Bölüm 30: Gitmek

2.2K 196 18
                                    


Bölüm şarkısı: Elveda Deme Bana - Ercan Demirel

Bölüm 30: Gitmek

Sıcaktan boynu bükülmüş, yüzü yere eğik çiçeklerin açık camdan içeri süzülen ince bir rüzgarla savrulduğunu gördüğümde daldığım düşünce girdabından çıkarak ayağa kalktım. Annemin ya da babamın nerede olduğunu, beni bugün buraya neden alelacele çağırdıklarını ve bir anda ortadan kaybolduklarını bilmiyordum. Dün akşam bin kez dil döküp söz almışlardı fakat bugün öğleden önce geldiğimde evde ne annem ne babam vardı. Tüm gün evde olacaklarından neredeyse emindim fakat şimdi koca evde bir ben, bir boynunu bükmüş ufacık bir rüzgara karşı bile dik durayan birkaç saksı çiçek ve mutfaktaki çalışanlar vardı.

Koltuğun üstündeki telefonumu elime alarak bir kez daha babamı aradığımda son üç seferde olduğu gibi yine meşgule attı. Tam olarak amaçları neydi? Beni bu evde daha ne kadar tutmak gibi planları vardı bilmiyorum ama ben sahici bir sıkılganlığın içine girmiştim. Üstelik birkaç saat sonra Asya'nın yanına gidecektim ve onunla vakit geçirecektim.

Yarın... Pazartesi günü hastaneye yatış işlemleri başlatılacaktı. Gönlüm el vermese de madem bir karar vermişti ve böylesi büyük bir riskin altına girecekti, her şeyin en iyisini istediğimden pekte açık olmayacak şekilde Asya'nın babasıyla konuşmuş ve masrafları sormuştum. O da tıpkı benim gibi samimiyetle yüklü bir miktar bugünler için biriktirdikleri varlıkları olduğunu söylemişti ve yardımımı geri çevirmişti. Yine de her ihtimale karşı hazırdım. Tek bir anda ona koşacak kişi şüphesiz ben olacaktım.

Mutfağa girdiğim esnada adını hatırlayamadığım iki çalışan genç kadın ve tezgaha dönük yemek yapan Suzan Hanım'ı görünce korkutmamak adına "Kolay gelsin." dedim.

Sesimle birlikte dilimlediği ekmekten başını kaldıran masada oturan ikili ve yemek pişiren Suzan Hanım aynı anda bana döndüğünde "İçerideki çiçekler solmuş, sulamamız mümkün mü?" diye sordum.

Suzan Hanım tebessüm ederek "Ben her sabah suluyorum o çiçekleri zaten Demir Bey." dediğinde telefonumu cebine koydum. "Sanırım birkaç tanesini gözden uzun süredir kaçırmışsınız o halde. Çünkü çiçekler sahiden solmak üzereler."

"Ben ilgilenirim şimdi." diyerek masadan kalkan kadına döndüm ve bir baş selamı vererek mutfaktan çıktım. Son gördüğüm genç kadının o olmadığından emindim... Aslında annemin aklına da pek mantık erdiremediğimden işe kimi ne zaman alıyorlar kimi ne zaman çıkarıyorlar bilmiyordum da.

Salona dönmek yerine terasa çıkarak sandalyelerin birine oturdum ve havuzun güneş ışınlarıyla bir parlayıp bir sönmesini izledim. Sıcağın keskinleştiği şu günlerde yaprak kımıldamazken bahçeye çıkıp hava almakta mümkün değildi elbette. Boğuyordu.

Telefonumu cebimden çıkararak bir kez daha babamı aradığım sırada bıkkın sesi en sonunda aramamı cevaplayabildi. "Ne var sabırsız oğlum ne?"

"Baba neredesiniz?" diye sordum yakınmasını kulak ardı ederek. "Ben birazdan Asya'yı almaya gideceğim. Biliyorsun yarın hastaneye yatacak, ne zaman çıkacağı da henüz belli değil."

Arkadan gelen hışırtılarla birlikte babamın "Kendinden bir haber bu salak!" dediğini duydum. Daha ona cevap veremeden telefon el değiştirdi ve bu defa annemin sesini işittim.

"Evladım ne sabırsız çıktın. Dolaş işte evin etrafında ne bileyim bir uğraşlar bul kendine. Alla alla! İşimiz gücümüz var babanla bizim."

"Anne işiniz gücünüz vardı da ne diye çağırdınız beni buraya?" dedim dayanamayarak sitemle. "Ben işten erken çıktım bugün."

"Zaten Asya'yı almaya gitmeyecek miydin? Yine erken çıkacaktın! Sende ne hanımcı çıktın be oğlum!" diyen annemle ağzım açık kalakaldım. Şu konuşma tarzı tam da Baran ya da Samilikti fakat bugün herkes bir garip davranmaya and içmiş gibiydi. Baran ve Sami'de sabahtan iş çıkışına kadar beni ciddi manada delirtmişti.

Kör Duygular Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon