Bölüm 13: Anahtar

6.5K 252 18
                                    

Çiftlikte geçen uzun zamanlarımda teyzem hep ne derdi bana, '' Erkekler kötüdür, uzak dur onlardan. '' . Tabi ki de erkekler kötüydü. Duygusuz, umursamaz ve yüzeysel olmaları en başta gelen özellikleri diye düşündüm. Aşk diye bir şey yoktu onlarda. Küçüktüm, soruverdim teyzeme. '' Peki sen niye o adamla evlendin? '' dedim çocuksu olmasıyla beraber merakla da dolu olan sesimle. Eniştemden bahsediyordum. Bana tatlı tatlı gülümsedi ve yaptığı zor işlerden dolayı nasırlaşmış olan eliyle yavaşça saçlarımı okşadı. '' Gençtim, kandırdı beni. '' dedi gözleri geçmişe dalarken. ''Aşık oldum. Yüzüne hasret kaldım, sevdim yavrum. '' Anlamamışçasına kaşlarımı çattım ve alt dudağımı biraz yukarı çıkarttım. '' Niye aşık oldun ki? '' dedim. Küçük bir kahkaha attı bütün samimiyetiyle. '' Büyüdüğünde bunun cevabını ben senden isteyeceğim Bade. '' dedi. O zamandan beri korktum. Aşık olacağım diye korktum. Erkeklerden uzak durdum liseye kadar. Aslına bakarsan, lisede de uzaktım ya. Sadece o habersizken bakışlarını izlediğim, Berfu'yla konuşurken sesini kulağıma doldurduğum bir çocuk çıkmıştı. Yağız. O başkaydı, benden habersiz bendeydi. Ona asla sarılamadım, elini tutamadım, ağzından beni sevdiğini duyamadım. İsterdim ama. Ne kadar içine kapanık olsam da çok isterdim ya sahilde kendimden korkmadan kollarında yüzme öğreneyim.

Hayallerim böyle ilerlerken, biri geldi. Beklemediğim bir anda, uyuz bir fermuar yüzünden yollarımız kesişti. Ondan kurtulmaya başladıkça, gerçek anlamda malı oldum. Beynim olayları daha idrak bile edemezken, iki ay boyunca sahibim olmuştu. Köle ya da maldım. Ne fark ederdi ki? Şu an da durum aynı değil miydi?

Kaşlarımı çatıp, düşünmek için kendimi arka koltuğa bıraktım. Erkekler hakkında bir şeyler öğreteceğini söylemişti de, hoş kime neydi? Erkekler hala umurumda dahi değildi. Yağız hariç olmak üzere. Zaten ben de erkeklerin doğal olarak umurunda değildim ya.

Gözlerimi odakladığım noktadan ayırıp, bir işe yaramayan düşüncelerimi bir torbaya koyup atacaktım çöpe. Poşete yazık.

Gözlerim tekrar Ateş'in yandan görünen mükemmel ötesi yüzüne kaydı. Bütün araba, Ateş gibi kokmaya başlamıştı bile. Ressamları öldükten sonra milyonlara kadar fiyatları çıkan tablolardan farksızdı. Ayrıntılarında hata payı dahi yoktu. Allah bizden alıp da ona vermiş dedikleri tam da buydu. Koltuktan biraz görünen çıplak omuzlarına baktım. Hala üstünde bir şey yoktu. Ve ben ona böyleyken bakamıyordum. Ateş'in tek bir bakışıyla sarp kayalıklara düşercesine parçalanan özgüvenimi büyükçe bir zaman içerisinde toplayabilmiştim. Tekrar ellerimi iki koltuğa koydum ve kafamı öne ilerlettim. Bizim semte gelmiş olmalıydık. Villalara bakılırsa, kesinlikle öyle olmalıydı.

'' Hemcinsinden nefret ederken hakkınızda hiçbir şey bilmek istemiyorum. Ya da öğrenmek. '' Hemcinsinden derken tiksinmeye kaçan sesimle kelimeyi bastıra bastıra söylemiştim. Hala dikkatini çekememiştim. Ve sesim boğazı balgamlı insanların sesi gibi çıkmıştı. '' Beni sadece evime bıraksan olmaz mı? '' dedim iyi biri gibi görünmeye çalışarak. İçimden ona nefret söylemlerinde bulunuyordum hâlbuki.

Gözleri dikiz aynası üzerinden benim gözbebeklerimi bulunca, korneama biri buzlu cam örtmüş gibi hissettim. Bir saniyeliğine görüşüm bulanıklaştı. Çok değişik bakıyordu. İri ve tek bakışla bir kızı evine atabilecek güzellikle olan gözleri, beni düşüncelerimi okurmuşçasına izlerken, zor dayanmaktaydım. İçimde ne olduğunu henüz bilmediğim bir şey, ona böyle bakamazsın, öleceksin, kaçır gözlerini diyordu. Ama bir korkak gibi görünmemek için gözlerimi gözlerinden ayırmıyordum. Belki de daha bir saniye bile olmamıştı ama bana asırlarcasına uzun gelmişti. Bir asır boyunca gözlerini kırpmadan bana bakmış, ve rüzgarın yıllar boyunca yavaş yavaş aşındırdığı kayalar gibi, beni şekillendirmişti sanki.

AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin