Ahiret eşim ol...(Bitti - Düz...

By Muslimah-Mind

186K 12K 1.3K

Esselamu aleyküm ve rahmatullahi ve berekatuhu akhiler uhtiler ve diğer okuyucular! . Bu hikaye bir genç kızı... More

[1]...Rüya...
[2]...Mescid...
[3]...Beklenmedik yardım...
[4]...bütün duyular ile yaşamak...
[5]...Koruyan yasak...
[6]...Zorunlu düşünceler...
[7]...Namaz...
[8]...Mantıksızlık...
[9]...Kişilik...
[10]...Karar vermek...
[11]...Araştırma...
[12]...Evlilik...
[13]...Arama...
[14]...bekleme süreci...
[15]...mescit...
[16]...istişare...
[17]...istihare...
[18]...kahvede...
[19]....Hazırlıklar...
[20]...Hazırlıklar 2...
[21]...Talak...
[22]...O Hikaye...
[23]...Son gün...
[24]...sabr...
[25]...Hayatı belirleyen kararlar...
[26]...şakalaşma...
[27]...Örgülü saçlar...
[28]...Sürpriz...
[29]...önyargı...
[30]...çocuk...
[31]...yaşlı kadın...
[32]...Es-Sabur...
[33]...iş...
[34]...ÜMMET...
[35]...Sohbet...
[36]...Doğum...
Soru Cevap
[37]...Kitaplar...
[38]...Teravih namazı...
[39]...Ramazan açıklaması...
[40]...Ziyaret...
[41]...Sünnet...
[42]...Zina...
[43.1]...Hastalık...
[43.2]...Hastalık...
[44]...koruyucu inanç...
[45]...yaratılış sebebi...
Yenilikler ve sizin düşünceleriniz
[46]...islam ve ego...
[47]...egoistlik ve Peygamberlik...
[48]...Komşuluk...
[49]...Fatıma...
[50]...sağlık...
[51]...gençlik...
[52]...kaybolan çocukluk...
[53]...ölüm...
[54]...hayat...
[55]...bugünde yaşamak...
[56]...günlük yaşam...
[57]...ru'ya...
[58]...sınır...
[60]...yusuf'ca şeyler...
[61]...söz...
[62]...organizasyon...
[63]...bir evde üç gönül...
[64]...bir araya geliş
[65]...kaza...
[Kitap fragmanı yayında]
[66]...yenileme...
[67]...kaygılar...
[68]...anılar...
[69]...Allah rızası...
[70]...anne şefkati...
[71]...SON...
[Epilog]+Serinin devamı

[59]...bekleme...

382 40 9
By Muslimah-Mind


Sanki karşımda değilmiş gibi geçti gitti önümden ve mescide girdi, evliliğimizde ilk defa kapıyı kapatıp ardından varlığından dahi haberdar olmadığım anahtarla kilitledi. Bunu gördükten sonra da benim sancılı bekleme vaktim başladı.

Oda'da oldukca uzun bir süre kaldı. O kadar uzun kaldı ki, bir an evlilik hayatımızdaki en önemli kuralı, ayrı yatmama kuralını, göz ardı edeceğini sandım. Neredeyse yatakta onun beni güvende hissettire varlığını hissedecegim umudumu kaybediyordum ki yan odadan anahtarın sesini ve ardindan acilan kapinin rüzgarini hisseder gibi oldum. Merakıma yenilip yataktan kalkarak koridora baktım. Aynaya doğru yürüdü ve kendine söyle bir baktı sonra da yorgunluğunu besbelli eden bir hareketle saçlarını eliyle geriye taradı, sanki içindeki konuşma bitmişti. Hafifçe gövdesini dönmesiyle bakışlarımız buluştu. Saniyeler sürecek kadar bir süreliğine bakışları üzerimde durdu, yüzümde gezindi ve tekrar benden uzaklaştı. Sessizce yanımdan geçip girdi odaya, adımları yere değerken sanki incitmemeye çalışıyordu. Yorgun olmalıydı o halde. Yatağa yattığı an icimden bir ses onun benim yüzümden mutsuz oldugunu söyledi. Beni yutan sucluluk hissiyle en az onun kadar dikkatli yürüdüm yatağa ama yatamadan durdum, kendi kendime düşünüyordum; icimdeki ses bir türlü bırakmıyordu beni. Allah-u alem yatağa da sadece sözünde durmak icin gelmiştir. Ben her ne kadar da vicdanimin sesine aldırmadan yatmak istesem de sonuc olarak bunu başaracak durumda değildim.

Bu durum o kadar garipti ki, bundan aşağı yukarı bir sene önce yatak odasına girdiğimde onun olduğu her yerde olduğu gibi heyecanlanırdım, bunun aksine su anda ise tamı tamına hissettiğim duygunun adi ürkme ve belirsizlikte yok olmak. İki insanın arasında en ufak bir belirsizlik girdiğinde iliskilerinde bir çatlak oluşurdu ve bunun farkına vardığım o an beni bulunduğum yere bir civi gibi sabitleyerek yatağa doğru santim ilerlememi engellemişti. Karanlığın sessizliğine uyum sağalayan, bir fısıltı kadar canı olan bir nefes ses ilişti kulaklarıma ve benim daha da çok telaşlanmaya sebep oldu. Ya bu defa da benden sıkıldığı için nefesini bıraktıysa? "Sare...", çatallı ama bir o kadar da sessiz çıkan bu tını karanlık odada bir ışık sebebi oldu. Odadaki bütün gerginliği bir anda parcalara bölerek benim de irkilmeme sebep oldu. Yavaşça yataktaki silüet bana döndü, Hureyre gözlerini bir an kapalı tutmuş ardından da açarak bakışlarıyla benim başka yere bakmam engellemişti. seinem Blick fesselte. "Neden yatağa yatmıyorsun?".

Kendimden emin olamadan panikleyerek saga ardından da sola baktım hemen ardından da sag kulağımın ardına bir tutam saç sıkıştırdım ve aynı elimdeki bas ve işaret parmağımla kulak mememi sıkarak durdum. Bir bahane bulduğumu sandığımda ise bir defa daha düşünmeden ağzımı açarak kelimeleri ard arda sessizliğe nisbet edercesine sesli söyledim. "K-küpemi kaybettim sanırım. O-onu arıyordum da bulamıyorum iste.". Sakince baktı bana ve kulağıma dokunan elime. Ardından diğer kulağıma da baktı ve durdu. Saçlarımın sol kulağımı kapattığını bilmek bana güven verse de bugün genel anlamda küpe takmış miydim bunu tam bilemiyordum. Benim için ani ama onun için oldukça sakin hareket etti, ben ise belli belirsiz iki milim geri adım attım ve elimi sag kulağımdan çektim ve ardında duran bir tutam saçı daha da şiddetli ardına sıkıştırdım. Bu sırada Hureyre yatağın üzerinden yanıma ulaşmış ve ayağa kalkmıştı. Önce sag kulağıma baktı, yüzüme daha da yaklaşarak sol kulağımın ardına önünde duran saçları nazik dokunuşlarla sıkıştırdı. Tek kelime etmeden gözlerime baktı, en azından bakmaya çalıştı, çünkü ben çoktan yaptıklarımın utancıyla gözlerimi kapatmıştım. Elini elimde hissettiğimde ellerimize baktım ve düsüncelerime ara veren sesine kulak verdim, "En azından kendin de tam bilemedin bugün küpelerini takip takmadığını. Bazen cevap vermemek cevap vermek için zorla bir şeyler veya doğruluğu belli olmayan cevaplar vermekten iyidir."

Ne kast ettigini daha fazla açmadı ama benim de bahanem bir yalana çok yakın oldugundan beni bu cümlesiyle uyarmış ve beni Allah'a biraz daha yaklaştırmaya çalışmıştı, bende daha fazla kendimi müdafaa etmemiştim. Güvenini kırmış olsam da o benim inancım ve Allah'a karşı gösterdiğim dürüstlüğün endişesini dile getirmişti bu yüzden kendimi toparlayıp kendimde o ana dek bulamadığım güç ve cesaretle kolay olmasada konuşmaya başladım, "Özür dilerim, seni ve Amine'yi ilgilendiren konulara burnumu soktuğum için. İkiniz için de oturup konuşmayı kolaylaştırır diye ummuştum. Ben...", cümleyi nasıl tamamlamam gerektiğini bilemedim.

"Sare, Amine seni tanıdıktan sonra büyük bir degisim geçirdi ve bu yüzden sana sonsuz bir teşekkür borcum var. Ama benim es imden beklediğim kardeşim ve onun iyiliği için bile olsa önce benimle konuşması. Özellikle sen beni herkesten daha iyi tanıyorken ailemin benim için ne kadar önemli olduğunu en iyi senin anlaman gerekir. Seninle evlendiğimde o kadar mutluydum ki, bu kadar iyi ahlaklı ve bu kadar Allah'ın rızasına önem veren bir aileden esimi bulduğum için. Senin de bildigin gibi evlilik iki ailelerin de ister istemez katkısı olduğu bir adım. Senin Amine için Allah'tan dilediğin bir iyilik varsa ben de abisi olarak bilmek ve seninle dua etmek isterim, abisiyim onun, nasıl kötülüğünü isterim. Tabiki de isterim kardeşim de benim gibi Allah'ın rızasıyla onu daha iyi bir mümin edecek bir yuva kursun ama benim tanıdığım Amine daha bir evlilik için, bu kadar ciddi bir adım için çok küçük. Yeterli olgunlukta degil.". Konuşma esnasında ikimizde yatağa oturmuştuk, ben onu dinlerken onun bütün gece neler düşündüğünü anlayabilmiştim. Git gide daha yorgun hareketlerle yüzünü kapatıp ellerini yüzünde gezdirdi. Bana baktiginda ise "Sence gercekten mutlu bir evlilik yapacak durumda mi?", diye sordu. 

Maalesef bu konuda onun kadar benim de endişelerim vardi bu yüzden omuzlarımı silkme dürtüsününe karşı gelerek cevap verdim, "Ben de bilmemiyorum ki Hureyre. Bir bildiğim varsa ne kadar üzgün ve yıkılmış olduğu. İster hazır olsun isterse olmasın, yu bir gerçek, Amine bu konuyla yalnız başına ilgilenebilecek durumda değil. Sana ihtiyacı var ve senin bu konuda fikir ve düsüncelerin ister iyimser olsun ister olumsuz duyması gerekiyor. Önemli olan onu korkutmaman. Onun seni tipik yobaz ve anlayısız abi rolünde görmesini ve kendini yalnız bırakılmış hissetmesini hatta korkmasını istemiyorum. Benim ve onun da bügüne dek tanıdığı anlayışlı güvenilir ve merhametli abisi olarak konus. Onun sana olan güveni kırılmasın ki senin ona açıkladığın nedenleri de iyi niyetle karşılasın yanlış anlamadan.". Biraz düsünceli bakışlarıyla bana baktı ve sonra sanki bir şeyin farkına varırcasına kaşları kırıştı, hemen ardından beni kollarıyla sardı. "Ben sadece izin alıp almama olarak bakmıştım konuya ama aslında konu bana yeterince güvenmesiymiş. Bana abisi olarak, onu koruyabilecek kisi olarak güvenmesi. Ben bu konuda yanlış hareket etmemin ne kadar çok şeyi etkileyebileceğini onu korkutabileceğimi hatta onu yanlış hareket etmeye yönetebileceğim düşünmezdim. Allah senden razı olsun Sare'm."

Beni kendine bastırıp yanağımdan öptü ben ise gülümsedim ve sonunda düsüncelerimin susuşunu gözlerimi kapatarak kutladım. Kollarını çözünce beni de yatağa çekti ve üzerimize yorganı örttü, "Bu gece burnuma senin güzel kokun gelmeden uyumak zorunda kalacağım diye korkmuştum.", bu cümleyi her ne kadar yorgunlukla alnıma fısıldamış olsa da beni sakinleştirmeye ve icimde kopan fırtınalara güvenli liman olmaya yetmişti. Arta kalanıyla yanaklarıma bir gülümseme yerleştirdim.

(...)

Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimi grüne ikinci defa açtım. Göz kapaklarım bana ilk fırsatta güne başlamanın felaket bir fikir oldugunu anlatmaya çalışması dahi benim işe kalmak zorunda oluşumu değiştiremedi. Demir takviyelerine rağmen kendimi yorgun ve güçsüz hissetmemi gözümde büyütmeden kalkıp bacaklarımı da ardımdan sürükleyerek yataktan cıktım, kendimi evden dışarı atmayı başardığımda geri dönüşü olmayacaktı, bundan emindim. Sanki içimdeki sesin bana bu durumun benim suçum oldugunu anlatmasıymış gibi kalktığım an etrafımda hersey hareket ederek döndü. Gözlerimi kapattıktan sonra kendimi komodinden destek alarak ayakta tutarken bakış açım tekrar netleşmişti. "Sare?", sessiz ama bir o kadar da çatallaşmış ve tanıdık sesin sebebi olan Hureyre'ye döndüğümde bana yarı uyanık yarı uykuda bakışlarıyla baktı. Başlayıp bitirmediği sorusunu bitirdi, "İyi misin?".

Basımı sallayarak ona doğru yürüdüm ve yanağından öptükten sonra cevap verdim, "İyiyim, merak etme. Bir an gözlerimin önü karardı. Ben ij için hazırlanıcam, eve gelirken birşeyler getireyim mi? Bir eksiğin var mı?". Bana bir daha yarı açık gözleriyle baktı ve gözlerini kapatınca konuştu, "Kendine dikkat etmen gerektiğini biliyorsun, değil mi? En son gözlerinin önü karardığında-", sözünü bölerek daha fazla endişe etmemesi için konuyu dağıttım, "Merak etme, kendimi iyi hissetmediğim zaman haber veririm, tamam mı? Sen izin gününün keyfini çıkar."

Yanağına son bir öpücükle son hazırlıklar icin odadan cıktım, hem bedenen hem de zihnen hazırlanmam gerekiyordu ne de olsa---

(...)

İşe ulaştığımda Heike ile her zamanki gib selamlaştık, her ne kadar bana tanıdık 'hersey yolunda mi' bakışını atmış da olsa. Beni 'idare eder' olarak görmüş olmalı ki hemen ardından gülümsedi. Oturduktan hemen sonra bilgisayarımı açtım ve bütün gönderilen işleri bir dosyada açıp inceledim. Son haftada biriken bütün işlere baktıktan hemen sonra başlayıp işin içinde kendimi oldukça hızlı kaybettim ta ki Heike 'erken paydostan bahsedip odadan cıkıncaya dek. Bakışlarım sonraki bir iki saat boyunca bilgisayar ekranından hiç ayrılmadı. Kapıdan gelmiş olması gereken yüksek sesli çarpma sesiyle ancak gözlerimi ekrandan ayardım ve açık kaldığını kapatan kisinin yüzüne bakınca anladım. Ekrana çok uzun süre bakmanın etkisinden yanan gözlerle adamın yüzüne baktım ve uzun süredir onu görmediğimi fark ederek daha fazla görmemeyi umdum, ne de olsa hiç mi hiç eksikliğini hissetmemiştim; Demir bey.

Ne olduğuna anlam veremedigim için kapalı duran kapıya baktım ardından onun hala durmasına şaşırarak masamın hemen önüne gelip durmasıyla tam olarak rahatsız oldum. Tamamen sok içinde tek bir defa daha bakıp bu durumun gercek olduğunu algılayarak konuşmaya başladım "Demir bey ne-" ama ben konuşmaya başladığım an sözümü kesti ve bana ne anlama geldigini anlayamadığım garip bir yüz ifadesiyle baktı. "Sare ya su bey'i falan bıraksak artık?". Adımı o kadar garip söylemişti ki midem kasılıp şok içinde anlık nefes almıştım. En az benim kadar gergin olan atmosferde ciğerlerime doldurduğum havayı tek seferde bıraktım. Tek bir saniye bile beklemeden masanın etrafından dolaşarak sandalyeme yaklaştı ve bu defa yüz ifadesinde yanlış anlaşılmalara yer yoktu. 

"Demir bey, suan sizin vereceğiniz is icin vaktim yok. Lütfen gerekli belgeleri dijital olarak gönderin, eğer acilse.", ses tonumda gizli olan uyarıya aldırış etmeden aramızda kalan son santimleri kapattı, onun ve sandalyemin arasında, böylelikle bana çok yakın durmuştu. Icimde git gide büyüyen korkuyla paniğe kapılan benliğimi teskin etmek için sandığım 'şeyi' yapamayacağını ve zaten büroda olduğumuzu, buranın ij yeri oldugunu kendime tekrar tekrar söyledim."Sare, sunu yapmaktan vaz geç artık. Diğer herkesin önünde çaktırmak istemiyorsun, biliyorum ama simdi yalnızız baksana. Kimse kalmadı, çoğuna fazla mesailerinden dolayı paydos verdim ayrıca temizlik şirketinden gelenler de zaten bodrum katında. Yani artık vaktimiz var, yalnız.", mide bulandırıcı göz kırpması yavaşça sandalyemi geriye yitmemi sağladı ardından tek seferde ayağa kalktım. Davranışlarına baktıkça karnımın üst bölgesinde hissettiğim bulantı çoğalıyordu ve git gide emin oldugum şey ise bu hissin çok gecmeden tamamiyle dehset ve korku haline bürüneceğiydi. Bakışlarımı ondan kaçırarak üzerinden kalktığım sandalyeyi sakin ve seri hareketlerle önüme sürmeye başladım, sanki masaya yaslamak ister gibi. Esasında aramıza yittiğim sandalye olabilecek en çaresiz imdat çağrısıydı. O da tipki benim kendimi hissettiğim gibi olmaması gereken bir yerde, tam aramızda düzensizce duruyordu.

Sandalyeye baktı ve sonra da bana buna tepkisi başını iki yanına sallamak oldu. Tam o sirada masamda duran telefonum çaldı. Fırsatı kaçırmamak için derhal masanın etrafından dolaşarak telefonun asil yerine, masanın ucuna gittim. Hattın diğer tarafındaki kisiyle konuşmak icin hic olmadıgı kadar sabırsızlandım ve hızlı bir hareketle titrek elime alarak kulağıma dayadım son umudumu. "Merhaba Sare, benim. Sanırım bugün telefonum yanımdaydı ama suan bulamıyorum. Rica etsem bir bakar misin oralara. Sen hala iştesin değil mi?", "Hı, hı.", ben ona nasıl haber verebileceğimi düşünürken o bana tüyo verir gibi bir soru sordu "Masama bir bakar mısın, oraya bıraktım galiba.". Dikkatle masasına baktım ve bir saniye nasıl bu durumda Demir'e fark ettirmeden yardim isteyebileceğimi düşündüm çünkü tam o an hiç öngörülemeyecek derecede garip davranıyordu. 

"Ah evet, yani bir bakarım simdi, bulunca seni ararım birazdan, tamam mı? Demir bey juan yanımda çünkü acil bir seyler halletmemiz gerekiyor da.", ondan cevabı beklemeden hemen kapattım telefonu, bir yandan da onun beni anlamamış olmasından ölesiye korktum. Telefonu normalde oturtmam gerektiği yerden bir santim yanına koydum, hattaki konuşma kesilmemiş olmalıydı daha. Heike'nin bahsettigi masasına yöneldim, bu sayede 3 metre daha mesafe girecekti aramıza bu da demek oluyordu ki aramıza giren mesafe sayesinde sesimi konuşurken yükseltmem şüphe uyandırmayacaktı. "Demir bey, birazdan hazırım. Herkese neden paydos verdim demiştiniz? Tam anlamadım, neden sadece ben işe kaldım ki bu saatte burada?", takındığım ses tonundaki serbestliği olabildiğince hareketlerime de yansıtmaya çalıştım. Demir ise hareketlerimi hayali arzularına bir onay olarak yordu. "Eveet, Sare. Yalnızız işte. Aptal saptal insanlar artık bizi rahatsız da edemez, inan bana sana-" tam yanıma ulaşmak icin yarim metreden az bir mesafe kaldığında telefon çaldı. Tanıdık ve bir o kadar da sahte gülüşümle o tarafa gittim ve telefonu kaldırdım, sanki dünyadaki en normal şeydi iş yerinde bir erkekle yapayalnız oluşum ve onun beni şimdiye kadar mümkün olan her şekilde zaten taciz etmiş olduğu.

"Evet?", tek bir an Demir'in tarafına baktım sadece onun hala masamın üzerine oturmuş artı olarak masanın üzerini yüzündeki tiksinç ifadeyle okşuyor olması yenilikti. "Sare ben hemen senin yanına geliyorum tatlım ama önce esinin telefonunu öğrenmem gerekti.", paniğe kapılarak içimde harlanan korkuyu ve zihnimde canlanmaya baslayan senaryoları belli ettirmemeye çalıştım. Aynı zamanda Hureyre'nin numarasını hatırlamaya çalıştım. İkimizde birbirimizin numarasını ezberlemişti sonuçta. Doğal olarak korkudan aklıma gelmemişti ve bu yüzden ona ev telefonumu verdim hemen, Hureyre evde olmalıydı. "Ah tabiki, lütfen xy adresine teslim edin paketi, kapıyı kimse açmazsa 090---- numarasına paketi nereden teslim alabileceğimizi bildirebilirsiniz. Evet, ben teşekkür ederim, size de.". 

Yavasca telefonu diğer tarafta yaptığım gibi kapatıp içimde cereyan eden kurtuluş umudunu belli etmemeye gayret ettim. Demir masama ardından da bilgisayara baktı ama ondan sonra bakisi telefona takıldı ardından yanında duran resime. O an herşeyin bittiğini anladım, bütün çabalarım bir sonuç vermemişti, onu daha da kızdırmaktan başka bir getirisi olmamıştı belki de. Kendi kendimi bilmeden cesaretlendirdiğim ve motive ettiğim her düsünce karanlık ve dibi görünmeyen bir kuyuya düştü. Öyle bir kuyu ki tek meyvesi korku ve paniğe yol açıyordu. Son çare yalvaran bakışlarla büronun kapısına doğru yürüdüm ama o an dehset verici ses tonuyla konuşmaya başladı, "Bütün binayı kendimi kovdurma pahasına kapattırıyorum, yöneticiliğimi riske atıyorum sadece kendini mesihin kızı sanan Sare için. Sonunda bana onu istediğimi bilmesine rağmen neden başkasıyla evlendiğini açıklatacakken karşılığı LANET OLASI BIR TELEFON MU?", son kısmını bağırdığı an korkudan titreyen tüm bedenim irkildi.

Olabildiğince hızlı bacaklarımın puding'e benzeyerek ihanet ettigini ve gözlerimin kuruluktan yanısının ihanetini atlatmaya çalıştım. Ama görüş alanım gözlerimin çektiği göz yaşı seddiyle o kadar kapanmıştı ki önümde sadece karartılar beliriyordu. Son bir adim atabildim kapıya doğru, iki elimi de kulpuna koydum ama çıkamadan bütün benliğim onun cıglıgıyla sarsıldı, "Sen kendini ne sanıyorsun?! Benimle o kada uzun süredir oynuyorsun ki, bıktım artık senin ulaşılamaz tavırlarından!". "Ben seninle oynama-", "Kapat çeneni seni --", eliyle çenemi o kadar sert kavramıştı ki tırnaklarını bir bir derimi delmesini hissettirdi bana. Sok içinde korkudan kendimi kurtarmaya çalıştım, elini üzerimden söküp atmaya çalıştım. Nasıl kendimi bu kadar çıkmaz kurtuluşu olmayan bir duruma sokmuştum? Onun bunu yapabileceğini nasıl tahmin edememiştim? 

Bir çığlık koptu ağzımdan boğazımı yırtarak çıktı ve  sonra da benim gibi odaya haps oldu, kendinden emin ve korkusuz hali bir anda söndü ve benden gizli pes ederek öldü, sessizce. En az onun kadar korkusuz ve bir de üstüne kibirli sahte bir kahkaha doldurdu çığlığımın yerini, Demir'in kahkahası. Tek bir hareketiyle bileğimi kavradı ve beni kendine çekti böylece ben de aklımda kalan son şeyi yaptım. Son ve bir o kadar da olgunlaşmamış planımı hayata gecirdim; cinsiyet organına tekme attım. Ben dizimi bacaklarının arasına yerleştirdiğimde benim çığlığımın yerini onunki doldurdu. Kapı aniden açılınca korkudan tekrar titreyerek irkildim ve ne yaptığımı algılayamadan durum komedisi gibi bana en yakın duran ofis makasını elime aldım.

Bana dünyada bütün insanların arasında en tanıdık olan kişinin yüzünü görünce ve ardında da kayın babamın durduğunu fark edince o ana dek tuttuğum hıçkırık histerik bir sesle kurtardı kendini. Hemen ardından beni terk etmeye pek de hevesli olan gözyaşlarım bir şelalede hayat bulmayı umarcasına terk ettileri beni, en kısa rotadan kayın babamin omuzlarına bıraktılar kendilerimi, tipki benim gibi. O ise beni derhal olayların hala vukuu bulduğu yerden başka yere doğru çevirdi. Birkaç dakika boyunca sadece ağladım, kayın babam da sırtımı okşadı. Ama sanki bizim durduğumuz yer esas sahnenin arkasıymış gibi biryerden sürekli darbe sesleri geldi kulağıma ardından inleme ve çok da yüksek sesli olmayan çığlık sesleri. Sanki kulaklarım sahnedeki olaylardan ve gelen seslerden beni korumak istercesine bütün herseyi birer uğultu gibi iletti bana. Detaysızlaştı herşey, heryer. Bana ulaşması saglanan tek ses bir buhardan fazlası degildi sanki. Artık ritmik darbe ve kırılan şeylerin veya kisilerin sesinden ziyade bir sessizlik kaplamıştı bedenimi.

Nerdeyse klişe denilecek bicimde bedenim benden gelen komutlara isyan etti, benim de son zamanlardan tanıdığım ve artık garipsemeyi bıraktığım bu durum o ana kadar sürmeseydi keşke diye kendi kendime kızdım. Kontrolü kaybetmiştim. Derler ya, ne pahasına olursa olsun dercesine şuurum tam o anda şuurumu kaybetmem pahasına beni terk ederek ara vermemi emretti. Nefesim ciğerlerimden aldığı komutu ağzımdan çıkarak yerine getirdi ve beni bu olaylara bağlayan son ipi çözerek gerçek dünyadan ve dürtülerine esir olmuş bu insanlardan firar etmemi sağlayarak bana gerçek degerimi ve beni insan yapan özelliğimi hatırlattı.

.

.

[Devamı geliyor]

.

.

Bu bölümü yazarken çok ama hakikaten çok zorlandım. Hayali bile, ya da yazması bile bu kadar zorken bunu yaşayan kızlar/kadınlar var. Bu tür durumlarla karşılaşan kardeşlerime Allah'tan sabır ve en önemlisi cesaret diliyorum. Sessiz kalmayacak kadar cesur olun, insan'a benzeyen varlıkların herhangi bir sebebi kalkan olarak kullanmalarına izin vermeyin ve asla hakkınızı savunmaktan vaz geçmeyin/pes etmeyin. Onların hayal ürünü dünyasında suçlu olmaya razı olmayın.

Daha iyimser bir haber de vermek isterim: artık hikayenin resimlerini inşaAllah kendim dijital illüstrasyon olarak çiziyorum.

Bölüm/hikaye/olaylar hakkında yorumlarınızı merakla bekliyorum 🌸

Continue Reading

You'll Also Like

139K 4.7K 34
"Beyla?" arkamı döner dönmez ismimi duymam bir olmuştu. Bu oydu işte. Gözlerimin ve kalbimin hasretini çektiği, aklımın ise sürekli kötülediği kişiyd...
200K 9.3K 58
"Bir an önce evlenip sana doyasıya sarılmak elini tutmak özgürce yaşamak istiyorum çok mu şey istiyorum yani?" "Sabreden derviş muradına ermiş canım...
199K 5.9K 33
11.02.2017 "Her yanış, yeni bir doğuştur." • Öznur, Izmir de yaşayan bir üniversite öğrencisidir. Küçüklüğünden beri yetimhane de arkadaşı Asu ile ya...
11.8K 796 18
"Kızılım..." tanıdık sesi kulaklarımı, kokusu burnumu, nefesi ise ensemi okşadı. Huylanarak sol elimi ve yanağımı uzun,kabzalı tüfeğimden ayırdım. Ku...