54. Bölüm: Çamur

8.8K 814 203
                                    

Keyifli Okumalar!

***

Gökyüzü bugün, içimdeki hisleri yansıtmak istermiş gibi sıcak ve kapalıydı. Olduğum yerde durdum ve etrafıma öylesine bir göz gezdirdim. Yaz yağmuru düştüğü yerlere koyu lekeler bırakıyor, ıslanmaktan nefret eden bir sokak kedisi park halindeki bir arabanın altına koşuyor, birkaç küçük çocuk ise ellerini açarak yağmur altında oyun oynuyordu. Bana geçmişimden kopup gelmiş gibi hissettiren ılık bir rüzgâr tenime dokunup geçerken derin bir nefes alıp verdim. Sanki on dokuz yaşındaki halim bir köşeden çıkacak ve kahkahalar atarak yanımdan koşup gidecekti. O an, tıpkı Eskişehir'den döndüğüm günküne benzer bir özlem sardı etrafımı. Ne yaşarsam yaşayayım, tamamen vazgeçemediğim iki şeyden biri de burasıydı. Burası, yani, Gökalp mahallesi... 

Burada bulunmamın sebebi çok saçmaydı aslında. Yatağım... Sırf yatağım için buradaydım. Onu buradan alacak ve kendi evime götürecektim. Bunu yapmak yerine yenisini de alabilirdim. Hatta bunun için yeterli ekonomik koşullara da sahiptim. Ama bunu yapmak istememiştim. Çünkü o yatak, kendi emeğimle aldığım ilk ve tek yatağımdı benim. Ona sahip olmak için okul harçlıklarımı aylarca biriktirmem gerekmişti. O evde belki de yıpranmayan tek şey benim yatağımdı. 

Bu evde bana ait en ufak bir şeyin bile kalmasını istemiyordum. Yeni evime taşınırken de bunu göz ardı etmemiş, neyim var neyim yoksa her şeyi almıştım oradan. Ben o süre zarfında eve hiç girmemiştim. Sağ olsunlar, kız arkadaşlarım bana eşyalarımı parça parça ulaştırmışlardı. Yatağım için bu kadar gecikmenin yaşanmasının sebebi ise yine bendim. Belki istesem onu bana ulaştıracak onlarca insan bulurdum çevremde ama kimseye daha fazla zahmet vermek istememiştim. 

Uzun bir zaman sonra yatak için Gökalp'teydim. Etraf her zamanki gibi meraklı gözlerle doluydu. Bana yöneltilen bakışlar sorgulayıcı, fısıltılarsa yargılayıcıydı. Artık kimseyi ciddiye alamadığım için geçip gittim önlerinden. Hakkımda kim ne konuşmak istiyorsa -tabii benim kötü bir söz duymamam şartıyla- konuşabilirdi. Yıllarca umursamamaya çalışsam da ne yazık ki istemeden de olsa bu baskının altında ezilmiştim. Artık ezilmek yoktu. Artık özgürdüm. 

Eskiden yuvam olarak gördüğüm binanın önünde küçük bir kamyon duruyordu. Eve kadar yatağı sırtımda taşıyamayacağım için o kamyonu ben tutmuştum. Bir yatak için mırın kırın etmişlerdi ama bilirsiniz, parayı veren düdüğü çalar... Ben de gerekirse değil düdüğü, vereceğim parayla istediğime zurnayı çaldırırdım. Öyle de yapmıştım. 

"En üst kat, daire on. Kapıyı size açan birisi olacaktır. Soran olursa Meryem Hanım'ın yatağını almak için geldik, dersiniz. Ondan sonrasını da evdeki size söyler artık." 

Söylediklerimden sonra önümdeki adam bana tip tip baktı, "Abla sen de bizimle gelsen daha güzel olmaz mıydı?" 

"Olmazdı canım," dedim ona yapmacık bir gülümseme yollarken. "Bensiz halletmeniz çok daha iyi olur. Lütfen vakit kaybetmeyelim." 

Adam bir şey daha söyleyecekmiş gibi oldu ama sonrasında ne düşündüyse bundan vazgeçti. Açıkçası akıllılık etmişti. Çünkü bu gerginlikle onu fena paylayabilirdim. Aynı adam yanına bir kişiyi daha aldı, ardından beraber bahçe kapısından geçtiler ve oradan da açık olan bina kapısından içeriye girdiler. Zaten benim yatağı taşımak için iki kişi yeter de artardı. 

"Meryem?" 

Başımı çevirip soru sorarmış gibi bir ses tonuyla adımı söyleyen kişiye baktım. O, Mert'ti. Ellerini belinin iki yanına dayamış ve kaşlarını çatmış bir şekilde beni izliyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışırmış gibi bir hali vardı. Bu çok doğaldı çünkü buraya gelirken ona haber vermemiştim. Daha doğrusu verememiştim. Sebebi ise olayların bir anda gelişmesiydi. 

MUKADDERATWhere stories live. Discover now