"Jungkook?" Sesim duyulmuyordu bile. "Kıs şu müziğin sesini!" 

Kesinlikle beni duymuyordu. Kadını görmek için ara holden iki yana doğru kısa bir bakış attım ama ortalıkta yoktu. Ben de son çare salona doğru ilerlemeye başladım. Yalın ayak oluşumu umursamadan zeminden çıkan o sesi bile duyamadan tüm gürültünün içinde salona ilerledim ve Jungkook'u ayakta, televizyonun karşısında buldum. Elindeki kumandayla şarkıları değiştiriyordu. 

"Sabah sabah," dedim gözüm duvardaki saate takılırken. "Katil olayım mı istiyorsun lan?"

Beni duymuyordu. Dibindeydim. Resmen hemen arkasındaydım ama beni duymuyordu. Öylece beni fark edeceği anı bekliyordum. Sonunda bir şarkıda durduğunda "Gel, gel, istediğini buldum!" diye bağırarak arkasını döndü ve beni karşısında, kollarımı önümde bağlamış, çatık kaşlarla kendisini izlerken buldu. Aniden irkilip bir adım gerilediğinde başlayan şarkı "Bazı günler bildiğim tek şey sensin," dedi. "Geceler soğuduğunda yanan tek şey."

Sabahtan beri çalan grubun başka bir parçasıydı ve benim Jungkook'u öldürmemem için hiçbir neden yoktu. 

Yeniden televizyona dönüp annesine yakalanan suçlu çocuklar gibi sesi biraz kıstığında masum bir gülücükle kıpırdandı ve "Günaydın." dedi. "Uyandın mı?"

Gözlerimi kırpıştırıp inanamıyor gibi ona baktım. "Bu seste uyumam mümkün mü sence?" dedim kaşlarımı kaldırarak. "İmkan verebiliyor musun böyle bir şeye? Ha?"

Jungkook konuşmak için dudaklarını araladı ama daha konuşamadan başka bir ses "Bazen yatağımdaki bir yabancısın," diye şarkıya eşlik ederek içeri girdi. Gözlerimiz kesişip ben şok olmuş bir ifadeyle arkamdan gelen bedene bakakalırken o her şey normalmiş gibi elindeki cam kaseden birkaç mısırı aynı anda alıp bana doğru eğildi. "Beni seviyor musun yoksa ölmemi mi istiyorsun, bilmiyorum." 

Jimin elindeki patlamış mısırlarla şarkıya eşlik ederken Jungkook beklemedi, az önceki suçlu tavrından ışık hızında kurtulup yanına doğru koşan Jimin'le birlikte yerinde zıplamaya devam ederken ben o şok ifademle ikisinin şarkıya eşlik edişini izledim. Jungkook "Beni uzaklaştır," diye tekrar ederken Jimin gülerek "Sonra kalmam için yalvar!" diye bağırıyordu. 

Epey de eğleniyorlardı. 

Kaşlarım daha da çatıldı. Konuya nereden ve nasıl gireceğimi bilemeyerek televizyona döndüm. Tepedeki küçük işarete baktım. 

Bugün çarşamba değildi. 

Jungkook temizlik günü için burada değildi.

Park Jimin gitmemişti.

Ve sikeyim, bu şarkıyı sevmiyordum. 

"Kesin şunu!" diye bağırarak kumandaya ilerlemek için adım attım ama buna engel olan Jungkook'la hoplaya zıplaya dans eden Jimin oldu. Beni bileğimden tuttuğu gibi kendine çevirdi ve ellerini çıplak omzuma yerleştirip gözlerime baktı. 

Ve şarkıya eşlik etti.

"Çok kirli savaşıyorsun ama aşkın çok tatlı." Dudaklarındaki o gülümsemeye baktım. Eğlenen ifadesine. "Çok tatlı konuşuyorsun ama kalbinin dişleri var."

Ellerini omzumdan hareket ettirip göğsüme doğru indiğinde evin içinde yankılanan şarkı ellerini üzerine koymam gerektiğinden falan bahsediyordu. 

Park Jimin gitmemişti. 

"Tamam." dedim ondan bir adım uzaklaşırken. "Gerçekten bu kadar yeter, başım ağrıyor." Eli tenimden uzaklaştı. Ben hızla gözleri kapalı dans eden Jungkook'un önündeki sehpaya eğildim ve ucuna bıraktığı siyah kumandayı almamla birlikte "Her küçük yalan bana kelebekler veriyor." diye bağıran o aptal şarkıyı susturdum. 

cruel : yoonmin ✓Where stories live. Discover now