Bölüm 12: İş Saatleri

3.2K 279 41
                                    


Bölüm şarkısı: Aşk Yüzünden - Halil Sezai & Aydilge (Şarkı efsane! Bence tam da Demir'in şapşallıklarına uydu :)

Bölüm 12: İş Saatleri

Ondan önce tam olarak ne yapıyordum bilmiyorum ama Asya'yı gördüğüm andan itibaren resmen karmaşanın içine düşmüştüm. Meşguldüm. Hiçbir işim yetişmiyordu. Aklım da fikrim de o kadar Asya olmuştu ki şirket işlerini aksatmaya başlamıştım. Hoş, ne zaman tam manasıyla işe kendimi vermiştim ki zaten? Tek meşguliyetim o olmuştu, ondan başka her şeyse yalan olmuştu.

Üstelik tüm bunlardan haberdar olan ailem ve arkadaşlarım, dalıp gitmelerimi ve durduk yere sırıtmalarımı alay konusu yapmaya başlamıştı. Elbette onları takmıyordum fakat Sami'nin patavatsızlıkları birkaç kere şirkete bulaşmıştı. Beni şapşal aşık olarak nitelendirdiklerini kendi kulaklarımla duyduğum yetmezmiş gibi aşık olduğum kadın hakkında da sayısız tahminde bulunuyorlardı. Tabii bunların hepsi tanıdık iş yaptığımız şirket sahibi kızlar, belki ünlü kişiler ya da reklam yüzleri oluyordu fakat hepsi yakında hayal kırıklığına uğrayacak gözüküyordu, çünkü benim Asya'm hiçbiri gibi değildi.

Nitekim tıkılıp kaldığım şehrin trafiğine bakan pencere önündeki masamdan kalkmaya da üşenince telefonumu çıkardım. Son aramalarda, artık sık aranan numaraların tepesine yerleşmiş numaranın üstüne dokundum ve telefonu kulağıma yasladım. Beklemek her geçen saniye sinir olmama sebep olurken en sonunda onun o güzel sesini işittim.

En çok neyine vurgundum bilmiyorum.

"Demir?" dedi merakla. "Senin işin yok mu?"

Bunun bana kesin kaderin oyunu olduğunu düşündüğüm esnada duvardaki saate çarptı gözüm. Saat onu yeni devirmişti ve haklı olarak o da bana bu soruyu yöneltiyordu.

"İşim de gücüm de sensin." dedim bir anda. Konuyu itinayla çevirmem rahatlamama sebep olurken bir süre sustu. Ardından boğazını temizleyip hafifçe öksürdü ve "Ben..." diye mırıldandı. "Ben, sen böyle şeyler söyleyince ne diyeceğimi şaşırıyorum ama."

Gülümsedim. Ah, şu halimi biri görse kesin kimsenin dilinden kurtulamazdım. Tam da bu anda kendi kendime bir söz verdim işte. Benim yüzümde durduk yere gülümseme oluşturan bu kadını hiçbir zaman bırakmayacaktım. Bırakan namertti ulan!

"Bir şey demen için değil, içimden geldiği için söylüyorum ama yine de seni rahatsız ediyorsa..." duraksadım ve derin bir nefes aldım. Bunun ihtimali huzursuzluk duymama sebep oluyordu. Onu herhangi bir hareketimin rahatsız etmesi hem beni üzerdi hem onu.

"Hayır, rahatsız olmuyorum!" diye atıldı tez canlılıkla. Sanırım kırılmamdan korkmuştu. "Ben senden rahatsız olmam. Sadece şaşırıyorum, beklemediğimden."

İçime serptiği sudan habersizdi. Yine de dediklerimi dilimin süzgecinden geçirmeye söz verdim. Daha dün bir bugün iki derlerdi adama ama işte görünen o iki günde sanki iki asırlık sevgi işlemişti yüreğime. "Sesini duymak istedim, kahvaltını yaptın mı?"

"Hı-hım." diyerek onayladı beni. Konuyu kapatmama sevinmişti belli ki. "Ben yaptım ama sen yaptın mı?"

Kahvaltı yapmaktan pek hoşlanan bir insan olmamıştım hiçbir zaman. Sabahları ailecek o masaya oturmamız eziyet gibi gelirdi bana ki sadece çay içerdim. En az iki bardak çay içerdim ve kahvaltı için geçebilecek en ideal sürenin sonunda da masadan izin isteyip kalkardım.

Tam ona çay içtiğimi söyleyecektim ki "Dün biraz Baran'la konuşma imkanım oldu da senin kahvaltıyla pek aranın olmadığını söyledi." dedi.

Kör Duygular Where stories live. Discover now