43. Bölüm: Komedi

12.6K 1.1K 954
                                    

Keyifli Okumalar! 

***

Şubat, 2013

Lisenin ikinci, yani son dönemi çoktan başlamıştı. Daha dönem başından mezuniyette ne giyeceğimi kara kara düşünür olmuştum ama bundan önce düşünmem gereken şey derslerim olmalıydı. Çünkü ilk dönem ders ortalamalarım bir hayli düşüktü ve bunun telafisini bu dönem yapmam gerekiyordu.

Okulun başlamasının üzerinden yaklaşık üç hafta geçmesine rağmen hâlâ tatil kafasından çıkamadığım için gerilerden geliyordum. Telafi etmem gereken birçok ders olmasına rağmen üzerimde çılgınlar gibi bir boş vermişlik vardı. Bu boş vermişliğin acısını yumurta kapıya dayandığında anlayacağımdan adım kadar emin olsam da bu hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Sonuç itibariyle bu dersleri halletmesi gereken kişi bendim ve bunu eninde sonunda yapacaktım, o yüzden de sonunda yapmayı tercih ediyordum. Ne tercihti ama...

An itibariyle Türkçe dersindeydik ama hocamız bugün rahatsızlandığı için derse gelememişti. Yerine bakacak başka bir Türkçe hocası da olmadığından dersimiz boş geçiyordu. Sınıf arkadaşlarımdan bazıları kantine inmişti, bazıları uyuyordu, bazıları da sınıfta kendi aralarında konuşuyordu. Ben de birkaç kişiyle sohbet etmeye çalışmış fakat çabuk sıkılmıştım. Barış ve Akgün'ün şu an yanımda olmalarını o kadar çok isterdim ki... Maalesef sınıflarımız ayrı olduğu için onlar derstelerdi ve ben de onları teneffüse kadar beklemek zorundaydım.

Sınıfta sıkıldığım için kantine inmeye karar vermiştim. Normalde boş ders de olsa ders saatinde kantine inmek yasaktı ama kimse bu yasağı takmadığı için okul yönetimi öğrencileri uyarmaktan bıkmıştı. Müdür yardımcısından öğretmenlerine kadar beden eğitimi dersinde veya boş derslerde kantinde oturan öğrenci görülünce buna göz yumuluyordu. Tabii bu duruma takıntılı hocalar da yok değildi ama büyük bir çoğunluğunun bunu takmadığını söyleyebilirdim.

Kantine iner inmez ilk işim kendime sıcak bir çay ve çikolata almak olmuştu. Saçlarının tamamı beyazlamış olan kantin görevlimiz Cezmi amca çayımı ve çikolatamı bana uzatırken, "Buyurun Meryem Hanım," dedi. "Yine bekleriz... Ama bir dahaki gelişinizde çift kaşarlı tost almazsanız fena bozuşuruz, ona göre."

Kocaman sırıttım, "Sen bana çift kaşarlı tost verirsin de ben almaz mıyım, Cezmi amcacığım? Hatta madem gönlünden koptu, şimdi de verebilirsin hiç problem değil!"

"Bana beş lira verirsen, gönlümden kopan en güzel tostu hazırlarım sana!"

"Asıl sen bana ver o beş lirayı, sana, hayatında yiyeceğin en güzel tostu hazırlarım!"

"Yok ya!"

"Sana yok ya," diyerek ellerimi belime dayadım. "Öğrenciyim ben öğrenci! Beş lirayı bir tost için feda edebilmek benim için çok büyük bir lüks. Haberin var mı senin?"

"Ben de esnafım. Para kazanmam lazım, değil mi?"

"Ben senin esnaflığını düşünmesem çayımı ve çikolatamı evden getirirdim," dedim gözlerimi devirerek. "Bunu yapmak benim için çok zor değil yani. O yüzden çayımı ve çikolatamı alayım..." Avcumun içinde sıktığım bozuklukları Cezmi amcaya uzattım. "Sen de al şu üç buçuk lirayı, yolumuza bakalım. Olur mu?"

Cezmi amca başını iki yana sallayarak uzattığım parayı aldı, "Şimdiki gençliğin de her şeye verecek bir cevabı var Maşallah! Afiyet olsun kızım."

Gülümsedim, "Sana da Allah bereket versin amcacığım. Sen de umarım her gün buradan beş liraya tost alacak devlet lisesi öğrencileri bulursun."

MUKADDERATWhere stories live. Discover now