Bölüm Yedi : Fedakarlık

157 35 54
                                    


*****

Riley, Hunter'ın yatağına oturmuş bir şekilde genç adamın kravatını düzeltişini izlerken aklı hala dündeki olaydaydı. Boynundaki madalyonun soğukluğu tenine çarparken Hunter ona döndü. Mavi gözlerindeki ifade her ne kadar çekici olsa da genç kız bir türlü ona odaklanamıyordu.

"Nasıl olmuşum?"diye sordu Hunter, siyah kravatını tutup ona gülümserken. Riley'den cevap bekliyordu ancak genç kız o kadar dalgındı ki kendisini fark etmiyordu. Dudaklarındaki gülümsemeyi silip somurttu, ardından yatağa ilerledi.

Dizlerini yatağın üzerine koyup genç kızın yüzüne bakmaya devam etti. Arsız hormonları ve içindeki aşk onu zorlarken Riley'nin bakışları sonunda mavilerini bulmuştu.

"Bugün epey düşüncelisin," deyip parmağını şakaklarına değdirdi Hunter. "Burada neler dönüyor Riley?"

Genç adam oldukça yakındı, nefesini hissediyordu. Birden kafasındaki madalyon silindi, onun yerine tekrar Hunter geldi. Sanki zihni bir adaydı ve Hunter da kıyılarına vuran gemiydi.

"Bana anlatabileceğini biliyorsun değil mi?"

Hunter'ın her zamanki cümlesini duyduğunda gülümsemeye çalıştı.
"Peki," dedi Riley oldukça kısık bir sesle.

"İki hafta önce bir rüya gördüm, aslında bir kabus desem daha iyidir. Sevdiğim herkes ölmüş, dünyada sadece ben ve biri daha kalmıştı."

Genç kız duraksayıp bakışlarını kaçırdı, en azından konunun bir kısmını anlatabilirdi.
"Kadın bana bir dilek hakkı verdi. Ancak dileğimin gerçekleşmesi için kana ihtiyacımın olduğunu söyledi, gözlerimi açtığımda ise kanımı akıtmam gerektiğini düşündüm. Her şeyi bu yüzden yaptım, dileğimin gerçekleşmesini istedim."

Gözyaşları yanaklarından aşağıya akarken Hunter da burnunu çekti. Onun ağlamasına dayanamıyordu, neden en yakın arkadaşına aşık olduğunu bilmiyordu.

"Dileğini belki ben gerçekleştirebilirim?"

Hunter'ın sesi kulaklarına dolarken dudaklarını birbirine bastırdı Riley, ardından gözyaşlarını silmek amacıyla elini kaldırdığında genç adamın sıcak avuç içlerini bileğinde hissetti.

Sadece ona baktı, dileğinin her ne kadar onun hakkında olmasını istese de değildi. Hiçbir zaman görmediği babasını görmek istemişti.

"İnan bana Hunter, bunu gerçekleştiremezsin. Senin böyle bir gücün yok, annemin beni sevmesini sağlayamazsın ya da babamı bulamazsın."

Hunter'ın eli bileğinden kaydı, yüzündeki iyimser ifade tamamen silinmiş, tıpkı onun gibi umutsuzluk içindeydi.

"Babanı bulabilirim, gerçekten bunu istiyorsan yapabilirim. Gerekirse bir dedektif tutarız yine buluruz."

Riley, Hunter'ın cümleleri üzerine tebessüm etti. Gülüşü çilli suratını aydınlatmıştı. Genç adam gördüğü gülümseme üzerine dişlerini gösterdi, onu mutlu görmek hoşuna gidiyordu. Gülüşüne aşk şiirleri yazabilirdi. İçinde bir Shakespeare yatmıyordu ancak kötü bir şey çıkacağını düşünmüyordu. Riley hakkında olan şey ne kadar kötü olabilirdi ki?

"Seni gülerken gülmek her ne kadar güzel olsa da müzayedeye gitmem gerekiyor."

Riley gülümsemesini bozmadan bakışlarını ondan ayırdığında kendine az da olsa geldiğini fark etti. Bunda Hunter'ın payı vardı, eğer o olmasaydı hayatı nasıl olurdu? Bunu düşünmek bile içini ürpetmeye yetmişti.

Hunter'a döndükten sonra gülerek "Bu biraz imkansız ama sıkılmamaya gayret et Hunter," dediğinde Hunter gözlerini devirdi.

***

Karanlık DönenceWhere stories live. Discover now