DELTA

By _ecem_araz_

340K 24.5K 6.5K

Yüzyıllardır insanlar ile canavarların bir arada yaşadığı bu topraklar kısa zaman önce bir olayla ikiye ayrıl... More

1. Bölüm- Seçim
2.Bölüm- İlk kayıp
3.Bölüm-Tutsak
4.Bölüm - Geçmiş
5. Bölüm-İhanet
6.Bölüm - Kalayan
7.Bölüm- Kralımız Çok Yaşa!
8. Bölüm- Kızıl Ay
9. Bölüm-Kızıl Bahar Olayı
10. Bölüm - Dönüşüm
11. Bölüm- Taç ve Kan
12. Bölüm - Gizli Aşk
13. Bölüm - Ok
14. Bölüm - Bahar Şenliği
15. Bölüm- Borç
16. Bölüm-Yangın
17. Bölüm - Buluşma
18. Bölüm - Kan
19. Bölüm - Kuş Tüyü
20. Bölüm - Kükreyiş
21. Bölüm- Karma
22.Bölüm- Binici
23. Bölüm-Ateş
24. Bölüm - İnanmak
25. Bölüm-Savaş
26. Bölüm- Evlilik
27.Bölüm- Kan Kraliçesi
28. Bölüm - Sahte Prens Dönemi
29. Bölüm - Sahte Kral
30. Bölüm- Bebek
31. Bölüm-Büyü
33.Bölüm- İdam
34.Bölüm- Güvenmek
35.Bölüm- Kural
36.Bölüm - Kutlama
37. Bölüm - Kurtlar Sofrası
38. Bölüm- Havza
39. Bölüm - Kralliyet Laneti
40. Bölüm- Nişan
41. Bölüm-Aile
42. Bölüm - Doğum
43.Bölüm - Dişe diş, kana kan!
44. Bölüm-Elveda
45. Bölüm- Prens Dorris
46. Bölüm- Saat: 04.06
47. Bölüm - Karar
48. Bölüm - Bir Devrin Sonu
49. Bölüm - Wealthyer İsyanları
50. Bölüm- Kız Kardeşler
51. Bölüm - Kraliçe Hazel
52. Bölüm- Kül Kraliçesi (Final)
Özel
Deprem

32. Bölüm- AŞK

4.5K 334 80
By _ecem_araz_


Jordan atından inip yanlarındaki askerlere selam vererek çadırına ilerlerken Arthur'un yanına gelmesiyle "Bir haber var mı?" dedi.

"Kraliçemizden bir mektup geldi."

Jordan Arthur'a elini uzattığında Arthur mektubu verdi. Jordan "Tamamdır. Diğer haberler için bir kaç dakika sonra gel." dedikten sonra çadırına girdi.

Nefesini yorgun bir şekilde dışarı verip omzundaki ağır kürklü pelerinin önündeki kilidini açıp kenara attıktan sonra tacınıda çıkarıp pelerinin üstüne fırlattı.

Sonra ise kendini kenardaki yün koltuğa atıp ayaklarını koltuğun üstüne uzattı. Mektubu kabından çıkartıp eline aldıktan sonra kabı öylesine kenara fırlattı. Mektubu açıp bir kolunu başının altına yerleştirdikten sonra ilk satırdaki cümleye baktı.

Alex'in mektuba nasıl başladığını tahmin ediyordu ancak düşündüğü ile elinde duran aynı şey değildi.

"Sevgili Jordan, eminim ki cümlelerime çok sevgilim kralım ve sevgili eşim olarak başlayacağımı düşünüyordun. Ancak bu kadın yanında ne eşini bulabiliyor ne de kralını. Gittiğinden beri ne zaman döneceğini düşünmekten başka bir şey yapmıyorum. Lütfen artık dön. Sen gittiğinden beri burada çok şey oldu. Yeğenin Marcus'un eşi Leydi Charlotte doğum yaptı. Bir yeğenin oldu. Adını tahmin edebileceğin şekilde Beatriz koydular. Ve evet. Marcus'un bebeği bir kız ve onu ben doğurttum. Gerçekten sevgili karın gittiğinden beri yeni şeyler öğreniyor. Ebelikte bunlardan biri."

Jordan bu kısma gülmeden edemedi.

"Basilisklere iyi bakıyorum. Simba ile Kimba'da bana iyi bir dost oldu. Ama Griffen konusunda sana kızgınım. Griffen'ı alıp saray dışına uçacağımı düşündüğün için benim Griffen'ın yanına girmemi yasaklamışsın. Döndüğünde eminim bu konuda büyük bir kavga edeceğiz. Birde şu basilisklere bir isim vermeliyiz bence. Çünkü hangisine nasıl sesleneceğimi bilmiyorum. Ve basilisklerin yanına gidip geldikçe fark ettim ki basilisklerin kanatları var ve kanatları vücutlarına yapışık halde. Belki bunu fark etmemişsindir ama bunu görmek bana efsaneyi düşündürttü. Basilisklerin ejderhalardan geldiği düşüncesini... Herneyse. Eminim bunları döndüğünde konuşacağız. O yüzden sana söylemek istediğim başka bir şey var. Burada olsan kesin bu konudada kavga ederdik ama ilk defa bir konuda burada olmadığın için çok mutluyum."

Jordan bunu okuduktan sonra kaşlarını çattı ve yattığı yerden doğruldu.

"Yine ne yaptın Alex?"

"Ben günlerdir kılık değiştirip gizli gizli saraydan çıkıyorum ve şehre iniyorum. Bu sıra kütüphanene kafayı takmış durumdayım. Bitirdiğim kitapların haddi hesabı yok. Tiyatro oyunlarıda çok ilgimi çekti. Bu yüzden şehre inip tiyatro oyunlarını izlemeye gidiyorum. Buraya gelene kadar sinirinin geçeceğini bildiğimden bunları yazarken oldukça rahatım. Ve söylemek isterim ki biri gelip Kral Jordan aşk kitapları okuyor dese asla inanmazdım. Kitaplarını okurken altını çizdiğin cümlelerde defalarca aynı fikirdeydik. Bu yüzden benim tekrar çizmeme gerek kalmadı. Bu arada tiyatrolar konusunda fikrimi değiştiremezsin. Hatta bir gün sana birlikte gitmeyi teklif edeceğim. Beni kıracağını düşünmüyorum :) .

Ve artık lütfen geri dön. Seni çok özledim. Buralarda sensiz çok yalnız hissediyorum.

Seni çok seven sevgilin Alexandra MALERMAN."

Jordan yüzündeki gülümseme ile bıraktı mektubu kenara. Sonra kıkırdayıp başını iki yana salladı.

"Rahat durmadan yapamıyorsun değil mi Alex?" diye söylendi kendi kendine.

O sırada Arthur dışarıdan "Kralım." diye söylendi.

"Gir Arthur."

Arthur içeriye girdiğinde Jordan gözünü ovup Arthur'a baktı.

"Ne vardı?"

"Zeta Kralı bu akşam için ateşkes yemeği düzenlemeyi önerdi."

"Adam sınır hatları boyunca askerlerini dikmiş bizim sınırlarımıza giriyor. Cezasını kesmeden öylece ateşkes yemeğine mi oturacağım?"

"Kralım. Bu çatışmayı daha fazla uzatamayız. Krallığa bunu bir kralliyet gezisi gibi gösterdik ancak daha fazla uzarsa ve iş büyürse bir şekilde haber gidecektir."

Jordan başını salladı.

"Kuzey kanadında ve doğu kanadında isyancıların ayaklanmalarını hallettik. Haber gitse bile sorun olmaz da Zeta Kralı haberi yanlış yayabilir. O sorun işte."

"Bende öyle düşünüyorum."

"Pekala."

Jordan başını ovdu tekrardan.

"Kabul ettiğimi ilet. Bu akşam yemeğinde onlara konuk olacağız. Bende akşama kadar kestireyim. Beni rahatsız etmeyin."

"Tamam kralım."

Arthur arkasını dönüp çadırdan çıkıyordu ki Jordan aklına gelen şey ile "Arthur." dedi. Arthur arkasını dönüp "Buyrun kralım." dedi.

"Yanımızda gelecek tüm askerleri özenle seç ve hepsinin kıyafetinin altında zırhı olsun. Silahlarınıda yanlarından ayırmasınlar. Ne olacağı belli olmaz."

"Tamamdır kralım."

Jordan oturduğu yere tekrar uzandığında Arthur çadırdan çıktı.

Jordan ise Alex'i düşünerek uykuya daldı.

. . .

Alex kızlar ile birlikte odasından çıkıp yemek salonuna gidiyordu ki kapıdaki karışıklık Alex'in dikkatini çekti. Kenara geçip aşağıda içeriye sokulan bir kaç genci görünce kaşlarını çattı.

"Neler oluyor aşağıda?"

Jessie aşağıya bir bakış attıktan sonra "Delta. O bombalı saldırıdan uzun zaman sonra ilk defa dışarı Omicron çıkardı. Bunlarda o çocuklar." dediğinde Alex kaşlarını çattı.

Sonra da merdivenlere ilerleyip hızlı hızlı aşağıya indi. Zemin kata vardığında Henry "Odaları boşaltın hadi!" diye bağırdı zindan görevlisine. Omicronlar ise o sırada şaşkın bakışlarla etrafa bakınıyorlardı. O sırada en öndeki kızlardan bir Alex ile göz göze geldi. Kaşlarını çatıp bir süre Alex'i inceledikten sonra şaşkınca "Alexandra Vigan." dedi.

Diğerleride Alex'e baktığında arkalardan biri "İsyancıların kızı." dedi.

Alex ilerleyip omicronların karşısına geçtiğinde bir kız "Sen-" diyordu ki Henry öne çıkıp "Karşındaki kişi kraliçe! Laflarına dikkat et, öyle konuş!" dediğinde hepsi birden korkuyla geri çekildi.

Alex Henry'e bakıp "Buna gerek yok Henry." dediğinde Henry başını eğdi.

Sonra gülümseyerek en öndeki kıza baktı.

"Adın ne?"

"Gloria."

"Gloria. Güzel isim."

Alex kızı ve diğer üç genci inceledi. Sonra da Gloria'ya "Gloria. Delta sizi bu kadar zaman dışarı çıkarmayıp neden şimdi çıkardı?" dedi.

Gloria cevap vermedi. O sırada arkalardan bir çocuk öne çıkıp kızın önüne çıkıp "Benim adım Sam kraliçem. Sorunuzu ben cevaplayayım." dedikten sonra bakışlarını Alex'ten kaçırdı.

"Uzun zaman önce Delta'da toplu bir dışarı gönderme oldu. Dışarıda durumların kötüleştiği söylendi bize. Üç araç insan gönderildi dışarıya. Sonrasında şehir içinde de saldırılar ve patlamalar olunca güvenlik sağlanana kadar bir seçim olmadı. Her şey düzelincede bizi gönderdiler."

Alex tek kaşını kaldırdı.

"Sizde buna inandınız? Öyle mi?"

Arkadan başka bir kız dolu gözleri ile "İnanmaktan başka çaremiz mi var? Kime güvenelim. İçeride yıllarca bizi güvende tutup sadakat bekleyen bir yönetime mi yoksa dışarı çıktığımız an bizi öldürmeye gelen bir canavar yönetimine mi? Ailenin hain olduğunu biliyorduk ama senin canavarlar ile kendi soyuna karşı olacak kadar kötü olduğunu bilmiyorduk." dediğinde Henry kıza doğru atılınca erkeklerden biri önüne geçip "Hayır! Lütfen! Biz onu susturacağız! Yemin ederim bir daha böyle şeyler söylemeyecek!" dedi.

Alex "Henry!" diye uyardığında Henry geri çekildi.

Alex tekrar kıza baktı.

"Hala Delta'nın yalanlarına inanmaya devam mı ediyorsunuz? Hala akıllanmadınız mı? Delta bir anda düzenini bozmuş, aylarca dışarı insan yollamamış, sonra bir anda toplu insan çıkarmış. Biraz bile şüphelenmiyor musunuz bir şeylerden? O kadar insandan biri bile niye geri dönmedi diye düşünmüyor musunuz?"

Gençler sessiz kaldığında Alex derin bir nefes aldı.

"Delta dışarı gönderdiği üç araçtaki insanları buradaki halka yem olarak gönderdi. Halk araçların etrafına doluşunca üç aracıda içindeki insanlar ile birlikte patlattı. Tuzak. Ve o araçların içinde ailem Morganlarda vardı."

Alex bir süre susup karşısındakileri inceledi.

"Delta hayatımız boyunca bize değer vermedi. Başımızdaki yöneticiler refahımız ve mutluluğumuz için o duvarları inşa etmediler. O duvarları kendi egemenliklerini ve güçlerini sağlamak için kurdular. Bu oyunda biz sadece piyonuz. Dara gelince öne sürülecek piyonlar."

Gloria kaşlarını çatıp Alex'i süzdü.

"Peki sen neden buradasın? Yani... Daha doğrusu nasıl buradasın?"

Alex gülümsedi.

"Kader."

"Peki..." Gloria yutkundu ve bakışlarını indirdi.

"Peki bizi öldürecek misiniz?"

Alex Henry'e baktı. Sonra nefesini dışarı verip "Hayır." dedi.

Hepsi şaşkınca Alex'e baktığında "Eğer Yuva'ya bağlılık yemini edip artık bizim için yaşayıp savaşmayı kabul ederseniz yaşayacaksınız. Ama size karşı yapılan bu merhameti unutmayıp her zaman bize sadık olacağınıza inandırmanız gerekli bizi. Yoksa..."

Alex dudaklarını birbirine bastırıp "Yoksa yönetici kralımızın elinden ne siz kurtulabilirsiniz ne de Delta'nın içindeki tüm insanlar." dedikten sonra "Anlatabildim mi?" dedi.

Hepsi başını salladığında Alex gülümseyip Henry'e baktı.

"Henry. Taylor ile Kevin'a söyleyin arkadaşlar ile ilgilensinler."

Henry onaylayıp yanlarından ayrıldığında Sam adındaki çocuk "Taylor ve Kevin dediğiniz... Sizle beraber çıkan omicronlar mı? Eski başkanın oğlu Taylor yani?" dediğinde Alex güldü.

"Burada sandığınızdan fazla insan var. Delta'nın gerçek yüzünü öğrenmiş insanlar."

. . .

Jordan yayılarak oturduğu sandalyede elindeki metal yemek bıçağından yansımasına bakıyordu. Yine siyahlar içerisindeydi ve duruşuda anlatılan, bahsedilen Kral Jordan'dı tam olarak.

Sert ve keskin bakışlara sahip olan, ciddi ama bir o kadar alaylı cümlelere sahip, kurallarla dolu ve sinirli.

Masanın en başında oturan Kral Jordan masadaki diğer Zeta Kralı Stan ve Zeta Kraliçesi Jessica'yı geriyordu. Tabi kızları Prenses Allison Kral Jordan'ı süzmekle meşguldü. Odada kralın ağırlığından korkmayan tek kişi olabilirdi.

En sonunda lafa Kral Stan girdi.

"Yemeğinizi yemeyecekseniz tatlıları alalım mı Kral Jordan?"

Jordan elindeki bıçağı bırakıp "Gerek yok. Ben konuşacağımızı sanıyordum. Ama belli ki bir aile toplantısını bölmüşüm." dedi.

Kraliçe gülümseyip "Ah hayır hayır! Biz özel olarak sizi davet ettik. Artık bu aramızdaki gerginlik artmasın, samimi bir şekilde bu durumları konuşup hallederiz diye düşünmüştük. Ve davetlimizi buradan aç göndermek istemeyiz." dedi.

Jordan hafif bir gülümseme ile "Çok naziksiniz leydim ancak ben yemeğimi yiyip geldim. Ancak tatlılarda size eşlik ederim." dedi.

Kral "Pekala. O zaman tatlıları alalım." dediğinde hizmetkarlar aynı anda tabakları toplamaya başladılar.

Hizmetlilerin salondan çıkışı ile Jordan önündeki sudan birkaç yudum alıp "Birliklerinizi ne zaman geri çekmeyi planlıyorsunuz?" dediğinde Kral Stan öksürmeye başladı.

Jordan alaylı bir gülüşle kraliçeye "Sırtına vurun, tıkanmasın." dediğinde kraliçe şaşkınca Jordan'a baktı. Kral ise suyunu içip Jordan'a baktı.

"Biz o konuda yanlış anlaşıldığımızı düşünüyoruz. Birliklerimizi sınırdaki elçiliklerimize gönderdik. Bunu Çöl Kralı Noha'da biliyor. Sonuçta askerlerimizi onun krallığı üzerinden geçirdik."

Jordan yavaş yavaş başını salladı.

"Ancak askerleriniz fazla sınır içerisine girmişler. Elçilikleriniz ile askerlerinizi yakaladığımız bölge arasında oldukça fazla alan vardı. Ah! Birde neydi?"

Jordan aklına gelmeyen şeyi parmağını şıklatarak hatırlamaya çalışıyormuş gibi yaptı. Sonra gülümseyerek başını salladı.

"Buldum. Askerlerinizin cesetlerinin bulunduğu alanda bunu tekrardan gözden geçirebiliriz diyecektim."

Kral gözlerini kaçırdı. Çünkü Jordan'ın o hafif gülümsemesine rağmen gözlerinin içinde yanan ateşi fark edebiliyordu.

"Sizinle karşı karşıya gelmek istemeyiz. Yuva bizim sonsuz dostumuzdur."

"Delta demek istediniz herhalde?"

"Ancak Delta-"

"Delta her daim bir bütündür. Bir kaç yıldır devam eden isyanlar bunu değiştirmez. Delta bizim ülkemizse Yuva'da başkentidir. Görüşmeyeli kralliyeti ve soyunu unutmuşsunuz galiba. Oysa zamanında babam Slaughterer bunu size çok güzel hatırlatmıştı."

Kral gergin bir şekilde "Evet. Haklısınız." dedi.

Jordan "Siz biraz gergin misiniz?" dedikten sonra önündeki bardağı krala uzatıp "Buyrun. Bir su için." dedi.

Kral bardağı alıp "Teşekkürler." dedikten sonra suyu kafasına dikti.

Sonra ise "Bundan sonra bizden bir şikayetiniz olmayacak." dediğinde Jordan "Umarım." dedi.

Gelen tatlılar konuşmayı böldü. Jordan önündeki tatlısını yerken Prenses Allison çatalı ile bıçağını tabağının kenarına bıraktığında göz ucu ile prensese baktı.

Prenses "Düğününüze de gelemedik. Kan Kraliçesi ile evlenmişsiniz. Tebrik ederim." dediğinde Jordan başını sallayıp ağzındaki parçayı çiğnemeye devam etti. Sonra elindeki çata bıçağı tabağın kenarına bırakıp gülümseyerek arkasına yaslandı.

"Evet. Halkın deyimi ile Kanatlı Kraliçe."

Prenses tek kaşını kaldırdı.

"Halk pek öyle demiyor ama."

Jordan alaycı bir gülümseme ile "O bahsettiğiniz kesim eminim yanlış tarafta olup kraliçe tarafından ağzının payı verilen kesimdir." dedi.

Prenses gülümsedi ve "Şaşırıyorum açıkcası." dedi.

Jordan kaşlarını çattı.

"Neye?"

"Sizin gibi her kadını kolay kolay beğenmeyen biri nasıl olurda bir kralın eski kraliçesi ile evlenir?"

Jordan güldü.

"Dediğiniz gibi. Her kadını beğenmem ve kraliçem kimsenin sahip olamadığı bir zekaya ve güzelliğe sahip."

"Eminim öyledir ancak çok güzel prenseslerde var."

Jordan göz kırpıp "Kimsenin sahip olamayacağı bir zeka dedim. Benim için öncelik zekadır. Güzellik olsa şimdiye kadar benim için önüme sunulan prensesler biriyle evli olurdum." dedikten sonra Kral Stan'a döndü.

"Sizle de sanki zamanında böyle bir şey konuşmuştuk değil mi?"

Kral Stan derin bir nefes aldı.

"Evet. Konuşmuştuk."

Jordan gülümseyerek Prenses Allison'a döndü.

"İşte. Bundan bahsediyorum."

Prenses Allison kaşlarını çatıp "Ancak eşinizin bir insan olduğunuda unutmamak lazım. Sonuçta insanlar zamanında size-" diyeceği sırada Jordan nefesini sesli bir şekilde dışarıya verip "Bu konuyu daha fazla uzatmayın bence. Sonuçta ben seçimimi yaptım ve tam olarak istediğim kadın hayatımda. Umarım sizde bir an önce bir eş bulursunuz ve böyle konuları daha fazla kafanıza takmazsınız. Şimdi izninizle..." dedi ve ayağa kalktı.

Hepsi ayağa kalktığında Kral Jordan Kral Stan ile tokalaşıp "Tekrar görüşmek üzere. Ancak bir dahaki görüşmemiz güzel sebepler üzere olursa çok daha mutlu olurum." dedikten sonra prensese bakıp "Mesela veliaht kutlama töreni olabilir." dedi.

Kral Stan "Umarım. Görüşmek üzere." dediğinde Jordan arkasını döndü ve salondan çıktı.

Arthur Jordan'ın yanına geçtiğinde Jordan hızlı adımlarla ilerliyordu. En sonunda durup Arthur'a baktı.

"Arthur. Saraya döndüğümüzde yeni kural için hazırlanın. Bundan sonra kraliçeye Kan Kraliçesi veya Dul Kraliçe olarak hitap edenler ağır şekilde cezalandırılacaklar."

Arthur başını sallayıp "Emredersiniz kralım." dediğinde birlikte saraydan çıktılar.

. . .

Alex başını kaldırmış gökyüzüne bakıyordu. Güneş gözünü yaktığı için bir süre sonra kafasını indirdi. Beyaz saçları güneş altında parıldıyordu.

O gün Yuva'da güneşli bir gündü ve hava oldukça güzeldi. Alex ise böyle bir günden faydalanmak istemiş ve bahçeye çıkmıştı. Ayakkabılarını çıkarıp bahçedeki çimenlerin üstünde otururken Simba ile Kimba'da güneşin altından birbirleri ile oynuyorlardı.

Alex ayağa kalkıp üzerini silkeledi birbirlerini kovalayan Simba ile Kimba'ya gülümseyerek bakarken. Beyaz askılı düz elbisesi ile o kadar sadeydi ki dışarıdan biri onu gördüğünde kraliçe olduğuna inanmazdı.

Kenardaki sandaletleri alıp çıplak ayak çimenlerin üstünde yürürken ilerideki çeşmenin kenarında oynayan hizmetlilerin çocukları iki saniyede bir gülümseyerek Alex'e bakıyorlardı. Alex elini yüzüne güneşten korunmak için siper yaptıktan sonra kızlara baktı. Kızlar bir kaç saniye sonra koşarak Alex'in yanına gittiklerinde Alex kızlara baktı.

"Noldu kızlar? Ne saklıyorsunuz arkanızda?"

Kızlardan biri en sonunda ellerini havaya kaldırdığında Alex elindeki papatya tacını gördü.

"Sizin için yaptık kraliçem."

Alex gülerek eğilip tacı aldıktan sonra "Ama bu çok güzel olmuş. Teşekkür ederim." dedikten sonra kızları tek tek öpüp "Takmak ister misiniz?" dedi. Hepsi kafasını salladığında Alex başını eğdi. Kızların üçüde tacın bir kenarından tutup Alex'in başına taktıklarında Alex kızlara baktı.

"Bana da öğretir misiniz papatya tacı yapmayı? Bende size yaparım."

"Ama bizim saçımız seninki kadar güzel değil ki?"

"Hayır hayır. Sizin saçlarınızda çok güzel. Bak ne güzel örgülü örgülü. Anneleriniz saçlarınızı ne kadar güzel örmüş. Bana da yaparlar mı?"

"Ben anneme söylerim sizede yapar."

"Hmm. Tamam. Ama seninkinin aynısından istiyorum."

"Olmaaz."

"Niye olmaz?"

"Çünkü bu bana özel. Size farklı örer."

"Öyle mii? Tamam o zaman. Peki siz Kimba ve Simba ile tanıştınız mı?"

"Haaayııır."

Alex gülümsedikten sonra arkasını döndü ve parmaklarını ağzına yerleştirip ıslık çaldı. O sırada Kimba ile Simba oynadıkları yerde birden doğrulup etrafa baktılar. Alex'i gördüklerinde ise zıplaya zıplaya Alex'in yanına ilerlediler.

Kızlar iki büyük kaplanı görünce korkuyla geri çekilselerde Alex "Hayır hayır." dedi.

"Size bir şey yapmazlar. Bakın şimdi."

Alex Kimba'ya bakıp "Kimba! Otur!" dediğinde Kimba birden olduğu yere çöktü.

Kızlar güldüğünde Alex kızlara baktı.

"Şimdi siz Simba'ya diyin bakalım. Simba! Otur diyin."

Kızlar kıkırdayıp "Simba. Otur." dediklerinde Simba onlara ilerleyip tek tek yaladı.

"Ama gülerek söylerseniz şımarırlar."

Kızlar kıkırdamaya devam ederken Alex'de gülerek onlara bakıyordu.
Kızlar kaplanlar ile oynamaya devam ederken Alex doğrulup derin bir nefes aldı. Sonra sandaletlerini uzakta unuttuğunu fark edince arkasını dönüp sandaletlerinin yanına koştu. Eğilip eline aldıktan sonra doğrulup saçlarını etrafa baktığı sırada kenardaki duvara yaslanmış ona bakan kişiyi görünce kaşlarını çattı.

Sonra ise "Jordan!" dedikten sonra sandaletlerini fırlatıp Jordan'a doğru koşmaya başladı. Jordan ise gülümseyerek Alex'e doğru yürüyordu. Jordan kollarını açmış kendisine koşan Alex'e bakarken Alex Jordan'a ulaşması ile kollarını boynuna sarıp sıkıca sarıldı. Jordan ise sıkıca belinden tutup havaya kaldırdığında Alex çokta ağlamaklı bir hal almıştı.

Jordan gülerek Alex'in başındaki taca dokunduktan sonra "Ne kadar da yakışmış sana böyle beyazlar." dediğinde Alex yüzünü Jordan'ın boynuna gömüp "Seni çok özledim." dedi.

"Dön dedin geldim. Sen istersinde ben yapmaz mıyım?"

Alex geri çekilip "Sensiz buralar çok sıkıcı." dediğinde Jordan gülümseyerek "Öyle mi?" dedi.

"O zaman döndüğüme göre seni biraz eğlendireyim ha?" dedikten sonra Alex'i birden kucağına alınca Alex hemen Jordan'a yapıştı.

"Jordan!" dediğinde Jordan yüzündeki gülümseme ile kenardaki havuza ilerledi.

İkisini gören Kimba ile Simba ise kızları bırakıp koşa koşa peşlerine takıldılar.

Alex Jordan'ın nereye yöneldiğini fark ettiğinde kucağından inmek için hareket ediyordu ki Jordan daha sıkı tutunca "Hayır! Jordan! Hayır!" dedi.

Ancak Jordan Alex'i dinlemeyip havuza ilerlediğinde Alex Jordan'ın kucağından inmeye çalışıyordu. Ta ki Jordan Alex'i havuza atıncaya kadar.

Alex hızla suyun içinden çıktığında Jordan gülümseyerek Alex'e bakıyordu.

Alex saçlarını yüzünden çekip ellerini sinirle suya vurduktan sonra "Harika! Çok güzel oldu değil mi?!" dedi.

Jordan çarpık bir gülümseme ile "Eğlenmek isteyen sen değil miydin?" dediğinde Alex ofladı.

Sonra kenara yüzüp elini uzattı.

"Çek beni!" dedi sinirle. Jordan ise gülmeye devam ederek elini tuttuğunda Alex'i çekiyordu ki Alex "A! Tacım!" deyip arkasındaki papatya tacına uzandı.

Alex'in uzaklaşması ile elini tutan Jordan'ın dengesi bozulunca yüz ifadesi değişti ve "Alex!" dedi. Aynı anda suya düşmesi ise bir oldu. Alex ise şaşkınca suya düşen Jordan'a bakıyordu.

Jordan çıkıp saçlarını geri ittirdiğinde Alex elindeki tacı gösterip gülerek "Aldım." dediğinde Jordan'da birden gülmeye başladı.

"Aferin sana."

Alex Jordan'a bakmaya devam ederken Jordan elini uzatıp "Gel buraya." dedi ve Alex'i tutup kendine çekti. Alex'in sırtı havuzun duvarına değdiğinde Jordan gülümseyerek Alex'in yüzünü inceliyordu.

Alex Jordan'a bakarken elini kaldırıp yelpaze gibi salladıktan "Havada çok sıcak ya!" dedi.

Jordan tek kaşını kaldırıp "Ya?" dedikten sonra pis pis Alex'e bakmaya devam edince Alex havuza baktı.

"Ay. Sıcak mı dedim ben? Soğuk diyecektim. Hava çok soğukmuş. Çıksak mı?"

Jordan Alex'in yüzüne odaklanıp "Isıtırız." dediğinde Alex gözlerini açıp şaşkınca Jordan'a baktı. Sonra ise öksürmeye başladı.

"Ay Jordan. Yapma şöyle. Biri görecek, rezil olacağız. İleride çocuklar var zaten."

Jordan eğilip burnunu Alex'in yanağına değdirdikten sonra "Rezil olacak bir şey mi yapıyoruz?" dedi.

"Yani... Yapma şimdi." dedi gülerek.

"Ne yapmayayım?"

Alex Jordan'a bakıp derin bir iç çektikten sonra "Bakma şöyle işte." dedi.

"Sende bu kadar güzel olma o zaman. Bende bakmam."

Alex gülümseyip "Sende! Neyim güzel şu halime bak?" dediğinde Jordan Alex'e biraz daha yaklaşıp "Ama ben bayılıyorum senin bu haline." dedi.

"Bugün kralımızın keyfi yerinde herhalde. Bir şirinlikler, bir tatlılıklar..."

"Senin yanında seni sevmeden duramıyorum. Naparsın?"

"E napalım? Sevelim o zaman."

"Sevelim."

Jordan eğilip Alex'i öpüyordu ki birden "Kralım." diye ses ile Jordan hızla geri çekildi. Alex ise öksürmeye başladı.

Havuzun kenarında ayaktaki Henry gülerek ikiliye bakıyordu.

Jordan saçlarını geri çekip "Efendim Henry." dediğinde "Bir toplantımız vardı ama?" dedi.

Jordan boğazını temizleyip "Tamam. Tamam geliyorum." dedikten sonra göz ucu ile Alex'e baktı.

"Şu üzerindeki ceketi versene."

Henry "Benim mi?" dediğinde "Evet. Ver git. Ben geliyorum." dedi.

"Pekala."

Henry ceketini çıkarıp kenara koyduktan sonra yanlarından uzaklaştı.

Jordan havuzdan çıkıp kenardaki ceketi aldıktan sonra "Sende çık hadi." dediğinde Alex'de havuzdan çıktı. Alex havuzdan çıkarken Jordan ceketi hemen üzerine giydirip saçlarının arasından öptü.

"Seni bir kurutalım."

Alex ile Jordan arkalarında Simba ve Kimba birlikte saraya girdiklerinde Jordan etrafa çok ciddi bir ifade ile bakıyordu. Her an birini dövebilecek derecedeydi bu bakışlar. İkilinin üstünden yere akan damlalar ise herkes tarafından dikkat çekiyordu. Birlikte odalarına girdiklerinde Jordan banyoya gidip elinde iki havlu ile döndükten sonra bir havluyu kendi ensesine atıp diğer havlu ile Alex'in saçlarını kurutmaya başladı.

"Geleceğini söylemedin. Yani gönderdiğin mektubunda."

"Sürpriz olsun istedim."

Havluyu kaldırıp "Gel saçlarını tarayalım." dedikten sonra Alex'i tutup yatağa oturttu. Sonra dolaptan kendisine bir kaç kıyafet alıp banyoya girdi. Banyodan yeni kıyafetler ve tarakla çıktıktan sonra Alex'in arkasına oturup saçlarını taramaya başladı.

En sonunda hepsini geriye doğru taradıktan sonra "Örmemi ister misin?" dediğinde Alex arkasını dönüp Jordan'a baktı.

"Biz birbirimizin yanında farklı mı davranıyoruz?"

Jordan kaşlarını çatıp "Ne alaka şimdi?" dediğinde Alex omuz silkti.

"Ne bileyim? Yani bilirsin. Bir insan sevince değişir ya. Yani bizde birbirimize karşı sahte mi davranıyoruz?"

"Bilmem."

"Nasıl bilmem?"

"Herkesi bilemem. Ama senin yanında ben tam olarak kendimim. Beni iyi yapan sensin."

Omuz silkti.

"Bir kere senin yanında daha iyi bir adam oluyorum. Daha sakin, daha huzurlu... Yani başka insanların yanında böyle davranmama gerek yok bence. Sevdiğim insanlar benim gerçekte kim olduğumu bilse yeter. Senin yanında nasıl olduğumuda sen bilsen yeter. Bu yüzden gerisi beni ilgilendirmiyor. Ve sevgi insanı değiştirmez. Aşk zaten kafana uygun birini bulmaktır. Öyle zıt kutuplar birbirini çeker saçmalığına falan inanmıyorum. Bir yapbozun iki parçası gibi olmak zıt karakterlerin birbirini tamamlaması değil duyguların birbirini tamamlaması anlamındadır. Yani kafana uygun birini bulduğundada değişmezsin. Ve biz birbirimize karşı hep aynıydık. Dışarıdakilere karşı tavrımızın ne olduğu beni pek ilgilendirmiyor."

Alex iç çekip uzun uzun Jordan'a baktıktan sonra uzanıp yanağından öptü ve sıkıca sarılıp "Ben seni çok seviyorum ya." dedi.

Jordan'da kıkırdayıp "Bende seni seviyorum." dedikten sonra geri çekilip Alex'i geçirdi.

"Bu akşam şu bahsettiğin tiyatroya mı gitsek? Bu kadar karmaşıklık, olay içerisinde biraz da ikimiz yalnız vakit geçirmeliyiz bence."

"Tamam."

. . .

Saraydan şehre geçen köprüde el ele sessiz bir şekilde ilerlerken Jordan Alex'in üzerine bakıp "Kısa etek?" dedi.

Alex gülüp Jordan'ın koluna sarıldıktan sonra "Fark ettim ki biz saraylılar olarak fazla elit ve süslü giyiniyoruz. Halkın arasında kabarık elbiselerim ile takılacak değilim." dedi.

"Siz kadınlar fazla süslüsünüz. Yoksa beni biliyorsun. Siyahtan yanayım."

"Ama siyah sana yakışıyor."

"Öyle mi?"

"Hıhı. Öyle."

İlerlemeye devam ettiklerinde şehrin içinden gelen müzik sesleri ve kahkahalar ikisinide şaşırttı.

"Karnaval falan mı var acaba?"

Jordan o an aklına geliyormuş gibi "Aaa. Dur dur. Bugün sirk geliyordu." dediğinde Alex ona baktı.

"O ne?"

Jordan şaşkınca Alex'e baktı.

"Ciddi olamazsın?"

"Ne?"

"Sirki bilmiyor musun?"

"Biliyor gibi mi görünüyorum?"

Jordan bir süre Alex'i süzdükten sonra "Gel benimle." dedi ve elinden tutup koşmaya başladı. Birlikte koşup büyük bir çadırın önüne vardıklarında çadırın önündeki sıraya girdiler.

Alex sessiz bir şekilde "Burası fazla kalabalık ve göz önünde değil mi?" dediğinde Jordan göz kırpıp gülerek "Noldu? Korktun mu?" dedi.

Alex kaşlarını çatıp kafasını kaldırdıktan sonra "Yoo. Ne korkacağım canım. Ben senin için şey ettim yani. Yoksa şey ettiğimden değil yani." dediğinde Jordan "Hı hı. Haklısın." dedi ciddi bir ifade ile. En sonunda sıra kendilerine geldiğinde Jordan cebinden para çıkartıp kabinin içindeki adama "İki bilet." dedi.

Adam iki tane bilet koparıp ikisine uzattıktan sonra "İyi seyirler." dedi ve birlikte çadıra girdiler. Jordan Alex'in elini bırakmadan oturacakları yere geçtiklerinde aralarda içecekçiler ve patlak mısırcılar dolanıyordu.

Alex patlak mısırı gördüğünde "Aa! Patlak mısır!" dediğinde Jordan Alex'e baktı. Sonra adama dönüp "Bakar mısınız?" dediğinde adam yanlarına geldi.

"İki tane patlak mısır alabilir miyiz?"

Adam gülerek "Tabiki! Hemen!" dedikten sonra patlak mısırları hazırlarken Jordan adamın tezgahındaki turşu sularına baktı.

"Ekşi sever misin? Turşu falan."

Alex başını salladığında Jordan adama "İki tanede turşu suyu alabilir miyiz?" dedi. Adam başını salladığında Alex yüzünü buruşturup "Turşu suyu mu?" dedi.

"Dene. Gerçekten çok beğeneceksin."

Jordan patlak mısır ile turşu sularını alıp parasını ödediğinde turşu suyunu açtı.

"Sende aç bir dene. Gerçekten güzel. Küçükken her sirke geldiğimde bundan içerdim."

Alex şaşkınca Jordan'a baktı.

"Daha önce geldin mi yani sirke? Yani şehre iniyordun?"

Jordan güldü.

"Tabi ki iniyordum. Buradaki bir çok oyun parkının tozunu attırmışımdır ben. Arada Henry ile eğitimlerden kaçıp sinemaya girerdik."

Alex kaşlarını çattı.

"Sinema?"

Jordan Alex'e hayretle baktı.

"Bu sefer şaka herhalde?"

"Gerçekten bilmiyorum."

"O zaman buradan çıkışta sinemaya gidiyoruz."

"Nasıl bir şey ki?"

"Şu teknoloji savaşından önce. Yani robotlar ile insanların savaşından önce oyuncular varmış. Bunlar kamera karşısında rol yapıp böyle film veya dizi çekerlermiş. Tabi bunlar bu savaştan önce. Şimdi kamera bile yasaklandı. Sinemada da o dönemden kalan filmler oynatılıyor."

"Keşke o dönemde yaşasaydım. Dünya bu kadar ayrımcı olmazdı belkide."

"Ben pek istemezdim. Düşünsene. Herkes bir teknoloji kurbanı. Artık samimiyet yok. Muhabbet edemiyorsundur bile. Yardımlaşma bitmiştir. Çünkü herkesin teknolojisi var. Arkadaşlarını kendi yanlarında taşıyorlar zaten. Aşk bile sahteleşmiştir. Yüz yüze olan duygular, hareketler... Hepsinin sahte olduğu bir dünyada yaşıyorsun. Ve böyle bir dünyada insanların ayrımcı olmadığınada inanmam. 2000'li yılların sonrası bende meraktan çok korku uyandırıyor."

"Acaba ülkeler nasıl değişti? Teknolojiyi yendikten sonra nasıl tekrardan ilkel hayatlarına dönebildiler? Tekrar krallıklara nasıl bölündük? Canavarlar ve insanlar nasıl kolayca kaynaştı? Sende bunları öğrenmek istemez misin?"

"Bunları öğrenince elime bir şey geçmeyecek. Sadece geçmişten ders alıp bunu geleceğe uygulamamız lazım."

"Peki bir şey daha. Bu silahlar yasak ya. Çoğu yerde yasak yani. Kılıç kullanılıyor genelde. Ancak Louis Kalayan'a gittim zaman gemiyi bastığında bir kızı silahla vurmuştu. Yani barut kullandı. Bu dünya kurallarına aykırı değil mi?"

"Öyle. Ama Nightborn'ler bir çok şeyin kaçakçılığını yaparlardı. Eminim yasaklı malda taşıyorlardır."

O sırada ışıklar kapandığında Jordan Alex'e baktı.

"Neyse. Artık sahneye odaklan."

Alex heyecanla sirki izlerken Jordan çoğunlukla Alex'i izliyordu. Heyecanlanmasını, şaşırmasını, korkmasını... Hiçbir ifadesini kaçırmak istemiyordu.

Jordan öyle bir vurulmuştu ki şimdi gözlerini üstünden çekemiyordu. Sevgisi her şeyden üstündü. Saçlarının rüzgar ile dalgalanışı, her göz kırptığında uzun kıvrık kirpiklerinin ağır ağır birbirine değişi ona derin derin nefes aldırıyordu.

Hiçbir zaman hissetmediği aile hissini Alex ile hissediyordu. Onun gözlerine baktığında o kadar çok şey görüyordu ki gözünü gözünden ayırmak istemiyordu. Otursa ve sonsuza kadar gözlerine bakabilseydi keşke.

O gülümsediğinde içinde olan kıpırtıya engel olamıyordu. Öyle bir gülümsüyordu ki sanki dünyanın tüm renkleri sönüyor, zaman ağırlaşıyor ve tüm güzellikler onun gülümsemesinde toplanıyordu.

Nasıl bir his olduğunu kendi kendine tarif ettiremese bile ondaki bu şey Jordan'ı ölümden korkutmaya başlamıştı.

Bu teknoloji savaşından öncesinden kalma bir yazar okumuştu. Orada şöyle diyordu.

Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin, kocaman denizlerde ender bir balık gibisin. Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır, bir güldürür. Sen hem bir hastalık, hem de sağlık gibisin.

. . .

Sinemadan çıktıklarında Alex "Bu filmi seveceğimi nerden anladın?" dediğinde Jordan güldü.

"Yazdığın mektupta aşk kitaplarından bahsetmişsin. Baktım Shakespeare'in kitaplarıda kenarda masanın üzerinde. Ve şansımıza bugün sinemada Aşık Shakespeare vardı."

Alex kaşlarını çatıp biraz düşündü.

"Ben şimdi anlamadım. Shakespeare aslında kitaplarını hayatına göre mi yazmış? Yani yaşamış bunları?"

"Bilemeyiz. Yazarlar çoğunlukla kendilerinden bir parça katarlar kitaplarına. Bu değişmez bir bütündür. Kitap bu şekilde özgün olur zaten. Herkesin anıları ve yaşamları bir değildir. Ancak bazı olaylar herkes tarafından yaşanır. İşte o yaşanandan da genel bir sonuç çıkarmak yazarın işidir. Okuyucu bunu okuduğunda yazarın çıkardığı sonucu çıkarabilmelidir."

"Yani yazar bazı konularda yol göstericidir."

"Aynen öyle."

(Filmi izleyecekler ve izlemek isteyenler için spoi var dikkat😅)

"Peki sonu? Yani anlamadım. Bu kadar çabalayıp sonunda bir araya gelememek... Veya geldiler. Ben anlamadım pek."

"İşte çıkaracağın sonuç tam olarak burada. Sana göre sonuç ne?"

Alex gözlerini kısıp biraz düşündü.

"Bence tekrar bir araya gelmişlerdir. Sence?"

"Bence gelmediler. Shakespeare'de aşk acılarına sığınıp bir sürü harika eser ortaya çıkardı."

"Nasıl yani? Aşık olmadan bu kadar güzel şeyler yazamaz."

"Aşık olmadı demedim. Sadece kavuşamadılar dedim. Bak. Bir film bizde iki tane düşünce yarattı. Ama ikimizde bir konuda hemfikiriz. Oda aşık oldukları."

"Aslında haklı gibisin."

"Ve empati yapmayıda öğrendik."

Alex güldü.

"Yani ne bileyim? Shakespeare öyle biriyken öyle bir kızla evlenmesi... Yani o dönemde olmaz gibi."

"Aşk ne ünvan tanır ne zenginlik. Bir kraliçeyle kralı oynayan bir soytarı arasında da alevlenebilir. Her aşk kendi içinde değerlenir. Çünkü reddedilen aşk tanrıdan aldığımız ruhu köreltir."

Alex yumruğunu hızla Jordan'ın omzuna vurduktan sonra kolundan çıktı.

"Bana filmi hiç izlemedim dedin. Bir kerede mi ezberledin repliği?!"

Jordan omzunu ovup güldü.

"Hevesini kaçırmak istemedim."

"Şimdi hiç kaçırmadın zaten dimi! Film boyunca olacakları söyleyip tahminlerin doğru çıkıyormuş gibi kandırdın beni!"

Jordan gülümseyip Alex'e arkadan sarılıp saçlarının arasından öptükten sonra "Sinirlenince çok güzel olduğunu söylemiş miydim?" dediğinde Alex "Tekme atarken de ne kadar güzel olduğumu görmek ister misin?" dedi.

"Sizin gibi bir kraliçeye hiç yakışmıyor bu hareketler."

Alex sadece gülmekle yetindi. O sırada şehrin kenarındaki bir dondurma satıcısının önüne ilerledi Jordan. Sıraya girip iki tane külahta dondurma alıp yanına geldiğinde Alex dondurmalardan birini aldı ve birlikte ilerlemeye başladılar. Ancak ileride saray çalışanlarından birilerini ve Alex'in oynadığı kız çocuklarını gördüklerinde Alex kafasını kaldırıp Jordan'a baktı.

Kızlar ikiliyi fark ettiklerinde annelerine gösterince saray çalışanlarıda kafalarını kaldırıp ikisine baktı.

Alex'in üzerindeki kot etek ve askılı badi ve Jordan'ın üstündeki ipek siyah gömlek ile siyah pantolon ile ikili bir kral ile kraliçeden çok normal halktan biri gibilerdi.

Çalışanlar hemen Alex ile Jordan'ın yanına gidip önlerinde eğiliyorlardı ki Jordan "Hayır hayır. Hiç gerek yok." dediğinde hepsi durdu. Jordan etrafa baktıktan sonra eğilip cebinden biraz para çıkardı ve kızlara uzattı.

"Hadi gidip kendinize dondurma alın."

Kızlardan biri paraya bakıp "Ama bu çok." dediğinde Jordan "Annenizle babanızada alırsınız." dedi. Kızlar heyecanla koşarak dondurmacıya gittiklerinde Jordan doğrulup çalışanlara baktı.

"Burada olduğumuzu saraydaki birinden bile duymayacağım. Tamam mı? Bu bir dedikodu malzemesi olarak yayılırsa eminim ne olacağını çok iyi biliyorsunuzdur."

Adam "Biliyoruz kralım." dediğinde Jordan etrafa baktı.

"Kralım yok."

Sonra elini tekrardan cebine atıp adama uzattı.

"Çocukları eğlendirirsiniz. Sirk falan var bugün."

Adam "Ben bunu alamam." dediğinde Jordan "Ben veriyorum. Bir sıkıntı olacağını düşünmüyorum." dediğinde adam utana sıkıla parayı aldı. Jordan tekrar Alex'in elini tutup "Tekrar söylüyorum. Burada bizi gördüğünüzü kimseden duymayacağım." dedikten sonra adamın sırtına hafiften vurup ilerlemeye başladı.

Alex ise şaşkınca Jordan'a bakıyordu.

Jordan gülümseyerek Alex'e baktıktan sonra eliyle çenesini yukarı ittirip Alex'in açık olan ağzını kapattı.

"Ne oldu?"

"Bu kadar kolay mıydı ya?"

"Sen ne sandın?"

"Koşarak kaçarız, uzaklaşırız falan diye düşünüyordum."

Jordan gülüp ilerlemeye devam etti. Sonra dondurmasının külahını kenara attı. Alex elini Jordan'ın elinden çekip sinirle yerdeki külahı alıp Jordan'a uzattığında Jordan kaşlarını çattı.

"Onu yiyeceğimi düşünmüyorsun herhalde?"

Alex yüzünü buruşturdu.

"Saçmalama! Çöpe at! Yere atma!"

Jordan gülüp külahı Alex'in elinden aldıktan sonra "Yürü baş belası!" dedi. Alex ise gülümseyip dondurmasını yalayarak önden önden ilerlemeye devam etti.

En sonunda at arabaları ile dolu alana geldiklerinde Alex "Yürüyerek dönebilirdik." dedi.

"Saraya gitmeyeceğiz."

"Ne?"

"Jordan Alex'in iki elinide tutup "Uzun zamandır bir cesaretle eski saraya, yani küçüklüğümü geçirdiğim saraya gitmek için seni bekliyordum. Babam sandığım abimin sarayına gitmek için yani."

"Benim girdiğim yer mi? Ama harabe orası."

"Tamir ettirdim. Yani kişisel kasama biraz daha para girince."

Alex üzgün bir şekilde Jordan'a baktı.

"O kadar parayı Marcus'a harcaman beni hala çok üzüyor. Yenir yutulur bir miktar değil."

Jordan göz kırptı. "Boşver. Önemli değil."

"Önemli tabiki."

"Tabi önemli. O yüzden senden Kral Victor'un kasasından Vekil Louis adına para çalıp bana yolladın." dedi alayla gülerek.

Alex başını eğip "Böyle söyleyince biraz utanç verici duruyor durum." dediğinde Jordan kıkırdadı.

Sonra tekrardan ciddileşip elini Alex'in çenesine koyup başını kaldırdı.

"Sana sahip olduğum için çok şanslıyım. Hayatımda sen değilde başka biri olsa bugünü asla böyle geçiremezdim. Asla normal biri gibi, normal bir insan gibi hissetmezdim. Bugün burada bu kadar mutluysam senin sayende."

"Yaa. Canım ya."

Alex hızla Jordan'a sarıldığında Jordan'da gülümseyerek Alex'e sarıldı. Sonra ise "Ee? Gidiyor muyuz?" dediğinde Alex geri çekilip "Gidiyoruz." dedi.

Birlikte at arabalarından birine bindiklerinde Alex başını Jordan'ın omzuna yasladı. Jordan kolunu Alex'in beline sarıp bu anın huzurunu sonsuza kadar yaşamak istedi.

. . .

Merhabalar merhabalar.

Ben geldim.
Ve yine bölüme uyduğunu düşündüğüm bir şarkı seçtim. (Taylor Swift'i acayip beğendiğimi söylemiş miydim???😅)

Bu sefer arayı baya uzun tuttuk herhalde. Ama bu bölüm cidden ne yazacağımı bilemedim. Sonra dedim ki zaten zor günlerden geçiyoruz. Kaos ortamı, heyecanla yeni bölüm bekle falan derken dedim ki bunlar yerine birazda bu ikiliyi daha iyi anlayalım.

Jordan ile Alex.

Tüm bu entrika içinde bu ikiliyi farklı bir şekilde okumuştuk. Olayların içinde birbirleri için her şeyi yapıp birbirlerine kavuşmaya çalışan iki aşık. Ancak bu bölüm birazda bu ikisinin birbirleri hakkında nasıl düşündüklerini daha yakından inceleyelim dedim ve tüm bu bölümü onlara ayırdım. Bence güzel ve eğlenceli bir bölüm oldu.

Hiçbir şekilde bir aileye sahip olamayıp tamamiyle birbirlerinin ailesi olup, birbirleri için her şeyi yapacak olan bu ikili bana çok tatlı ve güzel geldi. Umarım sizede öyle gelir.

İyi okumalar, iyi günler ve hayatınızda iyi şanslar❤️

Continue Reading

You'll Also Like

2.4K 1.6K 27
Adım, Araz Üzer soyadımın komikliğinin farkındayım. çocukluk travma sebebim diyebilirim az dalga geçilmedi soyadım ile. Bir yandan komik bir yandan d...
7.5K 2.5K 17
◻◼◻◼◻◼ Her zaman hayal gücümün sınırlarında gezindiğimi düşünürdüm fakat bu sefer hikâyem gerçekten ilginç bir hal almıştı. Hiç beklemediğim bir anda...
107K 4.2K 32
Bir berdel hikayesidir.. Havin sevdiğinden ayrılırken nerden bile bilirdi evleneceği adamın kuzeni olduğunu herşeyden habersiz berdeli kabul etmişti...
123K 15K 33
"Çok yakınımdasın kedicik. Dikkat et, ısırabilirim." "O halde sana yeni bir bilgi daha çıngıraklı." Öfkesi birden çekilmişti. "Bir Aslanın dişleri de...