"Bunu sana düşündüren şey nedir?"

Kısa bir sessizlik oldu. Günlük kıyafetlerimle tam karşısında oturuyordum, her zaman nasılsam öyleydim. Bakışlarımı gizlemiyordum. İşinin ehli biri olarak nasıl olur da göremezdi içimde yatan bu canavarı?

Bileğimdeki ince lastiği çekip bıraktım. "Hastalıklı bir ruhum var ama onlar beni iyi biri sanıyor. Birkaç yardım, birkaç gülücük ve kamera karşısında yapılan ufak şakalar." Kıkırdadım. Bunları düşünmek beni nedensizce eğlendiriyordu. "Bu ben değilim doktor. İçimde büyüyen öfke nefrete evriliyor. Bazen birilerini öldürdüğümü hayal ediyorum. Yüzlerine güldüğüm insanları öldürüyorum." Gözlerim kısıldı. Dudaklarımdaki gülüşü silmedim ama biraz küçülttüm. "Yani kafamda, onları kafamda öldürüyorum."

"Bu bir işe yarıyor mu? Onlara olan nefretin diniyor mu?"

Bu soru bir saniye kadar duraklamama neden olsa da yanıt konusunda gecikmeden yeniden omuz silktim. "Bilmem," derken onun bakışlarına karşılık veriyordum. "Birini defalarca, defalarca ve defalarca bıçaklıyorsam eğer ona karşı büyük bir nefretim vardır." Dudaklarımı hafifçe ıslatıp omzumu deri koltuğa yasladım. "Biri öldü diye ona olan nefretimiz kesinlikle biter mi? Bitmeli mi?"

"Elbette. Bitmeli. Bitirmeliyiz. Onu kendi içimizde affetmeliyiz." Gözlerini benden çekip yeniden defteri ile ilgilendi. "İnsanlar öldükten sonra bize zarar veremezler. Birini öldürme düşünceni onaylamıyorum fakat bir şekilde bu senin kendini sakinleştirme yöntemin olabilir." Tek kaşını kaldırdı. "Karşı tarafa sinirlenmek yerine onları bu şekilde hayatından silebilirsin. Böylece bir daha sana zararları dokunmayacağını da bilmiş olursun."

Güldüm. "Bunun doğru bir tedavi şekli olduğundan emin değilim doktor, sizden önceki yirmi iki doktorumun hepsi insanları kafamda öldüremeyeceğimi söyleyip durdu. Bu yanlış, biliyorum."

"Ama bildiğin halde yapmaya devam ediyorsun değil mi? Çünkü yapmadığın zaman öfke nöbetlerin başlıyor. Bulunduğun konum ve mevkiden dolayı karşı tarafa dokunmaman gerektiğini bildiğinden kendine zarar veriyorsun." Ufak bir tebessümle bakışlarını direkt bileğime dikti. "Eski doktorların seninle pek yol kat edemediği için gitti Yoongi, ben seninle bu yolun sonuna kadar gitmek istiyorum ve bazen, doğru olanı değil senin ilerlemene yardımcı olabilecek seçeneği tercih etmeliyim. Çünkü kolun kırıldıysa senin bacağını alçıya almam saçma olur." Benimle göz teması kurup dürüstlüğünü görmemi ister gibi bekledi. "Eğer diğerlerinin yaptığını yaparsam haftaya yeniden buraya gelir ve yirmi dördüncü doktorunla tanışarak her şeye sıfırdan başlarsın. Bir kez daha."

Duyduklarım nedensizce gülmeme neden olurken yerimde dikleştim. Genelde bu odalardan nefret eder ve karşımda oturan doktorlarla alay etmekten başka bir şey yapmazdım ama şimdi Kim Seokjin bana farklı geliyordu. Yaklaşımını beğendiğim için onu dövmek istemiyordum. Ya da yüzü dağılırsa harika olur diye düşünmüyordum. Şu an gözümde sadece doktordu işte. Ve bu, hoşuma gitmişti.

"O zaman," dedim gözlerimi kısarak. "Onları öldürmeye devam edebilir miyim?"

Hevesli bir çocuk gibi sorduğum soruya karşı gülerek "Evet." dedi. "Sadece zihninde."

Başımı salladım. "Sadece zihnimde."

"Tamam.. Bir bakalım." Defterini hafifçe kaldırıp ön sayfasını açtı ve kısa süreli bir incelemenin ardından birkaç mırıltı çıkarttı. Ardından işaret parmağı ile sağ kolunu kaşıyarak "Şirketteki durumlar nasıl?" dedi. "Geri dönüşten bahsediyorsun. Yakın bir tarih olmalı. Seni neyin strese soktuğunu detayı ile bilmek istiyorum."

Soruyla birlikte başımı geriye atıp boynumu çıtlattıktan sonra gelen seslerin bile ne kadar yorgun olduğumun bir kanıtı olduğunu düşünmeden edemedim. "Bu ay sonu yeni albümüm çıkıyor." dedim. "İnsanlar benden en iyisini bekliyor çünkü bu zamana kadar onlara en iyisini gösterip durdum. Şimdi de aynen öyle devam etmeliyim. Çünkü bu şekilde onların sevgisini kazanabilirim. Agust D olarak. Onlar da beni zirveye taşımaya devam ederler."

cruel : yoonmin ✓Where stories live. Discover now