Ahiret eşim ol...(Bitti - Düz...

By Muslimah-Mind

186K 12K 1.3K

Esselamu aleyküm ve rahmatullahi ve berekatuhu akhiler uhtiler ve diğer okuyucular! . Bu hikaye bir genç kızı... More

[1]...Rüya...
[2]...Mescid...
[3]...Beklenmedik yardım...
[4]...bütün duyular ile yaşamak...
[5]...Koruyan yasak...
[6]...Zorunlu düşünceler...
[7]...Namaz...
[8]...Mantıksızlık...
[9]...Kişilik...
[10]...Karar vermek...
[11]...Araştırma...
[12]...Evlilik...
[13]...Arama...
[14]...bekleme süreci...
[15]...mescit...
[16]...istişare...
[17]...istihare...
[18]...kahvede...
[19]....Hazırlıklar...
[20]...Hazırlıklar 2...
[21]...Talak...
[22]...O Hikaye...
[23]...Son gün...
[24]...sabr...
[25]...Hayatı belirleyen kararlar...
[26]...şakalaşma...
[27]...Örgülü saçlar...
[28]...Sürpriz...
[29]...önyargı...
[30]...çocuk...
[31]...yaşlı kadın...
[32]...Es-Sabur...
[33]...iş...
[34]...ÜMMET...
[35]...Sohbet...
[36]...Doğum...
Soru Cevap
[37]...Kitaplar...
[38]...Teravih namazı...
[39]...Ramazan açıklaması...
[40]...Ziyaret...
[41]...Sünnet...
[42]...Zina...
[43.1]...Hastalık...
[43.2]...Hastalık...
[44]...koruyucu inanç...
[45]...yaratılış sebebi...
Yenilikler ve sizin düşünceleriniz
[46]...islam ve ego...
[47]...egoistlik ve Peygamberlik...
[48]...Komşuluk...
[49]...Fatıma...
[50]...sağlık...
[51]...gençlik...
[52]...kaybolan çocukluk...
[53]...ölüm...
[54]...hayat...
[55]...bugünde yaşamak...
[56]...günlük yaşam...
[57]...ru'ya...
[58]...sınır...
[59]...bekleme...
[60]...yusuf'ca şeyler...
[61]...söz...
[62]...organizasyon...
[63]...bir evde üç gönül...
[65]...kaza...
[Kitap fragmanı yayında]
[66]...yenileme...
[67]...kaygılar...
[68]...anılar...
[69]...Allah rızası...
[70]...anne şefkati...
[71]...SON...
[Epilog]+Serinin devamı

[64]...bir araya geliş

457 41 0
By Muslimah-Mind

Kısa bir not: Bundan sonra finale kadar her bölüm geçmiş bölüme ilk beğeni atana sonraki bölümü ilgi ve alakası için adayacağım.

63. bölümü 13.08'de yükledim ve 13.13'de @NazmiAydn7 ilk beğeniyi attı. İlginiz için ve hikayeye desteğiniz için Allah razı olsun. Selam ve dua ile.    

Bu da tebessüm ve gülüşlerimizle son bulan birçok endişe dolu konuşmalarımızın sadece bir olmuştu. Artık ertesi sabah bütün ailemizle bu mutlu haberi paylaşıp onlardan da hayır dua alma vakti gelmişti.

Ertesi sabaha sabah namazlarımızı kılıp kahvaltı ederek başladık. Hureyre sürekli boşalan tabağıma yeniden hazırladığı ekmekleri koyarken ben onu doyduğuma dair ikna etmeye çalışıyordum ve yine de sanki doymadığımı adi gibi biliyormuşçasına ekmekleri koymakta ısrar ediyordu. Son çare çatalımı masaya koyup çayımı iki elimle kaldırıp içmeden ona cevaben "Hureyre tıka basa yemek yememem gerekiyor, sen de biliyorsundur Efendimiz salallahu aleyhi vesellem bir Hadisinde midenin üçte birinin su, üçte birinin yiyecek ve birinin de hava ile dolu olmasını tavsiye etmiş. Şişmiş fare gibi dolaşmak istemiyorum bütün gün, çok uygunsuz ve rahatsız edici olur hem zaten hiçbir zaman da gurme gibi yemek yiyen bir insan olmadığım için pek de yerini aramam merak etme. Çayımdan bir yudum alıp ona özrümü ileten bir bakış attım o ise biraz düşündü ve sonunda benden özür dileyerek aslında iyi niyetle hareket ettiğini anlattı. Büyütülecek bir konu olmadığı için üzerinde durmadan elimi havada salladım, bir yudum çay içip "Boş ver, neyse artık." diyerek ona üç siyah zeytin uzattım, ki o da bunu sevinerek kabul etti. Konuşmamızın ardından yaklaşık 15 dakika geçmiş ve sofrayı biraz sonra kaldırma vakti gelmişti, Hureyre pek de sofrayı kaldırmak istiyor gibi durmadığı gibi bir de yine düşüncelere dalmıştı, haliyle yüzünden ve gerginliğinden belli etmişti kendini.

"Bugün için heyecanlı mısın?", başını onaylayarak salladı ve çekinerek de olsa düşüncelerini benimle de paylaştı, "Herkesin bizim için sevineceğini biliyorum ama buna rağmen yüzde yüz bizim için endişe etmeyeceklerinden emin olamıyorum. Onlara endişe kaynağı olmayı hiç istemiyorum özellikle de son zamanlarda olanlardan sonra.", ciddiyetini koruyan yüz ifadesiyle arkamda kalan camdan dışarı baktı ben de bu konuda fikrimi söylemeden duramadım. "Sence bize bu konuda soru sorarlar mı? Ne de olsa 4 hafta geçti üzerinden, esasına bakarsan bu konuyu hiç açmamalarını tercih ederim. Hem senin için hem de benim için geriye dönük bir fırlatmadan başka bir işlev görmez çünkü, özellikle de davası bile kapandığı için gereksiz olur. Bence bu konuya değinmezler, neden açılsın ki? Bunu önemsemeyeceklerinden emin olacak kadar iyi tanıyorumdur inşaAllah ebeveynlerimi.". Sanki o da bu düşünceyi zihninde sınır dışı etmiş gibi başını iki yanına salladı, eline çayını aldı ve dudağına dayadı ancak içinden çay dökülmeyince yüzünün aldığı şekli görmek paha biçilmez olmuştu. Onunla alay etmeyecek kadar ciddi kalamadığım anlardan bir diğeriydi bu, kendimi tutmak istemeden gülmeye başladım. Önce boş olan bardak sonra da benim mutfakta yankılanan gülüşümden sebep düşüncelerinden sıyrılarak yanıma, yanımıza gelmeyi başardı.

"Sence de son zamanlarda fazlaca düşüncelere dalmıyor musun?", bunu söylerken 'dalmayı' tırnak işaretiyle göstermiştim. Öncelikle başını salladı, sorum her ne kadar tonlamasında bir imada bulunmuş olsa da bu konudaki ilgimin ciddiyetini sezmiş gibi başını salladı. "Düşüncelerimi çoğu zaman sessize alamıyorum. Aslında çok da rahatsız edici bir durum, düşüncelerim sürekli bir şeylerin etrafında dönüp duruyor ta ki ben yaşanıp bitmiş olan şeyleri sürekli düşünüp durduğumu fark edene kadar da epey vakti geçmiş oluyor. Sanki geçmişte yaşanıp biten şeyleri değiştirebilirmişim gibi? Estağfurullah. Yüzünün üzerinden geçti elleriyle ve derince bir nefes alıp verdi, bana baktı ve tekrar masaya indi bakışları, "Sende bazen durup hayatın senin için bundan sonra nasıl devam edeceğini merak ediyor musun? Yani seni bekleyen şeyleri zaten kesinkes yaşanacak olanları? Sanırım her beklenmedik bir şey yaşandığında durup kendi kendime bunun beklenmedik olduğunu kendime hatırlatmam gerekiyor ki bundan bir sonraki adim için en azından daha hazırlıklı olabileyim. Hazırlıksız olmak beni korkutuyor nedense, aslında korku da tam değil ama iste 'endişe' sanırım, bilirsin ya işte.".

Başımı sallayıp kendimi onun yerine koymaya çalıştım. Tabiki de bu gibi anları bende yaşıyordum ve nasıl hissettirdiklerinden de bir o kadar haberim vardı ama buna rağmen onunkine nazaran benim hissettiklerim bu kadar geniş çaplı endişe kaynağı olmuyordu. O an anladım Hureyre'nin neden bazı geceler kendi kendine uykusunda konuştuğunu, "Acaba bu yüzden mi uykunda da çoğu zaman konuşuyorsun? Hatta konuştukların anlaşılır oluyor.", Hureyre duyduğu cümle üzerine şaşırarak bana baktı. Nedense açıklama gereksinimi hissederek ekledim, "Çok tane tane konuştuğun zamanlar oluyor hatta bazen sinirleniyorsun bile. Şimdi düşününce neden gündüzleri bu kadar sabırlı olabildiğini anlıyorum, sabrın sekil bulmuş insani gibiydin benim için hep ama şaşırmadım ne de olsa bu kadar sinir ve yuttukların uykunda çıkıyor demek ki.". Cümlemin sonuna doğru ciddiyetim hem gittikçe azalmış hem de beni bir gülme tutmuştu, kollarımı karnıma sararak gülerken Hureyre utangaç bir çocuk gibi bakışlarını kaçırdı, evliliğimizin ilk gününden bu güne ilk defa onun da yumuşak tarafını bulmuştum.

"Gerçekten de kelimesi kelimesine anlaşılır mi yani?", bakışlarını halen kaçırarak kenara baktı, cidden bilmek istiyordu neyi ne kadar duyduğumu ve bu da benim daha da çok eğlenmeme sebep olmuştu ki onunla alay etmeye devam ettim, "Bana uyanıkken söyleyemeyeceğin bir şeyi söylemiş olabilir misin acaba?". Hureyre anında bana bakıp hızla başını iki yanına salladı ve buna rağmen bütün vücudu kendinden şüphe edişini dışrıya yansıtmıştı hem de en küçük detayına kadar kendini belli eden o panik olmuştu. Gülerek ayağa kalkıp ikimize de birer çay döktüm ne de olsa konuşmamız sayesinde çaylarımız hem soğumuş hem de bitmeye yaklaşmıştı. "O zaman er ya da geç istemsizce bir şeyler duymuşsundur." İki kaşını da yukarı kaldırdı ve omuz silkti. Gözlerim saniyesinde yuvalarından fırlayacak derecede belerdi. Çayı hemen elimden yerine koydum ve inanamayan bakışlarımı üzerine diktim, şahit olduğum hareket nevrimi döndürmüş beni fazlasıyla şaşırtmıştı "Omuz silktin az önce! Sen! Gerçekten de uykunda gizli tuttuğun bir konuda açık verdiğini düşünüyorsun değil mi? Sen benden ne saklıyorsun da şimdi bu kadar yalpaladın bakıyım?". Bir anda gülmeye başladı ve çayından bir yudum aldı "Bir bilsen (rüyamda) ne gördüğümü bunu da neden söylediğimi...", garip bir bakış atması kendime gelmeme yetti, dilime beklenmedik bir anda bir damla taze limon damlatılmışçasına yüzümü ekşittim ta ki o konuşmaya devam edip konuştuklarının içeriği ile dikkatimi çekene dek. "Herkesin haksızlıklarla başa çıkma yöntemi farklıdır. Tabiki islamın bize verdiği ölçü ve davranış tavsiyeleri üzere haksızlığa susmuyor ve yönümüzü değiştirmiyoruz ama yine de bu dünyada çok fazla haksızlık olduğunun ve bizim çoğuna bir faydamız olmadığı gerçeğini değiştirmez ve bu da beni aşırı derecede rahatsız ediyor. Gündüzleri düşünüyorum mesela bu konuda ne yapılabilir diye ama yine de-".

Duraksadı ve sanki kendine hâkim olmaya çalışır gibi yutkundu, sözlerine dikkat etmek için nefes alıp verdikten sonra devam etti, "Bu kadar az faydamız olması beni çok rahatsız ediyor. Derler ya 'gündüzleri sustuğum haksızlıklar bana geceleri kâbus olarak geri dönüyor' diye. Sanırım benim için de aynısı geçerli. Gün ışığında sustuğum veya çok çoğu bir faydamın olmadığı konular geceleri beni hala pençesinden bırakmıyor, yüzeye çıkıyor. Seni rahatsız ediyor olabileceği hiç gelmemişti aklıma, affedersin.". Ben söylediklerimi onunla şakalaşmak için söylemiş olsam da neyi kastettiğini anlayarak uykusunda ne hakkında konuştuğunu zaten anlayamadığımı göz önünde bulundurarak konuyu anlayamadığımı söylemek istedim. Belli ki bu düşünce onu rahatsız etmişti ve esasında kimse uykusunda konuşuyor diye saatlerce hikaye okur gibi baştan sona anlamlı cümleler kurmuyordu, bu anlamda onu bunu söylemek zorunda hissettim kendimi, "Haklısın, herkes bununla başka şekilde başa çıkar. Hem zaten ne konuştuğuna anlam verebilecek kadar uzun metrajlı konuşmadın hiç.".

Konuyu gereğinden fazla sündürmek istemeyerek başımla konuşulanları sessizce onayladım ve masayı toparlamak için ayağa kalktım. Ayağa kalkar kalkmaz kafam uyuştu ve elim refleks olarak masanın ucuna kenetlendi, ciğerlerimden çekilen havaya zorla sahiplenmeye çalışarak nefes aldım ve buna rağmen o bana galip geldi ve tek seferdi nefesimi ciğerlerimden söküp aldı ve bana geriye ağzımda acı bir tat bırakarak gitti. İki kaşımın arasında oluşan kırışıklıkla kararan bakış açımın aydınlanmasını ve bu kapkara tünelden kurtulabilmeyi bekledim ama nafile, maalesef Hureyre beni bir hışımla belimden tuttuğunda gözümün önü tekrar açıldı. "İyiyim, iyiyim. Bir şeyim yok.", kendi kendime söylenirken yere baktım. "Sare tutun bana, hadi.", fazlaca becerikli bir hareketle beni kaldırdı ve en yakın odaya, ki bu durumda bu oda salon olmuştu. "Hureyre sırtın ağrıyacak, yapma, bırak beni!" ama o bana tabiki kulak asmadı ve beni salondaki koltuğa yatırdı, hemen ardından kolonya getirdi ve bileklerime sürerek ovaladı. "Sen benim sırtımı düşünme. Karnın veya başka bir yerin ağrıyor mu? Kadın doktoruna gidelim mi hemen?", başımı sallayarak tavana baktım ve kendime biraz zaman tanıdım, her defasında olabildiğince hızlı kendime gelmeye çalışıyordum Hureyre'yi endişelendirmemek için ama bu defa hissettiğim bambaşka bir şeydi. Yattığımda gerçekten ne olabileceğinin farkına vardım, düşebilirdim ve bebeğe zarar verebilirdim.

Hureyre neden bu kadar alelacele beni salona taşımıştı bunu da ancak anlayabilmiştim, suçluluk duygusu içimde filizlendi ve beni özür dilemeye teşvik etti, "Özür dilerim, bu kadar hızlı kalkmamam gerekirdi, benim hatam." ama Hureyre önce saçlarımı sonra da gözümden akarak saç diplerime yol alan damlayı okşadı. Evet hormonlar bedenimi ele geçiriyor olabilirdi en azından böyle düşünmek dengesiz duygu değişimlerime ve ağlamalarıma ehliyet veriyordu. "Özür dilemekten vaz geç, sana bir şey olabilirdi ayrıca böyle bir şeyi önceden bilip engel olamazsın.", sesli nefes verip gözlerimi kapattım bu şekilde korkumu dile getirmek daha kolay geldi. "Sence bebekle ilgili olabilir mi?" Hureyre bu konuda sadece alnını kırıştırdı ve bir bilgisi olmadığını belli etti. Dikkatle yattığım yerden kalkarak oturur pozisyona geldim ve Hureyre'den telefonu rica ettim ki o da telefonu halen düşünceli tavrıyla uzattı. O beni izlerken ben de kadın doktorunu aradım. Elhamdulillah daha telefona çıkıyorlardı böylece doktorun yardımcısına durumu anlatıp doktor hanımdan çok kısa sözlü bu durum hakkında fikir alabilirdik. Nitekim öyle de oldu, birkaç dakika bekledikten sonra yardımcı panik yapmamamızı ve bazı hamileliklerde bu gibi aksaklıkların olabileceğini açıkladı. Her ihtimale karşı kontrol için bir gün verdi, o gün neden olmuş olabileceğine bakılacaktı.

Telefonu kapattıktan sonra ikimizde az da olsa rahatlayarak bir nefes aldık. Hureyre bana halen annemlere gidip haberi vermek isteyip istemediğimi sorduğunda bir an için düşünüp bu fikri bir daha süzgecimden geçirdim ve sonra cevap verdim, "Bugün ziyaret edeceğimize dair söz vermiştim bu yüzden bugün Amine ve babam da oraya geçti hem yemek yeriz hem de konu hakkında konuşalım diye. Olmazsa yazik olur diye düşünüyorum hem çok dikkat ederim inşaAllah.". Hureyre başını salladı ve yanıma oturdu hemen ardından beni kollarına aldı ancak o an ellerinin hafif hafif titrediğini hissettim, "Seni böyle görmekten nefret ediyorum. Zaten benim gözümde çıt kırıldım bir insan gibisin bir de üstüne sürekli senin bu halini görmek ben-" sözünü keserek endişesini gidermeye çalıştım. "Ben iyiyim Hureyre, gerçekten, merak etmeni gerektirecek bir halim yok ki? Sende duydun bu gibi durumlar normalmiş.", "Evet." demesine rağmen ikna olmadığını belli eden yüz ifadesiyle bana baktıktan sonra biraz daha rahatladı. "Ne zaman yola çıkmak istersin peki? Öğleyin çıksak ya? En azından biraz da olsa kendine gelmiş olursun.". Onayladım ve ona bakıp biraz daha yanına sokuldum, bazı anlar beni artık korkutuyordu ve bu öncesine nazaran fazlaca hissettiğim bir duyguydu. Hem Hureyre hem de ben bu yasadıklarımızla nasıl başa çıkmamız gerektiğini bir türlü kesinkes bilemiyor ve acemilikten yalpalıyorduk. Her ne kadar sevinsek de bu bilgisizlik ve tecrübesizlik beni endişelendiriyordu. Bedenimdeki değişikliklerle hem de ibadetimdeki muhtemel zorluklarla bedenime eziyet etmeden nasıl yaşamam gerektiğini bilmiyordum.

(...)

Hureyre ile hamilelik süreci hakkında daha fazla İslami kaynaklardan araştırma yapma konusunda istişare ederek ayrı ayrı araştırmalara başladık. Maalesef bu konuda sahip olduğum kitaplar olmadığı için öncelikli olarak internetten araştırma yapmaya başladım, bunu yaparken tanıdığım ve güvendiğim aynı zamanda itibar ettiğim hocaların bu konudaki görüşlerini arattım. Öğrendiğim yeni dua ve tesbihatları da not aldıktan sonra bebeğe anne karnında yararı ciddi derecede olan ayetler buldum Kur'an'dan.

🌸İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: "Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.🌸
🍀Lokman Suresi 31, 14.Ayet🍀

Anne adayları Kur'anı hamilelikte kendi sesiyle okuyarak karnındaki bebeğe duyurdukları taktirde yüce Kur'an'ın bebeğe faydası oldukça mucizevidir. Buna ek olarak İmran kızı Hz. Meryem'in de evladının doğumunu beklediğinde (Hz. Isa Aleyhisselam) ettiği dua Al-i İmran (İmran'ın evi) suresi 35inci ayetinde olduğu gibi diğer annelere de bu şekilde dua edilmesi konusunda tavsiye edilmiştir.

🌸 [...] Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin. [...]🌸
🍀Al-i Imran Suresi 3, 35. Ayet🍀

Ben araştırmaya devam ederken Hureyre son araştırmasından sonra yanlış toparladığı notlarını düzenliyordu. Zaman geçtikçe git gide yeis'e (umutsuzluk/karamsarlık) düşüyordum çünkü internette hiç sayılabilecek kadar az bilgi bulabilmiştim. Telefonumun titremesiyle zaten dağılan dikkatimi mesajı atan Amine'ye verdim. "Yenge siz ne zaman gelirsiniz? Daha varsa benim bir hemen çıkıp ufak tefek alışveriş yapmam gerekiyor siz gelmeden.", mesajına cevaben ben de "Ne lazımsa bize söyle , biz gelirken yoldan alalım.". O da bu fikri beğenince eksikleri not edip kalktım ve zaten eksik olan araştırma kaynaklarımdan ve bana hissettirdikleri yalnızlıktan Hureyre'yi de yanıma alarak kaçabileceğimi anlayarak mescittin kapısının önüne gittim. Hureyre laptopuna bakarak bir şeyler not ediyordu, "Yavaş yavaş çıkalım mı? Amine yazdı, yolda atıştırmalık eksikleri almamız gerekiyor daha.", anlayışla başını salladı ve tekrar ekrana kısa süreliğine odaklanarak işaret parmağıyla bana işaret ederek "Bana bir dakika daha verir misin? Şu cümleyi de yazayım da bitsin.", onaylayarak bu sırada üzerimi giyinmek için yatak odasına gittim.

Öncelikle koyu kahve renginde üzerinde ise minik çiçek desenlerle süslü bir elbise giyindim ama üzerimi giyindikten hemen sonra asıl önemli olan annemlere bu haberi nasıl anlatacağıma dair gerekli kelime ve cümleleri düşünmediğimi hatırlayarak duraksadım ve bu konuya yoğunlaştım. Fikir yoksulluğu çektiğimden bu gibi fikirleri paylasan insanların kullandığı pinterest platformuna girdim (Yazar notu: aynı isimde orada da hesabım mevcuttur) ve bir ümit onardan tavsiye bulabilmeyi umdum. Hakikaten de bir iki kullanılabilir fikir benim de aklıma yattı derken odaya Hureyre girdi. "Eee, kendini daha iyi hissediyor musun bari?", başsımı sallayarak bakışlarımı ona çevirdim sonra da bulduğum fikri ona da anlattım. Benim kadar etkilenmediği için onun bu konuda bir fikri olup olmadığını sordum, ki bu konuda beni şaşırtarak evet dedi. "Tabiki de sonuç olarak sen nasıl istersen o şekilde söyle bence ama benim fikrimce sade bir ima ile yeterince hızlı anlayacaklarını düşünüyorum. Belki de bir çocuk yetiştirme kitabı vesaire gibi bir kitap sormak bile yeterli olur? Veya Zübeyr'in bebeklik kıyafetlerini isteyebiliriz mesela? Sence bu şekilde de konuyu anlamazlar mı? En azından konuyu açmamız için yeterli olacaktır, değil mi?". Onun fikri kesinlikle ailemiz için daha naif ve dediği gibi konuyu ilk etapta açmak için yeterli bir girişim olacaktı ayrıca aksi halde bir kez daha düşününce utanma ihtimalim de daha yüksekti.

(...)

„Bundan da alalım. Bu da çok lezzetli duruyor Hureyre!", tatlı reyonunda dışarıdan gördüğüm bir diğer yiyecek için Hureyre'yi çağırdım ama bana kıyasla o bu iddiama katılmadığını belli ederek tek kaşını kaldırarak bana baktı "Sarecik, ne kadar olduğunu tam bilmesem de alışveriş arabasına bakılırsa Amine'nin bu kadar fazla atıştırmalık sipariş etmediğine ve edemeyeceğine eminim.", anında asılan yüzümü ondan başka yöne çevirerek yanından geçip gittim ve kasada durup onu bekledim. O da yanıma ulaşınca kasaya girip ön tarafa geçerek onu bekledim, ödeme yaptığı sürede alışverişi yerleştirmek böyle daha kolay oluyordu. Kasiyer kadının paketleri banttan geçirmesini izlerken geçirdiği birden fazla tatlı paketini görünce yüzümde bir gülümseme belirdi ve ister istemez Hureyre'ye baktım. Dijital ekrana bakarken bile benim tepkimi fark ettiğine emin olduğum adam kasiyer kadının fark edemeyeceği ama onu yeterince iyi tanıyan benim fark edebileceğim şekilde ağzının kenarıyla gülümsedi.

Doldurduğum poşetlerin de olduğu alışveriş arabasını arabaya sürdük ve içeriğini bagaja yerleştirdik. Bundan hemen sonra da elime geçen ilk tatlı paketini kaparak arabada yerime geçtim. Bana bagajı kapatıp baktığında tamamen elimdeki tatlı paketinde kendimi kaybetmiş halimle Hureyre'nin alışveriş arabasını götürüp bir de yanıma geçerek arabaya bindiğini ancak fark etmiştim, "Dışarıda bu kadar üzgün gezme, ne zaman seni böyle önemsiz sebeplerden dolayı üzgün görsem sarılıp bütün saçma üzüntün geçene kadar sıkasım geliyor.", gülümseyip kucağımda duran pakete baktım ve onun sessizce elimi eline almasına izin vererek yola çıkmasını izledim, tıpkı imam nikahımız kıyıldıktan sonra yaptığı gibi.

(...)

Hureyre zile basınca elinde olan bakışlarım sayesinde tedirginliğini fark edebilmiştim, bu yüzden ona biraz daha yaklaştım ve bu konuda ikimizin de birbirimize destek olacağını ona da hissettirdim. O da belli belirsiz vücut yükünü bana yaslanarak benim için aynı desteği ima etti, derken saniyeler içerisinde kapı açılmıştı. Kapı bir hışımla açılmış ve rüzgârı yüzümüze değmişti, bakışlarımı karşımda duran Amine'nin yüzüne kaldırdım, büyük gri bir krep şal yüzünü sarmalıyordu ve bedenini sarmalayan şey benim hiç tahmin etmeyeceğim bir şeydi; annemin mutfak önlüğü. Bu görüntü karsısında istemsizce gülerek şaşkınlığımı belli etmiş bulundum. Aynı zamanda ayakkabılarımı çıkardım ve içeri girdim, Hureyre de benim gibi ayakkabılarını çıkardı ve poşetleri alarak bana daha hızlı olduğundan zaman tanımaya dikkat etti. "Annemin mutfak önlüğü ile ne yapıyorsun?", halen gülerek ardından yürüyordum bir yandan da doğru mu gördüğümü sürekli üzerine bakarak onaylıyordum.

Amine hızla mutfağa yürüyor aynı zamanda poşet olmayan elini havada sallıyor ve bana bununla gelmemi söylüyordu. "Teyzem izin verdi.", masaya ulaşarak poşeti bıraktıktan sonra hızla çorbayı karıştıran anneme kollarını arkasından karnına dolayarak sarıldı. Çorbanın kokusu dikkatimi çektiği için hem çorbayı görmek için hem de alındığımı belli etmek için anneme yaklaştım. Annem gülerek kafasını geriye attı ve Amine'nin yüzüne değdi, "MaşaAllah mutfaktaki becerileri Allah vergisi.", sonunda gülmeyi bırakbildikten sonra, ya da ben kıskançlığımı kontrol altına alabildikten sonra annem bana dönüp samimiyet ve sevgiyle gülümsedi ve kollarını açarak bana sarıldı, "Esselamu aleyküm ve rahmatullahi ve berekatuhu ve aleyna aleyküm kızım.". En az onun kadar sıkı olması şartıyla ben de ona sarıldım. Hureyre'nin sesini duyunca ancak annemden uzaklaşabilip ona dönmüştüm. Elindeki poşetleri kaldırır gibi yaparak hatırlatmıştı.

Yanımdan geçerek "Anne bunları nereye koyayım?" diyerek anneme seslenmiş olması bana tebessüm ettirmişti. Bu bir buçuk senelik evliliğimizde bir şey öğrenebildiysem, o da başlarda Hureyre'nin anneme 'anne' diye seslenebilmekte kendi annesine çok küçük yaşta veda etmek zorunda kaldığı için zorlandığı idi. Her ne kadar bu konuda anneme zorlanma sebebini anlatmış ve ona saygı duyduğunu açıklamış da olsa bütün yaşadıklarımızdan sonra bir diğer hikmet annemle Hureyre'nin eskisinden de iyi anlaştıkları ve Hureyre'nin annemi 'annesi' olarak sevebilmesi idi. "Alayım hemen oğlum.", annem ona doğru yürüdüğünde Amine annemi durdurarak poşetlere uzandı "Ben de tam gerisini almaya gelecektim abi, teşekkür ederim." Dedi. Poşetlere bakarken "Eee, söylediklerimi güzel güzel aldın mı bari abi?", hemen sonra poşetlerin içine bakınca ve Hureyre'nin de eksik kalan poşetleri masaya koymasıyla Amine'nin gözleri büyümüş ve "Siz neredeyse stoklama amacıyla alışveriş yapmışsınız! Bu ne?", halen şaşkınlık içinde içeriği boşaltırken ben de poşete uzanıp içindeki tatlı ve asitli içecekleri boşaltmak için yere koyma amaçlı uzandım.

Ama bu sırada Hureyre araya girip elimden poşeti alarak yere koydu ve Amine'yi bekledi. Aynı zamanda bana fısıltıyla "Sen değil. Bir şey kaldırma sen.", alınarak ona baksam da göz ucuyla Amine'nin geldiğini gördüğümden uzatmadan cevap vermekten vaz geçtim. Amine kalan her şeyi halledince bir an Hureyre ile bakıştı sonra da bana baktı. Kimse bir yorumda bulunmamıştı, ne de olsa annem halen çorbanın taşmamasıyla uğraşıyordu ve mutfakta olan onca insandan sıkılarak bizi bir hışımla dışarı atmıştı. Üçümüz de ard arda mutfaktan yitelenirken "Erkekler salonda oğlum, Sare sen de git bir selam ver kızım.", annemin halen bana küçük kız çocuğu gibi muamele etmesine sevinsem mi yoksa üzülsem mi bilemeden eski Sare'ye kendimi çok yakın hissettim.

Salonda kayınbabama bir bakış attıktan sonra babama da baktım, yanlarına yürüdüm ve tam babamın eline uzandığımda babam elini çekip omuzuma koydu, selamımı aldı ve aynı sekilde kayınbabama da yaklaşınca ona da benzer bir hareketle selamımı aldı ve elini öpmeme izin vermeden anlayışla başını salladı. Esasına bakılırsa ilk andan itibaren beni hiç elini öpmek zorunda bırakmamıştı, bunu yapmasının sebebi ise dargınlık değildi, aksine düşünce ve görüş yapısı islam ahlakına çok uygun olduğundan idi. Kısa süreliğine Hureyre ile oturdum bu sırada babam bana nasıl olduğumu sorumuş ve biraz sohbet etmiştik. Konuşmanın tam ortasında kulağıma ilişen bir sesle ayağa fırladım ve arkama döndüm, ben döner dönmez Zübeyr bana doğru koşmuş ve kucağıma zıplamıştı bile. Sarılmasının sarsıntısıyla gülümsedim ve dengemi sağlamaya çalışarak tutundum. Hureyre panik yapmadan hemen dizlerime oturdum ve Zübeyre sarıldım. Göz ucuyla Hureyre'nin de rahatladığını görünce bütün dikkatimi özlediğim küçük erkek kardeşime verdim. Saçlarını koklayarak "Şehzademm, nasılsın?" diye sordum ve yanağını öptüm. Oturduğum sandalyeye onu da çekerek kucağıma oturtarak Hureyre'nin bana dikkatli bakısını tekrar es geçtim.

"Elhadulillah yakında okula başlıyorum!", sevinçle kulağıma fısıldamaya çalıştığı konuya ben de sevinerek ve gurur duyarak önce ona sonra da babama baktım, o ise gülümseyerek başını salladı ve ekledi, "Okula giriş denemesindeki testleri geçti (almanyada ilk okula giriş yetenekleri testi yapılıyor) ve ilk okula hazırlık da kreşte yakında bitiyor, Elhamdulillah.". Babam Zübeyre gülümserken o da beni soru yağmuruna tutuyordu. Zamanla yemek vakti geldiğinden müsaade isteyerek mutfağa gidip sofra için yardım etmeye başladım. Hureyre arada gelip mutfaktan erkekler için yemekleri alarak salonda sofrayı kurmuş biz de kadınlar olarak mutfakta masayı hazırlamıştık. Sonradan öğrendiğime göre Hureyre babamlarla cami ve yapılabilecekler hakkında konuşup istişare etmiş biz de kadınlar olarak yanımızda oturan Zübeyr hakkında hem konuşmuş hem de şakalaşmıştık. Yemketen sonra aynı sistemde Hureyre bize tabakları getirmiş biz de ona çerezleri vermiştik. Bu sırada annem yanıma gelmiş beni Amine'den biraz uzağa çekerek söze girmişti "Sen iyi misin? Öncekinden de çok zayıflamışsın kızım.". Anneme aksini iddia ederek iyi olduğumu açıkladım ve tabii ki bu konu Amine imdadıma yetişene kadar devam etmişti.

Anneme ve Amine'ye kısa süreliğine salona geçmemiz için haber verdim, onlar da üzerlerini değiştirdiler, en azından annem üzerine çarşafını geçirdi ve hoşnut olmasa da oturma koltuklarının arkasına düsen yemek masasına oturacağını söyleyerek razı olmuştu. Salonda hep birlikte oturunca zaten olağan bir durum olmadığından herkes dikkat kesilmişti. Kalbim göğsümden çıkacak gibi atıyordu çünkü Hureyre bana işareti vermişti, benim aklımdan geçen bunu ayrı ayrı yapabileceğimizdi ama sanırım babamın da tepkisini merak ettiğimden söze girdim, "Anne Zübeyr'in kıyafetleri hala duruyor mu?". Annem bana baktı sonra da başını salladı. Babam da merak etmiş olacak ki "Duruyor olması lazım, eskileri diyorsan biz onları verdik akrabalardan ihtiyacı olanlara kızım.", bu defa Hureyre söze girdi, hem benim hem de kendi babasına bakarak "Baba, çocuk yetiştirme konusunda islam alimlerinden kitaplarınız varsa onları da ödünç verebilir misiniz?", diye sordu.

Bir sessizlik oldu, babam başını salladı ve düşündü sonra da sanki refleks olarak cevap verdi "Bizde olması lazım oğlum, Resulullah salallahu aleyhi vessellem'in çocuk yetiştirme hakkında buyurdukları var ama-" tam kalbine götürdüğü elini indirdiğinde duraksadı ve bekledi. Amine ellerini ufak bir ses çıkararak ağzına koydu, derken annemde arkadan bir ses çıkararak nefes aldı kayınbabam ise halıya bakarak tebessüm etti. Kimsenin dile getirmediği soruyu soran Amine olmuştu ve bu beni nedense hiç şaşırtmadı, "N-ne? Yani, bebek? Bebek mi geliyor yani?!" tepkisizliğimizden anlaşılan konu bizim yere bakmamızla kesinlik kazanmıştı. Babam hayr duasını dile getiren ilk kişi olmuştu "Allah sağlıkla tez zamanda hayırlısıyla elinize almanızı nasip etsin oğlum.", bu cümleden sonra ayağa kalkan Amine ile herkes ayağa kalkmış bize hayr duada bulanarak sarılmaya başlamıştı. İstemsizce dolan gözlerim çok geçmeden ağlamama sebep olsa da bunlar mutluluk göz yaşları olduğundan aldırış etmedim. Bana sarılan annem de ağlıyordu aynı zamanda Hureyre'ye de babası sarılmıştı, kulağına bir şey söyledikten sonra Hureyre babasına bakıp çenesini hafifçe kaldırıp indirdi ve hızla işaret ve baş parmağıyla burnunun direğine dokundu. Bir an için Hureyre'nin gözlerinde bir hüzün belirdi ve belirdiği gibi de bir tebessümle uçup gitti.

Şüphesiz bu gibi anlar hayatta insanın kalbinin üzerinde oluşan ince tozlanmayı saniyelik de olsa siliyor ve bize yaşam sevinci veriyordu. En sert mizaçlı insana dahi tekrar acizliğini ve de Allah'ın lütufkârlarını hatırlatan bu gibi anlar hakkında bir süre önce bir yazı okumuştum. İnsan hafızası mutlu olduğu anları mutsuz olduğu anlardan çok unuturmuş. Ilk okuduğumda bunun haksızlık olduğunu düsünmüs ve inanmamıştım, benim için insanlar hatırlamak istediklerini seçebilirdi, mutlulukla hayat sevinci yenilemek veya mutsuzlukla kendini görünmez bir ipin ucuna kaya bağlayarak bir denize atlamak. Patrice Jeancourt insanın her gün içindeki sese kulak vererek ne istediğimizi anlamamız gerektiğini demişti. İçimdeki sese kulak verdim ve ilk defa bizi neyin beklediğini anlayamadım. Anın tadını çıkardım, Allah'a hamd ettim ve göz yaslarımı sildim. Bir bebek, daha tibbin bebek olarak bile değil, Fetüs olarak adlandırdığı bir bebek sayesinde Allah hepimizi mutluluktan ağlatmıştı. Akılıma istemsizce anneannem geldi. Ne çok isterdi benim çocuğumu görmek? Bana ne kadar büyük bir sevgiyle bir bebeğin anneye Allah'ın 100 merhametinden birinin anneye verilme sebebi olduğunu anlatırdı? (Buhari, Edep, 19/Müslim Tevbe 21) Ve annelerin içgüdüsel denen koruma isteğinin de Allah'ın kullarını sevip korumasından sadece bir zerresi olduğunu bana hatırlattır mıydı acaba?

Aklıma nerdeyse 1400 sene önce yaşanmış olan ve Hz. Ömer radıyallahu anh'tan rivayet edilen şu hadis-i şerif geldi:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e esirler getirildi. Aralarında çocuğunu arayan bir de kadın vardı. Esirler arasında bulduğu bir çocuğu hemen kapıp bağrına bastı ve onu doyasıya emzirmeye başladı. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bize şöyle buyurdu: 🥀Ne dersiniz, bu kadın, bu çocuğunu ateşe atar mı?🥀 Biz: Hayır, Allah'a yemîn olsun ki bu kadın ateşe çocuğunu atmamaya gücü yetiyor bir halde iken, onu ateşe atmaz, dedik. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 🥀Allah'a yemin olsun ki, Allah Teâlâ'nın mü'min kullarına olan merhameti, bu kadının çocuğuna olan merhametinden daha büyüktür.🥀 🍀Buhârî, Hadis no: 5653; Müslim, hadis no: 6912🍀

Hayatımda son damla göz yaşını akıtmamıştım belki ama o an akan damlayı cemaatle namaz kılınacağı için hızla sildim ve kalktım.

(...)

Vücudum bana yoğunluğumun sinyallerini veriyordu ama ben olabildiğince görmezden gelmeye çalışıyordum. Ailemle ve Zübeyr ile geçirdiğim vakit benim için daha kıymetli idi. Onları çok özlemiştim. Tekrar mutfağa gittikten sonra annem benim yokluğumda gittiği düğünleri anlatıyordu, Hureyre ve benim için de bir davetiye aldığını söyledikten sonra gidip bana davetiyeyi getirdi. Elimdeki davetiyeyi açınca okuduğum isimlerin yabancı gelmesinden kaşlarımı çattım, annem ise yüz ifademi tanıyınca açıklamaya başladı, "Tanıdık akrabaların çocukları bunlar, bizde altınları olduğu için gidilmesi gerekiyor.", anlayışla başımı salladım. Çaylarımız bitince kendime çay döktürmeden ayağa kalktım ve salonun köşesinden Hureyre'ye işaret gönderdim. Mesaj da atabileceğimi anlayınca kendi kendime gülümseyerek mutfağa geçtim o sırada Hureyre de veda edip kalkmıştı. Ben de mutfakta toparlanıp annem ve Amine'ye sarıldıktan sonra Zübeyrin odasına girip uykusunda ona da sarıldım. Koridorda babamın Hureyre'ye verdiği kitapları gördüm annem ise o an bir saniye beklememi söyleyerek koşar adım gitti. Bu sürede ayakkabılarımı giydim ve ceketime kollarımı geçirdim. Annem ceketimin önünü çektiğimde gelmiş ve elindeki kumaş torbayı elime vermişti. Ben daha soramadan Hureyre'nin önden çıkıp arabayı kapının önüne getireceğini söylediler. Annem son bir kez sarıldı ve "Birbirinize dikkat edin, beni de yardıma ihtiyacın olunca ara kızım." dedi, ardından tek bir hamleyle çıkmıştım.

Hureyre arabayı park ettiği yerden çıkarmış beni bekliyordu, yolu kapatmamak için hızla arka kapıyı açıp poşeti koydum ve tekrar öne geçerek bindim tam o sırada arkamızdan gelen korna sesiyle henüz takamadığım kemerimi tek seferde takıp arkaya baktım. Hureyre de önce bana baktı sonra da dikiz aynasından arkada neler olduğunu anlamaya çalıştı. Kimseyi göremediği için bu durumu garipseyerek altnını kırıştırsa da bize olmadığını söyleyerek biraz olsun rahatlamamı sağladı ama bir saniye sonra kulak tırmalayan bir gürültüyle ardından asfaltta kayan teker sesleri yankılanmıştı.
.
.
[Devamı geliyor]
.
.
Henüz Cuma olduğuna (24.00'dan önce) güvenerek ve sizlerin de hoşgörüsünü umarak bölümü yükledim. Fark ettiğiniz üzere yine olağandan daha uzun bir bölüm, bu yüzden sizlerden fikirlerinizi beyan etmenizi rica ediyorum.

Ramazan'a sayılı gün kaldığından hepinize şimdiden hayırlı bereket ve huzurlu bir Ramazan dilerim Allah'tan. Huşu ve ihlas ile inşallah ibadet edebilir ve de Ramazan'ın hakkını verebilirsiniz. (Sizlerden her zamankinden çok hayr dua beklerim😊)

Continue Reading

You'll Also Like

91K 6.4K 33
Afitap:Bana bak pide hırsızı! Afitap:Ben o pide kuyruğunda kaç saat bekledim biliyor musun? Afitap:Şu mübarek Ramazan ayında hırsızlık yapmaya utanmı...
139K 4.8K 34
"Beyla?" arkamı döner dönmez ismimi duymam bir olmuştu. Bu oydu işte. Gözlerimin ve kalbimin hasretini çektiği, aklımın ise sürekli kötülediği kişiyd...
653K 21.3K 35
Yıllar sonra mahallesine geri dönen Karaca.. Her şeye rağmen ağır başlılığını koruyan Cihad... Ve mahallede olanlar... Sizce bu mahalleden bir aşk hi...
199K 5.9K 33
11.02.2017 "Her yanış, yeni bir doğuştur." • Öznur, Izmir de yaşayan bir üniversite öğrencisidir. Küçüklüğünden beri yetimhane de arkadaşı Asu ile ya...