Bölüm 14: Oyun

5.8K 233 11
                                    

Ağlamak istiyordum. Sadece ağlamak istiyordum. Hayatıma, anne babama, Ateş'e küfredip, ağlamak istiyordum. Olacaklardan en uzağa gitmek, tanıdığım insanları unutup yeni insanları tanımak istiyordum. Boğazıma oturan acının geçmesini istiyordum. Göğüs kafesimdekilerin canımı bu kadar acıtmamasını istiyordum. Nefes alabilmek istiyordum.

Bu odada bana az önce dediklerini unutmak istiyordum. Ağzımdan çıkan kabul kelimesini neden söylediğimin de farkında değildim. Şu an onu böyle yarı çıplak görmek, istemediğim şeylerden sadece biriydi. Cevap vermek istemiyordum. İkisinden birini seçmem ne mümkündü ki? Ben nasıl birini seçebilirdim ki? Benden nasıl bunu isteyebilirdi? İki seçeneğim yoktu. İki ölümüm vardı önümde. Aciz olduğumu kabul etmeliydim belki de.

Duvara yaslanmış bir şekilde, öylece duruyordum. Dudaklarım aralanmıştı. Bütün vücudum, çenem de dahil olmak üzere zangır zangır titriyordu. O ise, suratında hiçbir ifade bulunmaksızın, içimi donduran yüzüyle bana bakıyordu. Bütün vücudu kasılmıştı. Onun da dudakları aralanmıştı ve vereceğim cevabı bekliyordu. Ellerini iki yanına koyvermişti. Saçları, birazcık bozulmuştu. Arkaya yasladığı saçlarından birkaç tanesi, havalanmıştı. Geniş omuzlarını geriye doğru çekmişti ve kocaman görünüyordu. Kocaman ve istikrarlı.

Hayal ettim. Kabul ettiğimi ve ikisinden birini yaptığımı hayal ettim. Anında midem bulanmıştı. Pahalı ve parlak parkeye kusacak gibi hissetmiştim. Başım dönmüştü. Gözlerimi kapattım ve dengemi sağlayıp kendime gelmeye çalıştım. Gözlerimi açtığımda hala bana bakıyor olması hücrelerimin kendilerini büzmelerine neden olmuştu. Yapamazdım. Herhangi birini kabul edemezdim. İçime bir şeyin oturduğunu hissettim. Kocaman bir yükün göğüs kafesime yerleşip, nefes almama engel olduğunu kabullenmek istemiyordum. Dedikleri gibi bir öküz değildi bu. Tonlarca bir yüktü. Üstümüze binen tonlarca hava basıncından daha fazlaydı. Kalbim beni umursamıyordu. Midem yanıyordu. Ciğerlerime zorla kabul ettirdiğim nefes, içime girdikçe göğüs kafesim patlayacak kadar şişiyordu. Hayatımda hiç bu kadar korkmamıştım ki ben. Kalbimin boğazında attığını ve şah damarımın böyle öldüresi bir basınç yaptığını hiç hissetmemiştim. Gözümün önüne bazen küçük siyah noktalar örtülüyor ve sonra da yok oluyordu.

O bu muydu? Böyle biri miydi? Böyle kişiliksiz, insanlara acı çektirmekten hoşlanan bir hasta mıydı? Ağlamamak için nefes almayı dahi kesmişken, vücudumun oksijen için attığı çığlıklara dayanamadım ve derin bir nefes aldım. Boğazıma oturan ve büyük bir acı çekmeme neden olan yumru, kendini dışarıya bir hıçkırık şeklinde atmıştı. Sonra burnumun direği sızlamaya başladı. Ağlamamalıydım. Olmamalıydı. O karşısında ağlanılacak bir insan değildi ki. Her nefes alışımda daha çok büyüyen bir nefret balonu taşıyordum karnımın ortasında. Bir gün üstüne kusacağımdan emindim.

Bir kez daha hıçkırdım. İçim dopdoluydu acıyla. Gözlerimin alev alev yanmasını, içini dolduran göz yaşları sonlandırmıştı. Belki de zorlamamalıydım kendimi. Belki bana yaptıklarını görür, ve acırdı bana. Ama bana acıması isteyeceğim en son şeylerden biriydi sanırım.

Gözyaşlarım ardı ardına sicim gibi yanaklarımdan dökülmeye başladı. Hıçkırıklarıma içime atmaya çalıştıkça vücudum inip kalkıyordu. Artık gizleyemiyordum ki. Bıraktım kendimi. O bana acımasızca bakarken, ben, zamanla daha da sıklaşan hıçkırıklarımla uğraşıyordum.

Hıçkırıklarım sesli ağlayışlara dönüşüyordu. Alev gibi yanan yanaklarımı soğutmaya tuzlu gözyaşlarım bile yetmiyordu. Ben fark etmeden ardı ardına iniyorlardı aşağıya. Kolumla gözümü sildim. Bir faydası yoktu. Yenileri geliyordu damla damla. Ellerimle yüzümü kapattım ve beni görmesine engel oldum. Kendimi bıraktım ve duvardan kayarak yavaşça yere indim. Boğazıma oturan ve gün yüzü göstermeyen yumrulardan bayağı bir tanesiyle uğraştıktan sonra, ağlama krizimin yavaşladığını fark ettim. Niye ağlıyordum ki? Güçsüz müydüm o kadar sahi?

AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin