Bölüm 31: Veda Busesi

2.2K 221 16
                                    


Bölüm şarkısı: Bu Şarkı Aşka Yazıldı - Cem Adrian (Biraz hüzünlü bir bölüm olacak, şarkı da öyle.)

Bölüm 31: Veda Busesi

Bir keresinde ailemle birlikte pikniğe gittiğimizi hatırlıyordum. O zamanlar henüz gözlerim benden çekip gitmemişti tabii. Ağaçların gür dallarını, rüzgarda savrulan yeşil yapraklarını, biraz ötemizdeki denizin hışırtılı sesini, etrafın tüm parlak renkleri bir arada tuttuğunu unutmak ne mümkün? Sanırım o sıralar Antalya'daki uzaktan bir akrabamızın yanına gelmiştik. Henüz beş, bilemedin altı yaşındayım. Ailece gittiğimiz o güzel piknik alanında, kuzenlerim olmasa da ailemin kafam karışmasın diye kuzen olarak tanıttığı çocuklarla saatlerce ip atlamış, yakan top oynamış, hatta denizde vakit geçirmiştim. O zamanlar kollarımda sarı şişme deniz kızlı kolluklarım, üstümde pileli etekli bir mayom vardı. Babamın gözetimi altında saatlerce tuzlu su yutmuş, saatlerce tuzlu su yutturmuştum o çocuklara. Hiçbir yabancılamam olmamıştı onlara karşı. Kan çekmiyordu belki ama bizi şanslı bir çocuktum. Girdiğim ortamda hemen sevilir, hemen uyum sağlardım. Henüz taşlamış bir kalbe, kendimi korumak adına ördüğüm duvarlarım yoktu.

O oyunlardan sonra dört küçük çocuk iki hamağa sığmış uzun bir uyku çekmiştik. Ne kadar duş alsak bile tuz kokuyor, saçlarımız sertleşiyordu fakat hiçbirimiz aldırmamıştık.

Ben onları çok sevmiştim.

Uyanmamızın ardından oldukça keyifli bir yemek faslı geçirmiştik bu defa. Babamın anneme yardım ederek kesip hazırladığı salatayı ne kadar sevmesem de sırf babam yaptı diye yemiştim mesela. Oynaşarak, şataşarak yaptığımız o güzel pikniği ne unutmam mümkündü ne de özlem duymamam.

Antalya'dan ayrıldıktan sonra babamla annemden bin defa söz almıştım. En kısa zamanda onlara yeniden gideceğiz, yeniden piknik edeceğiz.

Olmadı...

Doğum günü pastamı üflediğimde annem ve babamdan aldığım söze rağmen Allah'a da ettiğim dua kabul olmadı.

Bir daha ne o çocukları görebildim ne de o bayıldığım doğanın içinde piknik yapabildim.

Şimdi de hakkım olmadığı halde herkese söz verdiriyordum. Gözlerime yeniden kavuştuktan sonra annem ve babama verdikleri sözü tutmaları gerektiğini hatırlatmıştım mesela... Ya da Handan'ın inatla oluşturduğu yapılacaklar listesindeki her şeyi tiklemeye bizzat söz vermiştim.

Senelerdir yaşadığım, belki de her sokağını bildiğim şehrime yabancılığım kalmayacaktı fakat kendime olan yabancılığımı nasıl atlatacaktım, bilmiyordum. Ellerime, saçlarıma, gözlerime, yüzüme, bedenime olan yabancılığımı düşündükçe her şeyden fazla heyecan duyuyordum ben.

Bir de Demir vardı elbette... Her zaman kalbimin de zihnimin de en güzel köşesine kurulmuş vaziyette, içten içe onu görmem için dua ettiğini bildiğim fakat beni kaybetme korkusu daha ağır basan adam vardı ki... Onu kendimden de fazla merak etmek elimde değildi.

Gözlerimi açtığım an ellerini tutabilmek, sıradan bir kahverengi olduğunu iddia ettiği gözlerini izleyebilmek istiyordum umutsuzca.

Dün her ne kadar ilk ve son doğum gününü kutlayışım olmadığını söylesem de içten içe ona verdiğin sözleri tutamayabilme ihtimalimin varlığı ruhumu darlıyordu. Korkuyordum ölümden... Belki eskiden olsa korkmazdım. Zaten kapkaranlık bir dünyam var, daha da kararamaz ya!

Fakat şimdi, Demir hayatımın ortasına yerleştiğinden beri bunu hissediyordum.

Ölmekten korkuyordum...

Kör Duygular Where stories live. Discover now