Ahiret eşim ol...(Bitti - Düz...

By Muslimah-Mind

186K 12K 1.3K

Esselamu aleyküm ve rahmatullahi ve berekatuhu akhiler uhtiler ve diğer okuyucular! . Bu hikaye bir genç kızı... More

[1]...Rüya...
[2]...Mescid...
[3]...Beklenmedik yardım...
[4]...bütün duyular ile yaşamak...
[5]...Koruyan yasak...
[6]...Zorunlu düşünceler...
[7]...Namaz...
[8]...Mantıksızlık...
[9]...Kişilik...
[10]...Karar vermek...
[11]...Araştırma...
[12]...Evlilik...
[13]...Arama...
[14]...bekleme süreci...
[15]...mescit...
[16]...istişare...
[17]...istihare...
[18]...kahvede...
[19]....Hazırlıklar...
[20]...Hazırlıklar 2...
[21]...Talak...
[22]...O Hikaye...
[23]...Son gün...
[24]...sabr...
[25]...Hayatı belirleyen kararlar...
[26]...şakalaşma...
[27]...Örgülü saçlar...
[28]...Sürpriz...
[29]...önyargı...
[30]...çocuk...
[31]...yaşlı kadın...
[32]...Es-Sabur...
[33]...iş...
[34]...ÜMMET...
[35]...Sohbet...
[36]...Doğum...
Soru Cevap
[37]...Kitaplar...
[38]...Teravih namazı...
[39]...Ramazan açıklaması...
[40]...Ziyaret...
[41]...Sünnet...
[42]...Zina...
[43.1]...Hastalık...
[43.2]...Hastalık...
[44]...koruyucu inanç...
[45]...yaratılış sebebi...
Yenilikler ve sizin düşünceleriniz
[46]...islam ve ego...
[47]...egoistlik ve Peygamberlik...
[48]...Komşuluk...
[49]...Fatıma...
[50]...sağlık...
[51]...gençlik...
[52]...kaybolan çocukluk...
[53]...ölüm...
[54]...hayat...
[55]...bugünde yaşamak...
[56]...günlük yaşam...
[57]...ru'ya...
[58]...sınır...
[59]...bekleme...
[61]...söz...
[62]...organizasyon...
[63]...bir evde üç gönül...
[64]...bir araya geliş
[65]...kaza...
[Kitap fragmanı yayında]
[66]...yenileme...
[67]...kaygılar...
[68]...anılar...
[69]...Allah rızası...
[70]...anne şefkati...
[71]...SON...
[Epilog]+Serinin devamı

[60]...yusuf'ca şeyler...

398 37 8
By Muslimah-Mind

Derler ya, ne pahasına olursa olsun dercesine şuurum tam o anda şuurumu kaybetmem pahasına beni terk ederek ara vermemi emretti. Nefesim ciğerlerimden aldığı komutu ağzımdan çıkarak yerine getirdi ve beni bu olaylara bağlayan son ipi çözerek gerçek dünyadan ve dürtülerine esir olmuş bu insanlardan firar etmemi sağlayarak bana gerçek degerimi ve beni insan yapan özelliğimi hatırlattı.

(...)

Bundan birkaç sene önce Yusuf aleyhisselamın hikayesini okumuştum bir kitaptan.Onun ve güzelliğinin ve ayni zamanda en az dillere destan güzelliği kadar destansı haya (utanma) duygusunun hikayesi beni derinden etkilemişti doğrusu.

Yusuf mısırın sarayında yetişmişti çok güzel bir genç bir adama dönüşmüştü Yusuf ve Allah (Azze ve Celle) ona ilim ve bilgelik bahsetmişti. Ama Yusuf o kadar güzeldi ki onun gençlik yaşlarında hüküm süren kralının eşi onu baştan çıkarabilmek için elinden geleni yapmıştı ama Allah Yusufa öyle bir ihlas vermişti ki onu hiçbir sekilde etkilememişti kadının çabaları. Hz Yusuf bir gün Kuran'da geçen anlatıma göre şöyle demiştir:

Evinde bulunduğu kadın (gönlünü ona kaptırıp) ondan arzuladığı şeyi elde etmek istedi ve kapıları kilitleyerek, "Haydi gelsene!" dedi. O ise, "Allah'a sığınırım, çünkü o (kocan) benim efendimdir, bana iyi baktı. Şüphesiz zalimler kurtuluşa eremezler" dedi. (Yusuf Suresi 12, 23. Ayet)

Hz Yusuf'un peygamber kişiliği ve onun iman eden her zerresi Allah'ın güzelliğine ayna misaliydi adeta. Hz Yusuf bas döndüren güzelliğine rağmen edebin ve iffetin timsaliydi bütün insanlığa. Kendini kralın eşinden ve onun niyetinden sakınması ve koruması kralın eşini daha da öfkelendirmişti ve böylelikle kadın krala Yusufu şikayet etmiş ve de iftira etmişti. Bir gün kadın Yusufu yanına çağırdı ve arzusunu dile getirdi, derken Yusuf peygamberlik görevini Allah tarafından aldığı için kadından kaçtı ve kaçarken kadın gömleğini arkasından çekerek yırttı. Kapıda ise kocası, yani kral ile karşılaştılar. Sonrası ise Kuran'da Yusuf suresi 25.inci ayette anlatılıyor: Kadın "Esine kötülük yampmak isteyen bir kimsenin cezası, hapsedilmekten veya can yakici bir azaba uğramaktan başka ne olabilir? dedi. Evde yalnız olmalarından sebep kadın Yusufu suclamış o ise 26inci ayete göre cevaben "O benimle olmak istedi.", demiş ve kendini Müdafa etmeye caba göstermiştir.

Kral gömleğin arkadan yırtılmış oldugundan ve şahitlik eden cocuktan dolayı kadına inanmamıştır. Yusuf ondan kaçmak istemiş o ise zorla onu alıkoymaya çalışmıştı. Ama halen Yusuf çok güzel bir genç olduğundan ve diğer bütün kadınlar ona hayranlık beslediği için erkekler bu durma çare olarak Yusufu zindana atmışlar. Böylelikle Yusuf aleyhisselam başkalarının arzularının dizginleyememesinin cezasına mahkum edilmişti. Bu olaylar ve Hz. Yusufun örnek davranışının sonrasında doğruların ortaya çıkması  hakkında yüce Kuran aynı surenin 50 ve 51 ayetlerinde şöyle buyurur,

"Yusuf, elçiye: "Efendine dön de ellerini kesen kadınların durumunu sor. Dogrusu Rabbim, onların tuzaklarını çok iyi bilmektedir", dedi. Melik: "Yusuf'la olmak istediğiniz de durumunuz neydi?", dedi. "Allah'i tenzih ederiz. Onun hiçbir kötülüğünü görmedik.", dediler. Kralın karisi "Simdi hak ortaya cıktı. Onunla olmak isteyen bendim. O, doğrudur", dedi. 

Beni bu denli tehlikeye atan arzularına esir olan insanlar tarafından saldırıya uğramış ve neredeyse kendimi kurtaramamıştım. Yağmurda hayatta kalmaya çalışan bir kelebek gibiydim, sonunda er ya da geç benim gerçeğim olanı – işyerinde taciz edildiğimi – tıpkı ölümden kaçan bir kelebek gibi zihnimde en unutulası anılarının bulunduğu tozlu köşesine atmış ve çürümeye mahkum etmiştim. Tam da suan bahsi geçen yerden tekrar çıkarmak zorundaydım, tozu ve pisliğiyle artık bu gerçeği kabullenmem gerekiyordu.

Göz kapaklarımı yavaş yavaş acele etmeden, ışığa alıştırarak açtım. Göz kapaklarım bir süre daha dinlenme ümidini bana zorla ağırlaşarak dikte etmeye çalışsa da işbirliğine zorlayarak kendi istegime ve ihtiyacım itaat etmelerini sağladım ve sonunda gözlerimi açtım. Cattık kaşlarımın eşliğinde yarı yarıya açık olan gözlerimi tavana diktim. Tavanda sayısız minik delik oluşu beni o an için sasırtmıstı, büyük kareler içerisinde sayısız delikler olması anlamsızdı. Sanki yuvarlak pizzaların üçgen kesilmesi ve kare pakette dağıtılmasının saçmalığına yetişmeye çalışıyordu bu görüntü.

"Sare'm?", Hureyre elimi tutuyordu. Elimi kırılgan kuş tüyü misali hafif bir dokunuşla yerinden kaldırmıştı ve buna rağmen beklenmedik ağrı acıyla nefes almama sebep olmuştu. Uykusuzluktan mı yoksa onun bana bakarken gözlerinin endişesini önüme büsbütün sermesi miydi gözlerim yanma sebebi bilemedim. Yüzüne bakarken zorlansam da devam ettim, "Sen beni nasıl-", daha fazlasını sesli dile getiremeden boğazımın cızırtısından durdum. Hureyre'nin bana uzattığı bardağın icindeki suyu icince boğazım sakinleşmişti, tıpkı ağlayan bir bebeğe verilen emzik gibi gelmişti su. "Daha iyi mi?", beni halen endişeli bakışlarıyla kontrol eden Hureyre'nin üzüntülü hali her defasında kat be kat artıyordu. "Evet. Su için teşekkür ederim.", o ise cümleme cevap vermeden saçlarını tek el hareketiyle geriye taradı. Bu defa gözlerinin yansıttığı his öncekine nazaran çok farklıydı.

Gözlerine yer edinen öfkesiyle başka tarafa döndü ve bakışlarını odada gezdirdi ta ki sonunda bakışları tekrar beni bulana dek. Uyandığım andan itibaren onu rahatsız eden düsünceleri dile getirdi, "Bana neden hiçbirşey demedin? Neden istifa etmedin? Çalışmak zorunda olmadıgını biliyorsun, benim ikimizin de yerine çalışabileceğimi de biliyorsun.. O paraya ihtiyacımız yok ki zaten Sare! Böyle bir şeyi bana nasıl anlatmazsın, anlamıyorum! Şimdi-", yanıma oturduğu yerden kalkıp bedenini benden başka tarafa çevirdi ardından tekrar bana döndü, "O pi* şimdi sana zarar verdi, benim eşime, benim gıdıklarken bile başını bir yere vurur diye kıyamadığım eşime! Nasıl ya? Bana nasıl anlatmazsın? Benden bunu nasıl sakladın, sen-", yanan gözlerimi başka tarafa bakmaya zorladım, yukarıya, tavana hatta tavandan da ilerisine. Uçsuz bucaksız gök yüzüne bakmak istedim, özlemle peygamberimin (aleyhisselatu vesselamın) da yaptığı gibi gökyüzünün sonsuzluğunda şifa aramak istedim. Derdime derman aramak ve kurtulmak istedim. 

Ya Rabbi, bu sınav bana çok ağır geliyor. Sana karşı gelmekten Sana (C.C.) sıgınıyorum. Bana bu sınavı gecmek için direnme gücü ver, bana bunu yazan Sensin (C.C) yine Sen bana güç verebilirsin.

Bir damla gözyaşı gözümde tıkılıp kaldığı yeri beğenmeyerek firar etti, yattığım yerde kulagıma doğru yol aldı hızla. Tek bir saniye bile geçmeden Hureyre o damlanın farkına vardı, ben her ne kadar gözlerimi sımsıkı kapatsam da artık geri dönüşü yoktu, gizleyemezdim. Hayal kırıklığıyla odadan çıkarken sırtına baktım. Kapının kilidi kapandığının haberini iletir iletmez bir hıçkırık inşa ettiğim  bütün kalelerin kapıları yıkıldı, omuzlarımda taşıdığım o kale kapıları bir anda düştü. Rahatlama hissine kapılan bedenimi bir titreme sardı. Açılan oda kapısından annem ve babam girdi.  Annem hemen yanıma oturmuş ben ise yüzümü babamdan başka yöne çevirerek son anda bileklerimde gezen bakışlarını görmüştüm. Bir iki defa odağı değişen bakışları diğer yaralarımı, artık saklayamadığım yaraları buldu. "Ahh yavrum, kuzum benim", annem yüzümü ellerine aldı ve okşadı. O an kendimi çırılçıplak hissettim, bakışlarımı ondan tekrar tekrar kaçırmakla yetindim. "Bir ihtiyacın var mı kızım?", babam yerden bakışlarını kaldırıp gözlerime baktı, ben de ona karşılık vermek zorunda kalarak başımı iki yana salladım.

Ondaki bu hali, gergin ve bir o kadar zorlandığını belli eden hareketleri ilk defa görüyordum. Ve bu yüzden nasıl davranmam gerektiğini veya nasıl karşılık vermem gerektiğini bilemiyordum. Annem ise en az benim kadar ne yapması gerektiğini bilmeyen bakışlarıyla ikimizin arasında gidip geliyordu. "O zaman bende Hureyre ile sana yiyecek bir seyler almaya gidiyorum.", cama baktı ve anneme doğru başını eğerek odadan çıkmak için kapıya yöneldi. "Gel kızım biz de biraz temiz hava almaya çıkalım.", annemin fikrini onaylayarak yattığım yerden dikkatle kalktım.

(...)

Parmaklarımı hafif dokunuşlarla terasta bulunan bitkilerin ve çiçeklerin üzerinde gezdirdim. Santim yukarı kayan kazağımın kol kısmı tek bakışta bileklerimdeki mor ve kan toplamış eziklikleri gün yüzüne sermişti. Diğer bileğime kol saatimi taktiğim için kendini gizleyebiliyordu, en azından buna kendimi inandırmayı seçmiştim. Birbirinden kopuk ve bağlantısız ama bir o kadar da aynı kumaştan belli olduğu kareler beni rahat nefes almakta zorluyordu. Korkularım ve nefesimdeki tahriş edilmişlik olanların gerçekliğine şahitlik ederek düpedüz birer kanıt işlevi görüyordu. "Bir yudum bir şey içsen ya kızım, doktor 15 dakikaya gelecekti. Çayın bitince yukarı çıkarız.". Sessizce başımı salladım bu sırada ise annem acıma dolu hareketlerle ellerini dizlerinde gezdirdi ve çaresizlikten bakışlarını kacirarak etrafı biraz daha izledi. Bakışları koridorda sabitlenince eli havaya kalktı ve bir defa sallandı. İçimde arkama dönüp kime haber verdiğini öğrenmeye dair bile istek veya merak kalmamıştı, bu isteksizliğe rağmen boğazımda hissettiğim acıyı yok sayamıyordum.

"Gel kızım odana gidelim.", babam yanıma gelmiş ve elimden tutarak bana Asansöre kadar eşlik etmişti. Onun bu ligili ve üzerime titreyen tavrı gözlerimin daha çok yanmasına ve içimdeki git gide kabaran ağlama hissine yol açıyordu. Karşı koyulamaz bir hal almıştı artık. Yorgun adımlarım ardımdan sürünürken öylece yanından yürüdüm. Ancak asansöre bindikten sonra göz ucuyla Hureyre'nin varlığını fark edebilmiştim. Arkamızda durmuş sesini çıkarmadan yeri izliyordu. Tam arkamda olduğunu ve bana çok yakın durduğunu oldukça geç fark edebilmiştim. Bakışları halen yere yönelikti omuzları ise ritmik hareketlerle kalkıp iniyordu. İnmeden hemen önce sanki gözlerinin etrafını işgal eden karartıyı yakalamıştım.  

Açılan asansör kapısından çıkarak odaya yöneldik, odada ise tam toparlanıp herkes bir yere geçtiğinde kapı tıklatılmıştı ve babam bana bir bakış attı. "Sare, biz dışarıda bekliyoruz kızım.", dile getirmeden beni cesaretlendiren babamın annemi de yanına alarak çıkışını izledim. Dolaba yaslanmış bekleyen Hureyre oradan çekilip yavaş adamlara yanıma ulaştı. Doktor yanında bir yardımcısı ile girdi ve "Merhaba Sare hanım. Nasıl hissediyorsunuz?", dedi. Benim sadece başımı yukarı aşağıya hareket ettirip susmam büyük ihtimalle onun da ayna misali bilmiş bir hareketle aynısını yapmasına sebep olmuştu. Yatağın ucundan dolaşıp yanıma yaklaştıktan sonra bakışları ile izin istedi sonra da ne yapmak istediğini açıkladı, "Çok kısa ağrılar için bir yoklama yapmam gerekecek.". Tereddüt ederek başımı onaylamak için salladım ve ister istemez Hureyre'ye baktım. O da sağ elini yastığıma koyarak benim endişelerimi gidermek istedi ve bekledi.

Doktor karnımın bazı kısımlarına baskı uyguladı, bir yerde baskısına tepki göstererek irkildim. Görünüşe göre o kısımda kan toplamış bir ezik vardı. Her ne kadar nasıl oluştuğuna dair bir hatıram olmasa da nedenini yüzde yüz öğrenme isteği de duymuyordum, bundan emindim. Bileklerime baktı ve oradan biraz daha yukarı kaydı bakışları, derken aynı bakışlar boğazımda takılı kaldı. Muayenenin ardından elindeki, benim tabirimle 'ışık kalemini' önlüğüne taktı, "Gırtlakta bulunan ses kıvrımları yani ses telleriniz zarar görmüş. Sesinizi bir süre dinlendirmeniz gerekecektir. Yazdığım ilaçları kullanırsanız fazla ağrınız kalmayacaktır. Ama yaklaşık bir hafta sonra ev doktorunuza* gidip kontrol ettirmeniz gerekir.". Bana onay bekleyen bir bakış daha attı. Ben her ne kadar onaylasam da Hureyre kendinden emin bir "Evet." ile cevap verdi. Doktor son olarak işlemlerin ardından tahliye mektubu* ile birlikte çıkabileceğimizi bildirdi ve ardından odadan çıktı.  

(*ev doktoru almanyada hasta olarak kayıtlı olunan ve düzenli kontrole gidilen bir doktordur)(*tahliye mektubu almanyada hastahanede çıkış işlemleri yapılmadan bütün yapılan muayene ve tedavilerin doktor tarafından yazılı olarak açıklandığı ve ev doktoruna verilmesi gereken bir mektuptur.)

Ancak doktor çıkınca kendimde yastığıma koyduğu eline bakacak cesaret bulabildim. Eline bir saniye baktım ve bandaja sarıldığını o an fark edebildim. Şaşkınlığımı belli eden bakışlarla ona ve hemen ardında kaybolan eline baktım. Tam o an kapı açıldı ve duygu kargaşası sağlıksız görünen bir Amine adaya baskına gelmişcesine girdi. 

Tek seferde elimi eline aldı ve hemen konuşmaya başladı "Neler oldu? O kadar korktum, endişe ettim ki!", ama ben acıyla inleyip nefesimi aniden bırakınca elini elimden yanmış gibi çekti korkak bakışlarla. Doktor çıkınca Hureyre'nin eline kayan dikkatimden dolayı kapatmayı aceleyle unuttuğum bileklerime kaydı bakışları. Şaşkın bakışlarla gözleri büyüdü ve tekrar yüzüme baktı. Yanıma oturup gözleri yaşla dolan bakışlarını tekrar bana yöneltti. Aklında oluşan soruyu soramadı bir türlü. Sessizce oturdu yerinde ta ki Hureyre odanın camını açana dek. Alışkın olduğumuzun aksine bize doğru yürürken dimdik değil sanki omuzlarında onu yere basan bir yük külcesi varmışcasına yürüdü. Ona daha fazla bakmadan Amine ile konuştum, kendimi gayet iyi hissettiğimi ve neden buraya kadar geldiğini ve onu kimin eve götüreceğini vesaire sordum. İstemsizce de olsa benimle okuluyla konuşmaya başladı, mezuniyetini konuştuk. Hureyre bu sırada bizden uzakta ziyaretçi masasında oturmuş bizi dinliyordu. Ara sıra onun şaşkın bakışlar attığını hisseder gibi oldum.

(...)

Doktorun gelişi ve tahliye mektubunu alışımla hastahaneden çıkmama izin verildi. Amine annemler ile dışarıda bekliyordu, bizimle gelip benimle ilgilenme konusunda ısrar da etmişti ama ben buna razı olmadığım için en azından çıkışta benimle vedalaşmak isteyerek gitmemişti.  Aynı sebepten annemler de gelmişti. Böyle davranmalarının nedenini biliyordum, aslında herkes kendinde aramıştı suçu. Beni koruyamamış olmanın suçluluk hissini. Halbuki başkalarının suçu nasıl onların olabilirdi ki? Hureyre dolaptan küçük bir çanta aldığında ben de banyoya girip üzerimi değiştim. Onunla aynı odada durup üzerimi değişesim gelmemişti. Banyodan çıktığımın göstergesi olarak kapının kilidini duyduktan sonra bana dönüp baktı hemen ardından kalan son kıyafetlerimi dolaptan alıp toparlamaya devam etti. Bu duruma daha fazla katalanamadığım için dolaba kendim gidip son eşyaları aldım. "Teşekkür ederim, gerisini ben hallederim.", yatağa koyduklarını alıp çantaya attım o ise huzursuz olarak benden yarım adım uzaklaştı. Beni bakışları rahatsız edene dek izledi, halbuki ben onun bu kadar soğuk ve çekingen halini tanımımazken, en azından dini nikahımızın ardından hiç bu haliyle karşılaşmamıştım.

Üzgün ve hayal kırıklığına uğrayarak elime çantayı aldım, aklımda oluşan cümleyi sesli söyler söylemez firara hazır halimle, "Git ellerini birine göster, ben bunu kendim de taşırım.". Kendimde yeniden keşfettiğim ve sesimden belli olan güven hissiyle kapıya yürüdüm, derken kapıdan tam çıkacakken elimden kolaylık ve çeviklikle alınan çantaya kapı açıldıktan sonra itiraz edemeden razı oldum. Kapı açılınca annemleri gördüğüm için onların yanında Hureyre'nin davranışları hakkında tartışmak istemedim. Suskun tavrımla dudaklarımı birbirine bastırdım, ki büyük ihtimalle bu halimden dolayı annemler de ikimize bir iki defa baktılar ben ise onların bakışlarını görmemezlikten gelip devam ettim.

(...)

Evde hızlı adımlarla ilerledim, ikimiz de ayakkabılarımızı çıkarınca bir ümit hemen odaya ulaşıp yatacaktım ama Hureyre kapıyı kapatır kapatmaz hafifçe belimden tutarak beni kendine çevirdi ve kollarını bedenime sardı. Şaşkın bakışlarla etrafa bakındım o ise yüzünü boynumdaki boşluğa gömdü ve neredeyse fark edilemeyecek bir seste burnunu çekti. Bu fark edilmesi güç ses bana her şeyi unutturdu, aksine yok saydığım duygula su yüzüne çıktı. Nerden geldiğini bilemediğim bir korkuyla bende ona sarıldım. Sonra bu korkunun ilk içime düştüğü ana gittim. Ofise. Kendime haram ettiğim bütün göz yaşlarım bir anda boşalarak beni kör ettiler. Hissettiğim acı ve dehşeti bu sarılmaya akıttım. Belki bencilceydi, evet ama bütün yüklerimi onun omuzlarına akıtmak bana onun yardım edebileceği hissini vermişti.

Yüzünü boynumdan çıkarıp dudaklarını alnıma bastırdığında gözlerimi sımsıkı kapattım. Ama yindede sayısız göz yaşlarının akmasına yine engel olamadım onlar ise özgürlüğü çeneme kadar inmekte buldular. Omuzlarımın titremesiyle kendini benden geri çekti ve suçluluk duygusuyla açtığım gözlerime baktı. Onun yaşananlar hakkında sarf ettiği sözler beni her ne kadar üzmüş de olsa o benim hayatımın sonuna kadar yanımda olmasını istediğim insandı. O da benim kadar olmasa da mağdurdu. Bu yaşananları birlikte atlatmak zorundaydık. "Özür dilerim, bunu yaşamak zorunda kaldığın için senden çok özür dilerim. Yardım edemedim sana.", gözünde kendine haddinden fazla güvenen bir damla gözyaşı utanmadan ona ihanet etti ve yanağından kayarak benim göğüsümde yanan ateşi söndürmek ister gibi yola çıktı. Bakışı beni de etkiledi ve ben de istemsizce damlaların boşalıp yüzümü ıslatmasına izin vermek zorunda kaldım. Ellerim sadece onun göz yaşlarını silmeye odaklanmıştı.

Yüzünü sildikten sonra gözlerine bakıp konuştum, "Senin suçun değildi ki. Benim sana anlatmam gerekirdi, çok önceden önleyebilirdim, göz yumdum, hak ettim belki de-", "Hayır! Hayır, kimse bunu hak etmez, yanlışı ne olursa olsun.", acı dolu bakışlarla yüzüm buruştu ve peşi sıra gelen hıçkırık da cabası oldu, "Ama ben tahmin etmiştim, bunu hissettim. Daha biz evlenmeden niyetini anlamıştım, garip garip bakıyordu, hiç pes etmedi. Ama Heike demişti bana, beni uyardı ama ben evlenince duracağını sandı, pes eder diye düşündüm.", Hureyre yüzümü iki eliyle kavradı, "Nasıl bir manyak olduğunu, o s** kafasında ne kurduğunu bilemezdin. Söz veriyorum sana yaşattığı yanına kalmayacak, bırakmayacağım. Pişman olucak."    

Elimi eline koydum hemen ardından elini yanaklarımdan çekip önüme çekerek tuttum, "Ellerine ne oldu?", ben ellerine bakarken o da beni izledi, sessizce başını salladı cevap vermeden. Ellerini çevirip benim ellerimi tuttu, bileklerime çok dikkat ederek hareket etti. "Ben-", ellerime tekrar baktı, "Sen benim için hep fazla narindin, ellerini asla sıkı tutmadım, o kadar narindi ki. şimdi ise sana ne kadar çok zarar verdiğini gördükçe, canını ne kadar acıttığını gördükçe onun canını alabilirim. Beni bundan çok korkutan hiçbir şey yok Sare. Bunu düşmüş olmak bile hatta her bileklerine baktığımda hala düşünmem, bu olmamalı. Ne zaman-", bir saniye ara verdi ben ise gözlerine bakmama engel olan yaşları silerek ona bakmaya devam ettim. "Bir daha asla kimseye zarar verme, her ne yapmış olursa olsun. Bunu hiçbir yüz hak etmez, hem de Allah Azze ve Celle o yüzlerin her zerresini özenle yaratmışken asla. Ve ellerin, benim ellerimi nazikçe tutan ellerin-", yüzünü ellerime aldım ve devam ettim, "Onlar da bunu hak etmedi. Onlar biz birlikteyken sadece benim ellerimi tutsun, birlikte dua ederken semaya açılsınlar. Onlara bir daha asla böyle bir kötülük etme. Onlar iyilik yapmak için yaratıldı, yaratılana zarar vermek için değil.".

Biraz hayret ve biraz da utançla bana baktı ve sonunda başladığı cümleyi bitirdi, "Ben seni ne zaman bu kadar sonsuz sevdim ki kendimi kontrol edemez oldum?", söylediklerine şok oldum. Gözlerim büyüdü ve mutluluktan iki damla göz yaşı aktı gözlerimden, biri benim ona olan sevgimin şahidi diğeri de onun bana olan sevgisinin sebep olduğu.

.

.
[Devamı geliyor]
.
.

Şimdiden hatalar için hakınızı helal edin...Düşünce/fikirleriniz?

Umarm bütün baskı altında kalan kadınlar/kızlar açıkça rahatsız olduklarını söyler, fazla geciktirmeden.

iki haftaya görüşmek üzere...Essalamu aleykum ve rahmatullahi ve barakatuhu🌼🌸😊

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 92.8K 51
0526******: Hocam inşAllah bu evde kalma sorunsalım biterse nikahımı kıyar mısınız? Hoca Efendi: Ne? 0526******: Nikah diyorum hocam, kıyar mısınız? ...
388K 23.5K 41
Trabzon Burması ve Trabzon Hurması yazarından yepyeni bir Karadeniz hikayesi. @Tüm hakları saklıdır.
156K 9.3K 19
Hasta bir kız. Tesadüfen karşılaştığı bir çocuk. Ve birbirine geçen hayatlar. Bu hikayede mucizeye herkes inanacak Ve Bu hikayede herkesin kalbi ç...
leylâ By 📚

Spiritual

44.3K 3.5K 50
Yüreğine kazıdığı bir sızıydı o adam. Her geçen gün canı bir öncekinden daha çok yansa da, her gece başını yastığa koyduğunda gece karası gözlerinden...