Bölüm Elli Yedi : Kral Oyun Oynuyor

108 5 224
                                    


Multimedia Cesar, son kez.

***

Santranç taşlarına benzeyen hamleler önüne savrulurken Cesar babasına bakmaya devam ediyordu. Babasını inceledi, kendisinden sadece ama sadece altı yaş büyük duruyordu, karşısındaki adam otuzlarda gibiydi. Kızıl saçları göğsünün altına kadar uzanıyordu, menekşe gözlerini çevreleyen siyah kirpikleri gür ve uzundu, burnu bir kaydırağa benziyordu, dudakları kendisi gibi kıvrımlı, elmacık kemikleri ise çıkıktı, çenesinin üzerinde seyrek kızıl sakallar vardı. Kalın kaşlarını kaldırmıştı.

“Benden ne istiyorsun?" diye sorarken Deina derin bir nefes alıp koltuğuna iyice yerleşti, bacak bacak üstüne atarken kucağında kedisi Maise belirmişti. Tüylerini okşarken bakışları baba ve oğul arasındaydı. İkisini böylesine küçük bir odaya hapsetmişti, bunun faydasını görme düşünceleri zihninde cirit atarken Cesar'ın keskin bakışlarını üzerinde hissetti. Dudaklarında ilk defa samimi bir gülümseme belirirken omzunu silkti.

“Senden hiçbir şey istemiyorum," dediğinde Cesar gözlerini babasına dikti. Sanki çok komik bir şey demiş gibi gülmeye başlarken elini karnının üzerine koymuştu.

“O zaman neden kızı ve çocuğu aldın?"

Take, rahat bir nefes alıp deri koltuklara doğru ilerledi, kaldığı yerde hep betonun üzerine oturuyordu. Bedeninin rahat bir koltuğa ihtiyacı vardı artık. Koltuğa oturduktan sonra bacak bacak üstüne attı. Kemikleri şimdiden rahatlamıştı.

“Çocuğu ben almadım, kendisi geldi ama işimizi görebilir. Tapınaktakiler asla evlenmez, onların kendilerine göre bir dinleri vardır, aşktan tamamen vazgeçerler ama bir sebepten ötürü Gardenyalı bir cadı ile tapınağın lideri aşık olup evlendiler, iki bebekleri oldu, biri candan, biri de ölülerinden. Bu yüzden Lucien'i aldık."

Cesar başını iki yana salladı. Onlar daha çocuktu.

“Kızı almamın sebebini sana Deina açıkladı, buraya gelmeni istedim ve geldin."

Cesar deri koltuğa oturduktan sonra başını ellerinin arasına aldı. “Yani selam oğlum demek için mi beni buraya çağırdın? Aynalarla iletişim kurabiliyoruz, dişlerimi fırçalarken aynamda belirebilirdin. Andreas gibi bir piçi peşimize takmana gerek yoktu."

Birden aklında beliren cümle ile kaşlarını çattı. Tapınağa ait olanlar hayatından aşkı çıkarıyor muydu? Daha önce böyle bir şey duymamıştı. “Andreas'a o saçma emri sen mi verdin yoksa?"

Take, oğlunun neden bahsettiğini bilmiyordu, zihnini okuyamıyordu, hep aynaya çarpıyordu, onu kırabilirdi ama oğluna zarar vermek istemiyordu.

“Hangi emri?" diye sorduktan sonra derin bir nefes aldı. Andreas'a emir vermeyeli yüz yıllara geçkin olmuştu, Deina sayesinde Riley'ye ulaşmıştı zaten.

“Senin aptal askerin benim yeğenimin aşkını elinden aldı, tapınak hikayenle birleşince mantıklı oluyor, sonuçta işine yarayabilirmiş."

Take'in alnındaki çizgiler derinleşmeye başlarken gözlerini kapatıp açtı. Andreas'ı iyi amaçlarla almıştı, kötülüğe doğru gitmesi onun suçu olur muydu?

“Ben kimseye emir falan vermedim, Andreas'ın karakter gelişimi benim suçum değil."

Bunu sonsuza kadar savunabilirdi Take. O sadece ona güç vermiş, görevler dağıtmıştı. Güce bağımlı hale gelmesinde payı büyük değildi.

“Peki kimin suçu?" diye bağırdı Cesar, boynundaki damarlar genişlemiş, porseleni andıran bembeyaz teni kızarmıştı. “Neden buraya kıyamet getirmek istiyorsun, burası senin toprağın değil mi?"

Karanlık DönenceWhere stories live. Discover now