GÜZEL GÜNLER KULÜBÜ

بواسطة sezgisalman

341K 30.6K 8.4K

Kerem: İyi bir avukat, deli dolu bir insan, mükemmel bir arkadaş. Bahar: Enerjik kişilik, sabırlı karakter, m... المزيد

Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm (Final)

37. Bölüm

5.4K 514 138
بواسطة sezgisalman

Sırf bir "Ben hala seni seviyorum," diyebilmek için önce Moldova Kişinev'e gitmiş, oradan Fransa Paris'e uçmuş, bu yolculukların sonunda ancak akşamüstüne doğru Verona'ya geçebilmişti. Mülteci gibi sürüklendiği ve neredeyse bir Amerika bileti parası bayıldığı yolculuğu sonunda Bahar'dan aldığı cevap kötü olursa, gerçekten kendini Adige Nehri'nin serin sularına bırakırdı.

Şehir merkezine doğru yol aldığı otobüsün içinde huzursuzca kıpırdanıp duruyordu. İlk kez geldiği bu güzel Avrupa şehrine dikkatle bakamıyordu bile. Tek düşünebildiği o Levent'le Bahar'ı bir an önce temelli olarak başlamadan bitirmekti. En azından bundan sonra aralarında on metreden fazla mesafe olduğuna emin olmaktı.

Telefonunu açmayı ve bir plan yapması gerektiğini anca akıl etti. Telefonunu açar açmaz bir sürü mesaj yığılmıştı. Yine gruptan konuşmuşlardı Kerem uçtuğu süre boyunca. Telefonu kapalıyken Çağatay aramıştı iki kez.

"S*ktir! Bugün tapuya gidecektik ya," diye mırıldandı. Çağatay'ı arayıp ona acil bir iş için şehir dışına çıkması gerektiği palavrasını sıktı iki dakikada. Çağatay onu sorularıyla sıkıştırsa da hepsini geçiştirerek telefonu kapamayı başardı. Ardından grubu açıp konuşmalara baktı. Yine Bahar bir sürü fotoğraf atmıştı gruba. Belli ki şehri turlamışlardı bugün. Maşallah bütün fotoğraflarda o yılan da vardı. Grupça gezmişlerdi güya ama fino köpeği gibi peşinden ayrılmamıştı Bahar'ın.

Bahar en son diğerlerinin kendisinden ayrıldığını, saat konusunda ümitsiz olduğunu ama yine de Juliet'in Evi'ne gitmeyi deneyeceğini yazmıştı. Kerem'in o mesajı okumasıyla gözleri heyecanla irileşti. İşte bu büyük fırsattı. Bahar'ı yalnız yakalayabilirdi.

Şehir merkezinde otobüsten indiğinde bir otele uğrayıp elindeki küçük çantayı bırakmaktan bile vazgeçerek Bahar'ı belli bir noktada yakalayabileceğine inanarak Juliet'in Evi'ne haritadan baka baka ve İngilizce konuşmayı ısrarla reddeden İtalyanlara sora sora bulmaya çalıştı. Ev çok kolay gözden kaçabilecek bir noktadaydı ama neyse ki şehir küçüktü ve sokaklar düzenliydi. Aynı sokaklar etrafında iki tur attıktan sonra, eve giden yolu fark etmiş, oradan dar sokağa dalmıştı. Hava artık yavaştan kararmak üzereydi. Batmak üzere olan güneşin ışığını alamayan küçük sokaklar karanlığa gömülmeye başlamıştı bile.

Juliet'in Evi denen müzemsi turistik yerin önüne geldiğinde kapalı demir parmaklıklara hüzünle baktı. Parmaklıklara sinirle bir kez vurduğunda demir kapı aralanınca şaşkınlıkla kapıya bakakaldı. Çekingen tavırlarla sağını solunu birkaç kez kontrol ettikten sonra temkinli adımlarla içeri süzülüp demir kapıyı tekrar arkasından kapattı.

Duvarlarına bir sürü şey yazılmış ve çizilmiş olan geçitten geçip, taş binaların çevrelediği evin avlusuna çıktı. Etrafta kimseler yoktu. Evin ana kapısı aralıktı fakat genel anlamda ortama bir sessizlik hâkimdi. Bir tek uzaklardan gelen, uğultu halinde bir elektrikli süpürge sesi işitiyordu Kerem.

Yarım saatle açık olduğu zamanı kaçırmıştı. Bahar giremeyince gitmiş olmalıydı. Kim bilir nereye gitmişti... Şehirde tonlarca turistik mekân vardı.

Tam karşısında kalan, sarmaşıklarla kaplı duvarın dibine gidip çöktü. Çantasını yanına koyup biraz soluklandı. Bir müddet orada tarlası yanmış köylü misali başı öne eğik vaziyette çömelik olarak durdu. Sonra bıkkınca kafasını doğrultarak yanında kalan Juliet heykeline baktı. "Salak," diye mırıldandı sessizce. Bunu Juliet'e mi, kendine mi söylediğinden çok emin değildi.

Bir çakmak çakılma sesi duyduğunda, tekrar düşürdüğü başını, ormanda dikkat kesilen bir ceylan gibi kaldırdı. Tam tepesindeki balkonun taş korkuluklarına bırakıldı çakmak. O anda seslerin tepesindeki balkondan geldiğini fark ederek kafasını oraya doğrulttu.

Bahar korkuluklara poposunu dayamış kendisinden zıt tarafa bakar vaziyette sigarasını içiyordu.

Bir süre olduğu yerde kıpırdamadan kaldı. Sarmaşıkların dibinde olduğu için ve tam balkonun altında kaldığı için Bahar'ın kendisini görmesi zordu. Neredeyse imkânsızdı. Bunca yolu kendini göstermek için gelmişken böyle saklanması da abesti.

'N'apacağım?' diye panikle söylendi içinden. Böyle olacağını tahmin etmemişti. Çok hazırlıklı gelmişti buraya kadar. Bütün sözlerini planlamıştı. Dün gece hiç uyumayıp tüm cesaretini biriktirmişti. Böyle olmamalıydı. Babalar gibi çıkıp konuşması gerekiyordu şu an. Şu sarmaşıklara tutunarak yukarı tırmanabilmeliydi hatta!

Tam derin bir nefes alıp yerinden kalkmaya karar verdiği esnada Bahar'ın sesini duydu. Sesi o kadar berraktı ki, sanki hareketin ve sesin hiç var olmadığı, ıssız bir yerde, huzurdan ölüyormuşçasına bir tonla konuşuyordu.

"Beni seviyor musun? 'Evet' diyeceksin, biliyorum, ben de inanacağım sözüne; ama, yemine kalkma, belki yalancı çıkarsın; derler ki Zeus gülermiş verdiği sözü tutmayan âşıklara. Romeo, seviyorsan açıkça söyle; yok, pek kolay kazanıldım sanıyorsan, kaşlarımı çatayım, huysuzluk edip hayır diyeyim sana, da sen üstüme düşesin; yoksa dünyada yapmam öyle bir şey. Doğrusunu istersen, güzel Montague, deli gibi seviyorum; bu yüzden belki de hoppaca buluyorsun benim bu hallerimi. Ama inan, efendim, daha sadık olacağım daha kurnaz davranıp ağırbaşlı duranlardan. İtiraf ederim ki, daha bir ağırbaşlı olmalıydım, ama ben farkına varamadan işitmişsin gerçek aşkımın tutkusunu; onun için bağışla, gecenin açığa vurduğu bu güçsüzlüğü hafifliğe bağlama."*

Kerem balkonun altında ayağa kalkıp kafasını çalıştırdı. Bunu biliyordu. Ekin'le Bahar bu saçmalığı yüz kere izletmiş, iki yüz kere de okutmuştu.

"Sevgilim, şu ışıldayan meyve ağaçları üzerine yemin ederim ki... ımmm. aaa... Gönlüm aşka mı düşüyordu?"

"Kereeem?!"

Kerem'in avluda yankılanan; başta gür çıkıp sonra repliği hatırlayamadıkça sönükleşen sesini duyan Bahar, şok içinde balkondan yarı beline kadar sarkarak doğru görüp görmediğine emin olmak istercesine aşağıya eğildi. Gözlerini defalarca kırpıştırdı. İki parmağının arasında duran sigara da yere, Kerem'in yanına düştü.

Kerem yanına düşen sarma sigarayı burasının bir müze olmasına duyduğu saygıdan ötürü yerden aldı ve parmaklarını ürkekçe değdirerek söndürdü. İçilmemiş bir dal sigarayı iğrenerek ceketinin cebine attı. "İçme diyorum şu zıkkımı Bahar ya!" Parmaklarını koklayıp yüzünü buruşturdu. "İğrenç işte."

"Kerem?!" dedi Bahar daha da yükselen bir ses tonuyla. Ardından daha şaşkın ve sorgular bir sesle üçüncü kez tekrarladı. "Kerem?!"

"Niyetim Romeo olmaktı ama sıçtım galiba. Kaç kere de izledim... Ama sevemedim ben bir türlü, biliyorsun. İkisi de bok yoluna ölen aptallardan başka bir şey değiller benim nazarımda."

Bahar bir anda alayla güldü, yavaşça bedenini doğrulttu. Kollarını göğsünde kavuşturup yukarıdan avludaki Kerem'e dik dik bakarak "Onlar birbirleri uğruna ölen âşıklar," dedi efsanevi çifti savunarak.

"Evet. Yanlışlıkla..." diye ekledi Kerem, Bahar'ın aynısı bir alaycılıkla.

"Yarayla alay eder, yaralanmamış olan,"** Bahar'ın ses tonu kendinden emin ve iddialıydı. Yine meşhur tiyatro oyunundan alıntı yapmış, fakat bu kez Kerem'i resmen bel altından vurmuştu sözüyle. İması çok sertti. Bir kez daha Kerem'i sevmemekle itham ediyordu. Kerem'in irkilerek olduğu yerde yutkunduğunu balkondan dahi görebilmişti.

Kerem bir derin nefes daha alıp kendini toparlamaya çalıştı. Bu kez pes etmek yoktu. Bu kez dönmek yoktu. Üzülmek kırılmak da yoktu. Sadece mücadele etmek vardı.

"Ben bu çocukların aşkını belki anlamıyorum ama... benim de kim olduğumu unutuyorsun. Bana yine haksızlık ediyorsun."

Bahar'ın kızgın yüz ifadesi o saniye içerisinde bozguna uğrayarak dağıldı. Gözlerinde perdeler dalgalandı. Sadece bakışarak binlerce kelime edebilmeleri onlara özgü olmalıydı. Susarak konuşabilecek kadar biliyorlardı birbirlerini. Kerem'in içinden ötesini bile görebiliyordu Bahar.

Ya da öyle olduğunu sanmıştı bugüne kadar...

"Ala gözlerine kurban olduğum

Hep senin derdinden yanar ağlarım

Kime arz edeyim garip halimi

Ellerin yanında görür ağlarım."

Kerem ezbere okuduğu dizelerden sonra biraz duraksayıp devam etti. Bakışlarını bir an için bile balkonda duran Bahar'ın gözlerinden ayırmıyordu.

"Kerem der bu firkatle yanarsam

Tükenir ömrümüz bir gün ölürsem

Bu hasretle kıyamete kalırsam

Kefenim boynuma sarar ağlarım."

Son dizelerini, önünde iki elini kavuşturup sertçe sıkarak okudu. Gözlerinin dolmasına engel olmaya bir hayli gayret gösterdi.

"Yoluna koymuşum canı,

Didemden akıttım kanı,

Kerem sevdi Aslı Hanı,

Ben dönerim gönül dönmez."***

Bahar son dizelerden sonra gözünden akan yaşı daha fazla tutamayarak kendini bıraktı. Avuç içiyle yanağını silerken burnunu çekti.

Kerem önünde birleştirip ovuşturduğu ellerine eğdi bakışlarını. Altdudağını kemirip durdu. Ardından ellerini çözerek parmaklarını, önüne düşen sarı saçlarının arasından geçirdi. Islaklıkla parıldadığı için rengi açılmış mavi gözlerini tekrar Bahar'a doğrulttu. Dilini hafifçe dudaklarını üzerinde gezdirdi.

"Hangi efsaneyse istediğin... Juliet, Şirin, Leyla, Kleopatra, Afrodit ya da bir başkası... Hiçbirinin aşığı benim kadar aptal değil belki... Ama o kadınların da hiçbiri Bahar Erşen değil. Eğer bilselerdi seni, sanmıyorum ki Romeo için Juliet'in, Marcus için Kleopatra'nın, Mecnun için Leyla'nın bir önemi kalsın."

Bahar elini götürüp maratonda koşuyormuşçasına atan kalbinin üzerine koydu. Gerçekten elle müdahale etmezse birazdan yerinden çıkacaktı kalbi.

"On yedi koca sene... boşa gitmiş on yedi koca sene... Aptallıklarımla dolu—"

"Seninle beraber o seneleri ben de yaşadım. Bu konuda tüm sorumluluğu üstüne almana izin veremem," dedi Bahar gözyaşlarının arasında.

"Ama seni bırakan benim."

Bahar tek kaşını sorgularcasına havalandırdı. "Senden ayrılan bendim Kerem."

Kerem alayla güldü. "Ama seni buna mecbur eden de benim. Değil mi?"

Bunu nasıl bilebilirdi ki? Bahar ne ayrılık konuşması esnasında, ne de daha sonra beraber geçirdikleri yıllar boyunca bu gerçeği Kerem'e söylememişti. 'İlişkimizi senin yüzünden eksik buluyordum' asla dememişti. Çünkü bunun acımasız bir itham olacağını düşünmüştü hep. Üstelik ortada Kerem'in fiilen bir hatası yokken.

"Sürekli kendime aptal diyorsam bir sebebi var Bahar... Ben katıksız, gerçek bir aptal gibi seni bir sevgiliyi severcesine sevmediğime inanıyordum. Hep bir yerlerde bir hata arıyordum. Bir gariplik vardı sanki. Diğer ilişkiler gibi değildik biz. Ama onun ne olduğunu hiç bulamadım ben. Ta ki zamanla biriken parçalar bir bütünü oluşturana kadar... Denediğim her kadını biliyorsun, her zaman yanımdaydın ve her başarısız oluşumda da oradaydın. Bende hep aşk eksikti. Seninle beraberken eksik olduğunu sandığım şeyi diğer kadınlarda bulduğuma inandım. Belki buldum da... Ama bir gerçek vardı... O şey, bir eksikten değil, fazlalıktan kaynaklanıyordu. Ben seni aslında o kadar çok, o kadar çok seviyordum ki, normal bir erkek arkadaştan daha fazlasını hissetmemi garipsiyordum. Misal en basitinden; arkadaşlarınla bensiz şehir dışı gezilere gideceğin zaman tasalandığım şey, diğer erkeklerin sana sarkıntılık etme ihtimaliyle sınırlı kalmıyordu sadece. 'Acaba bindiği otobüs sağlam mıdır? Markası ne? Şoför iyi bir şoför mü? Tehlikeli sokaklara gidecekler mi? Umarım iyi kalite olmayan hiçbir şey kullanmaz. Yemek yemiştir inşallah,' diye psikopat gibi kurup da kuruyordum. Resmen bir baba gibi, abi gibi, gerçek bir dost gibi endişeleniyordum. Tabii lisedeki o piç kurusu sözelci erkek sınıf arkadaşlarından da nefret ediyordum. Alayı sözde romantik geçinen çapkınlardan başka şeyler değillerdi gözümde. Sana yaklaşma ihtimallerinin düşüncesi bile asabımı bozuyordu. Ama 'kötü bir arkadaş' olmamak adına, seni üzmemek adına kıskanmamaya çalışıyordum hep." Kerem kendi haline güldükten sonra başını iki yana sallayarak devam etti. "Şimdi baya kafayı yeme noktasındayım gerçi de... Neyse... Senden sonra hiç böyle olmadı. Kimse bende o hisleri uyandırmadı. Aradığımı sandığım da oydu. Ama aşk da yoktu işte. Seni sevdiğim gibi kimseyi sevemedim ben. Aşk anlamında diyorum bunu!" Kerem olduğu yerde bir adım geri giderek Bahar'ı daha rahat göreceği bir noktaya geldi. İşaret parmağını heyecanla havaya kaldırdı. "Hatta! Sadece on dakikalığına senin arkadaşın olmayı bırakıyorum! Şu an yalnızca Kerem'im ben. Sana âşık olmuş ve hala âşık olan adam."

Bahar gözyaşlarının arasında güldü. Eliyle yaşlarını silerken "Bekle beni orada, aşağı geleyim artık. On dakikayı ben aşağı inince başlatırsın," dedi.

"Niye ya?! Böyle iyiydik. Romeo tarzı işte. Sana sesleniyorum falan."

Bahar kafasını hafifçe yana eğerek "Tatlım!" dedi dalga geçer bir ses tonuyla. "Juliet namus bekçisi olabilir ama ben temastan ve yakınlıktan hoşlanırım. Şimdi, orada bekle beni."

Kerem, balkondan kaybolan Bahar'ın arkasından bir kahkaha patlattı. Sabırsızca onun gelmesini beklerken on saniye sonra Bahar kapıdan adeta karakterine yaraşır bir şekilde neşeyle ve pozitivizmin öncüsüymüşçesine zıplayarak çıktı. Avlunun orta yerinde duran Kerem'le birkaç saniye boyu bakıştılar. İkisine de on yedi yılın telafisi olarak gelebilecek kadar uzun saniyeler boyunca...

Bahar hiçbir şey demeden yüzünde buruk tebessümüyle ve meşhur uzun adımlarıyla Kerem'e doğru ilerledi. Kerem onun niyetini anladığı an heyecanla nefesini tutarak Bahar'ı yarı yolda yakalayıp belinden sardı, kendisine çekti. Bahar da kollarını onun boynuna doladı ve iki eski aşığın dudakları buluştu. Tek nefeslik, tek seferlik ama fazlasıyla sarsıcı bir öpücük çaldılar birbirlerinden.

Daha aradan nefeslerinin tamamı tükenecek kadar bir zaman bile geçmemişti ki, arkalarından gelen İtalyanca cümlelerle birbirlerinden koparcasına ayrıldılar. Cümlelerin, azarlama cümleleri olduğu aşikârdı.

Bahar arkasına dönüp baktığında güç bela izin aldığı temizlik görevlisi onlara artık gitmeleri gerektiğini söyledi bozuk bir İngilizceyle. Müzenin çoktan kapandığını, eğer birileri yakalarsa bunu fena ödemek zorunda kalacağını söylüyordu. Bahar gülerek art arda defalarca kez özür dilerken Kerem çantasını Juliet heykelinin yanından aldı. Bahar'ın elini yakaladığı gibi onu çekiştirdi. Duvarları yazılarla dolu taş geçitten gülüşerek geçtiler ve beraber demir kapıdan çıktılar. Adam kapıyı arkalarından kilitledikten sonra, ikili, dar sokağın ortasında durup yakın mesafeden birbirlerine baktılar.

"On dakika başladı mı?" diye sordu Bahar. Kerem her zamanki mükemmel yakışıklı gülümsemesini yüzüne yerleştirerek başını yavaşça aşağı yukarı salladı.

Bahar uzanıp bu defa Kerem'e yavaş hareketlerle sarıldı. Başını onun göğsünün yukarısına yasladı. Bu normalde de yaptığı bir şeydi fakat Kerem onun tavırlarındaki farklılığı hissedebiliyordu. Bu sarılış, her zamanki sarılışları gibi değildi. Başka şeyler talep ediyordu.

"Bunu çok özlemişim," diye mırıldandı Bahar gözleri kapalı halde Kerem'in kalp atışlarını dinlerken. Kerem de ona sardığı kollarını hafif hafif oynatıyordu okşarcasına.

"Ben de. Kokunu, bana öyle bakmanı, öpüşünü..."

İki dakikasını, belki de daha fazla bir süreyi başı Kerem'e yaslı vaziyette geçirdikten sonra gerçek dünyaya dönmek zorunda olduğunu fark ederek geri çekildi. Tamam, bakışarak çok güzel anlaşıyor olabilirlerdi ama konuşmak gerekiyordu. Az evvel olup biten her şey üzerinde fazlasıyla düşünülmesi gereken şeylerdi.

"Neden şimdi?" diye sordu aklındaki ilk sorunu dile getirerek. Bu soruyu kendisine de sorması gerekiyordu aslında. Bunca yıldır Kerem'e hiç tekrar o gözle bakmazken, kafasını bunlara yormazken, son zamanlarda ne değişmişti de böyle birbirlerini düşünmeye başlamışlardı? Bahar bu fikirlerinin Kerem onu hastanede öpene kadar tek yönlü olduğunu sanıyordu. Fakat görünüşe göre öyle değildi. Kerem birçok şeyi kendisinden daha çok netleştirmişti kafasında.

"İpek'ten ayrıldığımda, artık milyonuncu sayıya ulaşmış başarısız ilişkime hayıflanmak üzere Harun'la dertleşiyordum. Senin yaptığın gibi yalnız öleceğimiz konusundan şikâyet ederken, Harun birden 'Senin tuzun kuru, senin Aslı'n var' demişti. Sanırım ilk o anda kafama dank etti. Ama ara ara, belki de arka planda sürekli olarak seni düşünüyordum. Yalnızca bunu fark etmekte güçlük çekiyordum."

"Çünkü arkadaşlığımız senin için çok değerliydi," diyerek tamamladı Bahar onu.

"Tabii ki de öyle. Her zaman öyle olacak."

"Şşt. Şu an değiliz ama."

Kerem güldü. "Tamam değiliz."

"Harun güzel plan işlemiş yalnız. Onu da tebrik etmek lazım."

Kerem kaşlarını merakla çatarak baktı Bahar'a. "Nasıl? Anlamadım?"

"Sana dediği tarzda bir şeyi bana da dedi. Ne zaman Poyraz'dan ya da erkeklerin hepsinden şikâyet etsem bana seni hatırlatıyordu. Neden seninle tekrar denemeye çalışmadığımı ima ediyordu."

"Bak sen şu işe... Bana da bunu birkaç kez yaptı. Tek sefer değildi o. Sen Poyraz'dan ayrıldığında hele... Aşırı darlıyordu."

Bahar gülerek başını iki yana salladı. Ardından aklı kendi yaptıklarına takılınca yüzü düştü. Kollarını göğsünün altında birleştirerek bakışlarını yere doğru eğdi.

"Ben de ona cevaben, senin bana karşı hislerin olmadığını, beraber olduğun kız arkadaşlarınla çok mutlu olduğunu söyleyip duruyordum."

Kerem hüsranla gözlerini kapattı. Sahiden hep öyle olmuştu, öyle görünmüştü. Ama derinlere inildiğinde gerçekler ne kadar da farklıydı. Belki mutluydu lakin hiçbiri Bahar'la olduğu kadar mutluluk vadedemiyordu.

"Sen de hep bu yüzden ümitsizdin... Sen aslında hep kendinden emindi Erşi. Tek emin olmadığın şey bendim. Fakat elinden bir şey gelmiyordu. Bana bir şey diyemiyordun çünkü..."

"Sen nasıl bir arkadaş olarak beni delicesine sevip saygı duyuyorduysan, ben de aynı şekilde sana karşı öyleydim. Sen mutlusun diye mutluydum ben hep."

Kerem başını geri atarak hüzünle inledi. Sonra gökyüzüne doğru bakarken ellerini yüzüne kapattı. Bahar uzanıp onun âdemelmasının üzerine bir öpücük bırakma isteğiyle ciddi bir savaş verdi. Akabinde şu an arkadaş olmadıklarını hatırladı. Dudakları yamuk bir gülüşle kıvrıldı. Uzanıp yavaşça dudaklarını Kerem'in boynuna doğru bastırdı. Birkaç saniye orada oyalandı. Kerem'in kasıldığını çok rahat hissedebilmişti.

Çok az geri çekildiğinde Kerem başını indirerek Bahar'ın alnında saçlarının başladığı noktaya sıcak nefesini üflemek suretiyle "Bahar..." diye fısıldadı sessizce.

"Ah Mirza Bey," diye inledi Bahar da. Gözlerini sımsıkı kapatarak alnının Kerem'in dudaklarıyla buluşmasına izin verdi. Yumruk yaptığı ellerini onun göğsüne koydu.

"Bana bir şans daha verecek misin? Yoksa ben seni böyle başkalarıyla görmeye devam ettikçe gerçekten yanıp kül olacağım. Alışırım dedikçe bu dayanılmaz bir hal alıyor."

Bahar biraz geri çekilip Kerem'in yalvarışlarla parıldayan mavilerine baktı. Uzun zamandır bu gözlere de böyle bakmamıştı. Zamanında karda tepetaklak düşen kız, ilk bu gözlere âşık olmuştu.

"Sence başarabilir miyiz?"

"Neden yapamayalım ki?"

"Olmazsa çok büyük sorunlara neden olur bu... Benim her günü senin yanında ve sensizliğe mahkûm olmakla sınanarak geçirecek bir yedi yılım daha yok. Artık yapamam. Bu yaştan sonra olmaz."

"Yedi yıl mı?" Kerem'in ağzı şokla açıldı. Gözlerini kısmış, duyduklarına inanamıyormuş gibi bakıyordu Bahar'a.

Bahar utançla bakışlarını kaçırırken "Evet," diye mırıldandı. "Erdal'la tanışana kadar benim hiç doğru düzgün bir ilişkim olmadı ki! Hatırlasana. Eğer Erdal o kadar azimli ve iyi bir insan olmasaydı o da unutturamazdı ki bana seni. Gerçi unutturduğu da meçhul ya..."

"Bahar çok, çok özür dilerim. Biliyorum özür dilemek yeterli değil, sana zamanı geri vermiyor ama... Neden söylemedin bana? Neden acı çektiğini göstermedin? Neden sakladın? Keşke... keşke en başta bencil olsaydın. Kendi mutluluğunu düşünerek benden ayrılmasaydın."

"Senin gibi iyi yürekli birini üzüp, zor durumda bırakmaktansa kendimi kesmeyi tercih edeceğimi biliyorsun."

Kerem yine altdudağını endişeyle kemire kemire başka yönlere baktı. Bahar'ın paramparça olmuş kalbini doğru bir şekilde tamir etmenin yollarını aradı. Ama bunun yolu yoktu. Bunca zaman boyunca tüm fedakârlığı o yapmıştı.

"Eğer biz tekrar denemeye karar verirsek, bu ilişkiyi iki kişi değil, altı kişi yaşayacağımızın farkındasın değil mi?" diye sordu Bahar. "Eğer bize bir şey olursa, bizle beraber herkesin arası tuhaflaşacak."

Kerem inançla başını olumsuz anlamda iki yana salladı. "Öyle bir şey olmayacak. Sen benim ilk ve tek gerçek aşkımsın Bahar. Biliyorum ki ben de senin için öyleyim. Nasıl ben seni sevdiğim gibi kimseyi sevemediysem, sen de sevemedin. Bizim için birbirimizden başka doğru yok."

Bahar güvensizliklerinin kurbanı olmak istemiyordu ama buna da engel olamıyordu. Kerem'e gitmeyi istediği kadar korkuyordu da. Nasıl Kerem onun canından çok sevdiği arkadaşıysa, diğerleri de öyleydi. Ve yapacağı bir hata, onların da hayatının akışındaki en mühim detaylardan birinin değişmesine neden olacaktı.

"Süremiz doluyor," diye mırıldandı Kerem buruk bir şekilde. "Bu sefer her şeyi düzgün yapacağız. Sana yemin ederim Bahar..."

Bahar gözlerini sıkıca yumarak derin bir nefes aldı. Ayak parmak uçlarına yükselip geri indi birkaç defa. Ellerini montunun cebine koydu. Hava karardıkça serinliyordu. Kerem onun üşümeye başladığını fark edince, bunu her zaman yapıyor olmanın alışkanlıkla onu kendine çekti. Kollarını sımsıkı Bahar'a dolayıp onun sırtını ve kollarını sıvazladı.

"Sen her zaman benim en iyi arkadaşım olacaksın Erşi. Ama aynı zamanda en büyük aşkım da olacaksın. Ve ben bundan sonra bunların ayırdına varacağım. Seni hiçbir şekilde üzmeyeceğim."

Bahar Kerem'in kolları arasındayken ve o bu sözleri söylerken daha fazla kendini tutmayı başaramadı. Gözlerinden birkaç damla süzüldü. Sıkı sıkı Kerem'in ceketine tutundu. Sonra başını kaldırıp gözyaşlarıyla ıslanmış dudaklarını onun dudaklarıyla birleştirdi.

Kerem bu öpücüğü onun onayı olarak kabul ederken özlemle ona karşılık verdi. İşte bu tüm hasretlerin dindiği kavuşmaydı. İran'dan, Kafkasya'ya, Doğu ve Orta Anadolu'dan Kayseri'ye, en sonunda ta Halep'e kadar uzanan gezmesi son bulmuş, sevdiğine artık kavuşmuştu. Fakat bunun ucunda yanmak yoktu. Bundan sonra Kerem ancak aşktan yanar, aşktan öldürdü. Ölüm onu yakamaz, yanmak ona ölümü getirmezdi.

Orada belki dakikalarca birbirlerinden ayrılmadı dudakları. Bahar en nihayetinde dudaklarını onunkilerden ayırsa da bedenini ayıramadı. "Üşüyorum biraz," diye mırıldandı.

"Gel hadi. Gidecek bir yer bulalım." Kerem eğilip yerden çantasını aldı. Adım atmadan evvel diğer elini Bahar'a uzattı. Gülümseyerek onun gözlerinin içine baktı. Bahar da ona aynı şekilde gülümseyerek Kerem'in elini tuttu. Parmaklarını birbirinin içinden geçirerek kenetlediler ellerini.

Tam bir iki adım atmışlardı ki Bahar aklına gelen şeyle kıkırdamasına engel olamadı. "Bu arada meyve ağaçları üzerine yemin etmiyor Romeo. Meyve ağaçları üzerinde gümüşlenen ay üzerine yemin ediyordu."

"Her ne haltsa. Ben benim için daha değerli şeyler üzerine yemin etmeyi tercih ederim. Örneğin senin üzerine..."

Bahar etkilenmiş ve minnet dolu bir gülümsemeyle Kerem'e bakıp önüne döndü. Verona'nın sessiz dar sokaklarında, ikisi de yüreklerinde aynı kıpırtıyla sessizce meydana doğru yürürken, birbirlerinden başka bir şey düşünmüyorlardı. Kerem yandan yandan ona bakarken müstehzi bir tebessüm etti. Ardından mırıldanmaya başladı.

"İkinci Bahar yaşıyor ömrüm,

Gel benim yarim oluver şimdi.

Seni gül gibi öpe koklaya,

Gözümden, dilimden, sakınır saklar,

Bugünkü aklımla severim şimdi..."

***

Bahar Kerem'i kaldıkları küçük ve şirin otele getirdi eşyalarını bırakması için. Otel buradaki çoğu binanın olduğu gibi eski yüzyıllardan kalma bir binada, aynı tarihi dokuyu koruyarak dekore edilmiş bir yerdi. Kerem de otel binasına ilk girdiğinde Bahar'ın verdiği tepkilerin aynısını vererek deli gibi etrafı incelemişti.

Bahar resepsiyondaki kızla konuşarak Kerem'in kendi odasına giriş yapacağını bildirdi. Kerem'in bir sürü işi vardı fakat şu an hiçbir şey umurunda değildi.

"Ne kadar aptalım... Sormayı unuttum. Aç mısın?" Bahar hızla resepsiyona arkasını vererek Kerem'e döndü. Kerem çantasını sırtına atmış hala âşık âşık Bahar'a bakıyordu.

"Uçaklarda atıştırdım bir şeyler ama tüm gündür doğru düzgün bir şey yemedim," dedi. Bahar duyduklarını garipser gibi bir ifadeye büründü. "Uçaklar?" dedi.

"İki aktarmayla geldim de buraya. Önce Moldova'ya gittim, sonra Fransa'ya."

Bahar yavaş yavaş sırıtmaya başladı. "Sen sahiden Kerem olmuşsun be! Gerçi Moldova Keremler için tehlikeli yerler ama..."

Kerem güldü. "İtalya da Aslılar için tehlikeli yerler."

Resepsiyonist işlemi tamamladığında beraber odaya çıkmak için merdivenlere doğru yöneldiler. Muhtemelen on altıncı yüzyıldan kalma olan basamakları çıkarken Kerem tetikteydi.

"Buraya geldiğimde niyetim bir Romeo, bir Ignazio, bir Tiziano bulmaktı, yalan söylemeyeceğim sana... Ekin'le beyin fırtınası yapmıştık."

Kerem alayla burun kıvırdı. "Levent ne iş o zaman? Her fotoğrafta her videoda sülük gibi yapışmış."

Bahar omzunun üzerinden arkasından gelen Kerem'e gülerek baktı. "O düne kadar yedekteydi. Dün akşam onu asillere almaya karar verince seni aramıştım. Ama acımasızca orta sahaya daldın, bir baktım ceza sahasındasın çoktan."

"Röveşatadan golü çaktım hem de."

"Öyle oldu gibi... Gel burası oda."

Bahar kapıyı açıp bir düşes odası gibi dekore edilmiş minnacık odasına Kerem de girdikten sonra kapıyı kapattı. Kerem tepesinde cibinliğin bile asılı olduğu biraz büyükçe olan ama yine de tek kişilik olduğu belli olan yatağa sırıtarak baktı.

"Yatağın tek kişilik ve biz aynı yatakta yatacağız," dedi eğlenen bir sesle. Çantasını yere, yatağın ayağının dibine bıraktı.

Bahar daha rahat bir şekilde onun birkaç adım gerisinde duruyordu. "Daha önce de aynı yatakta yatmıştık. Ayrıldıktan sonra bile. Yeni bir şey olmayacak."

"Evet... her seferinde sen ağzından salyalar akıta akıta sızmıştın."

"Ne ayıp... ne ayıp... kız arkadaşa öyle şeyler söylenir mi?"

Kerem gülerek Bahar'a dönüp onu belinden sardı ve hızla kendine çekip bedenlerini birbirine yapıştırdı. "Kız arkadaşa denmez ama dost da acı söyler, ne yapacağız?"

"En iyisi biz şu bir süre arkadaş olmama işini biraz daha uzatalım."

"Öyle diyorsan." Kerem mırıldandıktan sonra başını Bahar'ın boynuna doğru eğdi. Bahar Kerem'in rahat hareket edebilmesi için başını hafifçe eğerken tatlı bir mırıltı döküldü dudaklarından.

"Galiba İtalya'da aradığımı bulmuş sayılırım," diye mırıldandı. Kerem onu öpücüklerinin arasında "Hı-hı," diye yanıtladı.

"Bakalım seneler Mustafa Kerem Acar'a yatakta neler katmış?" diyerek birden Kerem'i göğsünden itti ve onun hazırlıksız yakalanarak yatağa düşmesine neden oldu. Bahar üstündeki paltoyu çıkarırken Kerem şaşkınca sırıtarak ona baktı yattığı yerden.

"Tarihin en hızlı ilişkisi bu herhalde."

"E seni tanıyacak pek fazla bir şey yok. Seninle çıkmak evliliğin onuncu yılından bir ilişkiye başlamak gibi neredeyse. Doğum gününü biliyorum, en sevdiğin rengi, uğurlu sayıyı, favori müzik grubunu, burcunu, tuttuğun takımı, koltukta otururken hangi pozisyonda durduğunu, solak olduğunu, kızdığında ne olduğunu, mutlu olduğunda ne olduğunu... Daha saymamı ister misin?"

"Eh... Yine de yataktaki yeni halimi bilmiyorsun."

Bahar onun üzerinde otururken ahlaksızca ama eğlenerek sırıttı. "Sen de beni son bıraktığında her şeyin misyoner pozisyonundan ibaret olduğunu sanan bir bakireydim. Belki ben de değişmişimdir?.."

Kerem acıyla yüzünü buruşturdu. Bu resmen bir işkenceydi. "Seni kaç defa rüyalarımda gördüğümü itiraf etmek zorundayım."

"Nasıl?" diye hayret ve merak karışımı bir tonla sordu Bahar. Üzerindeki bluzu kafasından sıyırıp çıkardığında sadece toz pembe renkli dantelli sutyeniyle Kerem'in üzerinde oturmaya devam etti. Kerem dudaklarını sımsıkı birbirine bastırırken nefes dahi almıyordu.

"Böyle şeyler yaptım mı?" diye sorarken Kerem'in de üstünü kendisine yaptığı gibi soymaya başladı. Kerem robotik hareketlerle ona yardımcı oluyordu fakat şu an tamamen hormonlarının esiri olduğu için mantıklı düşünemiyordu.

Kerem'in göğsünü çıplak bıraktığında yavaşça eğilip dudaklarıyla resmen ona işkence çektirmeye başladı. Uzun dalgalı saçları bir şelale gibi çıplak omuzlarından, Kerem'in çıplak tenine doğru dökülüyordu. Onun göğsüne dil darbeleriyle öpücükler bırakmaya devam ederken sırtındaki sutyenine uzanıp onun kopçasını açtı. Kollarından çekiştirerek çıkardı ve odanın bir yerlerine fırlatıp attı. Kerem onun elleriyle yaptığı her hareketi büyük bir dikkatle izliyordu. Şu anda eğildiği ve saçları önüne döküldüğü için göğüslerini göremiyordu ama...

Aklından geçirmeye kalmadan Bahar doğruldu. İlk anda dudakları ve dili teninden ayrıldığı için hayıflanacak gibi olsa da, Bahar uzun saçlarını omuzlarının arkasına atıp o muhteşem vücudunu açıkta bıraktığında dudaklarından oldukça sesli bir inleme kaçtı. Artık robotik halini bir kenara bırakması ve kontrolü eline alması gerektiğini beyninin bir yerlerinde biliyordu fakat bir türlü büyülenmiş halinden sıyrılamıyordu.

"Yıllar boyu göğüslerinin büyüdüğünü kendi kendime söylemiştim, şimdi yüzde yüz emin oldum," diyerek kendisi de doğruldu ve oturur pozisyona geçti. Sırıtarak kendisine bakan Bahar'ın sırtına doğru doladı kollarını. Kendi çıplak göğsünü onunkiyle sımsıkı yapışacak kadar vücutlarını birleştirdi.

"Bence büyümek sana yakışmış Erşi," dedi Bahar'ın gözlerine bakarken. Bahar'ın sırıtması daha romantik ve tatlı bir hal alırken ellerini uzatıp Kerem'in sarı saçlarının arasından geçirdi. "Sana da yakışmış Mirza Bey. İlk izlenimlerime göre daha iyi bir âşık olmuşsun."

Kerem uzanıp onun dudaklarına yapıştı. Elleri delicesine onun çıplak tenini okşarken dudakları, dili Bahar'ı talan ediyordu. Bahar'ın son zamanlarda kafasına takılan her soru yanıt buluyordu artık. 'Ya o senin için tek erkekse? Başka hiç kimse asla onun gibi hissettirmeyecekse?' demişti hep kendi kendine. Kerem haklıydı. Kerem onun tek doğrusuydu. Tek erkeğiydi. Hiç kimsenin onun gibi hissettirmesine imkân yoktu. İçi çekilir gibi, ruhu bedeninden ayrılır gibi, bu denli bir heyecanı kalbi kaldıramıyormuş ve bir kriz geçiriyormuş gibi hissettirebilecek tek adamdı Kerem. Resmen yüreğinden yayılan titreme tüm bedenini ele geçiriyordu. Bütün hücreleri birbirine çarparak sanki sıtma tutmuş gibi hissetmesine neden oluyordu. Adeta öyle bir soğuk vardı ki, içi üşüyordu...

Oysaki şu an teninden alevler çıkıyordu.

"Bunu gerçekten hemen istiyorsun değil mi? Yanlış bir şey yapmamızı istemiyorum aşkım." Kerem'in sesi isteksiz bir fısıltıdan ibaretti. Ama bunu inanarak soruyordu. Sadece cevabın olumlu olmasını istiyordu.

Bahar onun ensesindeki saçları okşamaya devam ederken "Evet," diye yanıtladı Kerem'i. Bunca zaman sonra onun dudaklarından kendisine hitaben bir aşkım duymak çok değişikti. Ondan senelerce bu hitabı duymuştu. Başka kadınlara söylerken... Ama nedense kıskanmıyordu. Bir şekilde bunun onlardan farklı olduğunu biliyordu. Kalbi de, zihni de emindi.

Kerem güzelce onun saçlarını tamamen yüzünden çekip toparlayıp bir tarafa aldı. Bakışları değişti. İçinden taşan arzuyu Bahar çok rahat görebiliyordu. Onun kararlılığı ve istekliliği karşısında alt dudağını seksi biçimde ısırdı. Kerem ahlamaya dönüşen bir nefes verirken ellerini Bahar'ın göğüslerine doğru götürdü. İkisini aynı anda avuçları arasına aldığında yüzde yüz emin oldu. Göğüsleri kesinkes büyümüştü.

Bahar gözlerini kapatıp başını geriye doğru atarken Kerem'in dudakları da otomatikman onun uzun boynunu buldu. Şahdamarına öldürücü darbeyi yaratacak bir öpücük bıraktı.

"Kerem... Ah... Lütfen," diye mırıldanırken onun kucağında hareket etmeye başladığını fark edemedi. Fakat Kerem çok net fark edebiliyordu Bahar'ın bu hareketini. Zira kendisi patlamaya yakın bir volkan gibiydi ve Bahar gibi depremsel bir tetikleyicinin hareketini hissetmemek imkânsızdı.

"Çok uzun zaman oldu Bahar. Bırak tadını çıkaralım. Acele etme..."

"Bundan sonra tüm zamanlar bizim Mirza Bey. Bu seferki hızlı olsa ne olacak ki?" dedi Bahar. Yarattığı görüntü umurunda değildi. Her şeyi ama her şeyi itiraf ederdi lakin neredeyse iki yıldır kimseyle yatmadığını Kerem'e ölse itiraf etmezdi.

Arkadaşlar böyle konularla dalga geçerlerdi.

"Uzun uzun senin tadına varmak istiyorum sadece. Yoksa benim de çok iyi durumda olmadığımı hissediyorsundur."

"Bilmem, emin olsam daha iyi olur aslında." Bahar'ın elleri Kerem'in pantolonunun düğmesini buldu. Titreyen elleriyle fermuarı ve düğmeyi çözmeye çalıştı. Kerem onun bu aceleci haline gülse de karışmadı.

"Uzan da rahat hareket edeyim Mirza Bey," diyerek onu yine göğsünden yatağa doğru itti Bahar. Dizlerini kıpırdatıp biraz ilerleyerek onun üstünde daha rahat bir pozisyon almaya çalışırken, kapının aniden açılmaya çalışılması, akabinde tokmağın zorlanmasıyla kısa ama şiddetli bir çığlık attı Bahar. Sol dizini panikle yatağın kenarına basmaya çalışırken dizi dar yatakta boşluğa geldi ve bu kez daha kısa ama daha yüksek sesli bir çığlıkla, müthiş bir gümbürtü yaratarak yataktan yere düştü. Murat kapının dışından "Bahar?! İyi misin?" diye seslendi. Bir kez daha kapıyı zorladı.

Kerem kocaman açtığı gözleriyle ilk anda Bahar'a bakakalırken anında yataktan yuvarlanarak kalktı ve yere Bahar'ın yanına indi. "Aman Allah'ım! Bir şey oldu mu? Bahar? Bir şey oldu mu?" diye panikle onun vücudunu kontrol ederek sessizce sordu. Kızcağız dikişlerden yeni kurtulmuştu.

"İyiyim... İyiyim..." diye geveledi Bahar poposunu sıvazlarken. "Çanağı acıttım biraz sadece ama o kadar kötü değil."

"Gel şuraya." Kerem onu kaldırmaya çalışarak yatağa oturtmak istedi. Kapıdaki Murat ısrarcıydı.

"Bahar kapıyı kırdırtma bana! Neyin var? Ne oldu?!" diye bağırdı.

"Şunu yollayayım, bana iki saniye ver." Bahar ayağa kalktığında poposunu sıvazlamaya devam ederek kapıya ilerliyordu ki Kerem arkasından şştleyince ona döndü. Yerden aldığı bluzu deyim yerindeyse Bahar'ın kafasına fırlattı. "Çıplak mı çıkacaksın adamın karşısına?" diye söylendi.

"Tamam tamam..." Bahar mırıldanarak bluzu giydi. Ardından kapının kilidini açıp sadece başını dışarı uzattı.

"Ne var Murat?" dedi acısının sesine yansımasına engel olmaya özen göstererek.

"Ne oldu az önce?"

"Yataktan popo üstü düştüm, bir şey yok. Niye geldin sen?"

"Akşam yemeği için pizza yiyeceğiz. Hadi hazırlan da gel."

"Siz tatlı yemeye gitmiştiniz zaten?"

"Evet?"

Bahar kafasını iki yana sallayarak Murat'ı baştan ayağa süzdü. "Nasıl fit kalıyorsunuz, anlamıyorum ki."

Murat güldü. "Biliyorsun... Levent de çok fit. Konserlerde üstsüz çalıyor falan. Haberin olsun diye söylüyorum... Hadi sen de ge— Bir dakika... İçeride biri mi var?"

Bahar'ın gözleri fal taşı gibi açıldı bir anda. "Sen—ne—hayır—ne alaka?" diye kekeledi.

"Sutyen giymiyorsun. Kim var içeride?"

Murat içeri girmeye yeltenince Bahar onu aslansı gücüyle göğsünden geri ittirdi. "Murat n'apıyorsun?! Gider misin?"

Murat huzursuzca durduğu yerde kıpırdandı. Sanki görebilecekmiş gibi içeriye bakınmaya çalışınca Bahar kapıyı iyice çekti.

"Yarın sabah ayrılacağımızı biliyor mu içerideki İtalyan aygırı?"

Bahar gözlerini devirdi. Tam ağzını açıyordu ki Murat yine konuştu. "Ayrıca bunu Levent'e yaptığına inanamıyorum! Eğer fırsat verseydin o da yatakta çok iyiydi. İki yıllık kuraklığını o müthiş bir şekilde dindirirdi... Ne istediğini bilmeyen bir azgın olmak senin gibi tatlış bir kıza yakışmıyor."

"Murat saçmalamayı kesip gider misin artık? Rahat bırak beni ya! İçeride İtalyan falan yok."

"O zaman en geç on dakika sonra aşağıda lobide ol. Pizza yemeye gideceğiz."

"Tamam, gider misin şimdi?"

Murat huzursuz bir şekilde Bahar'a baka baka kapıdan uzaklaşırken Bahar sinirli bakışlarla kapıyı onun arkasından çarptı.

Tekrar odaya döndüğünde Kerem'in kendisine kollarını göğsünde kavuşturmuş—ve kaslarını mümkün olduğunca şişirmiş—vaziyette kendisine baktığını gördü. Altında düğmesi açık pantolonuyla ve üstü tamamen çıplakken Bahar düzgün düşünemiyordu.

"İki yıl mı?" diye sordu ilk olarak Kerem. Vahşet bir durum duymuşçasına bir ifadeye bürünmesine rağmen gülmemek için alt dudağının sağ tarafını ısırdı ve kendini susmaya zorladı. Eliyle burnunu ovalarken Bahar'a birkaç adım yaklaştı. Bahar elini kaldırarak onu durdurmaya çalıştı. "Sakın bir laf bile etme Kerem. Seni üzerim."

Kerem sesli gülmesine mani olabilse de dudaklarının eğlenen bir gülümsemeyle gerilmesine engel olamadı. Bahar yerde duran paltosunu alıp Kerem'in koluna onunla vurdu ciddi ciddi. O anda artık Kerem kendini tutamadı ve sesli gülmeye başladı.

"Şimdi anlaşıldı ateş çıkarmaya yemin etmiş gibi sürtünmenin nedeni. Meğerse yanan senmişsin Fahriye abla ya."

"Kerem seni boğarım!" Bahar bağırırken Kerem onun darbelerinden kaçmak için yatağın üstünden atlayarak odada koşmaya başladı. Bahar da onun peşine takıldı. Kerem güldükçe sinirleniyordu.

"İtalyan aygırı olmasam da, bir Türk aygırı olarak seni mutlu etmeyi canı gönülden isterim. Ama bu geceden sağ çıkar mıyım, orası şüpheli... Sen benim iliğimi kurutursun!" Kerem kaçmaya ve gülmeye devam ederken susmuyor, uslanmıyordu. Bahar da yılmadan küçücük odada onu kıstırmaya çalışıyordu.

"Seni öyle bir lanetlerim ki, penisin fıstık yeşiline döner ve bir daha girdiğin hiçbir davayı kazanamazsın adam! Seni mahvederim!"

Kerem gözlerini hayretle irileştirirken "Hii! Aşk olsun!" diye sitem eder gibi bağırdı. Bahar onu yakalamak için yatağın üstünden atladığında atak yapıp tekrar kaçtı. Bahar daha fazla dayanamayıp yataktaki büyük küçük tüm yastıkları Kerem'e atmaya başladı. Hepsini de isabet ettirdi. Fakat Kerem ne sırıtmayı bırakıyordu, ne de yastıklardan bir şikâyeti var gibi duruyordu.

"Ben pizza yemeye gidiyorum! Artık burada kendinle oynarsın Kerem Bey! Gidip Levent'le iki flört edeyim de, gör gününü!"

Kerem Bahar'ın son cümlesiyle aniden irkilerek doğruldu. Elindeki yastığı yere bırakarak Bahar'a doğru koşturdu. Bahar bu esnada bluzunu üstünden çıkarıyordu. Yine o müthiş çıplak göğüsleri Kerem'in aklını başından aldı. Fakat Bahar'ın ağzından dökülen Levent kelimesi adeta kulaklarında çınladığı için, beyni sadece göğüsler konusuna odaklanamıyordu.

"O Levent'i doğduğuna pişman ederim. Duydun mu beni? Önce onu yakarım, sonra Murat'ı. Biraz bile içim sızlamaz."

Bahar sutyenini giymek için cebelleşirken "Murat'ın ne suçu var?" diye sordu. Kerem elini sallapati bir şekilde oynattı. "Asıl pislik o zaten! Sen ne yapıyorsan onun başının altından çıkıyor. Seni bunaltan geri zekâlı o çünkü."

Bahar en son bluzunu kafasının üzerinden geçirirken kaşları çatık bir halde bakıyordu Kerem'e. Ama bakışları analiz eder gibiydi.

"Ben gerçekten pizza yemeye gidiyorum. Geliyor musun?" diye sordu sinirli bir sesle.

"Pizza yedikten sonra otele gelip takılacaksak tamam." Kerem aynı Bahar'ın agresif tonuyla yanıt verdi.

"Tamam," dedi Bahar.

"Tamam!"

"Tamam!!!"

"Sevişeceğiz!"

"Sevişeceğiz!"

Bahar çantasını ve fırlattığı paltosunu almak için giderken Kerem yavaştan sırıtmaya başlayarak onun arkasından baktı.

Bu gece çok güzel olacaktı.

*/** W. Sheakespeare'e ait Romeo ve Juliet oyunundan alınmış replikler.
***Aşık Kerem'e ait "Nic'edeyim Gönül Senden" ve "Ala Gözlerine Kurban Olduğum" adlı şiirlerden dizeler.

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

439K 30.6K 31
En büyük arzusu kız kardeşiyle birlikte okuyabilmek olan sıra dışı bir genç kızın, hayali sevgilisi ya gerçekse!.. Bütün sesler sustuğun...
22.2M 903K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
2M 87.1K 68
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
184K 19.1K 50
"Yörünge" rock grubunun ele avuca sığmayan dört yakışıklısı onlar...Ama her biri kendi hikayesiyle aynı zamanda bizden biri... Cemil'in gizemli s...