Bölüm Kırk : Biz Kimiz?

52 7 182
                                    


Multimedia Ralph, siz daha farklı hayal edebilirsiniz.

Bölüm şarkısı : Ylvis - The fox (What does the fox say?)

Bölüm şarkısı iki : Shannon Purser : Sunflower

**

Brian elindeki köpük bardak eşliğinde masaya doğru ilerlerken Rose ellerini masanın üzerine koyup parmaklarını birbirine kenetlemişti. Gözleri ise dışarıdaydı, yağmur çiseliyor, insanlar kaçışıyordu. Rose derin bir nefes alıp bakışlarını camdan çekip karşısına oturan Brian'a baktı. Adamın göz çeperlerindeki kırışık onun yaşlanmaya başladığını gösterirken önündeki kahve bardağını aldı, köpük bardaklardan kahve içmeyi pek sevmezdi, kupalarda daha lezzetli oluyordu ancak itiraz edecek değildi.

“Bugün izinli misin?" diye sordu Brian kahvesinden yudum almadan hemen önce. Rose başını iki yana sallayıp onu reddetti, Brian bardağı masanın üzerine bıraktı, öne doğru eğilirken genç kadının mutfakta çalışmaktan üzerine sinen kokuyu aldı.

“Eğer bilseydim başka zamana çağırırdım seni," dediğinde Rose omzunu silkti. Pek izin yapamıyordu, mesai paralarına ihtiyacı vardı. Kızının üniversiteye gidebilmesi için kenara para koyuyordu, kendi maaşı ancak kendilerine yetebiliyordu.

“Sorun değil, bir saat ortada gezmezsem kıyamet kopmaz."

Brian dudağının ucuyla gülümsedi.
“Ben direkt olarak kahve aldım ama istersen bir şeyler yiyebiliriz."

Rose gözlerini Brian'dan alıp etrafına bakındı, kahve dükkanıydı, yemek yemek istese en fazla kek falan yiyebilirdi. Tekrar Brian'a baktı, tebessüm ederek kendisini izliyordu. Utandığını hissederken elini saçlarına geçirmek istedi ancak toplu olduğunu hatırladı.

“Yemek yemek için pek uygun yer değil, değil mi?" diye soran Brian kahve bardağını tekrar kavradı.

“Evet," dediğinde Brian sandalyesini geriye itip ayağa kalktı. Ardından kahvesini başına dikti. Sıcak kahve dilini ve genzini yakarken Rose şaşkınca adama bakıyordu. Köpük bardağı masanın üzerine koyduktan sonra elini kadına uzattı.

“Benimle başka bir yerde yemek yemeye ne dersiniz hanımefendi?"

Rose gözlerini kırpıştırarak Brian'a bakmayı sürdürürken Brian dudaklarını yaladı. Mavi gözleri davetkar bir şekilde kadına bakıyordu. Rose sandalyesini itip ayağa kalktı, elini Brian'ın eline verirken yanakları kızarmıştı.

Brian buna aldırmadan onu kapıya doğru götürürken Rose'un başı yerdeydi.

“Neden başını eğiyorsun?" Brian dilini dişlerine değdirip cıkladı. “Aaaa etrafta parazzide yok, olamaz da çünkü ben ünlü değilim, basit bir yargıcım. Bu yüzden saklanmana gerek yok, eğer biri bizi çekmeye kalkarsa kabanımın altına başını saklarım."

Rose başını kaldırıp yan gözle adama baktı. Sırıtıyordu. Rose da gülümsediğinde Brian boşta olan eliyle kapıyı açtı, beraber dışarıya çıktıklarında yağmur damlaları saçlarının arasına karışmıştı.

“Şurada güzel bir restoran vardı," dedi Brian, Rose'a dönerek. Rose gözlerini caddenin ucundaki restorana dikti, mavi gözlerini kısmıştı. Tabelasından bile asalet akıyordu, üzeri uygun değildi, üstelik kızartma gibi kokuyordu.

“Oraya uygun olduğumu sanmıyorum," dediğinde Brian kaşlarını çattı.

“Neden?" diye sordu, o uygun olmayacak bir şey görmüyordu. Yıllar önceki gibi güzeldi.

Karanlık DönenceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin