27. Bölüm: Bela

11.9K 861 511
                                    

Keyifli Okumalar! 

***

Sekiz Yıl Evvel, 4 Kasım 

Bugün günlerden pazardı ve ben tamı tamına on bir gündür okula gitmiyordum. Geçen bu süre zarfında ise ilk dönemin ilk sınavlarının bitmesine çok az kalmıştı, hatta öğrenciler ikinci sınavlara hazırlanmaya başlamışlardı. Bense sınavda sorumlu olduğum bütün konulardan bihaberdim. Bırakın konuları, direkt sınavlardan bihaberdim.

Tamam, hayatım boyunca ders çalışmak fikri benden oldukça uzak durmuştu ama yine de dersten geçmeye mecbur olduğum için son gün de olsa sınavlarda sorumlu olduğumuz konulara şöyle bir göz atardım. Hiç olmadı kopya hazırlar, onlar sayesinde geçerdim ama bir şekilde geçerdim. Şimdiyse elimden hiçbir şey gelmiyordu. Sağ olsun Betül Hoca devamsızlık sorunumu hallettiği için en azından devamsızlıktan sınıfta kalmayacaktım. Küçük ve oldukça zor bir ihtimal de olsa ikinci sınavlarda derslerimi verebilme şansım vardı ama bunun için kendimi sosyal hayattan tamamen soyutlamam gerekecekti. Gerçi şu aralar sosyal hayatımdan hiçbir eser yoktu ya, neyse.

Geçen günlerde olan şeyleri özet geçecek olursam; okuldan uzaklaştırıldığımı evde sadece annem ve ben biliyorduk, babama bu konuda küçük bir yalan uydurmuş ve bu işten böylece sıyrılmıştık, ağabeyim zaten sokaktan eve girmediği için okulda olup olmamamla pek ilgilenemiyordu, Yaren ve Sema'yla olan ilişkilerimiz tamamen kopmuştu, üstelik babamla da aramız hâlâ limoniydi.

Babam bana sandığımdan çok daha fazla bozulmuştu. Aslında ondan, bana haksız yere attığı tokadın acısını trip atarak çıkarmam gerekiyordu ama ben bunu bir türlü beceremiyordum. Çünkü adam gerçekten çok yorgundu. İşten eve geldiği zamanlarda gözleri sürekli kan çanağı gibiydi, uykusuzluk başını ağrıtıyordu. Hal böyle olunca babamın çok sağlıklı kararlar almasını beklemek mantıksız olurdu. Biliyordum, o da içten içe bana vurduğuna pişman olmuştu ama bir kere iş işten geçmişti. Bana kalırsa bu durumu uzatmak istemiyordum. Babama kızgın ve kırgındım evet ama bir yandan da onun için çok üzülüyordum. Çevresinde olup bitenlerin farkında olamayacak kadar bitkindi adam.

Öte yandan bir süredir beş parmak iziyle dolaştığım yüzüm artık eskisinden çok daha iyiydi. Yüzümdeki iz neredeyse kaybolmuştu, yaralarım kabuk bağlamıştı, belimin ağrısı günden güne görünmez olmuştu ve bütün bunlar olurken ben de kendimi gayet iyi hissediyordum. Sadece okulun stresi beni zihinsel açıdan yoruyordu, onun dışında idare ederdim. 

Odamın penceresinin önünde boş boş dışarıyı seyrederken çalan telefonum bütün dikkatimi dağıttı. Çalışma masamın üzerinde duran telefonu uzanıp aldım ve beni hangi münasebetsizin rahatsız ettiğine bir göz attım. Bu, Barış münasebetsiziydi. Gülümseyerek açtım telefonu.

"Hayırdır beyaz atlı prens? Bu saatte rüyanda mı gördün beni?"

"Saat daha akşamın dokuzu Meryem. Ben tavuk muyum ki bu saatte uyuyayım?"

"Bilmem," dedim alayla. "Aslında biraz tavuğu andırıyorsun. Özellikle de korkak olanlarını..."

"Ölene kadar söylediklerimi başıma kakacaksın, değil mi?"

Göremese dahi başımı onaylar biçimde salladım, "Aynen öyle yakışıklı."

Mert'e Allah'ını unutturacağını söyleyip de onun karşısındayken üç buçuk atmış olan çok Sevgili Barış'la o günden beridir hâlâ dalga geçiyordum ve bu durum beni aşırı eğlendiriyordu. Özellikle de Barış'ın pek belli etmese de içten içe buna bozuluşuna şahit olmak, bana zevklerin en büyüğünü yaşatıyordu.

MUKADDERATWhere stories live. Discover now