24. Bölüm: Kanlılar

11.2K 845 630
                                    

Keyifli Okumalar! 

***

Sekiz Yıl Evvel, 23 Ekim

Mert'in zahmet edip de yanımıza kadar gelmesini hiç beklemediğim için buna oldukça şaşırmıştım. Şu anda Barış'la oturduğumuz bankın tam önündeydi, ellerini belinin iki yanına koymuş, kaşlarını da derinlemesine çatmıştı. Onu buraya getiren neydi bilmiyordum ama bunu, beni kıskandığı için yaptığını düşünmek istiyordum. Çünkü bu beni mutlu ederdi. Ah, düşüncesi bile heyecan vericiydi!

O yemyeşil gözlerini bir müddet Barış'la benim üzerimde gezdirdi. Barış ona bakmamak için adeta üstün bir çaba harcıyordu, belli ki Mert onu korkutmuştu. Zaten adam korkulmayacak gibi de bakmıyordu. Bense Barış'ın aksine, tam da Mert'in bize baktığı bakıyordum Mert'e. Daha doğrusu öyle bakmaya çalışıyordum ama bu konuda ne kadar başarılı olduğum tartışılırdı. Sonuçta kendisinden korkmam için hiçbir sebep yoktu. Bunu Mert'in dilinden açıklayacak olursam, 'nasıl olsa beni dövemeyeceği için kaşınıyorum' diyebilirdim.

Çok kısa bir süre sonra Mert'in arkasından Seval de geldi. Zaten bir yerden eksik olmasa şaşardım. Bu kez tıpkı Mert'in bana attığı o ölümcül bakışları gibi ben de Seval'e ölümcül bakışlar atmaya başladım. Hele de uzanıp Mert'in kolunu tutmuştu ya şimdi, kalkıp saçını başını yolsam yeriydi.

"Mert hayatım ne yapıyorsun?"

Mert'e 'hayatım' dediği an kendimi, ona saldırmamak için o kadar zor tutmuştum ki kafam adeta patlayacak gibi olmuştu. Ona 'hayatım' demesinden işlerin ciddiye bindiği sonucunu mu çıkarmalıydım acaba? Zaten az önce otururlarken Mert kolunu onun omzuna da atmıştı... Ah, bilmiyordum! Gerçi Seval'den bahsediyorduk. Bana Mert'le sevgili oldukları yalanını söyleyen de onun ta kendisiydi. O yüzden bir daha onun sözüne asla inanmazdım, inanmam için de güçlü bir kanıt elde etmeliydim.

"Bana bakıp güldüler," diyen Mert'le bütün düşüncelerim sayfa sayfa dağıldı. "Neyin bu kadar komik olduğunu öğrenmek istedim." Gözlerini benim üzerimden aldı ve bu kez de Barış'ın üzerine yapıştırdı. "Neye güldün, hemen anlatacaksın!"

Kalas! Mert, daha bir insanla nasıl konuşması gerektiğini bile bilmeyen kalasın tekiydi. Kimse kimseye daha 'Selamın Aleyküm' bile demeden pat diye hesap sormamalıydı -ki zaten soramazdı da. Şimdi Barış burada 'neye güldüysem güldüm, sana ne' dese, Mert'in bunda ısrarcı olmaya hakkı dahi yoktu ama hepimiz biliyorduk ki bırakın ısrarcı olmasını, kesinlikle çocuğun ağzını burnunu kırardı. Barış da zavallım, başına geleceklerin farkında olsa gerek hiç sesini çıkarmadan Mert'e bakıyordu. Tabi bu durum Mert'i daha fazla öfkelendirmişti.

"Ne bakıyorsun lan öyle boş boş?" Diyen adam birden Barış'ın yakalarından tuttu ve onu oturduğu yerden kaldırdı. "Soruma cevap ver!" Anında ayağa fırladım. Bu adam bu şekilde zor kullanarak istediklerini alamazdı.

Öfkeyle, "Bırakır mısın çocuğu?" diye sordum. Öfkeli olmama rağmen ondan bunu rica ediyor olmam yalnızca Barış'ın bendeki hatırı içindi. Aksi halde Mert onu gebertecekmiş gibi duruyordu.

O zehirli yeşillerini yeniden bana çevirdiğinde, "Sana ne kızım!" diye çıkıştı. "Sen neden koruyorsun ki bunu? Sana mı kaldı?"

"O benim arkadaşım," dedim kelimelerin üzerine basa basa. "Sen benim arkadaşıma bu şekilde davranamazsın!"

"İstediğim kişiye istediğim şekilde karışırım ve bu da sadece karşımdakiyle beni bağlar!"

"Hayır efendim karışamazsın! Çocuğun hiçbir suçu yok ve ben de ona kefilim! Ayrıca sana bakıp güldüğümüzü de nereden çıkardın?"

MUKADDERATWhere stories live. Discover now