45. Bölüm: Doğru

10.1K 1K 526
                                    

Keyifli okumalar!

***

Uzun ve zorlu bir nöbetin üzerinden bir gün geçmişti. Saat akşamüzeri dört buçuktu, evde dinleniyordum. Yumuşak ev terliklerimi ayaklarıma geçirmiş ve bacaklarımı da koltuğa boylu boyunca uzatmış bir şekilde umursamazca televizyonu karıştırıyordum. Pijamalarım bile hâlâ üzerimdeydi. Zaten gelen gidenim de yoktu, o yüzden pijamaları çıkarmamakta bir sakınca görmüyordum.

Bugünlük dertlerimi ve kederlerimi bir kenara bırakmaya karar vermiştim. Ama tabii bu kararı vermemin üzerinden yalnızca yarım saat geçmişti. Yarım saat de olsa en azından belirli bir süre dertlerimden uzak kalmıştım. Bunun bile benim için nasıl bir nimet olduğunu kelimelere dökemezdim. Düşünüyordum da insanın kafasının boş olması gibisi yoktu. Tabii benimki boş gibi görünen bir doluydu ama olsun, bu zamana değin boş gibi görünmesini bile sağlayamamıştım.

Kısa bir süre sonra televizyondan da sıkılıp yiyecek bir şeyler olması umuduyla mutfağa doğru ilerledim. Çekmeceleri karıştırdığımda evde abur cubur namına sadece bir tane çikolata olduğunu görmek beni bozguna uğrattı. Yahu ben daha geçen hafta burayı ağzına kadar doldurmamış mıydım? Ah, diyerek elimi alnıma çarptım. Bu gidişle bir davula benzeyene kadar şişecektim.

Omuz silkerek kalan son çikolatanın paketini açtım ve ondan kocaman bir ısırık aldım. Aman canım! Bir daha mı gelecektim bu dünyaya? Zaten sana ne oluyorsa böyle düşündüğün için olmuyor mu, diyen iç sesimin ukalalığı bir miktar sinirimi bozmuştu. Ona gereken cevabı içimdeki şeytan verecekken kapı çalındı ve üçümüzün de dikkati dağıldı. Kapıdaki her kimse alacaklım falan olmalıydı, çünkü biraz daha vurmaya devam ederse açmama gerek kalmayacak, kapı olduğu gibi yere yığılacaktı.

Elimdeki çikolatayla birlikte hızlı adımlarla kapıya doğru ilerledim ve "Ay patladın mı?" diye çıkışarak kapıyı açtım. Rabbimin yaptıklarını sorgulamak gibi olmasındı ama acaba neden benim kaderimde böyle bir adam vardı?

Mert, kaşlarını derinlemesine çatmış bir şekilde karşımda dikiliyordu. Yeşil gözlerinde öfkenin ateşi yanıyor, soluğundan dumanlar çıkıyor, sıktığı dişleriyle sanki acı çekiyordu. Gören de sanacaktı ki annesine küfretmiştim. İfadesiz tutmaya çalıştığım bakışlarımla bir müddet ona öylece bakmayı denedim ama öfkesi geçmeyince bıkkınlıkla gözlerimi devirdim. Neyse ki her zamanki haliydi.

"Bir gün mutlu gelsen şuraya, inan aklımı kaçırırım."

Birden, "Sen zaten aklını kaçırmışsın," diye çıkıştı bana. "Kaç kere dedim ki şu kapıyı paldır küldür açma! Söylesene Meryem, kaç kere dedim?"

Omuz silkerek, "Bilmem, saymadım." dedim.

"Zaten istesen de sayamazsın! Çünkü o kadar çok söyledim ki sayılması mümkün değil!"

"Mert akşam akşam kafa açmaya mı geldin Allah aşkına?"

Çıldırmış gibi bir ifadeyle, "Ulan kapıyı yumrukladım yine de açtın!" diyerek kapı pervazına sert bir tokat geçirdi. "Meryem senin niyetin beni çıldırtmak mı?"

Elimdeki çikolatayı yavaşça ısırdığımda Mert'in gözleri bir an için dudaklarıma kaydı ama kendini sandığımdan daha çabuk toparladı, "Benim kimseyi çıldırtmak gibi bir niyetim yok ama senin buraya gelme niyetini bir türlü çözemedim."

"Sana ne? Buraya gelmek için senden izin mi alacağım?"

"Doğru ya," dedim derin bir nefes alıp vererek. "Ev sahibi sendin. Bunu sormak ne haddime..."

MUKADDERATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin