Bölüm 6: Çocukça Aşk

4K 343 35
                                    


Bölüm şarkısı: Gülpembe - Barış Manço

Bölüm 6: Çocukça Aşk

Son zamanlarda kendimi her kaybettiğimde bulduğum yerdeydim. İçimden o park geçse de hayır... Kendimi hapsolduğum masa başında dosyalar arasında buluyordum. Bir zaman gelecek miydi acaba? Bir zaman gelecekte ben kendimi her kaybettiğimde onda bulacak mıydım? Bunun düşüncesi bile yüzümde aptalca bir gülüşe sebep olurken gerçek olsa ne hale geleceğimi merak ediyordum.

Buraya babam ve Baran'ın zoruyla hapsolmuştum. Sanırım zincirlensem de onu düşünmekten bir şey yapamadığımdan bana kakalanan dosyaların sadece birkaçına bakmıştım. Onda da sadece bakmıştım. İçinde yazan yazıların ne hakkında olduğunu bilmiyordum ki.

Derin bir nefes aldım ve dirseğimi masaya yaslayıp elime kafamı koydum. Masamın bitişik olduğu duvardaki süs saksısına baktığım an "Sence ben bu işin içinden nasıl çıkacağım?" diye mırıldandım. Benim ki çocukça bir aşk mıydı? Benim bu hissettiğim aşk mıydı ki?

Boğazıma oturan bir yumru ben her yutkunduğumda sanki oraya daha çok yerleşiyordu. Bunun sebebini de bilmiyordum ki. Normalde de bu hale gelmezdim. Zaten bu yüzden Asya'yı bu kadar ciddiye alıyordum. Ben Sami kadar aklı bir karış havada değildim ya da Beril kadar uçuk fikirli de... Benim zihnim temizdi. Her zaman düzenli bir insan olmuştum. Evet, istemediğim şeyleri yapmamak gibi huylarım vardı ama elinde sonunda bana verilen görevi yerine getirmek için çabalardım. Başarılı bir öğrenci oluşumda bu yüzdendi. Masaya oturduğum zaman tüm çocukluklarımı kapı dışında bırakırdım.

Şimdi olmuyordu... Eğer o kadına hissettiğim şeyler çocukça bir aşk olsaydı muhakkak şu masaya geçtiğim an onu da kapının dışında bırakırdım ama hayır! Tam şu an sadece zihnimi değil tüm bedenimi de ele geçirmişti o kadın. Zira ellerim habire telefonda bende numarası olmadığı halde olmayan bir numarayı tuşlamak için ekranın üstünde duruyordu. Ayaklarım adeta kıvranıyordu. Ondan uzak olduğumu bilmek içimde daha önce hissetmediğim bir yere adeta vuruyor, ona gitmemi istiyordu.

Bu yeni keşfettiğim şeylerden biriydi sadece.

Bana son söyledikleri durmadan yankılanıyordu zihnimin duvarlarında. En son gördüğüm şey bile bu mahallenin gri asfaltları demişti. Bunu o kadar kolay, o kadar sıradan söylemişti ki. Umursamamıştı. Belli ki ona yük olmuyordu bu sözler ama bana ilk duyduğum andan beri ağır bir yük olmuştu. Omuzlarımda taşıyordum şimdi.

İnsan nasıl olurdu en son gri asfaltları görürdü? Nasıl?

Titrek bir nefes çektim ciğerlerime. Oda bahar kokmadığından olsa gerek boğulur gibi oldum.

Sonra daha fazla dayanamadım o içimdeki sese. Kulak verdim ve dedim ki tamam. Çok çalıştın, bundan sonra kısa bir molayı hak ediyorsun. Git ve onu gör.

Aniden kalktım sandalyemden. İçime dolan 23 Nisan sevinci tüm benliğimi kapladı sanki. Alelacele toparlanıp odamdan çıktıktan sonra asistanıma öğleden sonra gelmeyeceğimi haber verip çıktım şirketten. Arabama bindiğimde rotam oydu. Yönüm oydu. Varacağım liman yine oydu...

Tam tamına yirdi beş dakika sonra son zamanlarda pek sık uğradığım mahallenin bir aşağı sokağına park ettim arabamı. Şirketten can havliyle çıktığımdan olsa gerek takım elbisemin ceketini unutmuştum ama kabanım arabadaydı. Kabanımı aldığım gibi çıktım arabadan. Belki onu görmeyecektim, belki evden çıkmayı bırakın pencereye yanaşmayacaktı ama ben yine de buradaydım işte. Beni göremeyeceğini bilmeme rağmen buradaydım... Onda.

Yavaş adımlarla onun evinin olduğu sokağa girdiğim sırada şans mı benden yana yoksa başka bir şey mi bilemedim onu gördüm. Üstünde mavi bir kazak, altında siyah bir kot pantolon vardı. Ayağında düz taban botları, gözlerinden eksik etmediği kara gözlükleri, üstünde ince baharlık montu ve boynuna çapraz olarak astığı uzun askılı çantası... Saçlarını salmıştı bugün. Sadece yanlardan aldığı birer tutamı arkasında kıskaçlı bir tokayla tutturmuştu. Yüzünde makyajdan eser yoktu. Yanakları hafif kızarmış normalden beyaz tenine renk katmıştı. Dudakları kıvrımlı pembe boyalıydı.

Kör Duygular Where stories live. Discover now