42. Bölüm: Heyecan

13.5K 1.2K 1.1K
                                    

Keyifli Okumalar! 

*** 

22 Ocak 2013

Çiçeği yere düşürdüğüme mi yansam, çiçeği yere düşürdükten yaklaşık bir otuz saniye sonra fark ettiğim bir karış açık kalan ağzıma mı yansam yoksa etrafımdaki herkesin bana, sanki dünya dışı bir varlıkmışım gibi garip bakışlarla baktığına mı yansam bilememiştim.  Seslice yutkundum ve bakışlarımı önüme indirdim. Yerde yatan çiçekler bile bana acıyan gözlerle bakıyorlardı sanki. Tepemden başlayan ısının ayak parmak uçlarıma kadar inmesini çaresizce bekledim. Çok utanıyordum. Buradan çıkışta kafamı kesseler yine de yaşadığım bu utancı yok sayamazdım sanırım...

"Meryem... İyi misin canım?"

Başımı kaldırıp Nazlı ablaya baktım. Genç kadın kaşlarını kaldırmış bir şekilde yüzüme bakıyor ve benden bir cevap bekliyordu. Kendimi derhal toplamam gerektiğini tam da o an anlamıştım. Çünkü bu şekilde olduğum yerde bekleyerek hâlâ kendimi rezil etmeye devam ediyordum.

Hızla yere doğru eğildim ve çiçek buketini alarak ayağa kalktım. Derin bir nefes alıp verdim, boğazımı temizledim, yeniden yutkundum ve gülümsemeye çalıştım. Etrafıma kısa bir bakış attıktan sonra edindiğim ilk izlenim fena değildi. Rezilliğim çabuk unutulmuşa benziyordu veya sandığım kadar fark edilmemişti, bilemiyordum. Özellikle Mert'in umurunun kaç kilometre dışındayım, Allah bilirdi. Zira kendisi şu an beni burada gördüğünü bile unutmuş olabilirdi. Kucağındaki bebekle tekli koltuklardan birine çökmüş, kaldırdığı kaşlarıyla, merakla büyümüş yeşil gözleriyle ve dudaklarında hâlâ tazeliğini koruyan gülümsemesiyle minik oğlana doğru bakıyordu. Hayatında ilk kez bebek görmüş gibiydi. Bu hali aşırı sevimliydi ama yeniden kendimi kaybetmek istemediğim için düşüncelerimi ondan uzaklaştırmaya çalıştım. Bunun için dikkatimi, beni hâlâ izlemekte olan Nazlı ablaya verdim.

"Şey..." Dedim ilk başta ne söylemem gerektiğini kestiremeyerek. Neyse ki kısa süre içerisinde kelimeler zihnime ulaştı, oradan da dilime aktı. "Hayırlı olsun, Nazlı ablacığım!" Nazlı ablanın yattığı yatağın başucuna kadar yürüdüm ve elimdeki çiçek buketini bir köşeye bıraktım. Ardından onun yanına oturup ellerinden tuttum. "Nasıl hissediyorsun kendini? Daha iyi misin?"

Nazlı abla başını onaylar biçimde salladı, "Teşekkür ederim canım. İyi olmaya çalışıyorum."

Genç kadının yüzünü şöyle bir incelediğimde dikkatimi çeken ilk şey göz altlarındaki koyu renkli halkalar olmuştu. Sanki mavi gözlerinin içinde ömrü bitmek üzere olan birer ampul varmış da yanıp yanıp sönüyormuş gibiydi, bunun tam olarak ne anlama geldiğini bilmiyordum. Teni bembeyazdı, onu ilk kez bu kadar beyazlamış bir şekilde görüyordum. Dudakları, susuz kalmış kurak topraklardan farksızdı. Başında özensizce örtülmüş bir tülbent vardı ve saçları görünüyordu, bu durum onun umurunda değilmiş gibiydi. Normalde onu bu halde görsem mutsuz ve üzgün olduğunu düşünürdüm ama daha yeni doğum yaptığı için yorgun olması muhtemeldi. Biraz dinlenmeye ihtiyacı olmalıydı.

Ellerinden destek alarak yavaşça olduğu yerde doğruldu ve "Meryem, rica etsem bana bir bardak su verir misin?" diye sordu.

"Tabii ki abla." Diyerek onu onayladıktan sonra çevreme biraz bakındım. Hemen ardından yanı başımızda duran kapaklı dolabın üzerindeki sürahi dikkatimi çekti. Sürahinin dibindeki cam bardağa suyu doldurup Nazlı ablaya uzattım. Genç kadının bardağı bir dikişte bitirişini izledim. Suyla temas eden dudakları bayram etmiş olmalıydılar. Elindeki bardağı alıp eski yerine yeniden koydum.

MUKADDERATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin