Tomurcuk Mahallesi| Tamamland...

By 1o1Hacker

1.3M 58.3K 14.6K

(Düzenlendi.) (Final.) Dram yok, üzülmek yok! Biz burada sadece gülüyoruz. Çıtır çerez, belki bir tutam da kl... More

1.Bölüm: 'Şarkılar ve Kitaplar'
2. Bölüm: 'Sır Dolu Kalp ve Yıllar'
3. Bölüm: 'Maç Günü'
4.Bölüm: 'Kıskançlık'
5.Bölüm, 'Yaşanması Gereken Aşk'
6. Bölüm: 'Gün'
7.Bölüm: 'İlk Kıskançlık Sinyalleri'
8.Bölüm: 'Kaçmak'
9.Bölüm: 'Tatlı Hisler ve Kabullenişler'
10. Bölüm: 'Güvenmek'
11. Bölüm: 'Yaralar'
12. Bölüm: 'Şah ve Mat'
13.Bölüm: 'Namuslu VS Hıyar Ağası'
14.Bölüm: 'Oyun'
15.Bölüm: 'Dosya Meselesi'
16.Bölüm: 'Mezarlık'
17.Bölüm: 'İddia'
18.Bölüm: 'Farketmek'
19.Bölüm: 'Koku'
20.Bölüm: 'Acı'
21.Bölüm: 'Mutluluk'
22.Bölüm: 'Hastane'
23.Bölüm: 'Aptal Aşık Irmak'
24.Bölüm: 'Yeni Kiracı'
25.Bölüm: 'Bir Aşk Yolculuğu'
26.Bölüm, 'Bir Takım Konuşmalar'
27.Bölüm, 'Tayfa ve tatil'
28.Bölüm: 'Aşıklar Cenneti'
29.Bölüm: 'Bahçe'
30.Bölüm: 'Yeni Aşk Sinyalleri'
31.Bölüm: 'Tanışma'
32.Bölüm: 'Yuvadan Uçan İlk Kuşlar'
33.Bölüm: 'İlk'
34.Bölüm: 'İsteme'
35.Bölüm: 'Ayrılık Rüzgarı'
36.Bölüm: 'Geçmişin İzleri'
37.Bölüm: 'Tatlı Tesadüfler'
38.Bölüm: 'Hasret Gidermek'
39.Bölüm: 'Seher ve Demir'
40.Bölüm: 'Yiğit ve Afife'
41.Bölüm: 'Irmak ve Aras'
42.Bölüm: 'Piknik'
43.Bölüm: 'Piknik 2'
44.Bölüm: 'Mektup'
45.Bölüm: 'Acıyla Yaşamak'
46.Bölüm: 'Misafir'
47.Bölüm: 'Hasret Bitti'
48.Bölüm: 'Hakan ve Tuğçe'
49.Bölüm: 'Oraya Bakma'
50.Bölüm: 'Hıyar Ağası & Namuslu vs Adalet'
51.Bölüm: 'Irmak ve Ders'
52.Bölüm: 'İsabetli Atışlar'
53.Bölüm: 'Kıskançlık ve Kafa Karışıklıkları'
54.Bölüm: 'Geçmişten Biri'
55.Bölüm: 'Tomurcuk Usulü Misafirperverlik'
56.Bölüm: 'T-shirt Meselesi'
57.Bölüm: 'Mahsur Kalmak'
58.Bölüm: 'Kaçak Savaşçılar A. ve Y.'
59.Bölüm: 'Balık'
60.Bölüm: 'Kaliteli Bir Gün'
61.Bölüm: 'Plaj'
62.Bölüm: 'Delikanlı Afife ve Prenses Yiğit'
63.Bölüm: 'Tomurcuk Çiftleri'
Parodilerden (1)
64.Bölüm: 'Acemi Aşık Afife'
65.Bölüm: 'Konser Çıkışı'
66.Bölüm: 'Zaman'
67.Bölüm: 'İlaçlar'
68. Bölüm: 'Yanlış Zaman, Doğru İnsan'
Özel Bölüm
69. Bölüm: 'Düğün'
70. Bölüm: 'Gizli Kapaklı İşler'
71. Bölüm: 'Ateş Bacayı Sardı'
72. Bölüm: 'İsteme'
73. Bölüm: 'İkinci Şans, İkinci Bahar'
74. Bölüm: 'Mutluluk'
Tribün Bekçisi •22 Numara•

75. Bölüm 'En Güzen Final'

2.7K 120 54
By 1o1Hacker

♡♡♡

Ben sevmekten, hiç borçlu çıkmadım.

Özdemir Asaf~

♡♡♡

🎶Her Şey Bitmedi Bitemez/Gökçe🎶
🎶Sevda Yelleri/Ferdi Tayfur🎶
🎶Çiçekler Açsın/Ferdi Tayfur🎶

❣İyi okumalar bebeklerimmm...

75.Bölüm, 'En Güzel Final'

≈Irmak'dan≈

Derin bir nefes aldım ve karşımda duran beyaz gelinlik giymiş, dünyanın en mutlu insanı olan güzeller güzeli kadına baktım. Hayatta herşeyi başarmış bir kadına. Aşkı en beklenmedik anda, en beklenmedik kişide bulmuş, okulunu bitirmiş ve kendi işini yapan, kendi ayaklarının üzerinde duran bir kadına bakıyordum.

Evet, aynaya bakıyordum.

Sizinle bu yolculuğa 18 yaşımda başladık. Şu an ise, 23 yaşındayım. Bu mahalleye benimle beraber girdiniz, hepiniz ben olarak başladınız bu hikayeye. Belki yaşlarımız, hayatlarımız, şartlarımız farklıydı ama burada herkes hayata 18 yaşında bir Irmak olarak başlamıştı. Biz birlikte tüm duvarları yıkmış ve çok iyi bir dost olmuştuk. Aşktan da öte, bu yolculuk bana sizleri kazandırdı.

Birçok kez bana kızdınız, bazılarıyla yollarımız erken ayrıldı. Bazıları sonuna kadar benimle, benim yanımda kaldı. Yaptığım hareketleri, verdiğim kararları saçma buldunuz. Ama buna rağmen sonuna kadar yanımdaydınız.

Her zaman olduğu gibi, bu özel ve büyük günümde de yine yanımdasınız. Yine yalnız bırakmadınız.

Laf aramızda, Aras'dan daha iyi tanıyorsunuz beni. Tüm düşüncelerimle, tüm yaptıklarımla, davranışlarımla, beni en iyi sizler tanıyorsunuz. Arası'da benden iyi tanıdığınıza eminim ayrıca. Mahalledeki yellozlardan uzak dursun, sizlere kurban olsun benim Aras'ım.

Kapı çaldığında daldığım düşüncelerimden ayrıldım ve aceleyle dolan gözlerimi, makyajına zarar vermeden sildim. Kapıya dönüp, boğazımı temizledim.

"Kızım müsait misin?" Babamın şefkat dolu sesini duyduğumda, gülümsemem engel olamadım.

"Gelin baba! Müsaitim." Kapı açıldığında içeri canımdan çok sevdiğim ailem girdi.

Annem, babam, ikizin ve baba yarısı: Hakan abim. Dolu olan gözlerime üzerlerinde gezdirdim. Dolu olan gözlerimin aksine, gülümsedim onlara tüm içtenliğimle.

Herşeyden şikayet ediyor gibi durmasına rağmen, tüm kararlarımda beni yalnız bırakmayan annem. Sohbeti ve takım sevdası harika olan, bu hayatta bize iyiyi, kötüyü ayırt etmeyi öğreten, güveni iliklerime kadar hisettiren canım babam. Hayattaki ilk arkadaşım, en değerlim, diğer yarım, ikizim Burak ve abim... Abim, ilk aşkım, ilk sevgilim. Dert ortağım.

Ailemi anlatmaya kelimeler yetmezdi.

Gözyaşlarım artık durmazken, babamın açtığı kolları arasına girdim ve hıçkırıklarıma engel olamadım.

"Hâlâ geç değil." Abimin mırıldanması ile babamın kolları arasında ona dönüp, gözlerimi devirerek gülümsedim.

Babam saçlarıma öpücük kondurup, ellerini belimden ayırmadan geri çekildi ve yüzüme baktı. Bir elini belimden çekti ve yanağımı büyük avcunun içerisine aldı. Hafifçe yanağımı okşadı.

"Ne kadar çabuk büyüdün, büyüdünüz..." Alnıma bir öpücük kondurdu ve derin bir nefes alarak ayrıldı benden.

Uzun konuşmalara girmemiştik, çünkü defalarca yapmıştık o konuşmayı.

Annem yanıma geldi bu kez, birbirimize gülerek baktık bir süre. Gözlerimiz dolarken, sokuldum annemin kollarına. Soludum, huzur dolu kokusunu.

"Madem birbirinizi bu kadar seviyorsunuz, evde niye birbirinizi yiyorsunuz?" Annem başıma yasladığı başını kaldırdı ve babama ters bir bakış attı.

"Girme kızımla arama, insan sevdiğini yerden yere vururmuş. Biz de böyle anlaşıyoruz belki, Allah Allah."

"Tamam Fatma, bir şey demedim. Girmiyoruz kızınla arana." Anneme daha çok sokuldum ve sadece burunlarızı çekip, sessiz sessiz hıçkırdığımız sözsüz bir iletişim geçti aramızda. Derin bir nefes aldım ve ayrıldım annemden.

Makyajımın aktığından şüphe ediyordum ve sanırım bu şüphelerimde haklıydım. Seher makyaj süngeriyle yüzümden kıvılcım çıkartmazsa, iyiydi.

"Hayatın boyunca mutlu ol güzel kızım, her şeyin en iyisini ve ev güzelini hakediyorsun." Gülümsedim ve başımı salladım. Annemden de ayrıldığımda, kendimi sıkmaktan kıpkırmızı olmuş ikizine döndüm. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu.

Onun bu hâline kıkırdadım. Gülerken bile yanağımdan ufak bir yaş tanesi süzülmüştü.

"Ne bakıyorsun kızım?" Dirseğimle koluna vurdum ve muzip bir şekilde gülümsedim. Ters ters bakıp gözlerini kaçırdığında, yüzündeki gülümseme büyüdü.

"Senden önce evleniyorum diye kuduruyorsun değil mi?" Bırak'da, Eylem'e geçen sene zarif ve sade bir şekilde evlilik teklifi etmişti. Biz de kısa bir süre sonra söz yapmıştık. Şu an nişanlılardı hâlâ ve abimin nikahından kısa bir süre sonra, onlarda dünya evine girecekti.

Burak en son dayanamayıp, dolu gözlerle kollarını açınca ben de hızla kolları arasına girdim. Gözlerimden akan yaşların aksine, alayla güldüm ve konuşmaya başladım.

"Ağlama be, az başımın etini yemedin senden büyüğüm diye. Ne demişler... Sap döner, keser döner, gün gelir; hesap döner." Burak'da benimle gülüp, sırtımdaki ellerini daha sıkı sardı.

"Yine de senden büyüğüm." Kaşlarımı çattım.

"Hayır aynı yaştayız."

"Tamam öyle olsun, bu da düğün hediyem olsun." İkimizde kıkırdarken, Burak'ın derin bir nefes aldığını işittim. Aramıza tuhaf bir sessizlik girmişti şimdi.

"Yine her şeyde gelebilirsin, bana anlatabilirsin. Her zaman yanındayım." Yutkundu. "Yine seni sırtımda taşıyabilirim, kıyafetlerimi verebilirim, yemeğimi paylaşabilirim. Biliyorsun değil mi diğer yarım?" Başımı salladım ve göğsüne daha da sokuldum.

"Biliyorum. Kıyafetler ve sırtta taşıma kısmı senin için geçerli olmasa da, sen de her şeyinle bana gelebilirsin. Seni çok seviyorum."

"Ben de seni kardeşim, ben de seni." Ayrıldık. Elimin tersi ile, göz yaşlarımı sildim. Zaten bozulmuştu bozulacağı kadar, sakınmamın anlamı kalmamıştı. Seher'in gazabina hazir olmalıydım.

Derin bir nefes aldım ve yüzündeki gülümseme ile abime döndüm. O da gülümseyerek bana bakıyordu.

"Evleniyorsun ha cimcime."

"Yaptık öyle bir şeyler." Kıkırdadım ve başımı önüme eğdim. İkimizde tekrar derin bir nefes aldık. Çenemde bir el hisettiğimde, başımı kaldırdım. Abim ile göz göze geldim. Abimin diğerlerinin aksine gözleri dolmamıştı ama buruk bir şekilde gülümsüyordu.

"Hep mutlu ol." Başımı salladım ve güven veren göğsüne saklandım.

"Hep mutlu olacağım, sen de mutlu ol."

"Fazla sarılma, gömleğim kirlenecek." İkimizde güldük. Abim az önce dediğini umursamadan, sıkıca sardı kollarını. Ensemde toplanan saçlarımın bozulmamasına dikkat ederek, hafifçe okşadı saçlarımı ve ufak bir öpücük kondurdu.

"Aras şerefsizi kardeşini seviyorum dediğinde konunun buralara kadar geleceğini tahmin etmemiştim." Şaşkınca başımı göğsünden kaldırdım ve abime baktım.

"Pardon? Ya ne olacaktı acaba, bırakacak falan mı sanıyordun? Ya da evlenmeden hayatımız boyunca böyle yaşayacağımızı?"

"Yani güzelim, öyle değil tabi de. Ben 30 yaşına kadar beklersin diye düşünüyordum." Ben 30 yaşındayken, Aras 35 yaşında oluyor abi dememek için kendimi zor tuttum. Oldukca yanlış ve fesat anlamaya musait bir cümleydi.

Abimi cevapsız bıraktım ve tekrar kollarımı sardım. Bir süre sessizce sarıldık ve en sonunda onunla da ayrıldık.

"Tuğçe ablayı üzme." İçten bir şekilde gülümsedi ve göz kırptı.

"Söz konusu bile olamaz."

"Kızım." Babamın bana seslenmesi ile ona döndüm.

"Biz şimdi çıkalım, misafirleri karşılayalım. Kızlar seni bekliyordu, biraz da onlarla konuş." Içimde ki heyecan ve burukluk artarken, gülümsedim ve başımı salladım.

Annem çıkmadan önce Seher'in yüzüme el atmasını söylememi de, defalarca tembihlemiş ve beni düşüncelerimle başbaşa bırakmıştı.

Ah abim... Tuğçe ablaya unutamayacağı bir evlilik teklifi etmişti ve bu işte ki ortakları da, sürekli ziyaret ettikleri yetimhanede ki çocuklardı.

Tuğçe ablayı, yine bir ziyaret gününde oraya götürmüş ve minik suç ortaklarıyla, minik bir sürpriz ile karşılamıştı. Çocukları bir sürü pankartla ve ona gülümserken gören Tuğçe abla, ilk ne olduğunu anlamamıştı. Bir süre sonra gözleri dolmuştu ve çocukların 'Evet' de tezahüratlarına dayanamayıp, ağlayarak kabul etmişti. Planlarında düğün yapmak yoktu, Tuğçe abla oldukça sade bir nikah istiyordu. Abimin de canına minnetti zaten, sevmezdi böyle şeyleri.

Tuğçe ablanın, ne kadar mutlu olduğunu o gün gözlerinde görmüştüm. Mutluluğu gözlerine yansımıştı. Hayat bizim için başından beri iyiydi, belki ufak pürüzler vardı hayatımızda, belki tamamen mükemmel değildi ama dediğim gibi başından beri bir şeyler iyiydi. Biz onlar kadar zorluk yaşamamıştık bu hayatta.

Ama Tuğçe abla öyle değildi, Cansu abla da öyle değildi. Çok zorluk yaşamışlardı, aileleriyle olmaları gereken yaşlarda birbirlerini bulmuş ve birbirlerine aile olmuşlardı. Belki de tek şansları buydu.
Hayat onları biraz geç gülümsetmiş ama tam gülümsetmişti. Onlar bu hayatta her şeyin en güzelini ve en iyisini hakediyordu.

Cansu abla... Yaşadığı şeyler kesinlikle yenilir, yutulur şeyler değildi. Tam anlatmasa da, geçmişinden bir iki ufak şey anlatmıştı. O gün bile o ufak şeylere şaşırmıştım, kim bilir... Anlatamadığı daha neler vardı... Ama bunlara rağmen, ayakta kalmayı başarmıştı. Bu ona biraz hayran kalmama neden oluyordu doğrusu.

Ah... Cansu abla demişken, Ateş abi ile oldukça alengirli bir adım atmışlardı. Bazen aralarında ki şeyler inişli çıkışlı olsa da, birbirlerine değer veriyorlardı ve kopamıyorlardı. Sevgili ve arkadaşlık arasında bir şey vardı aralarında, açıkçası anlamıyordum onları. Onları sadece onlar anlıyordu. O ikisi, birbirini gerçekten çok iyi anlıyordu ve belki de bu anlayış onlar için 'aşk' tan da öteydi. Birbirlerine verdikleri değer, duydukları saygı aşktan öteydi. Daha çok birbirlerine saygılı oldukları bir ilişkiydi aralarındaki, sevgi de vardı tabi bunu uzaktan bakan bir insan rahatlıkla görebilirdi. İkisi de yaralıydı ve mutlu olmayı en çok onlar hakediyordu.

Aslında onların olayları da biraz karışıktı. Bir ara, Cansu abla gitmeye kalkışmıştı. Tam anlamıyla gitmek değildi aslında, biraz kafa dinlemek için gidecekti. Birkaç aylığına. En azından bize böyle söylemişti. Ataş abi ile aralarında bir şeyler olmuştu sanırım, olaylardan bahsetmemişti Cansu abla. Bundan en son haberi olan Ateş abi de neye uğradığını şaşırmış, soluğu havaalanın da almıştı. Orada da tam olarak ne yaşandığını bilmiyordum ama Ateş abi, Cansu ablanın elinden tutup mahalleye getirdiğinde, herkesin yüzünde bir tebessüm belirmişti.

Seher, sarı saçlı arkadaşım. Her şeyimi herkesten önce bilen, değerli insan. Seher ve Demir abi de yakında dünya evine gireceklerdi. Demir abi ilk yolunu şaşırmış ve yanlış yolda yürümüş olsa da; doğru insanı, doğru yolu bulmakta gecikmemişti. Çoğu zaman zıtlaşsalar da, her zaman orta yolu buluyorlardı. Onları her zaman birbirine yakıştırmıştım tuhaf bir şekilde. Demir abinin o kadınla nişanlandığını duyduğumuzda, Seher'in ne kadar da üzüldüğünü hatırlıyordum. Belli etmese de gerçekten çok üzülmüştü. O zamanlar birbirleri için fazlasıyla değer veren abi-kardeş diyorlardı.

Bende, Aras'a bir ara abi diyordum.

Öhöm, her neyse. Konumuz bu değil.

Seher ve Demir abi ise, Asuman ablanın doğum yapmasını bekliyorlardı evlilik için. Ah Asuman abla... Yuvadan uçan ilk kuşlarımız... Asuman abla ve Faruk abi evliliklerinin ilk birkaç senesinde, evliliklerinin tadını çıkarmış ve çocuk istememişlerdi. Biraz da eğitimlerinden dolayı istememişlerdi açıkçası ve doğru kararı vermişlerdi. Birkaç senedir bu yolda iki kişi ve tek yürek iken, yaklaşık altı ay önce bu yola dört kişi olarak devam edeceklerinin haberini almışlardı. Asuman ablanın hamile olduğunu söylediği zaman hala aklımdaydı, ne kadar da mutlu olmuştuk.

Faruk abinin göz yaşları, herkeste buruk ve mutlu bir tebessüm bırakmıştı. O gün tüm mahalleye yemek vermişlerdi. Aras ise dayı olacağını öğrendiği zaman, yeğenleriyle ilgili hayallerinden bahsedince, Faruk abi ile ufak bir münakaşaya girmişti. Faruk abi ise en son dayanamayıp, çocuklarını kurtarmak için, abimler de dahil herkesin olduğu bir ortamda 'kendi çocuklarına yap, ne yapıyorsan' diyince ben de yanlarında olduğum için ufak bir solunum krizi geçirmiştim. Aras ve ben o ufak krizden sonra o gün fazla konuşmamış ve birbirimize bakmamıştık. İkimizde oldukça utanmıştık. Burak ve abimin bakışları hâlâ aklımdaydı... Bakışlarla ölünebilseydi, Aras defalarca kez ölürdü.

Birde naif çiftlerimiz Emirhan abi ve Güneş var. Onlar bizden tam bir buçuk ay önce, bu yolun yolcusu olmuştu. Güneş'te sadece bir nikah istemişti ama biz kızlardan kurtulamadığı için, kınayı kendi aramızda yapmıştık. Güneş'in isteme günü de oldukça eğlenceli geçmişti. Emirhan abiyi, şekerden kıvamı yoğunlaşan kahveyi ve tuzlu suyu içerken izlemesi oldukça zevkliydi. Emirhan abi ve Güneş kapıda baş başa kaldıklarında, ikisi de utanmış ve başta ne yapacaklarını şaşırmıştı. O anları izlemek de oldukça keyifliydi. Her şey dediğim gibi, oldukça güzeldi. Ta ki gecenin sonuna kadar.

O gün Güneş'in babası olacak o adam çıkıp gelmiş ve kapıyı alacaklı gibi çalmıştı. Kapıyı Güneş ve ben açmaya çıkmıştık, babasını karşısında gördüğünde ki yüz ifadesi hâlâ aklımdan gitmiyordu. Onu görür görmez, gözlerinden bir damla yaş süzülmüştü. Adam Güneşin özenli ve güzel halini görünce kaşlarını çatmış ve hesap sormaya kalkmıştı. Güneş'ten cevap alamayınca, elini kaldırmıştı. Ben koruma iç güdüsüyle Güneş'i girdiği şoktan çıkarmaya ve içeri çekmeye çalışırken, Emirhan abi ve diğerleri yanımıza gelmiş, gerekeni yapmıştı. Adam da, evin içinden çıkan zebellah gibi 8-10 tane adam beklemediği için, dumura uğramıştı.

Adam, abimleri görünce ve Güneş'e hiç de hoş olmayan bir ithamda bulununca, Emirhan abiyi kimse tutamamış ve Allah ne verdiyse dalmıştı. Zor almışlardı elinden. Emirhan abi o kadar dövdükten sonra, 'dua et, aynı kanı taşıyorsunuz' demişti. Acaba durum böyle olmasa, ne olurdu düşünmek istemiyorum.

O gün Emirhan abi, Güneş'in elinden tutup yüzükleri adamın gözüne sokarcasına göstermiş ve bir ton şey söyledikten sonra, polis çağırmışlardı.

Haticeye değil neticeye bakacak olursak, onlarda her şeye rağmen bu yolda bir adım atmışlardı.

Evet, Afife ve Yiğit. Onların ki çok tuhaftı açıkçası. Yani Yiğit'de evlilik teklifi etmişti ama bayağı tuhaf bir şekilde. Oynadıkları bir oyun vardı, Pubg. Sanırım ordan etmişti ilk teklifi. Bildiğim kadarıyla, bu oyunda popülerlik diye bir şey ve RP almak vardı. Yiğit' de oyunda Afife'ye 'yüzük' atarak, yani popülerlik atarak ve RP alarak ilk teklifi yapmıştı. İlk tekliği diyorum çünkü birde gerçek yüzük vardı. Afife'nin dersi olduğu gün sınıfına gidip, her zamanki sırasına yüzük bırakmış ve o gün profesörle konuşup, ondan bile yardım almıştı. Tuhaf ve eğlenceli bir çiftti.

Afife uyku sersemi ile ne olduğunu anlamadan 'tamam' dedikten, biraz sonra olayı yeni kavramış ve birkaç gün şaşkınlığı üzerinden atamamıştı.

Yani ezeli düşmanınızın, ezeli aşkınız olduğu tuhaf bir ilişki yaşıyorsanız bu normaldi.

Kapı açıldığında düşüncelerimden ayrıldım ve kapıya döndüm. Kapıya dönmemle Seher'in ve Eylem'in gülümseyen yüzü solmuştu. Dehşet bir şekilde bakıyorlardı bana. Yutkundum ve elimi kaldırarak, selam verircesine salladım.

"Merhaba." Cevap gelmedi.

"Çok mu kötü?" Seher derin bir nefes alıp, Eylem'e döndü.

"Ben, sana bolca ağlasında, öyle yapalım demedim mi makyajı?" Seher, Eylem'e ters bir şekilde sorduğunda, Eylem şaşkınlığı atlatamamış bir şekilde cevap verdi.

"En kalitelileriydi ve akmaması gerekiyordu. Ne bileyim ben! Irmak bunu nasıl becerdin diye sormak istemiyorum ama nasıl becerdin?" Omuz silktim ve burnumu çektim.

"Yani... Bilmiyorum." Seher avuç içini alnına vurarak, 'sen ne zaman adam olacaksın' diye söylenerek, yanıma geldi. Elimden tuttu ve aynanın karşısına oturttu.

"Aras abi biraz daha bekleyecek artık, yapacak bir şey yok. Sabır taşı oldu adam." Aras'ın ismini duyar duymaz yüzümde aptal bir gülümseme oluşurken, ağzıma yediğim şaplakla neye uğradığımı şaşırdım ve yüzümdeki gülümseyi silip, dehşetle Seher'e baktım.

"Bir de gülüyor, şu aynaya bak da bir gör halini be kadın." Onun dediğini yapıp aynaya baktığımda, ufak bir 'ay' serzenişi firar etti dudaklarımdan. Gözlerim simsiyahtı ve gözlerimdeki siyahlık yanaklarımdan aşağı süzülmüştü, dudaklarımda ki rujun 'R' sinden iz bile yoktu. Yer yer, ağzımın kenarlarına taşmıştı. Fondöten ıslandığı için, iğrenç görünüyordu. Saçım da çok azıcık bozulmuştu.

"Ben olmasam, ne yapacaksınız acaba?" Şirince gülümsedim Seher'e. Eylemde yanımızdan ayrılmış ve kapımı kilitlemeye gitmişti.

"Ama varsın. Olmaman söz konusu bile değil." O da gülümsemiş ve elinde ki makyaj temizleme suyunu, pamuğa dökmüştü.

Düğünümüz mahallede olacaktı. Salon tutmak istememiştik. Bizim aşklarımıza, dostluğumuza, kardeşligimize, kederimize, mutluluğumuza, daha da ötesi çocukluğumuza ve yıllarımıza şahit olan bu sokakların, bu mutlu günümüzde de bize şahit olmasını istemiştik.

Eylem'de yanımıza geldiğinde, arkama geçti ve annemde toplanan saçlarımdan, firar eden yerlerde ki tokaları dikkatli bir şekilde çıkarmaya başladı. Sadece bozulan kısımları düzeltecekti.

"Ay evleniyorsun Irmak, hâlâ inanamıyorum." Heyecanlı bir şekilde gülümsedim.

"Bende inanamıyorum." Seher makyaj temizlediği pamuğu masaya bırakıp, temiz bir peçete aldı ve yüzümdeki son kalıntılarıda temizledi.

Seher, makyajı yapmaya başladığında, ben de ne var ne yok içimi dökmenin verdiği rahatlıkla, gülümsedim.

"Kızlar, içim kıpır kıpır! Ya heyecandan yanlış bir şey yaparsam? Ya hayır dersem!" Seher'in talimatı ile gözlerimi kapattım ve kızların cevap vermesini bekledim. En azından beni yanlış bir şey yapmayacağıma dair, teselli etmeliydi.

"Kızım zaten Aras abiyi görünce, aklınla değil kalbinle düşünmeye başlayacaksın. Yani hayır falan demezsin, korkma." Eylem'in dediği mantıklı geldiği için, onu onaylarcasına başımı salladım.

Seher ile Eylem bir süre daha saçımla ve makyajımla ilgilenmişti. Bu süre zarfında da diğer kızlarda yanıma gelmişti.

"Bitti." Seher derin bir nefes alıp, bana yani 'eserine' gülümseyerek ve gururla bakarken, diğer kızlarda da gözlerimi gezdirdim. Hepsi beğeni ve gülümsemeyle bakıyordu. Yani tamamdım.

"Ay, şuraya oturayım bir dakika. Yoruldum." Asuman abla, ikiz olduğunu bağıran karnı ile paytak paytak yürüdü ve dün gece son kez uyuduğum yatağıma oturdu.

"Yani maşallah, siz de durdunuz durdunuz...İkiz erkek bir de..." Asuman abla şok içinde ve utançtan kıpkırmızı olan bir yüzle Afife'ye bakarken, Afife 'ne var' dercesine umursamazca başını sallamış ve omuz silkmişti. Yani ben bile utanmıştım... Ben dahil herkes utanmıştı gerçi, eminim.

"Sus be, terbiyesiz!" Asuman abla, telaşla etrafına bakındı.

"Bir şey yok mu, bir şey? Elime bir şey verin, göstereyim şuna gününü!" Bir şey bulamayınca, ayağında ki baget ayakkabılara eğildi. Afife hızla Güneş'in arkasına saklanırken, Asuman abla eğilmesiyle karnına giren sancıdan dolayı doğruldu. Tuğçe abla ve Cansu abla, hızla Asuman ablanın yanına gidip, kolundan ve sırtından destek oldular.

"Dikkat etsene Asuman, üç canlısın sen." Asuman abla, Cansu ablaya gülümserken Afife canına susamışcasına tekrar araya girdi.

"Bu tam anne havalarına falan bürünmüş ha. Adam terliği bırakmış, direkt ayakkabıyla dalıyor." Asuman abla ters bir şekilde bakıp, yatakta biraz geriye doğru yaslandı.

"Ben göstereceğim şimdi anneyi, sana." Elini alnına götürdü ve diğer elini de yelpaze gibi yüzüne salladı.

"Ay bana bir şeyler oluyor! Faruk! Nerdesin?" Yalnızca birkaç dakika sonra kapımın önünde ki ayak sesinden, Faruk abinin geldiğini anlamıştım. Abimler de aşağıda olduğu için, bu kadar çabuk gelmişti.

"Asu! İyi misin?" Kapı zorlandığında ve açılmadığında, Faruk abi homurdandı.

"Kızlar açın şu kapıyı, karımı görmem lazım." Afife yine gülerek araya girdiğinde, yine Asu ablanın sinir olacağı bir şey söyleyeceğini hepimiz anlamıştık.

"Daha 3 ay var ama Faruk abi her an doğuracakmış gibi. Karı-koca fazla gerginsiniz." Aramızda gülüşüp, sohbet ettikten sonra kızlarında önerisiyle ayakkabının altına, kızların isimlerini yazdım. Kızlar evlendiğimiz adamlar garanti olsun, evrene yanlış mesaj gitmesin diye abimlerin ismini de yazdırmıştı.

Tam Tuğçe abla bir şey söyleyecekken, kapının önünde duyduğum bir ses yaşadığım her şeyi unutturmuştu bana.

"Faruk, çekil şuradan." Kapının önünde duyduğum ayak sesleri ile yutkundum, kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, sesi odayı dolduruyordu resmen. "Güzelim, hazır değil misiniz daha?" Güneş muzip bir şekilde gülümsedi.

"Vallahi helal olsun, çok bile sabretti." Seher kapıyı açmak için gittiğinde Afife ve Eylem onu kolundan tutarak durdurdu.

Afife kapıyı hafif aralık bir şekilde açtığında, ikiside kafasını aralıktan uzattı. Kapıyı Aras'ın beni görmeyeceği bir şekilde açmıştı.

"Gelini göremezsin." Aras'ın homurtusunu duydum.

"Sebep?"

"Sorumu bu Aras abi? Öyle bizden gelin alması kolay mı?" Aras'ın sıkıntılı nefesi ve söylenmesi yüzümü güldürmüştü. Afife, Eylem'i onayladı ve devam etti.

"Sen dua et, hepimiz çıkmadık. Yoksa beş parasız girecektin dünya evine."

"O kadar iyisiniz ki, sağ olun Afife." Afife Eylem bir süre sonra kapıyı kapatıp, aldıkları paraya baktılar. Yüzlerini buruşturup, tekrar kapıyı araladılar ve kafalarını uzattılar.

"Yok, sökmez. Çocuğa bayram harçlığımı veriyorsun abi, bu ne?" Biraz daha söylenmeden sonra, Afife ve Eylem ellerinde Arasın cüzdanıyla gülümseyerek kapıyı kapattılar. Şaşkınca baktım ellerinde ki cüzdana.

"Yuh be, yuh! Gözünüz doysun!" Afife kaşlarını çatarak söylendi.

"Kes kes! Kocan doktor, sen mimarsın. Asıl senin gözün doysun." Bir de üste çıkıyor. Kocamı dolandırdılar resmen be!

O kadar söylenmeden sonra cüzdandan sadece birer ellilik daha alıp, sonra birbirlerine bakmışlar ve anlaşmışlar gibi gülumseyerek aldıkları tüm parayı, cüzdana koymuş ve bana vermişlerdi.

"Acıdık, size bu yeter." Yüzümde bir gülümseme oluşurken, Seher'in sesiyle irkildim.

"Sakın duygulanma Irmak, döverim!" Seher'in uyarısıyla, tüm ciddiyetimi toplayarak kendimi tuttum ve gözlerinin dolmasına engel oldum. Cüzdanı bir yerde unutmamak için, bavullarımın üzerinde duran çantamın içine koydum.

"Yahu cüzdanımı bile aldınız, daha ne istiyorsunuz?" Aras'ın serzenişine herkes gülmüş ve birbirine bakmıştı.

"Neyse tamam, yeter bu kadar âşıkları ayırdığımız." Güneş yanıma gelio, duvaģımı kapatmıştı. Seher ve Cansu abla, Asu ablanın koluna girerek ona destek olurken, diğerleri onlardan önce odadan çıkmaya başlamıştı. Faruk abi Asu ablayı görünce, gözle görünür bir şekilde rahatlamıştı. Onların bu hâline güldüm.

Oda boşaldığında, başımı önüme eğdim istemsizce. Görüş açıma siyah ayakkabılar girdiğinde, heyecanla yutkundum. Başımdaki beyaz duvak açıldığında, derin bir nefes aldım. Çenemde hissettiğim el ile yavaşça başımı kaldırdım.

Aras'ın mavi gözleriyle, kahverengi gözlerim buluştuğunda yutkundum. Çenemdeki eli yanağıma gitti ve yanağımı okşadı hafifçe. Gözlerinden taşan duygular ve hayranlık, eminim onun için benim gözlerimde de vardı. İç çekti.

"Çok... Çok güzel olmuşsun Bücür'üm." Gülümsedim ve yutkundum. Bana seslendiği hitap şekli ile anılarımız canlandı gözlerimde.

"Sen güzel bakıyorsun, ondandır." Boştaki diğer elide yanağımı bulduğunda, gözlerine baktım. Ben bir ömür boyu bu adamla uyuyacak ve uyanacaktım... Bu adamla güne başlayacak, bu adamla sonlandıracaktım.

Sıcak dudaklarını alnımda hisettiğimde, gozlerimi kapattım ve derin bir iç çektim. Alnıma kondurduğu uzun öpücükten sonra, gözlerimden de öpmüştü. Her seferinde kalbim daha da hızlanıyordu. Kollarını belime doladığında, bende boynuna sardım. Derin bir nefes aldığını hissettim, bende çektim müptelası olduğum kokusunu.

Boynuma bir öpücük kondurduğunda, titrediğimi hissettim. Kollarını gevşetip, geri çekildiğinde, gözlerine baktı tekrardan. Gözlerimi ayırmadım. Derin bir nefes aldı ve o eşsiz sesi doldurdu kulaklarımı.

"Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey...
Dünyanın en güzel sesinden,
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey.
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil;
Şarkı söylemek istiyorum…" Yanaklarını okşayarak, tüy kadar hafif bir öpücük kondurdu saçlarıma. Doyamıyor ve defalarca, defalarca öpüyor gibiydi.

Benden ayrıldı ve yanıma geçti, dirseğini kırarak kolunu uzattı. Gülümsedi.

"Hazır mısın?" Gülümsedim ve koluna girdim.

"Seninleyken her şeye, her zaman sevgilim."

İkimizde odadan çıktık. Artık yepyeni bir hayata başlayacaktım, yepyeni bir dünya. İkimizde tireye tireye, derin nefesler aldık ve merdivenleri yavaşça indik.

Aşağı indiğimizde, arkadaşlarımız karşıladı bizleri. Her şeyde yanımızda olan, tüm zorlukları beraber sırtladığımız insanlar. Hepsinde gözlerimi gezdirdim. Bu yolculuk onlar olmadan çekilmezdi. Aşk bile onlar olmadan tatsız olurdu. İyi ki onları tanımıştım.

Abim karşıma dikildiğinde, yüzündeki gülümseme ile gözlerimi ona çevirdim. Abim Aras'a ters bir bakış atıp, tekrar bana döndü.

"Bak... Hâlâ diyorum, yine diyorum Irmak; Geç değil." Abimin kıskançlığına gülümsedim. Tuğçe abla, abimin kolundan tutup çekerken onu azarlamayı da ihmal etmiyordu. Abim ise bana acıklı bakışlar atıyordu.

"Hakan, çocuk musun sen? Ne yapacaksın turşusunu mu kuracaksın kızın?" Tuğçe abla şirince gülümsedi.

"Ama... Ama, Irmak çocuk daha!" Tuğçe abla inanamıyormuş gibi abime baktı ve bir hışımla kolundan itti.

"Yok, deve!"

"Hakan, Irmak'ımın aklını karıştırma, vallahi abisi falan demem ha." Aras her an kaçabilecekmişim gibi belimi sarmıştı ve yürek yemiş gibi abime ters bakışlar atıyordu.

"Tamam, gençler. Sakin. Bakın onca insan, bizi bekliyor. Hadi artık." Ateş abinin uyarısını herkes haklı bulmuştu. Cansu abla, Ateş abinin yanında yerini alırken ikisi birbirine gülümsemiş ve el ele tutuşarak dışarı çıkmışlardı. Onların peşinden digerleri de çıkmaya başlamıştı. Seher tam çıkacakken, Demir abiyi durdurmuştu. Sehpanın üzerinde duran çiçegimi eline alıp, hızla yanıma geldi.

"Bak sağ tarafta, en arkada olacağım. Tüm gücünle at. Atabildiğin kadar hızlı at ki, en arkaya düşsün ve kimse yetişemesen, ben alayım. Tamam mı?" Cevap vermeme izin vermeden, çiçeği elime tutuşurdu ve onu şaşkınca bekleyen Demir abinin elinden tutup, kapıya doğru sürükledi.

"Tamam, çiçeği Seher almazsa bana yedirir. Kolum kopsa bile, ona ulaştıracağım." Aras önüne geçti ve yanaklarından tutarak, alnıma uzun bir öpücük kondurdu. Gözlerimi kapattım ve boynundan yayılan kokusunu çektim içime. Bir süre sonra ayrıldığında, duvağı yüzüme kapattı. Tekrar dirseğini kırıp, kolunu uzattığında derin bir nefes aldım ve koluna girdim.

"Hadi bakalım." Boştaki olan elimle gelinliğimin eteğini tuttum. Kapının önüne geldiğimizde, yüzümde buruk bir tebessüm belirdi. Aras kapıyı açtığında, birbirimize baktık. Derin bir nefes aldım ve başımı salladım. Kapıdan çıktığımda, Aras'da toplanan gelinliğimin eteğini düzelterek, peşimden çıkmıştı.

Ona gülümseyerek teşekkür ettim ve evime döndüm. Son bir kez baktım evime. Belki son değildi, bu eve girip çıkacaktım tabi ama 18 yaşında her şeyden şikayet eden bir Irmak olarak değil. Ya da ekmek almaya çıkmak için açmayacaktım bu kapıyı, ya da annemden ve temizlikten kaçmak için...

Derin bir nefes aldım ve Aras'a döndüm. Gülümsedim ve tekrar koluna girdim. Beyaz, işlemeli tül duvağımın altından bize gülümseyen insanlarda gözlerimi gezdirdim.

Az ilerde, Afife ve Eylem konfeti patlatmak için bizi bekliyordu ve acele etmemiz için ağızlarını oynatarak söyleniyorlardı.

Evden bir adım daha atarak uzaklaştım, bir adım daha ve bir adım daha...

Artık yeni bir Irmak vardı.

Hayatımda ki eksik parçayı bulmuştum, zaten güzel olan hayatım artık kusursuzdu.

Eylem ve Afife konfetileri patlattığında yüksek bir alkış tufanı koptu. Gülerek baktım Tomurcuk Mahallesi sakinlerine... Bu bir son değildi, yeni ve güzel bir başlangıçtı.

Aras'a döndüm. Duvağımı kaldırdı ve bir kez daha öptü alnımdan.

"Zaten kalbimdeydin, yine ve yine geldin. Evime, bana, bize... Binlerce kez hoşgeldin."

"Hoşbuldum, Güzel Gözlü Adam."
...

Aras'ın da yardımı ile bizim için ayrılan yere oturdum. Nikah memuru bile gelmişti ama asıl gelmesi gereken kişi gelmemişti.

Dans etmiş, halay çekmiş, oyun havaları oynamıştık ve gecenin asıl olayına gelmiştik. Nikâh vaktine. Heyecandan düşüp kalmama az kalmıştı.

Aras gergince saatine baktı.

"Nerede kaldı?" Elimi koluna koydum sakinleşmesi için.

"Sakın ol, uzun yoldan geliyor. Biliyorsun." Aras yumuşayan bakışlarını bana çevirdi.

"Öyle ama... Ama bende az beklemedim, bence 'sabret' denilmesi gereken son kişi bile değilim, güzelim."

Aras'ın sitemine güldüm. Gözleri gülüşüme kaydı ve bakışları yumuşadı. Tam bir şey daha söyleyeccekn etraftaki uğultu ve müzik sesi kesildi bir anda. Başımızı kaldırdığımızda, herkesin dikkatle bir yöne baktığını farkettik. Biz de oraya döndüğümüzde, beklediğimiz kişinin geldiğini gördük. Aras ile birbirimize dönüp, heyecanla gülümsedik.

"Geldi!"

"Geldi!"

Benim nikah şahidim olarak, Ela gelmişti. Nikâhı kıymak için onu bekliyorduk. Ela benim çok çok uzaktan bir arkadaşımdı ama benim için çok değerli bir insandı. Mektup arkadaşımdı.

Bize baktı gülümseyerek ve ellerini dizlerine koyarak, biraz eğildi ve soluklandı.

"Yetiştim!"

"Az daha evlenemiyorduk senin yüzünden." Ela, Aras'a göz devirdi ve hızla yanımıza geldi.

"Bir şey kaçırmadım değil mi?" Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Hayır, seni bekliyorduk."

"Oh, çok şükür." Sandalye çekip, oturdu.

"Nikâh şahitleri de hazır olduğuna göre, nikâhı kıyabiliriz." Aras'ın şahidi olarak, Demir abi geldi yanımıza. Ela ve Demir abi de yerlerine oturunca, Aras ile bizde yerimize oturduk.

"Irmak Öztürk ve Aras Karaman evlenmek için belediyemize başvurdunuz." İkimize de kısa bir bakış attı. Başımızı salladık.

"Siz Aras Karaman, kimsenin yetkisi ve baskısı altında kalmadan, hastalıkta ve sağlıkta Irmak Öztürk'ü, eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Aras'a döndüm. Gülümseyerek bakıyordu. Gözlerini gözlerimden ayırmadan, mikrofona yaklaştı.

"Evet!"

"Siz Irmak Öztürk, kimsenin yetkisi ve baskısı altında kalmadan hastalıkta ve sağlıkta Aras Karaman'ı, eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Hızlanan kalbimle, Aras'a döndüm. Gözlerinde yansımamı gördüm ve gülümsedim. Umutla ve heyecanla bakıyordu gözlerime.

Mikrofona yaklaştım ve tüm gücümle bağırdım. Tomurcuk inledi.

"Evet!" Büyük bir alkış koptu.

Nikah memuru gülümsedi ve şahitlere döndü.

"Siz Demir Keskin, şahitlik ediyor musunuz?" Demir abi her an ibnelik yapacak gibi olduğundan, tedirgin olmuştum ama Allah'tan yapmamıştı.

"Evet."

"Siz Elanur Kılınç, şahitlik ediyor musunuz?" Ela dolu gözleriyle Aras'a ve bana baktı.

"Evet!"

"Kız sizin evlenmenizi bekliyormuş herhalde, o nasıl içten bir bağırmaydı." Faruk abinin, Ela için dediğine gülerken, dikkatimizi tekrar nikah memuruna verdik.

"Bende İstanbul Belediyesi'nin bana verdiği yetkiye dayanarak, sizi karı koca ilan ediyorum." Cüzdanı uzattığında, ellerimdeki titremeye engel olamayarak cüzdanı elime aldım.

"Ayağına bas!"

"Ayağına bas!"

Seher ve Güneş'ten duyduğum şey ile Aras'a şirince gülümsedim ve tüm gücümle ayağıma bastım. Cüzdanı elimde sallayarak, ayağımda ki topukluya rağmen yerimde zıpladım. Tüm Tomurcuk alkışladı.

Zıplamayı kestiğimde, arkadaşım Ela ile göz göze geldim. Yanıma geldi ve kollarını bana sardı. Bende ona sarıldım.

"Mektuplarında o kadar çok bahsetmiştin ki, en sonunda dayanamayıp ben sizi evlendirecektim." Ondan ayrıldım ve bu dediğine güldüm.

"Geldiğin için çok teşekkür ederim." Ela gülümsedi.

"Asıl beni çağırdığın ne nikah şahidin yaptığın için ben teşekkür ederim." Tekrar sarıldık ve dolu gözlerle ayrıldık.

Yanımda ki Aras'a döndüm. Derin bir nefes aldım. Kırk yılda geçse bu hislere asla alışamayacaktım. Kalbimin boğazımda atmasına, yanaklarının kızarmasına, bana dokunduğunda titreyen bedenime... Sanırım bu hisleri böyle seviyordum.

Aras kulağıma eğildiğinde, nefesini kulaklarımda hissettim. Heyecanla yutkundum. Kalbim göğüs kafesimi parçalayacaktı sanki.

"Merhaba, karım Irmak Karaman." Güldüm. Başını kaldırdığında, yüzünü yüzüme denk getirdi. Gözlerine baktım ve ellerini tuttum.

"Merhaba, kocam Aras Karaman."

Nikah memurunun boğazını temizlemesi ile, gözlerimizi birbirimizden ayırdık ve ona döndük.

"Gökten üç elma düşmüş. Biri Tomurcuk'un başına, biri yazarın başına, biri de okuyucuların başına."

🌼🌼🌼

Tekrar Merhaba Canlarım. Şu an ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum gerçekten...  Çok mutluyum ve birazda buruk.

Mai ve Siyah okurken, 5 Mart akşamı 2020 yılında başladım bu güzel serüvene. Çok acemice ve tecrübesizce yazmaya başladım. Birçok kez kaldırmak istedim kitabı. Bazen haklı ve bazen de bir o kadar haksız şeyler gördüm bu dünyama karşı. Çok hatalar yaptım, çok kırıldım, çok şeyler atlattım, çok arkadaş edindim ve öyle çok sevdim. Sizleri, Tomurcuk Mahallesi'ni... Bambaşka bir dünyaydı burası benim için. Herşeyi onlarla yaşıyordum. 2020'de o yaşadığım kötü günlerimde, derdimi anlattığım cümlelerim oldu Tomurcuk Mahallesi.

Hepsi benden bir parça olarak başladı ama benden koparak, bambaşka insanlar olarak, bana arkadaş oldular. Yani size şunu demeliyim ki bir yerden sonra, sanki onlar kendini yazmaya başladı. Onlar, bana kendini anlatmaya başladı.

Bu serüveni yazarken çok şey öğrendim. Başlarda çok güzel gitse de, bir süre sonra yaşadığım şeyler beni bu dünyadan uzaklaştırdı ve birçok kez tökezleyerek döndüm buraya. Ama en sonunda bu dünyaya, hakettiği sonu verdik sizlerle birlikte. Eğer biraz daha yazsaydım, tüm büyüsünü kaybedecekti, beni anlayın.

Bir yerden sonra kitap resmen kendi kendine finalini getirdi ve yazacak hiçbir şeyin kalmadığını farkettim.

Ela... Benim için çok önemli biri. Çok yakın bir arkadaşım, bu finali onun sayesinde verdim ve buraya kadar geldim diyebilirim. O bundan fazlasını hakediyor ama ancak bunu yapabildim. Aylarca dönememe, ilhamlarımın gitmesine, tıkanmama, ara vermeme rağmen beni asla yalnız bırakmadı bu süreçte. Sürekli yanımdaydı. Sürekli beni gaza getiriyordu yazmam için. Her şey için çok teşekkür ederim. :)

Ateş ve Cansu... Biraz açık uçlu bıraktım gibi oldu biliyorum ama onlar için en doğru ve en güzel son buydu, emin olun. Çünkü Ateş yaralı bir adam ve birbirlerine zaman tanımaları gerekiyor. Onlar için özel bölümler atacağım.

Sizleri tanıdığım için çok mutluyum, iyi ki sizleri tanımışım. Bu yolu beraber yürümüşüz. Bu bir son değil, unutmayın. Sizinler daha nice yollar döşeyip, yürüyecegiz. Özel bölümlerde olacak bu arada, bol bol görüşeceğiz.

Ve son olarak bir hafta kadar sonra kitabı kaldıracağım ve ilk bölümden itibaren düzenleyerek atacağım. Konusu asla değişmeyecek ama mantık, yazım hataları ve 2,5 sene önce yazıp şu an saçma bulduğum kısımları düzelteceğim.

Hepinizi çok seviyorum, Tomurcuk'larım.
Mutlu olun.

Düzenlendi.

05.05.2020
12.03.2024

SON.

Continue Reading

You'll Also Like

50K 2K 18
Bir kız. Sessiz, yalnız, yıpranmış. Tek amacı başarılı olmak. Ve bir adam. Ürkütücü, yaralı ve yabancı. Tek amacı hayatta kalmak. Bir yabancı, herkes...
135K 6.5K 49
... Yaşadıklarımın hiçbirini unutmuyorum hayatımda. Yeri geliyor susuyorum, canımı yakan çok şey oluyor ama yinede susuyorum. Hatta zamanla tükeniyo...
27.5K 1.4K 37
İki ünlü el ele magazincilere yakalanırsa ne olur? Sadece gündem mi? Pek sanmıyorum.
6.6K 488 9
mardin ağası rüzgar soykan ve milli voleybolcumuz duru erdinç