GÜZEL GÜNLER KULÜBÜ

By sezgisalman

341K 30.6K 8.4K

Kerem: İyi bir avukat, deli dolu bir insan, mükemmel bir arkadaş. Bahar: Enerjik kişilik, sabırlı karakter, m... More

Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm (Final)

23. Bölüm

6K 546 104
By sezgisalman

Ekin, Ekin Bir'in kendisini buraya getirmesinin bir mucize olup olmadığına hala karar verememişti. Haziran'a talip olan yapım şirketinin düzenlediği bir partiye katılmışlardı beraber bu akşam. Bay Gizem Kutusu'nun bu parti için Ekin'e "Bana eşlik etmeye ne dersin?" diye sorması, asrın mucizesi olarak kabul edilesi bir durumdu Ekin'in nazarında. Şu anda aşırı derecede ünlü dizi oyuncusuna maruz kalıyordu. Milleti izlemekten kendi sevgilisinin nerelerde olduğunu merak etmeye ya da yalnızlıktan sıkılmaya vakti kalmıyordu.

İçeceğinin pipetinden dudaklarını ayırmadan suratının önündeki koca bardağın arkasına gizlenerek önünden gelen geçen ve kapsama alanında olan herkesi en ince detayına kadar incelemekten geri kalmıyordu. Göze göze geldiği—ki genelde yakışıklı erkeklerle geliyordu—insanlara gülümseyerek bakıyor, onlardan da yürek hoplatıcı bir gülümseme kopardıktan sonra bakışlarını başka yere çeviriyordu.

O kadar mutluydu ki küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordu. İyi ki Ekin Bir onu buraya getirmişti. Bu güzel bir adımdı onlar için. Konserleri falan saymazsa, beraber çıktıkları ilk kalabalık etkinlik sayılırdı bu.

Bulunduğu konumdan sıkıldığında kalkıp etrafta gezinmeye başladı. Bu vesileyle Ekin Bir'in de kaybolduğu yeri bulabilirdi. Bir iki arkadaşıma selam vereceğim deyip gitmişti ama yirmi dakikadır ortalıkta yoktu.

Avare avare ortalıkta yürürken partinin verildiği mekânın ön verandaya açılan büyük sürgülü cam kapılarının arkasında Ekin Bir'i gördü. Verandanın tırabzanlarına kalçasını dayamış, karşısında duran kadınla sohbet ediyordu. Oldukça keyifli bir sohbet ettikleri yüzlerinden belliydi.

Bu akşam Ekin Bir her zamankinden daha da iyi görünüyordu. Onu en son bu kadar özenli gördüğü zaman, Harun'un gece kulübünde çaldığı akşama denk geliyordu. Neris'le henüz ayrılmadığı zamanlardı. Koyu lacivert gabardin pantolonun üzerine, kiremit rengi bir gömlek giymiş, pantolonla aynı renk spor bir ceketle de uyumu tamamlamıştı. Kıyafeti Ebru'nun onayından bile yüksek puanla geçmişti. Saçları ve sakalları berberi tarafından özenle şekillendirilmişti. Ekin onu ilk gördüğünde çok uzun bir süre ağzını kapatamamıştı. Onun bu haliyse Ekin Bir'i çokça eğlendirmişti.

Bu konuyu sonuca bağlarsa; Ekin Bir'in hem fiziksel, hem de ruhsal olarak bu kadar iyi olduğu bir günde, birden aşırı derecede sosyalleşmeye başlaması ilk kez şu an Ekin'in kafasını karıştırıyordu. Haftalardır çıkıyorlardı ve bu adam her ne kadar psikolojik olarak mutlu görünse de ve sürekli Ekin'i mutlu edecek şeyler yapıyor olsa da, kişisel anlamda berduş halini korumaya devam etmişti. Ekin ilk başta onun bu özenini yapım şirketine iyi görünmek istiyor oluşuna bağlamıştı ama şimdi bu sosyallik biraz düşündürücüydü. Dakikalardır kayıptı ve Ekin onu çat diye bir kadınla konuşurken buluyordu. Hem de fazlaca güzel bir kadınla.

Ve bir yerlerden tanıdık olan bir kadınla!

Çaktırmadan sürgülü cam kapının kenarına yaklaşarak duvara dayanıp ikiliyi gözetlemeye başladı. Kadının kim olduğunu çıkarmaya çalıştığı sırada, yüzünde sanki acı çekiyormuş gibi bir ifade vardı. Kadından tarafa bakıyordu, fakat yüzler biraz karanlıkta kalıyordu. Birazcık kıpırdasa belki...

Evren, Ekin'in isteğini duymuş gibi kadının gürültülü bir kahkaha patlatarak öne doğru eğilmesini sağladı. Lakin bu fırsatın bedeli, kadının gülerken elini Ekin Bir'in koluna koyması ve çaktırmadan ona doğru iki adım daha yaklaşması oldu. Ekin'inse kadının yüzünü görmesiyle bu gece ağzı ikinci kez şokla açıldı.

Bu kadın Ekin Bir'in eski sevgililerinden biri olan meşhur bir gazeteciydi. Genelde siyaset, politika gibi konular üzerine köşe yazıları yazmasına rağmen, Ekin Bir'in her kitabı çıkışında onun kitapları hakkında uzun yazılar yazardı. Türkiye'nin en çok okunan, sayılı köşe yazarlarından biriydi. Tabii ki de çok zeki, seksi ve güzeldi. Ekin Bir'in eski sevgili defterindeki herkesin sahip olduğu bu kalıplaşmış özelliklere sahipti. Kadın en uzun ilişkilerinden biriydi, hatta belki de en uzunu buydu. Şu an fellik fellik zihnini arasa da, Ekin Bir'in bundan uzun süren bir ilişkisi aklına gelmiyordu. Bilinen yoktu en azından.

Gerçekten ne yapacağını bilemiyordu. Yanlarına gidip onları ayırmayı istiyordu biraz... Biraz da gidip Ekin Bir'e kızgın kızgın bakmak istiyordu. Ama ayakları olduğu yere çivilenmiş gibi kıpırdamadan orada duruyordu. Ne konuştuklarını da acayip merak ediyordu.

Belki de kendisine hiç yakışmayan bir davranış olacaktı ama onları gizlice dinlemeyi de istiyordu.

Bir anlığına ne yapabileceğine bakmak adına etrafına bakındı. Bu sürgülü kapının aynından sol tarafında az ilerisinde bir tane daha vardı. O tarafa doğru hızla ilerleyip dışarı baktı. Birkaç kişilik gruplar halinde sigara içen insanlar vardı. Belki onların arasına karışmak bahanesiyle bu kapıdan çıkıp, Ekin Bir'le kıza doğru yanlayabilirdi. Nasılsa Ekin Bir'in arkası dönük kalacaktı kendisine.

'Sen iyice yoldan çıktın bu adam yüzünden kızım. Hiç böyle değildin. Hiç...' diye içinden kendi kendine kızarak dışarı çıktı. Bir de hava deli soğuktu yani. Sırf sohbet için dışarıda durmak akıllı işi değildi.

Kötü bir yancı gibi tırabzanlara dayandı ve telefonuyla ilgileniyormuş gibi yaparken yavaş yavaş sohbet eden ikiliye yaklaşmaya başladı. Yaklaştıkça kadının cümlelerinin arasına kattığı kahkahaları kulaklarına çalınıyordu. Kadının gülüşünü duydukça iyice siniri bozuluyordu.

"Demek yeni kitabı okumamıza daha vakit var?" Ekin'in kadından net olarak duyduğu ilk cümle bu oldu. Gözleri telefonunda—ara ara muhabbet kuşlarına doğru kayıyordu tabii—kulakları yanındaki ikilideydi.

"Şu anki gidişata göre biraz daha var. Hala İrfan abiyle yayınevi mi açsak, yoksa bir yerle mi anlaşsam, karara varabilmiş değilim. Önce ona karar vermem lazım, sonrası kolay olacak."

"Anladım. Yayınevi kurma konusunda seni düşündüren ne? Sen normalde böyle değilsindir. Bu tarz konularda kararlı olursun."

Ekin, Ekin Bir'in kafasını sallayarak biraz bahçe tarafına çevirdiğini görünce açık saçlarıyla yüzünü kamufle etti. Ekin Bir arkasını dönerse büyük sıçmıştı.

Kadının yayınevi açma muhabbetini biliyor olması da ayrı bir şaşırtıcıydı. Ekin bile zorla öğrenmişti böyle bir fikrin var olduğunu... İşte! Hep böyle yapıyordu bu adam!

"Son zamanlarda biraz kararsızım. Hayatımda, her konuda... Kafam çok dolu... Düşünmem gereken çok şey var. Kendimi tanımakta bile güçlük çekiyorum bazen. Aynanın karşısına geçip bana ne oldu diye sorguluyorum."

Ekin çok az başını Ekin Bir'den tarafa çevirdi. Yüzünü görebileceğinden değildi tabii ama şu an onun yüzünü görmeyi çok isterdi. Bu sözleri bir de gözlerinin içine bakarak tekrar etmesini. Ne demekti şimdi tüm bunlar?

"Sakın Neris yüzünden deme bana? Hayatında ilk kez aldatıldın diye bu triplere giriyor olamazsın?" Kadının sesinde ilginç bir korku tınısı vardı. Ekin bu tınıya anlam verememişti. Tıpkı konuşmalara veremediği gibi.

"Ben kadınları kafama takacak adam değilim. Kızarsam kendime kızarım ancak, biliyorsun."

Kadın yine güldü. "Doğru... zamanında beni bile biraz kafana takmadın. Oysaki azıcık taksaydın zil takıp oynayacak, koşarak sana geri gelecektim." Sözleri bittikten sonra bir kez daha kıkırdadı. Ekin Bir de bu kıkırdamaya katıldığında Ekin'in yüreğinde bir şeyler oldu. Olanlar hoş şeyler değildi.

"Şimdi hayatında birileri varmış galiba. Geçenlerde bir haber gördüm ama sana bir türlü sormaya fırsatım olmadı." Kadının eşelediği bu konu Ekin'in bir kez daha kendine gelerek kulak kabartmasına neden oldu.

"Evet," dedi Ekin Bir sesine yansımasına engel olamadığı heyecanlı bir tonla. "Çok şey borçlu olduğum biri. Beni güzel zamanda yakaladı. Kendi karanlığımda tekrar boğulmadan müdahale etti."

İkilinin arasında derin bir sessizlik oldu. Ekin aslında güzel olan bu sözlerin anlamını ve Ekin Bir'in söyleyiş heyecanını düşünmesine rağmen, iyi hissedememişti. Bunların, kendisinden bahsedildiği zamanda duymak istediği şeyler olduğuna emin değildi.

"Sanki sevgilinden değil de psikoloğundan bahsediyorsun, farkında mısın? Hala bunu kabul edebilen kadınlar var mı?"

'Hay ağzına sağlık ya!' diye bağırdı içinden Ekin. Kadın doğru söylemişti. Resmen sözlü olarak Ekin'in şu anda hissettiklerine tercüman olmuştu.

"Boş ver Nihan. Bu konuları seninle konuşmayı sevmiyorum, biliyorsun."

"Ama ben de senin aşk hayatını kurcalamaya bayılıyorum! Sen de bunu biliyorsun. Bir açık sezdiğim an aradan sızacağım çünkü!"

Kadın tekrar keyifli bir kahkaha atınca, Ekin daha fazlasını duymak istemediğine karar vererek tırabzanlara tutunarak gerisin geri geldiği yoldan içeri geri yürüdü. Şu ana kadar kafasında tek tük pürüzler taşımıştı, Ekin Bir'e olan sevgisi sayesinde bunları görmezden gelmeyi başarmıştı. Fakat artık bu pürüzler göz ardı edemeyeceği kadar çoğalmışlardı.

Adamı karşısına alıp konuşması gerekiyordu.

Şaşkın ve dalgın bir halde salonun içinde yürürken bu işi nasıl yapabileceğini düşünüyordu. Böyle bir konuşmayı becerip beceremeyeceğinden emin değildi. O kadar cesaretli bir insan olmamıştı hiçbir zaman. Belki de çocuklarla konuşmalıydı. Ekin'e iyi akıl verirdi onlar.

Dakikalardır önüne bile bakmadan yürürken, aniden arkasından dokunan elleri hissettiğinde yerinde sıçrayarak arkasını döndü. Korku dolu bir ifadeyle Ekin Bir'e bakınca, Ekin Bir Ekin'in ifadesini garipseyerek güldü.

"Ne bu korku böyle buğday tanesi? Sadece omzuna dokundum."

"Dalmışım. Uzun süredir yoktun ortalıkta? Nerelerdeydin?" Biraz blöften zarar gelmezdi.

"Bir sürü arkadaşıma rastladım, hepsiyle ayrı ayrı sohbet uzun sürdü... Kusura bakma küçük buğdayım. Niyetim seni yalnız bırakmak değildi. Aslında seni de çağıracaktım yanıma ama hiç göremedim ortalarda."

Her zamanki gibi yalan söylemiyordu ama üstünkörü bir cevap verip durumu geçiştiriyordu. Ayrıca Ekin'i nasıl ortalarda görememişti? Ekin onu verandada yakalamadan evvel tüm salonu tavaf etmişti.

Ekin Bir, Ekin'in bi tuhaf göründüğünü fark etmişti. Ne oldu diye sormak istiyor lakin Ekin'in huzursuz hali yüzünden ona bir şey demeye korkuyordu.

Bunun yerine onu yumuşatmak için başka bir yol denemeyi seçti. Arka fonda çalan tatlı şarkıya birkaç saniye kulak kesildi. Ardından karşısındaki ufak tefek dünyalar güzeli kadına "Dans etmek ister misin?" diye sordu.

Ekin, Ekin Bir'e baktı, ardından bakışlarını piste çevirdi. Nihan denen kadın pistte biriyle dans ediyordu.

"Yok, şu an istemiyorum. İçecek bir şeyler alsam daha iyi," diye yanıtladı Ekin Bir'i. Ekin Bir bu önerisinin reddedilebileceğini hiç hesaba katmamıştı. Bu ilk kez oluyordu. Bu kız dünyanın en uyumlu ve sevgi dolu insanıydı. Ne olmuştu ki şimdi? Birkaç dakika yalnız kaldı diye surat yapıyor olamazdı. Surat yapıyor gibi de bir hali yoktu gerçi. Yüz ifadesi çok normaldi.

"Ben alayım sana, beni bekle burada," dedi Ekin Bir. Ekin başını tamam anlamında sallayıp yanındaki kokteyl masasına yaslandı. Bara doğru giden Ekin Bir'in arkasından baktı. Ciddi anlamda şu an kendini hüzünlü hissediyordu. Hiç böyle olacağını düşünmemişti. İlk başta, Ekin Bir'le kendisi mükemmel sorunsuz bir çift olabilirlermiş gibi hissetmişti. Çünkü ikisi de aynı dünyanın insanıydı. Adları bile aynıydı. Birbirleri için yaratılmışlardı onlar.

Görünene göre, durum o kadar kolay değildi.

***

Ebru çocuklara İsviçre tatilinin en çılgın detaylarına kadar anlatmak zorunda kalmıştı çünkü bu konuda ciddi baskı görmüştü. Bahar resmen her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatana dek evden gitmeyeceğini söylemişti. Kerem, Ekin ve Harun da hemen bu konuda destek çıkmışlardı Bahar'a.

Jakuzide güneşin doğuşunu izleme muhabbetini anlatırken keyifli bir şekilde ona takıldılar. Ekin gözlerini kısarak iki kuzeni süzüp, "Bu aralar Demiral ailesi az değil," diyerek oraya Ebru'nun bilmediği bombayı bırakıverdi. Ebru, Ekin'in ne demek istediğini anlamak adına Çağatay'a dönüp ondan bir açıklama beklercesine suratına baktı.

"Herkes öğrenip konuyu yeterince deştiğine göre sana söylemekte de bi sakınca yok. Geçen akşam müvekkilimin karısıyla öpüşmek gibi bir talihsizliğe imza attım," dediğinde Ebru az kalsın elindeki bardağı düşürecekti. Şok içinde kuzenine bakıyordu.

"Biraz alkol, uzun süredir biriktirilen elektrik ve bir öküzün sakarlığının sonucunda kaçınılmaz bir öpüşmeydi. O da beni düşünüp duruyormuş, muhtemelen bunu itiraf ettiğinin farkında değil, hatta belki de öpüştüğümüzü bile hatırlamıyor ama..."

Ebru buna sevinse mi üzülse mi bilemiyordu. Çağatay'ın kalıcı bir ilişkisi olmasını, eskisi gibi sevmesini en çok isteyen insanlardan biriydi. Onun kaç gece kâbuslarla uyandığını, ne zorluklar çektiğini; onunla aynı evde yaşadığı için bilen nadir insanlardandı. Çağatay Berna'dan önce daha pervasız, daha rahat bir adamdı. Fakat ondan sonra daha içine kapanık, sessiz sakin birine dönüşmüştü. Kolay kolay kimseyi kalıcı olarak hayatına almıyordu.

"Sanırım bu konuda en rahat nasihati ben vereceğim sana. Kadının evli olması hoş bir durum değil tabii ama o da boşanıyor. Kötü hissettiğin her an bu gerçeği aklına getirdiğinde biraz rahatlayabiliyorsun."

Çağatay huzursuzca ensesini kaşıdı. "Doğru diyorsun da, tek sorun boşanma aşamasında olan evli bir insan olması değil. Benim davamdaki karşı taraf olması da olayı nahoş kılan bir ayrıntı." Ardından omuz silkerek arkasına yaslandı. "Aman bir şey olacağından da değil yani. Boş verin kapatın bu konuyu. Kadınla sadece tesadüf üzerine karşılaşıyoruz zaten."

Çağatay konunun kapanmasını istediğini net bir şekilde belirtince Ekin hemen bu konuda bir şeyler yapmaya karar verdi. Bacak bacak üstüne atıp öne doğru eğilerek dün akşamki sıkıntısından bahsetmeye ve arkadaşlarının fikrini almaya karar verdi.

"Size bir şey soracağım," dedi. Bütün kafalar sessizleşerek ona döndü bir anda.

"Ekin'deki beni rahatsız eden gizemlilikten haberiniz var. Erkekler bazen gizemli olmayı sevebiliyor konusunda anlaşmaya varmıştık," derken Çağatay, Harun ve Kerem'e baktı. Üç adam da aynı anda kafalarını salladılar.

"Dün akşam bu gizemliliğin biraz yalancılığa dönmeye başladığını hissettim. Sanırım bu normal değil?"

Bu kez salondaki diğer beş kişi de garip gurup sesler çıkararak "Yo yo yo! Hayır canım! Ne alaka!?" şeklinde tepkiler vermeye başladılar. Rahatlamak için onlarla konuşan Ekin, bir anda daha endişeli bir hal aldı. Tırsmış bir şekilde "Sanki beni geçiştirmeye çalışıyormuş gibi hissediyorum çoğu zaman. Üstünkörü cevaplar verip konuyu kapatıyor. Dün mesela beni salonda arayıp bulamadığını söylediği zaman dilimi içerisinde, ben salonun içinde kanepe bulmak ve yakışıklı ünlü erkekleri görmek için at koşturuyordum. Bulamaması imkânsızdı," dedi. Ardından konuşmaya devam etti. "Beni aradığını söylediği bu süre içerisinde ben de onu gizlice biraz izledim."

Harun sinsi bir ifadeyle gülümsedi. "Sen de az değilmişsin,"

"Ee adamı eski sevgilisiyle tatlı bir sohbetin içinde yakalayınca mecburen azıcık dedektiflik yapmam gerekti."

"Hangi eski sevgilisi? Şu aldatan şıllık mı?" diye sordu Ebru.

"Hayır! En arkadaş kalmaması gereken sevgilisiyle arkadaş kalmış görünüşe göre. Şu meşhur köşe yazarı olan kadın var ya. Nihan bilmemne—"

Çağatay tek kaşını kaldırarak Ekin'i tamamladı. "Nihan Dağlı?"

"Evet o... ya bi kere zaten eski sevgiliyle görüşmek ne demek ben bunu anlamıyorum!?" Ekin sinirle sorgulayarak kaşlarını havalandırdı. Tek tek herkese bakarken tüm kafaların yan yana oturan Bahar'la Kerem'e döndüğünü fark edince o da o tarafa baktı. İki arkadaşı da, şaşkın ve kafaları karışmış şekilde Ekin'e bakıyorlardı. Ekin hemen durumu toparlamaya çalışarak "Onu kast etmediğimi biliyorsunuz. Ekin'in eski sevgilisi sıradan bir eski sevgili değil," diye açıkladı durumu.

"Zeynep Çınar gibi." Bahar kendinden emin tavırla başını aşağı yukarı sallıyordu. Ekin de hemen heyecanla Bahar'ı onaylayarak eliyle onu gösterdi. "Aynen aynen!!! O durum gibi bir durum bu. Sizinki gibi değil. Birbirleriyle konuşurlarken kadın sürekli sevgili oldukları zamanlara atıf falan yapıp duruyordu. Siz öyle değilsiniz ki! Bunu geçmişinizde bırakmayı başarmışsınız. Bu kadın net bırakamamış, belli. Ben Ekin'in yerinde olsam arkadaş kalmayı başaramazdım öyle bir durumda."

"Peki sen bunu ona söylemedin mi? Bu rahatsızlığını?" diye sordu Kerem.

"Hayır. Henüz değil... Size de onu soracaktım. Ne yapacağım ben? Acayip rahatsızım artık."

Kısa bir sessizlik anından sonra Bahar "Yapılacak şey açık yani. Ekin'le konuşman lazım. Artık bu gizemliliğin seni rahatsız ettiğini falan söyle. Lafı muhtemelen 'sen beni mi gözetliyorsun'a getirecek ama, beni aradığını söylediğin zamanlarda eski sevgilinle kaynatıyordun de. Neden bunu sana söylemediğini sor," dedi. Diğerleri de kafalarını sallıyorlardı Bahar'ın sözlerine.

"Siz de açık açık konuş diyorsunuz yani?" diye sordu diğer arkadaşlarına bakarak. Onların onayından sonra içi biraz daha rahatladı. Şimdilik zaten konuşmaktan başka bir çare görünmüyordu. Sonuçta Ekin, Ekin Bir'in diğer sevgililerine benzemiyordu. Aradaki farkı öğrenmesi gerekiyordu...

Bu konu da dağılıp tekrar havadan sudan muhabbet etme moduna döndüklerinde, oturduğu yerde kıçında pireler varmış gibi kıvranıp duran Harun, bardağının üzerinden sürekli arkadaşlarının hallerini falan kontrol ediyordu. Şimdi tam sırası olmalıydı. Sıla'yı söylemişti, söylemişti. Bir daha böyle fırsat eline geçmeyebilirdi. Hazır aşk meşk mevzuları günün anlam ve önemini oluştururken bir şeyler yapmak lazımdı.

"Benim de size söylemem gereken bir şey var. Artık saklamasam iyi olacak." Uğultu arasında Harun'un konuştuğunu duyan diğer beş kafa bir anda sessizleşerek Harun'dan yana döndü. Harun bir saniye içinde tüm ilginin kendisi üstüne toplanmasına her ne kadar alışkın olsa da, söyleyeceği şeylerden ötürü şu an biraz huzursuz hissediyordu.

"Bunu size söyleyeceğim ama kesinlikle dalga geçmek yok, tamam mı? Söz verin!" diye baştan peşin peşin koşulunu bildirdi. Beşli iyice garip garip bakmaya başladı Harun'a.

"Benim bir kız arkadaşım var," dedi. Gözleri hepsinin üzerinde hızlıca geziniyordu. Buraya kadar tabii ki de sıra dışı bir tepki yoktu.

"Bu sık sık olan bir durum. Neden böyle törenle söylüyorsun ki şimdi?" dedi Kerem. Gülüşmeler yükseldi bir an için.

"Bu seferki durum biraz farklı. Kendisi benden biraz... küçük."

Çağatay tereddütle kaşını kaldırarak "Ne kadar küçük?" diye sordu. Yüzünde hala az önceki gülüşünden kalma izler vardı.

"Yirmi iki yaşında," dedi Harun. Korkuyla yutkunarak tepkileri beklemeye başladı. Aslında daha önce yirmili yaşlarının başlarında olan kızlarla takıldığı olmuştu. Hiçbiriyle sevgili olmamıştı, çoğu tek gecelik ilişkilerdi. Harun'un o yaşta bir kıza çok uzun süre tahammül edebileceğine inanmıyordu normalde grup. Gerçi Harun da kendine inanmıyordu ya, Sıla sistemini altüst etmişti. Üstüne üstlük o tek gecelik ilişkisi olan yirmilik kızlardan da çok çok başka bir kulvardaydı. Daha zoruydu. Buna rağmen ona muhtaçmış gibi hissediyordu kendini.

Bu kız sistemini altüst etmemişti. Sistemin ağzına sıçmıştı baya.

"Evet arkadaşlar. Harun dünya üzerinde yaşıtı olan tüm kadınları bitirdiği için yaş sınırını düşürmek zorunda kaldı." Bahar'ın sözlerinin üzerine bir kez daha kahkahalar yükseldi Demiralların salonunda. Herkes gülerek konu hakkında yorum yaparken Harun ağızlardan çıkan her alaycı sözü bir kenara yazıyordu. Hepsini yedirecekti zamanı gelince.

"Hamburger yemeye gidiyor musunuz?" diye sordu Kerem. Harun suratını astı.

"Okuldan falan alıyorsun herhalde arada?" Ekin cici kimliğini korumaya çalışıyordu fakat yine de muziplik yapmaktan kendini alamıyordu.

"On iki yaşında demedim farkındaysanız, yirmi iki dedim."

Ebru elinin tersini ağzına kapatarak gülüşünü saklamaya çalıştı. Harun'un hali de olaya ayrı bir komiklik katıyordu. Ona baktı mı gülesi geliyordu.

"Kim ki bu kız?" diye sordu. Harun Ebru'nun sorusundan sonra Bahar'a baktı. Aralarında on-on beş saniye süren manidar bir sessizlik yaşandı. Bahar'ın ifadesi birden değişti. Şok içinde kısa ve tuhaf bir çığlık atarak, elini, açılan ağzına siper etti. Kahverengi gözlerini kocaman açmış ve Harun'a kitlenmişti.

"Ciddi olamazsın?!" diye bağırdığında belirsizliğe daha fazla dayanamayan Ebru, Ekin, Çağatay ve Kerem grubu; bir yanıt beklercesine bir Bahar'a, bir Harun'a bakıyorlardı. "Ne?" "Kim?" "Neler oluyor?" diye soruyorlardı sürekli.

"Nasıl bana çaktırmazsınız?!" Bahar'ın bağırmaları bitmiyordu. Harun alt dudağını kemirerek bakışlarını önüne eğdi. Tekrar kafasını kaldırdığında aval aval bakmakta olan dörtlüye "Sıla'yı biliyorsunuz. Arada sırada Bahar'a işler konusunda yardım ediyor. Özellikle dijital iletişimle ilgili şeylerde," diye açıkladı.

Salona yine bomba düşmüş gibi bir sessizlik hâkim oldu.

"Sıla ve sen... Harun o iş baya imkânsız değil mi? Sıla çünkü... ne bileyim... biraz mutaassıp bir ailesi var sanki..." diye sordu Bahar.

Harun kafasını hayır dercesine iki yana salladı. "Neredeyse Ebrular kadar eski bir şeyden söz ediyoruz."

Yine kendine bakan tüm gözler irileşti. "Sen bunu bize şimdi mi söylüyorsun?" diye sordu Ekin. "Tüm o saçma sapan erken kalkmalar, süslenmeler... Bunun için miydi?"

"Evet. Alışılmışın dışında bir ilişki yaşadığım doğru. Ama en az sizin kadar mutluyum. Keyfim yerinde. O yüzden yaş muhabbeti konusunda dalga geçmeden önce bunu göz önünde bulundurun, olur mu?"

Ebru kıyamayarak baktı Harun'a. "Pekâlâ. Sen mutluysan tabii ki de destekleyeceğiz," dedi güven verircesine. Kerem de diğerleri gibi kendini şefkatle bakmaya zorladı fakat en nihayetinde dayanamayıp "Özür dilerim, ben de destekliyorum ama izninle şimdi biraz güleceğim," diyerek iki büklüm olarak gülmeye başlayınca Çağatay da güldü. Bahar da sırıtmaya başladı. Ekin saygısızlık etmiş olmamak adına elleriyle yüzünü kapadı.

Harun yine yüzünü asarak oturduğu yerden kalktı ve balkona çıkıp bir sigara yaktı. Neyse ki giriş kısmını halletmişti. Bundan sonrası da bir şekilde geçerdi herhalde. Elbet alışacaklardı. Sıla'yı tanıyınca seveceklerdi. Bahar seviyordu. Diğerleri de severdi, adı gibi emindi. Zira Sıla sevilmeyecek bir kız değildi ki.

***

Mahkeme salonundan çıktığı an gözlerini kapatarak derin bir nefes verdi. Bitmişti işte. Bundan sonra daha fazla hata yoktu. Yanlış yoktu. Özgür bir adam olarak istediğini yapma hakkına sahipti. Ebru'ya sarılırken, onu öperken, ona dokunurken vicdanıyla garip bir münakaşa içerisine girmesine gerek yoktu.

Avukatı karşısında durup kolunu sıvazlarken gülümseyince o da karşısındaki kadına gülümsedi. "Boşanma davaları tatsızdır derler ama senin için iyi bir gün bugün. Beklediğimizden de kolay oldu. Hadi geçmiş olsun." Aslı Aybige'nin yüzünde her zaman rastlanmayacak türden bir gülümseme vardı. Avukatını bile kendisine göre seçiyordu. Az gülümseyen... Belki de daha çok gülümsemeleri gerekiyordu. Neyse ki kendisi bu sorunu Ebru sayesinde yavaş yavaş atlatıyordu.

"Teşekkürler. Tüm yardımların için."

Aslı Aybige dik duruşunu hiç bozmadan çenesini biraz daha yukarı kaldırarak ciddi ciddi baktı Burak'a. "Görevimiz Burak Bey," dedikten sonra çaktırmadan muzipçe göz kırptı. Son kez Burak'la el sıkıştıktan sonra oradan ayrıldı. Burak'ın görüş alanında sadece kendi avukatıyla görüşmekte olan Neslişah kaldı. Yoğun adliye koridorlarında Neslişah, her ortamda olduğu gibi dikkat çekmeyi başarıyordu.

Neslişah'ın gözü kendisine bakan Burak'a kaydığında hanımefendi duruşunu hiç bozmadan avukatıyla vedalaşıp gülümseyerek artık eski kocası olan adama baktı. Burak birkaç adımda onun yanına geldikten sonra beraber çıkışa doğru ağır ağır yürümeye başladılar.

"Böylesinin bize daha iyi geleceğine inanıyordun. Şu ana kadar ben pek faydasını göremedim açıkçası. Basın açıklamasından beri gittiğim her ortamda üzerime üşüşen üçüncü sınıf, orta yaşlı, kadın avcısı iş adamları dışında hayatımda pek bir değişiklik yok... Senin ilerisi için planın nedir?"

Neslişah'ın alayla söylediği bu cümlelerden sonra Burak bir an için onun tüm bu süreçteki kızgınlığına biraz anlam vermeye başladı. Ailelere açıklama yaparken çok destek çıkmamasının nedeni yalnız bırakılmış olması olmalıydı. Bu tatsız durumlarla başa çıkabilecek güce sahipti oysaki Neslişah. Bu pis akbabaların iğrenç ilgisinin üstesinden çok rahat gelebileceğini biliyordu Burak.

Ebru'yu nasıl öğrenecekti acaba? Kendisi söylemeli miydi zamanı gelince? Yoksa akışına mı bırakmalıydı? Buna bir türlü karar veremiyordu işte. Neslişah'ı ilgilendiren bir durum değildi artık bu ama... yine de işte önemsemeden duramıyordu. Bu kadınla kazasız belasız geçmiş kaç senesi vardı. Yadsınamazdı.

"Bundan sonra daha plansız yaşayacağım. O yüzden ilerisi için pek bir şey düşünmedim." Burak kısa bir sessizlik anından sonra yanında yürüyen Neslişah'a baktı. "Sen benim için her zaman çok önemli olacaksın Neslişah. Biz kötü ayrılmış değiliz, çok şey paylaştık seninle. Ne olursa olsun, zorda kaldığın bir şey olduğunda yine ilk bana gelmeni isterim. Tabii kendine yeni bir hayat kurup güzel bir yol çizmeni de isterim. Kendini kapama. Orta yaşlı avcılardan kurtulduğunda, eminim bir yerlerde sevebileceğin bir adam göreceksin."

Neslişah omuz silkerek güldü. Merdivenlerin başına geldiklerinde durup Burak'tan tarafa dönerek onun gözlerinin içine baktı. "Ben senin kadar rahat olamadım ne yazık ki bu konuda. Önce bundan sonra hayatımda senin olmadığın gerçeğine alışmam ve seni unutmam gerekiyor. Ki, kalbimi başkasına açayım." Burak'ı baştan ayağa süzdükten sonra "Belli ki sen çoktan bu konudaki tüm sorunlarını gidermişsin," diye ekledi. Aceleyle ona veda edip merdivenlerden indi ve gözden kayboldu. Burak bir süre merdivenlerin başında kalsa da hızlıca kendine gelmeye çalışarak o da adliyeden çıktı. Gidip güzel haberi sevdiği kadınla paylaşması gerekiyordu.

***

"Oha oha oha! Ne demek dört ayrı gayrimenkul, ayda yüz elli bin lira nafaka! Çüş bu kadın resmen adamı söğüşlüyor! Ulan sanki ihtiyacı var... Zaten milyon dolarlık serveti var kendi ailesinin... Utanmadan bi de eski eşinden o kadar para mı alıyorsun?! Ay Bodrum'da özel bir koydaki koskoca yazlık evi vermiş ya... Of güzelim ev, yazıktır günahtır."

Bahar çoktan internet haberlerine düşmüş olan boşanma davası sonuçlarını Ebru'nun odasında okuyordu. Ebru'nun açıp bakmaya cesareti gelmemişti. Bahar'dan onların resmen boşandığını duyana kadar rahatça arkasına yaslanamamıştı. Anlaşmalı boşanma olsa ve her konuda mutabakata varılmış olsa da, her zaman bir pürüz çıkma ihtimali vardı. Sırf bunun endişesi yüzünden Ebru bugünü çok zor geçirmişti.

Şimdi Bahar sonuçları okuyup Neslişah'a tüm sülalesini kapsayan küfürler ederken Ebru ilginç bir şekilde kadının adına üzülüyordu. Ve kendisine bile tarif edemediği bir şekilde garip hissediyordu. Suçluluk duygusu her zamanki gibi vardı. O konuda bir şey yapamıyordu maalesef. İçindeki bir parçası, kadına gidip karşısına geçip ondan özür dileyerek durumu anlatmak istiyordu. Onca zamanın hatırı vardı. Yüz yüze bakmışlardı kaç sene. Her ne kadar Burak'ın boşanmasının direkt sebebi Ebru olmasa da, Burak boşanır boşanmaz onunla olanın Ebru olması, Neslişah'ın açısından bakıldığında hoş değildi. Acaba öğrendiğinde neler olacaktı?

"Abi ayda yüz elli bin nedir ya?!" diye ağlayan bir sesle bir kez daha isyan etti Bahar elindeki telefonda bir şeyleri yakınlaştırarak büyütürken. Suratını iyice telefonun içine soktu.

"Bahar. Bu insanların on senelik bir evlilikleri, çocukluklarından süregelen bir aile dostlukları, sekiz yaşında da bir oğulları var. Yüz elli bin az bile. Usulen, Can için alıyordur onu."

Bahar Ebru'ya gözlerini kısarak baktı. "Ebru ne rahatsın sen. Bu adamla ciddisin ve evlenme ihtimalin yüzde yetmiş beş falan şu an. Eğer evlenirsen bu kadın hep hayatında olacak. Farkındasın inşallah?"

Ebru oflayarak elleriyle yüzünü kapatıp masasına adeta çöktü. Neslişah gerçekten sonsuza kadar hayatlarında olacaktı. Kadın, Burak ve Ebru'nun beraber olduğu fikrine asla alışamazsa Ebru'nun vicdanen çok çekeceği vardı. Bu durumdan tek kurtuluşu, kadının da başkasına âşık olup evlenmesiydi. Ancak o zaman Ebru'nun içi rahat ederdi.

"Tamam tamam. Yeter bu kadar dost acı söyler nutku sana. Biraz da güzel kısımlarının tadını çıkaralım. Gidip birer ellilik gömerek kutlasak mı bu durumu? Ekin'i de arayayım hemen. Hatta çocuklar da müsaitse—"

"Dur Bahar dur, ben hala durumu kutlayacak seviyeye gelmedi—" Ebru'nun sözü kapının çalınmasıyla kesildi. Kapı açılıp içeri Sinem girince dikelip ona baktı. "Ebru. Burak Bey geldi. Seni sordu. İçeride mağazada bekliyor."

Ebru kafasını yavaşça Bahar'a çevirip onunla birkaç saniye süren dramatik bir bakışma yaşadı. Bahar pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. "Hadi git git. Artık onunla kutlarsın."

"Ay yüreğim sıkışıyor." Ebru göğsünü ovuştura ovuştura ayağa kalktı. Bahar, Ebru kapıdan çıkarken "En mutlu olman gereken günde, bu ne huysuzluk, anlamadım. Varyemez amca gibisin. Azıcık gül be!" diye seslendi arkasından.

Ebru derin bir nefes alarak yönetim koridorunun kapısını itip dışarı çıktı. Burak, kravatların durduğu camlı reyonun önünde çeşitleri inceliyordu. Ebru'nun topuklu ayakkabılarının sesini işittiğinde arkasını dönerek ona baktı.

Yüzü ilk kez gerçek bir ışıkla aydınlanarak gülümsedi Burak. Ve Ebru da onun o gülümsemesini görünce, tüm gündür sürdürdüğü endişeli ifadesine son vererek gülümseme ihtiyacı hissetti. Burak Ebru'dan hızlı davranarak, o kendisine gelemeden birkaç adımda onun önünde bitti. Ebru mağazadaki tüm gözlerin kendi üzerinde olduğunu hissedince fısıltıyla "Dışarı çıkalım mı?" diye sordu. Burak onu başını sallayarak onayladı.

Beraber dışarı çıkıp mağaza binasının etrafından dolandılar ve sakin olan arka tarafa geçtiler. Durduklarında birbirlerine doğru döndüler. İkisi de sessizdi.

Daha önce boşanmış bir insan olmasına rağmen ne demesi gerektiğini seçemiyordu Ebru. Durumlar farklıydı sonuçta. En nihayetinde "Geçmiş olsun. Artık hayal ettiğin gibi özgür bir adamsın," diye mırıldandı. Galiba denilebilecek en iyi şey buydu. Burak her şeyden önce kendi yolunu bulmaya ve sıkıcı hayatından sıyrılmaya çalışıyordu. En önce düşünülmesi gereken ayrıntı buydu.

"Teşekkür ederim. Kazasız belasız bittiği için içim rahat. Neslişah beklediğimden de güçlü ve kontrollüydü. Boşanmayı en az benim kadar istiyormuş gibi davrandı tüm mahkeme boyunca."

Ebru onun normalde Burak kadar istekli davranmadığını biliyordu. Bunu Burak'ın söylemesine gerek de yoktu aslında. Ebru kadının dışarıya yansıttığı tavırlardan hissedebiliyordu.

"Sevindim," diye mırıldanarak başını ağır ağır aşağı yukarı salladı. Burak kafasını hafifçe eğerek Ebru'nun saklamaya çalıştığı yüzüne baktı. İnceler gibi bir ifadeye büründü. "Pek sevinmiş gibi görünmüyorsun?" dedi sorarcasına.

Ebru hızla başını kaldırdı. Mavi gözlerini kocaman açarak Burak'ın gözlerinin içine baktı. "Tabii ki de sevindim. Senin adına çok mutluyum... Sadece..."

"Sadece ne?"

Ebru sesli bir şekilde iç geçirdi. "Galiba bugün biraz Neslişah Hanım için üzüldüm." Kadının adını anarken hanım ekini koymadan kullanamıyordu bile! İşte senelerin alışkanlığı diye kast ettiği buydu. Resmen aralarında profesyonel bir ilişki vardı.

Bu kez Burak sesli bir nefes verdi. Başını hafifçe sol omzuna doğru yatırarak hayranlık dolu bir gülümsemeyle Ebru'ya baktı. Ellerini onun düşürdüğü yüzünün iki yanına koyarak, Ebru'nun suratını kaldırdı.

"Onun için de üzülme. Sevin... Belki bir gün sonra, belki bir yıl sonra, belki de beş yıl sonra; elbet ona nasıl bir iyilik yaptığımı anlayacak. Ve o kendi geçmişiyle bugününü kıyasladığında her şeyin ayırdına varacak. Ama eğer sen kendini onun adına üzülmekten alamazsan, sen asla anlayamazsın. Sen bizim onunla beraber yaşadığımız hayatı hiç görmedin Ebru. Nasıl ruhsuz bir yaşam sürdürdüğümüze şahit olmadın. İnan bana birbirimize çok büyük bir iyilik yaptık bugün. Hem de çok geç kalmış bir iyilik oldu bu. Çok daha önce yapmalıydık bunu."

"Onun seni sevdiğini inkâr edemezsin Burak. Ben ondan çok dinledim seni. Yani direkt olarak bana anlatmasa da, asla yanından ayırmadığı o dostlarıyla senin hakkında konuşurken ses tonu değişir, gözleri parlardı. Senin için kolay olduğu gibi onun için kolay değil bu süreç bence."

Burak bir süre Ebru'ya bakmaya devam ettikten sonra onu kendine çekip sımsıkı sarıldı. Onu ilk gördüğünden beri yapmak istediği şey buydu. Onun o bedenini kendi vücuduna bastırmak... Kollarının arasında onun sıcaklığını, burnunun ucunda onun kokusunu duyumsamak.

"Onun beni sevdiğini inkâr etmeyeceğim," dedi Ebru'ya sımsıkı sarılmaya devam ederken. Ebru'nun narin başı göğsüne yaslıydı. Çenesi hemen onun sarı saçlarının en tepesinde duruyordu.

"Fakat asla seninle olduğu gibi değil Ebru. Bunun ayırdına varabiliyorum. Birini sevmenin nasıl olduğunun ayırdına..." Başını eğip çenesini koyduğu noktaya bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekilip bir kez daha Ebru'nun deniz mavisi gözlerinin içine baktı.

"Ben seni seviyorum. Kırk yıllık ömrü hayatımda, ilk kez birini böyle seviyorum. Ve tüm kalbimle eminim ki, sen de beni böyle seviyorsun. Sen de bunu hissettiğini, ilk kez birini böyle sevdiğini inkâr edemezsin."

Continue Reading

You'll Also Like

769K 37.2K 33
O gün yaptığı tek hata; espresso'yu cool lime refresha ile aldatmaktı. Fakat hiç ummadığı, görmek istemediği kişi de o gün karşısına çıkmıştı. Dışarı...
1.3M 78.1K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
590K 36.6K 59
Hare, anne ve babasının ölümünden sonra intikam arzusu içinde ki amcasının yanında kalmaktadır ve kendisine miras kalan mal varlığından dolayı öldürü...
45.8K 5.8K 31
Yıllardan 2008, Mayıs ayının sonu Fethiye'de Sımsıcak bir yaz gelmek üzere! Merih ve Venüs ikiz kardeşler, doğma büyüme Fethiyeliler. Büyüdükleri yer...