Bölüm Bir : Menekşe'nin Laneti

1.2K 75 112
                                    

"Sana söz veriyorum," dedi kadın. Menekşe gözlere bakarken kalbi duracak gibiydi. "Aşkımız sonsuza kadar sürecek."

Yerde sürüklenen bedenini umursamıyordu genç kız, umursadığı tek şey ardında, sarayda bıraktığı genç prensti. Sonunda görkemli şatonun avlusuna geldiğinde bedenini değersiz bir çöpmüşçesine savurup atmışlardı. Ellerini mermer zemine bastırıp başını kaldırdı. Gri gözleri tahtında oturmuş ablasına kaydı. Parlak sarı saçlarını tepeden sımsıkı toplamış, kırmızı taşların süslediği tacını takmıştı. Yüzünde ise sert bir ifade vardı, kızgın olduğu her halinden belliydi ve genç kız ablasının öfkesinin nelere mal olduğunu çok iyi biliyordu.

Düşünceleri anında zihninin mağaralarında hızla çıkmış, el ele tutuşup mantıklı bir şeyler aramaya başlamışlardı fakat ablasının bakışları tam olarak aklındaydı.

"Bundan kurtulamazsın Freya," diye mırıldandı. Sonunda konuşmaya başlamıştı, sesi her ne kadar sakin görünse de öyle değildi. Freya hızla başını başka bir tarafa çevirdi, kalkmaya dahi cesareti olamamıştı. Özellikle ablasının göz bebekleri olmayan gözleri üzerindeyken. Ürkütücüydü ve kendisinde kaçma isteği uyandırıyordu.

"Sana Kraliçe'n için bir şey yapma şansı vermiştim ama sen," Kraliçe histerik bir şekilde gülüp ayağa kalktı. Kan kırmızısı elbisesi bu hareketiyle birlikte yeri süpürmüştü. "Her şeyi berbat ettin Freya," diye mırıldanıp birkaç saniye bekledi. Freya'nın ona bir şeyler demesini istiyordu, belki özür dilemesini ama genç kız bunlardan hiçbirini yapmadı.

"Prens'i kendine aşık edecektin, aşık olmayacaktın."

Nefesini verip küçük kız kardeşi Freya'nın yüzüne baktı. Bakışlarında ya da düşüncelerinde bir gram pişmanlık yoktu, hatta tam tersine aşık olduğu için mutluydu. Kalbini ise kulaklarında hissediyordu Kraliçe, atışları oldukça ritmikti, aşkını hissedebiliyordu.

İçindeki öfke giderek büyüdü, ruhunu sarmalarken tahtına tekrar oturdu. Bacak bacak üstüne attığında elbisesinin derin yırtmacı daha da büyümüştü. Ama bunu umursamayarak elini çıplak bacağına koydu. Sivri siyah tırnaklarını etine sürttüğü an genç kızın vücudunda büyük bir acı meydana gelmişti, bacaklarındaki tüm güç sanki en düşük safhaya çekilmişti.

Yine de canı acıyordu, gözleri çoktan dolmaya başladığında Kraliçe'nin sert çehresinde büyük bir gülümseme meydana geldi. Yamuk ve sararmış dişleri ön plana çıkmıştı. Bir yandan gülümserken diğer yandan tırnağını derisine gömdü, yüzünde tek bir mimik kıpırdatmamıştı lakin Freya'nın çektiği acı giderek yükselmişti. Etli dudaklarının arasından bir nida yükselirken beyaz elbisesinin eteklerine doğru süzülen kanı hissedebiliyordu.

Sık nefesler almaya başladığında Kraliçe tırnaklarını etinden ayırıp kız kardeşinin sararmış yüzüne baktı. Gözlerinden damlalar halinden akan kırmızı gözyaşları yere düştüğü anda elmasa dönüşüyordu.

"Annem daima senin gözyaşlarına değerli derdi, bakıyorum da gerçekten değerliymiş."

Freya ablasının dediği şeyle birlikte gri gözlerini gözyaşlarına dikti. Ardından ablasına baktı, yüzünde eğlendiğine dair hiçbir şey yoktu, hatta çok ciddi duruyordu. Dudaklarını ıslatıp yerde oturur pozisyona geçti.

"Ona aşığım," Freya dudaklarının arasından dökülen cümleyle birlikte gülümsedi, gözleri bile parlamıştı. Aşkını ilan ederken bile mutlu oluyordu. Kraliçe kardeşinin gülüşüyle birlikte birden ayaklandı. Kızın arkasında kalan ve Nilüfer zehrine batırılmış kılıçlara sahip muhafızlara işaret verdi.

Karanlık DönenceWhere stories live. Discover now