Bölüm 46: Dört Oda Bir Salon

1.6K 190 11
                                    


Bölümlerin oylaması biraz düştü gibi sanki arkadaşlar, son bölümleri okumamızın şerefine artması gerekmez miydi :(
Keyifli okumalar...

Bölüm şarkısı: Papatya - Çağan Şengül

Bölüm 46: Dört Oda Bir Salon

Arabanın içinde ritmik hareketlerle direksiyona parmağımı vururken aynı zamanda da Asya'nın aşağı inmesini bekliyordum. Dün Serence'yle tanışmıştı ve sahiden de doğayla iç içe olan mekanına bayılmıştı.

Sahiden de güzeldi.

Daha çok şehirler arası otoban yoluna yakın olsa da yol kenarından sadece tahtadan bir kafeye benziyordu fakat yokuş aşağı uzanan taş merdivenlerin daha başına geldiğiniz an nutkunuzu tutacak muazzam bir manzara karşılıyordu sizi. Yaklaşık otuz kadar merdivenin sonunda bir göle kıyısını vermiş koyu tahta çitlerle çevrelenmiş bahçe karşılıyordu.

Sanki şehrin soğuğu buraya vurmamış gibi ılık bir esinti bu güzel su birintisini dalgalandırırken sallanan bir köprüyle tam o su birikintisinin ortasındaki çardağa bağlanıyordu bahçe. Mekana ait olan kısımda açık alan olsa da ormanla ayrılan çitlerden sonrası sık ağaçlarla çevreleniyordu.

Yine de akşam karanlığında ağaçlara asılmış kağıt lambalar ortamı güzelleştirmeyi başarıyordu.

Asya gördüğü ilk an vurulmuştu. Sanırım Serence'de sırf onun hatrına bizi süründürmeden kabul etmişti mekanını bize hibe etmeye. Tuttuğumuz organizatörlerin ona yardım edeceğini söylediğimizde mekanın ifşa olmaması şartıyla onu da kabul etmişti.

Bugünse anlaştığımız organizatörle buluşmamız vardı. Önce davetiye, minik süs eşyaları, ikramlıklar ve pasta konusunu konuşacaktık. Tabii bir de düğünün konsepti vardı ki aklımda bir şeyler canlanıyordu şimdiden.

Kapının açılmasıyla birlikte içeri giren Asya derin bir nefes verip bana döndü ve gülümsedi. "Çok beklettim mi?"

Başımı iki yana salladığımda sahiden de düşüncelere daldığımdan fark etmemiştim ne kadar beklediğimi.

Uzanıp yanağımdan öptükten sonra kemerine uzandı. "Gidebiliriz."

"Hay hay!" diyerek arabayı çalıştırdım ve mahalleden ana yola çıktık. Asya çalan telefonunu çantasından çıkardıktan sonra bana kısa bir bakış atarak cevapladı. "Efendim Handancığım?"

Bakışlarımı yoldan ayırmazken telefondan taşan o sesi ben bile duydum.

Gözlerim Asya'ya döndü. "Dersin mi vardı?"

Asya beni es geçerek dilini ısırdı. "Ben sana haber vermeyi unuttum o telaşta Handan." dedi. Sesi o kadar mahcup geliyordu ki ister istemez suratına baktım ciddi mi diye. "Bugün organizatörle buluşmamız vardı. Normalde sana gelecektim ama..."

Kısa bir an karşı tarafı dinledi ve cıkladı. "Biz yapamadık Baran'la. Çok kavga ediyoruz."

Konunun benimle ilgili olmamasıyla yola konsantre oldum ve organizatörlerin kendi yerlerine giden yola doğru döndüm.

"Şu koşuşturmaca bitsin bir de, bende düşünüyorum onu." dedi. Ardından duraksadı. "Yok daha konuşmadım, haberi yok."

Kırmızı ışığa yakalandığımız an durdum ve ona döndüm. Kimin neyden haberi yoktu?

Beni işaret parmağını kaldırarak susturdu ve Handan'a döndü bir kez daha. "Bir aksilik olmazsa." sonra başını salladı. "Süper olur. Bana fark etmez her iki türlü de. Sen Beril'e haber ver, sonra bana dönersin."

Kör Duygular Where stories live. Discover now