49. Bölüm: Yara

12.5K 857 306
                                    

Keyifli Okumalar!

***

İnsanlar hayatlarında en az bir kez dönüm noktası yaşamışlardır, yaşamayanlar da mutlaka yaşayacaklardır. Bu, yaşamlarının önemli bir parçasıdır; böyle zamanlarda bazı kararlar alınır, yeni başlangıçlar yapılır, ardından mutluluk veya mutsuzluk gelir. Daha sonra ise kader onları nereye savurursa oraya doğru sürüklenirler. Yani insanlar seçim yapar, kader de onlara yaptıkları seçimin ödüllerini verir ya da bedellerini ödetir.

Ben de hayatında birden fazla dönüm noktası yaşamış olan, birtakım yanlış kararlar verip sonuçlarına katlanmak zorunda kalan ve kaderin sürüklediği o dikenli yollarda ruhu defalarca kez yaralanan bir kadındım. Kader bana bedel de ödetmişti, ödül de vermişti. Daha doğrusu ödülüme kavuşmam için bedel ödemem gerekmişti. Hoş, gerçekten bir ödül kazanmış mıydım, onu da bilmiyordum. Bildiğim tek şey, içimdeki sevda ateşinin kuvvetle yandığıydı ve ben de bu ateşin sönmemesi için elimden geleni yapacaktım.

Ateş demişken... Dakikalar önce Mert'le aramızda parlayan kıvılcımlar artık sönmüştü fakat en ufak bir harekette o kıvılcımlar yeniden parlayabilir, hatta etraf alev alabilirdi. Belki de o yüzden birbirimizin tenine dokunmayı bırakmıştık. Sadece bakışıyorduk. Aramızda en çok bir adım vardı. Yüzlerimiz eskisinden uzak olsa da hâlâ yakındı, Mert'in sıcak nefesi yüzümü okşuyordu.

Bir müddet koyulaşan yeşil gözleriyle sessizce yüzümü arşınladı. Bu sayede ben de onun yüzünü inceleme fırsatı buldum. Burnunun üzerinden yanaklarına doğru dökülen soluk renkli çilleri normalden daha belirgin görünüyordu, dolgun dudaklarının kenarları kırmızılaşmıştı, üzerine ise benim dudaklarımın boyası bulaşmıştı ama çok değildi. Ayrıca Mert'in kirli sakalları vardı artık. Sert yüz hatlarının üzeri, sütlü kahve sakallarla örtülmüştü. Bu haliyle ne kadar can acıttığının farkında mıydı acaba?

"Rujun dağılmış."

Kurduğu bu cümleyle hayal dünyasından sıyrıldım ve yeniden gözlerine baktım. Kaşları çatılmıştı, ben de kaşlarımı çattım.

"Senin de dudaklarına ruj bulaşmış."

Gözlerini bir saniye olsun gözlerimden ayırmadan baş parmağıyla alt dudağını kışkırtıcı bir biçimde sildi. Ardından parmağına bulaşan ruja baktı ve hafifçe yüzünü buruşturdu.

"Şu iğrenç şeyi neden sürüyorsun, hiç anlamıyorum."

Gözlerimi devirdim, "Zekan yetmiyordur."

Dediğimi umursamayıp, "Bir şey daha var," diye devam eden Mert birkaç adım geri çekildi ve kaşlarını daha çok çatarak ellerini belinin iki yanına koydu. Ardından üzerimi baştan aşağıya alıcı gözlerle süzdü. Gözlerinin son durağı ise göğüs kısmımdı, işaret parmağıyla tam da o bölgeyi gösterdi. "Elbiseyi dikenin yakana ve bacaklarına kumaşı mı yetmemiş? Çünkü bu kadar açık olmalarının başka hiçbir gerekçesi yok! Ayrıca elbise o kadar dar ki vücudunun her yeri meydanda! Hadi onu da geçtim, bu elbisenin içinde nasıl nefes alabiliyorsun?"

Derin bir nefes alıp verdikten sonra, "İşte böyle alıyorum," dedim. "Elbiseyi kim dikmiş bilmiyorum ama tam bana göre. Hatta üzerime de gayet iyi oturdu."

"Meryem sen beni çıldırtmak mı istiyorsun? Elbisen yüzünden etraftaki bütün adamlar sana bakıyordu!"

"Elbisemde hiçbir sorun yok, Mert! Sorunu elbisede aramak yerine neden adamların gözlerinde aramıyorsun?"

"Hangi birinde arayayım sorunu," dedi başını iki yana sallayarak. "Öyle yapmaya kalksam hepsini elden geçirmem gerek."

"Peki benim suçum ne? Neden onların bakmayacağı şekilde giyinmek zorundayım? Ayrıca bunu sen de çok iyi biliyorsun; biz kadınlar ne yaparsak yapalım, ne şekilde giyinirsek giyinelim, niyeti kötü olan adamlar bize her zaman bakmaya devam edecekler."

MUKADDERATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin