Bölüm On Altı: Bağlar

82 17 117
                                    


Multimedia Hunter için yapılmış bir afiş ❤️ tabii siz daha farklı hayal edebilirsiniz.

****

Sessizlik acı içinde kıvrılıp seslere doğru koşarken genç adam dudaklarını onuncu defa yaladı. Benliğinde kocaman bir sorun vardı. Riley'yi kurtarmak için kendisini feda etmeliydi ancak basit bir dünyalı için bunu yapamazdı, eğer kendisini feda ederse kendi dünyası darmadağın olacaktı.

Derin bir nefes alıp masanın üzerine oturdu. Bacaklarını ileriye geriye sallamaya başlarken bu işten nasıl sıyrılacağını düşünüyordu, kızıl kafasının içindeki tüm tilkiler kuyruk kuyruğa vermiş, ona çözüm yolu arıyorlardı.

Ellerini saçlarının arasına götürüp kaşımaya başladı, aklına parlak bir fikir gelmiyordu, en azından kaçmak dışında. Genç kızın ölüşünü görmek istemiyordu. Masadan hızla inip raflara doğru ilerledi, tozlu kitapların kokusu burnuna dolarken adımlarını durdurup sırtını rafa doğru yasladı.

Bir anda yüz yıl daha yaşlanmış gibi hissediyordu, bu güç, bu sorumluluk artık ona çok fazla gelmeye başlamıştı. Omuzları ağırlığın karşısında düşerken kütüphanenin kapısının açılıp kapanma sesini duydu. Sırtını raftan ayırdı, omuzlarını düzeltti. Rafların arasından yavaşça çıkarken gözlerini kahverengiye boyamayı ihmal etmemişti.

Reserve bölümüne yaklaştığında elini cebine yerleştirip gelene baktı. Riley'ydi ve yüzünde büyük bir gülümseme vardı.

"Meşhur kızıl saçlı kütüphanecinin sen olduğunu anlamalıydım," derken sesi neşeli çıkmıştı, yanakları biraz renklenmiş, mavi gözleri ise daha canlı duruyordu.

Cesar iç çekip omzunu silkmekle yetindi, başka bir zamanda olsaydı bu ilgi hoşuna gidebilirdi ancak şu an pek umurunda olduğu söylenemezdi. Riley genç adamın yüzüne bakarken dudaklarındaki gülümseme hızla tuzla buz olmuştu. Kahverengi kaşlarını çatıp ona doğru adımlamaya başladı.

"Senin bu durumda gevşekçe sırıtıp kibirlenmen gerekmiyor muydu?"

Tam önünde durdu.

"Ne oldu yaşlı adam?"

Carisin cevap vermeyişi Riley'yi daha da meraklandırırken elini omzuna bastırdı.

"Şu an gerçekten huysuz bir yaşlı adam gibi duruyorsun," diye fısıldadı. Cesar sahte bir gülücük yolladıktan hemen sonra iğneleyici bir tonda "Unuttun sanırım, ben zaten yaşlı bir adamım," deyip geriye doğru adım attığında genç kızın eli boşluğa doğru düştü.

Mavilerini adamın yüzünden uzaklaştırıp mermer zemine baktı. Neden bir anda bu kadar soğuklaşmıştı? Her ne kadar kibirli, gevşek hali onu sinir etse de eğlenceli buluyordu, şimdi ise kalbi buz tutmuşmuştu.

Riley başını kaldırıp elini havaya doğru sallarken "Hadi canım, bence sen dört yüz yaşında değilsin, benimle kafa buluyorsun, en fazla yirmi üçündesin," dedi. Sesini neşeli tutmaya özen gösterse de endişesi gözünden okunuyordu. Cesar, Riley'nin bakışlarına dayanamayarak gözlerini ondan ayırdı. Bir kez daha birini arkasında bırakacaktı, bir kez daha canı yanacak, zamanla geçecekti. Hep aynı döngü içinde hapsolmuştu.

"Ben," dedi caris ciddiyetle. Genelde müşterileriyle böyle konuşurdu.
"Gidiyorum."

Riley kaşlarını büktü, gözlerindeki merak daha da harlanırken dudaklarını birkaç kez açıp kapadı.

"Nereye?"diye sordu sonunda. Cesar'ın kahverengi gözleri tekrar gözlerine kenetlendi.
"Gardenya'ya."

Riley burnunu kırıştırdı. Bir gün o da Gardenya'ya gitmek istiyordu.
"Pekala,"dedi, ardından ekledi.
"Ne zaman geleceksin? Derslere artık başlamamız gerekiyor."

Karanlık DönenceWhere stories live. Discover now