel kız fikri onları anında moda sokmaya yetiyordu. " SM ne alaka ki? " dediğinde en meleksi gülüşümü atmaya çalıştım.

" Kaç aydır çirkin idol görmekten sıkıldım ben de. EXO'yla çalışıp gözüm gönlüm açılsın istiyorum " alaylı gülüşünün ardından emekleyerek yanıma gelmeye başladı. Ben de popomun üstünde geri geri geri sürüklenmekle meşguldüm. " İşte bunu demeyecektin " diyerek hızlanınca ani bir hamleyle ayağa kalktım.

" Hyung dur bi açıklayım " sanki bunu dememi bekliyormuş gibi emeklemeyi kesti ve poposunun üstüne oturdu. Suratını ellerinin arasına alarak  gülümsemeye başladı. " Dinliyorum hadi açıkla " ne demen lazımdı şimdi? Bana çirkin dedin ben de size dedim desem saçma mı olurdu?

" Biliyorsun, ben fanım. Şimi şimi koko bap falan dinliyorum. " kafasını aşağı yukarı sallayıp " Bunu herkes biliyor, bıktık artık. Devam et " demesinin ardından gözlerimi çevrede dolaştırıp cümle düşünüyordum ama aklına gelmiyordu. " E şimdi Laye olan sevgimi de biliyorsunuz " hep bir ağızdan " Evet " dediklerinde Jimin araya girdi.

" Soo Min geçen ne yapmış biliyor musunuz? Jiyong hyung onu Layle tanıştırmış o da annesinin nasıl gelin istediğini sormuş " sürekli aynı şeyi anlatıyordu ve diğerleri de ilk defa duymuş gibi gülüyordu. " Neden seni Layle tanıştırdı bu adam, senin sevgilin değil mi? Onun yanında nasıl gelin istediğini mi sordun? " Jin hyung harika bir soru sormuştu. Sanırım Jungkookla aramda bir şeyler olduğunu anlamayan tek kişi olduğundan kaynaklıydı.

" Onu ben de anlamadım, kıskanmamış mı? " Hoseok Hyung da soranlar bölümüne katılınca Jungkooka bakmayı ihmal etmemişti. Demek ki o biliyordu. " O sıralar üzgündüm, moralim yerine gelsin diye tanıştırmak istedi " Jungkook hariç hepsinin dişlerini görebiliyordum. Jiyongtan hoşlanmıyordu ve Layden de.

" Vay be, iyi yere kapak atmışsın. Adam sırf seni mutlu etmek için gözünün önünde başkasına asılmana kızmamış. Ben olsam saçlarını yolardım " Jin Hyungu annem yerine koymaya başlamıştım. Hayallerimdeki anne böyleydi, hesap sorup saç yolan. Annemse ne olduğu belli olmayan biriydi.

" Sevdiği kişiyi kıskanmaması imkansız. Yeterince sevmediğini çıkartıyorum ben buradan " Yoongi aslında haklıydı, Jiyong zaten sevgilim olmadığı için hiç bunları hiç düşünmemiştim. Ben de Yeriyle Jungkooku görünce kötü oluyordum, o kızı öldürmek istiyordum ama tek yaptığım sessiz kalmak oluyordu. Elimizin kolumuzun bağlı olduğu durumlar vardı hayatta.

" Doğru ben olsam, sevdiğim kızı başkasıyla görünce döverdim " Jimin kendi kendine konuşunca gülmüştüm. Bence de kızı döverdi, hatta o sahneyi gözlerimin önünde canlandırabiliyordum. " Katılmıyorum, ben olsam o mutlu oluyor diye sessiz kalırdım " Taenin konuşması üzerine kafamı salladım.

" Ben de öyle " Taeye verdiğim onay karşısında kenarda sessizce takılan Junsun da araya girmişti. " Onun mutlu olacağını bilseydim eğer, bir daha konuşamamayı bile göze alırdım " gerçek sevenler olarak konuşuyorduk işte. Ben Jungkookun Yeriyle mutlu olduğunu bilsem sessizliğe gömülürdüm. Ama değildi, mecburiyetten olduğunu anladığım olaylar varken sessiz kalmam imkansızdı. Gerçi hala çok konuşmuyordum.

" Karakter meselesi sanırım " Jimin ortamdaki havanın düzelmesini sağlarken ben de yerime oturdum. Yoongi Hyung az önceki dediğimi unutmuş gibiydi. Bugün bana dolaşamayacak kadar yorgun olduğunu hissetmiştim ama beni yine şaşırtmıştı. Canı sıkılınca laf atmaya bayılıyordu.

Ayrıca anlayamadığım bir durum daha vardı, Yoong hyung uykularının kaçmasına sebep olacak bir kızı düşünüp geneleve nasıl gitmişti? Bu bana aşırı saçma geliyordu, ayrıca daha önce hiçbir kızı düşündüğünü anlamamıştım.

Yemek faslını daha fazla uzatmadan kesip provaya tekrar başlamıştık. Üç saati dolu dolu prova yaparak geçirmemizin ardından Junsunun uyarısıyla işimizi bitirdik. Artık toplanıp gitme faslı gelmişti, direk anneme gitmeyi düşünüyordum.

Odama çıkıp getirdiğim üç beş kıyafeti çantamın içine attıktan sonra neredeyse yarım saatin ardından toparlanabilmiştim. Kapımın çalmasıyla el kremimi çantamın içine atarak " Gel " diyebildim. Gelen kişi beni şaşırtmamıştı.

" Toparlanmışsın " kafamı aşağı yukarı salladım. " Bir sorun mu var? " yanıma doğru yaklaşıp yatağımın üstüne oturdu, nedense  Jungkook bu sefer çekingen görünüyordu. " Sana bir şey sormam lazım " ayakta durmuş konuşmasını bekliyordum. Nedense zorlanıyor gibiydi.

" Yemekte konuşulanlar hakkında " yemekte konuştuğumuz konu benim çirkinliğim, sevmedikleri ve EXO değil miydi? " Yine Lay demeyeceksen konuşuruz " göz devirmesinin ardından yatağın üstüne oturdum.

" Sen mutlu ol diye mi tanıştırdı gerçekten " neden bunu kendine dert edinmişti ki? " Jiyong ben mutlu olayım diye her zaman elinden geleni yapar. Neden ki? " söylediklerim üzerine yüzü düşmüştü. " Hiç, ben çıkayım rahat hazırlan " konuşmama izin vermeden kapıdan çıkınca arkasından bakakaldım. Kendi kendine kurup duruyordu.

***

" Neredesin? " korkulu rüyam olan evime geçmiş eşyalarımı yerleştirmiştim. Hala bu eve girerken tedirgin oluyordum ama bir sorun çıksa evim güvenlikliydi. İçeri girilmesi imkansız gibiydi.

" İşte tam aramasını istediğim kişi beni yormadan arıyor " annem yine beni sinir edecek tonda konuşurken derin bir nefes aldım. Sakinliğimi koruyup onun ağzından laf almam gerekiyordu.

" Sana atacağım konuma gel, tek başıma uğraşmaktan bıktım usandım artık " yüzüme kapattığı telefonun hemen arkasından mesaj gelmişti. Yine saçma sapan konuşuyordu. Attığı konum yerinin sapıkla bir bağlantısı olabilir mi diye düşünerek önce gitmek istemedim ama hastane olduğunu görür görmez kendimi arabama atlarken bulmuştum. Babam da bu yüzden mi beni aramıştı yoksa?

Ellerim titrerken ona zarar gelmesini hala umursayıp umursamadığımı düşündüm. Umursamıyordum hayatımda yokluğu her zaman daha iyi bir seçenek gibi görünüyordu gözüme. Sıkıntı ise burada değildi, sıkıntı ellerimin neden titrediği konusuydu.

Attığı konuma yirmi dakika içerisinde gelmiştim. Ben hesap sorar ağzından bir şeyler duyarım diye hayaller kurarken geldiğim yer burası olmuştu. Hayatta neden hep planladığımın aksine işler olmak zorundaydı ki? Küçüklüğümden beri hastanelerden nefret ederdim, başımın ağrısı hastane kokusuyla kendini iyice belli ederken terleyen ellerimi pantolonuma sildim.

" Geldim ben neredesin? " onu aramamı bekliyor gibiydi, anında açmıştı telefonu. Umarım zararı gören kendisidir diyecektim ama dilim varmıyordu. " Beşinci kata çık, oda numarası 517 " odaya da mı almışlardı? Telefonu kapatıp asansöre koştum, aklıma kötü düşünceler geliyordu doğal olarak. Hastane ne zaman insanın içini açan düşünceleri aklına getirirdi ki insanın?

Beşinci katta durduğunda hızlıca 517 numaraları odayı aradım. Biraz uzun sürmüştü çünkü telaşım yüzünden önünden birkaç kez geçip görememiştim. Neyseki hastabakıcı kadın yardımcı olmuştu. Odanın kapısını hızlıca açıp içeri girdiğimde gördüğüm manzara karşısında çenem benden bağımsız olarak titremeye başladı.

Adımlarımı yatakta solgun bir şekilde yatan küçük kız kardeşime atarken buldum. Her insanın acısı kendine göre büyük ve dayanılmazdı, gördüğüm bu küçük beden ise acımın dayanılmazlığını katlarken nefesimin kesilmesine sebep olmuştu.

" Babanı dinlemem başından beri hataydı, minik prensesi duymasa daha iyi olurmuş. En azından iyilleşene kadar, durumu iyiye gidene kadar saklayalım diyordu. Ne aptalca ama " boğazımdaki sızıyla beraber beyaz örtüye doğru gidip ellerimi küçük kız kardeşimin saçlarına daldırdım. Göz yaşımlarım akmıyordu. Tenimin arasında gezinen, bana ilk defa kuru gelen saçları gibi göz yaşlarım da mı kurumuştu?

" Bir aydır bununla uğraşıyoruz, iyi gidiyor derken her şey birden bire başa sardı " belki de acılarımı çok fazla büyütmüştüm. Hiçbiri beni bu kadar derinden sarsmamıştı. İçimdeki acıların tanımını yapıp bir sıraya dizmiş olsam gözlerimin önündeki bu görüntü ilk sıraya yerleşecek kadar baskın geliyordu bana.

" Kız kardeşinin kalp yetmezliği çektiğini biliyor musun? Beni yargılamanın peşine düşüp gözünün önünde eriyen kız kardeşini görememen ne büyük aptallık ama " hayatı anlamlandırmayı bıraktığımı düşünürken onun çocuk sahibi olacağının altında bir şeyler olduğunu düşünüp yeniden umutlara kapılmıştım. Ne kadar boştu öyle değil mi? Aşk, sevgi... Annemin dediği gibi kız kardeşimin gözlerimin önünde eriyip gittiğini görememe sebep olmuştu.

Elimin altında atan minik kalbi miydi onu bu hale getiren? " Gözünün önünde unuttuğu cümlelere tanık oldun, hipotiriodi ne biliyor musun? " kafamı sağa sola salladım. Kafamı sallayacak gücüm hala varken kız kardeşimin hareketsizce uzanıyor olması bile ona haksızlıkmış gibi hissetmiştim.

Kendinden alıp ona vermek, babam sürekli derdi. Tanrı benim ömrümden alıp size versin diye, ben de kız kardeşim için aynısını istesem kabul olur muydu? " Unutkanlığı da hipotiriodiden kaynaklanıyor. Kalp yetmezliğinin bu derece ciddi olduğunu bile fark edemedik " eğilip minik ellerine öpücük bıraktım.

" Hissetmiş midir? " tuttuğum minik elleri soğuk olur diye düşünmüştüm, aksine terlemişti. Acı çekiyor muydu? " Bilmiyorum " bilmiyorum dediyse umut vardı öyle değil mi? Bir kez daha nemli ellerine dudaklarımı değdirdim. Ve tekrar, ardından bir kez daha.

" Üzülmüş taklidi yapman işe yaramıyor Soo Min, sen de en az benim kadar bencilsin. Hatta kabul etmek istemesen bile benim gibisin. Bana benziyorsun " kafamı sağa sola salladım. Ben ona benzemiyordum, ben ona benzeyemezdim.

" Sus " eli avucum arasında kaybolurken, bu kadar zayıf olduğunu ilk kez tam olarak anlayabilmiştim. Nasıl bir insana dönüşmüştüm böyle? " Sizi önemsemediğimi söylüyorsun, ben bir aydır buradayken sen ne yapıyordun? " kafamı ona inat sağa sola sallamaya devam ederek Yooranın ellerini okşadım.

" Ben senin gibi değilim " kelimeler ağzımdan zorla çıkarken aklıma bundan birkaç hafta önce Jungkookun bebeği olacağını öğrendiğim o anlar geldi. Kendimi neyle suçlamıştım? Anneme benzediğimi söyleyerek değil miydi? Şimdi onun ağzından bunu duyduğum için mi zoruma gidiyordu?

" Sen benden bile kötüsün. En azından ben bunu kabul ediyorum, sense aciz gibi masumluğu oynuyorsun " Yooranın eline düşen gözyaşımı görmemle elinin üstünü silmeye başladım. Annemin sözleriyle gözümden düşen yaşın ağırlığı fazla olmuş olmalıydı, canı acımış mıydı?

" Yakında öleceğini söylüyorlar, ikiyken bir olmanız benim canımı acıtmayacak. Belki de tek farkımız senin canının acıyacak olmasıdır. O da numara yapmıyorsan " gözlerimi kapattım, hangisi daha ağırdı? Keşke tek çocuk olsaydım, bütün acıyı tek başıma çeken ben olsaydım. Onun acısını da sırtlanabilseydim keşke. Annesinin söylediklerini duyuyor muydu? Keşke sadece benim annem olsaydı.

" Hepinizden kurtulacağım " cümlesine devam edeceğini anlayarak ellerimi Yooranın kulaklarının üstüne koydum, duyuyor muydu? " Çık dışarı " sözünü kesip devam etmesini engellememin ardından alayla devam etti.

" Kulaklarını kapatarak duymasını engellediğinde her şey hallolmuş mu olacak? Annen mi ablan mı sorusuna cevap verirken ablam diyen bir kız o " keşke iki elim daha olsaydı, yada hayatımda benim yerime kulaklarımı kapatacak biri. Haklıydı belkide, acı acı diyip durmuş kendimi bir oyunun içine sürüklemiştim. Duymaya mecbur kaldıklarım, asıl acı olan olayı  görmekte geç kalmamın bedeliydi adeta.

" Sense aptal uğraşların içinde ona bir saatini bile ayırmayan güya seçim yaptığı o ablasın. Babana ablam bugün de mi gelmeyecek diye sorarken babanın kandırdığı küçük kıza bak. Ne komik ama sorsan tek suçlu başka adamla yatan benimdir " onu öpsem, saçlarının arasında dudaklarımın varlığını hissetse biraz da olsun bana olan içten kırgınlığı gider miydi? Beni bu kadar özlediğini bilmiyordum, telefon ettiğimde babam sana kızgın konuşmak istemiyor diyip kapatıyordu. Aslında o beni yanında göremediği için üzülüyor muydu?

" Ve biliyor musun asıl komik olan, hastalığı yüzünden kardeşinin unutmasından yararlanıp ablanla dün eğlendiniz diye ona yalanlar söyleyen baban " gözümden düşen yaşı kontrol edemediğimden ellerimi kulaklarından çekmek zorunda kalmıştım. Kafamı eğip düşen göz yaşlarımın beyaz örtüyü ıslatmasını izliyordum sadece.

" Gözlerindeki o heyecanı hergün hergün izlemek benim bile canımı yakmıştı. Neyseki artık gözleri kapalı, daha fazla bunu görmek istemiyordum " nefes alamadığımı hissedip elimi kalbimin üstüne götürdüm. Gözümde canlanmaya başladı. Babamın anlattığı o yalan anılarda mutlu olduğu sahneler...

" Nefes alamıyorum " elimi yatağın kenarına koydum. Daha önce birini kaybetme korkusu yaşamıştım, ama tamamen kaybetmek. Bu hiç başıma gelmemişti. " Kardeşin hergün böyle hissediyordu, yanında değildin bilmemen normal " ayağa kalkıp kapıdan çıktığını duydum sadece. Hastane zemininde bile topuklu ayakkabılarını giymeyi ihmal etmeyerek çıkardığı o ses beynimin her yerine dokunmuş gibiydi.

" Özür dilerim " ellerini avuçlarımın arasına tekrar alarak bana benzeyen suratına bakmaya başladım. Şuan kapalı olan gözleri bile o kadar güzeldi ki. Babamın anlattığı yalan anılarda mutlu olmuş muydu gerçekten? Ona gerçek mutluluğu yaşatamayacak kadar kötü biriydim ben. Sadece kendimi düşünen bencil biri.

" Yine tüm yatağı kaplamışsın " göz yaşlarım arasında ağzımdan küçük bir gülme sesi yükseldi. Onunla beraber uyurken de hep böyleydi, küçücük bedeninin kapladığı yer her zaman koca bir yatak oluyordu.

" Ablana yer açmayacak mısın? " göz yaşlarımı elimin tersiyle silip gülümsemeye çalıştım, sanki beni gerçekten görüyor gibi. Sanki beni ağlarken görürse üzülecekmiş gibi. Ben onu üzerdim ama o beni üzmezdi işte. Anneme benzediğini düşünerek üzülmüştüm, şimdi ise asıl benim ona benzediğimi görmek ona ikinci bir darbe olmuş olamalıydı. Hayata başlarken ben bir sıfır, o ise iki sıfır geride başlamıştı. Buna sebepse sadece bendim.

Yanına uzanacakken çalan telefonumu onu rahatsız etmemek için koridora çıkarak cevapladım. Sesimi bulmakta zorlanıyordum. " Buyrun efendim " arayan menajerdi. " Şirkete gelebilir misin? "

" Kız kardeşim hastaneye kaldırıldı, çok özür dileyerek gelemeyeceğimi söylemem lazım. " başkasına durum haberi vermek bile o kadar kötü hissediyordu ki. Sanki çok fazla kişi duyunca onu kaybetmesi daha kolay olacakmış gibi geliyordu.

" Nasıl, iyi mi? Hangi hastane biz de gelelim " ilgisi karşısında gözlerimden yaşlar dökülmeye tekrar başlamıştı. Onun hasta olmasını daha kabullenememişken başkalarının hasta ziyaretine gelmesinin düşüncesi bile beni kötü ediyordu. Sahi insanlar bu kadar ilgiliyken ben nasıl olamamıştım, hemde öz kardeşime?

" Pek iyi değil, gelmenize gerek yok. Kendinde değil " babam yoktu, annem gitmişti. Buraya gelip beni tek başıma görmeleri bile yalnızlığımızı katlıyordu işte. Babamın baba söylemesini daha hazmedememiştim. Onunla gerçekten mutlu olacağımız anıların sahteleşmesine sebep olmuştu. Bunu bana nasıl yapabilmişti ki?

" Sen yine de hastaneyi mesaj olarak at. Bir sıkıntı olursa sana hemen ulaşabilelim " onu onaylayarak telefonu kapatmamın ardından kendimi yavaşça odaya attım. Kapıyı kapatırken bile sessiz olmaya çalışmıştım, onu rahatsız etmek istemiyordum.

Usulca yanına uzandım, kapladığım yer yatağın beşte biri bile değildi belkide. Onun hayatında yatağının beşte birini kaplarken belki de kalbinin yarısından çoğunu bana ayırmıştı. Onu koruyup kollamak benim elimdeyken annemin yanına bırakmıştım. Kendimi o evden kurtardım sanarken arkamda bıraktığım kız kardeşimi hiç düşünmüş müydüm. Babama güvenmiştim belki de. Bizi koruyup kolluyordu ona güvenmiştim. Peki babam beni koruyup kollamışken bile annemden nefret edebilmiştim, kız kardeşimin edemeyeceğini düşünmemi sağlayan ne olmuştu? Sadece bencilliğim.

Gözlerimi kapatmak istemiyordum ama hava karardıkça elimde olmadan işim zorlaşıyordu, yüzünün her köşesinde gözlerimi gezdiriyordum. Bakışlarımın çıktığı yolculuk ilk kez beni bu kadar yormuştu, yorulmuştum.

***

Saçlarımda dolaşan elin varlığını hissederek gözlerimi araladım, keşke bir kabus olsaydı. Kabuslar bile bu kadar can yakıcı olmuyordu, Yoorayı karanlıkta öylece yanımda yatıyor olarak görmek en kötü kabustan bile daha kötüydü.

En son başım ağrıyordu, hemşirenim odaya girip birkaç soru sorduğunu anımsıyorum. Genel prosedür soruları işte, acınızla uğraşırken boş sorular sormayı seviyorlardı. Saçlarımdaki el beni incitmeye korkar şekilde yukarıdan başlayarak aşağıya doğru kayıyordu. Elini omzumun üstüne dökülen saçlarımın arasında hissettiğimde acılarımın onun elleri arasında hafiflemesini istemiştim. Ama elin sahibini, bu dokunuşu biliyordum, acılarımı hafifletmeyip aksine çoğaltıyordu.

" Ne zaman geldin? " saçlarımın arasındaki varlığını hafifletirken gözlerimi Yooradan çekememiştim. Sanki ona bakmadığım her saniye için daha sonrasında pişman olacakmışım gibi.

" İki saat önce " beni hayatlarına alan insanlar önce dünyalarına alıştırıp gözlerimi kamaştırıyor, dünyalarının pembeliklerinde beni mutlu ediyorlardı. Sonrasında ise oturup siyah beyaz olan hayatımın siyah kısmında buluyordum kendimi.

"Menajerden mi öğrendin? " sorumun hemen ardından onaylamıştı. " Çok zayıflamış öyle değil mi? " elimi Yooranın yanağına koyup başparmağımla okşadım. Hemen kafasını avucumun üstüne yaslardı, şimdi ise öylece duruyordu. " Hala çok güzel, üstelik sana benziyor "

" Bir aydır böyleymiş biliyor musun? " konuşuyordum ama sesim çıkıyor muydu emin değildim. Beynimden, kalbimden o kadar çok şey geçiyordu ki, sessizliğimin arasında kayboluyorlardı.

" Babam benden saklamayı uygun görmüş " ona hala kırgındım. Yurtdışındaydı, işlerim yoğun diyordu ama ona bile inancım kalmamıştı. Kızı burada hasta yatağındayken onu yalnız bırakmasını kabul edemiyordum bir türlü.

" Sevdiğim herkes benden bir şeyler saklıyor. Sonucunda olanları görüyor musun? " kafamı yasladığım yastığın ıslandığını hissediyordum. Neyseki ona arkam dönüktü, gerçi beni görse de umursayacak durumda değildim.

Elimi saçlarımın arasında gezdiren elinin üstüne koydum. Hareket etmeyi bırakmıştı. " Senin de sakladıkların var " Yoorayı rahatsız etmeden yavaşça ona döndüm. Benim kadar yıkılmış görünmesini beklemiyordum ama öyleydi.

" Beni üzmemek için söylemediklerin daha çok zarar veriyor, bunu görebiliyor musun? " gözlerini kapatmasının ardından sesli bir nefes vererek kafasını aşağı yukarı salladı. " Söyleyeceklerin beni daha çok üzecek olsa bile sana kızmayacağım " yutkunmamın ardından devam ettim.

" Artık daha fazla kandırılmak istemiyorum " odadaki karanlığa rağmen açtığı gözleriyle, kalbim ve ciğerlerimin arasında sızı oluşmasına sebep olmuştu. Belki siyah beyaz olan dünyamın beyaz kısmına geçebilirdim. Renkli olan kısmını çoktan geride bırakmıştım, istediğim siyah ve beyaz arasında ki beyaz kısımda yer almaktı sadece.

" Sana her şeyi anlatacağım "

Finale çeyrek yok şakaydı. Yeni bölümde görüşelim.

Pokračovať v čítaní

You'll Also Like

323K 25.2K 32
Karanfillerle donanmış sesi içimdeki ilkbahar salıncağını sallandırırken kafamı kaldırıp gökyüzüne bürünmüş gözlerine baktım. Biçimli,anlamlı, sonsu...
7.7K 661 10
Hep en yakınımda olduğunu düşünürdüm ama fark ettim ki aslında benden çok uzaklardaymışsın. -Mini kurgu- Kitabın yayımlanma yılı=2021
96K 7.9K 35
Taehyung seviyordu ve istiyordu. Baran-ı Elmas... Seni gören yağmur damlaları su olmaktan utanıp birer elmasa dönüştü. Çünkü güzelliğin karşısında bi...
271K 26.1K 52
- fantastik kurgudur. - a jk day gift. Bojae, sıradan biriydi. Okula gidiyordu, lise birden beri platonikti, matematikten nefret ediyordu, okuldan so...