• on iki

30.2K 3K 5.2K
                                    

- - -

12| Park Jimin gözünü boyamış senin

"Bay Min, hoş geldiniz efendim." Adının Sooyoung olduğunu birkaç kez duyduğum kız gülümseyerek beni karşıladığında somurtmaktan başka bir şey yapmıyordum. Başımda felaket bir ağrı vardı ve istemeye istemeye yine bu lanet yere gelirken bulmuştum kendimi. "Çok üzgünüm ama Bay Kim acil bir telefon sonucu çıkmak zorunda kaldı efendim. Sizi biraz bekletmek zorundayım."

Boş bir bakış attım. "Ne zaman gelir?"

"Olabilecek en kısa sürede." diyerek gülümsemeye devam etti. "Ben sizi odaya alayım, orada bekleyin. Olur mu?"

Gözlerimi devirip onun eşlik etmesine izin vermeden koridor boyunca ilerlerken peşimden gelişine de aldırış etmedim. Şu an dünya yansa yine umrumda olmazdı çünkü bu baş ağrısından da onun getirdiği bitkinlikten de nefret ediyordum. 

Tanıdık odaya ve kapıya işlenmiş Profesör Doktor Kim Seokjin yazısına kısa bir bakış atarak içeri girdiğim gibi kapıyı gürültüyle kapattığımda, peşimden gelen asistanın ne yaptığını zerre kadar umursamadan kendimi o her zaman oturduğum tekli deri koltuğa attığım gibi başımı da arkama yaslayıp derin bir nefes aldım. 

İki gündür yaşamadığım bok kalmamıştı. 

Jimin'in açtığı yayın sürekli dünya gündemini meşgul edip duruyordu. Herkes bizi konuşuyordu. Bana sevgilim diye  hitap edişini ve yaptığı imaları. Açık bornozunu. Islak saçlarını. 

Beni. 

Herkes açıkça ona sakso çektiğimden haberdardı. Herkesin aklındaki bizdik. Ve bunu düşünmek bile ellerimin titremesine, çıkan her haber başlığında bir yerleri yumruklamama neden oluyordu. 

Ondan nefret ediyordum. Ondan etimle kemiğimle nefret ediyordum.

Ve o beni aramaya devam ediyordu. İki gündür bıkmadan usanmadan beni arıyor, açmadığım her sefer için küfür içerikli uzun mesajlar atıyordu. Umursamamaya çalışıyordum. Onu görmezden geliyordum. Ama Park Jimin pes etmek ne bilmiyordu. 

Bir de menajerimle uğraşıyordum tabii. Her gün. Her saniye. 

Nayeon meselesini anlatmak istediğimde bile beni tersleyip kalkıp gitmişti. İki gün izinli olduğumu söyleyerek evime tıkmıştı beni ve bu sabah aniden kapımda belirerek beni buraya getirmişti işte. Yol boyunca tek kelime etmemişti. Bende bu durumu sikime bile takmadan yolu izleyerek hayata en nadide küfürlerimi armağan etmiştim. 

Başımı kaldırıp gözlerimi sımsıkı kapattım. 

Ne yapacağımı bilememek beni deli ediyordu. Sosyal medyadan gelen her yorum nevrimi döndürüyordu. Kariyerime zarar vermişti. O aptal yüzüne birkaç yumruk geçirdiğim için kariyerime bu darbeyi atmıştı ve ben buna dayanamıyordum. 

İçimden ona kadar saymak istedim. Yediden sonrasına geçemedim. Bu yöntem beni her zaman daha da deli ediyordu. Bu yüzden kendime evimde olmadığımı ve başkasına ait bir odada bulunduğumu hatırlatmayı denedim. Bakışlarım etrafta gezindi. Her zaman aynı düzende olan kitaplığı turladı, köşedeki yeşil bitkileri inceledi ve son olarak hemen yanımdaki sehpada durakladı. 

Gözlerimi kırpıştırdım. 

Kim Seokjin denen bu herifin her hastası için ayrı bir not defteri olurdu. Hepsi siyah ve deri kaplamalıydı. Hepsinin üzerinde altın sarısıyla işlenmiş isimler bulunurdu. 

Yanımdaki defterlerin en üstündeki ise Park Jimin'e aitti. 

"Siktir oradan," dedim şansıma gülerken. "Evet bu şerefsizliği yapmam için harika bir gün." Deftere uzanıp saniye beklemeden aldım. Almasaydım içimde kalırdı ve ben öyle olmasını kesinlikle istemezdim. Altındaki defterde yazan Jung Eunbi ismini okudum ama ilgimi çekmedi.

cruel : yoonmin ✓Where stories live. Discover now