Bölüm 3: Kambur

9.2K 356 23
                                    

Sevgili hayatım, o kadar fen lisesini kazanıp koleje gitmek zorunda bırakılınca üzülen yanım, içimdeki her zaman beynimden farklı düşünen diğer Bade ve diğer bütün acılarım;

Bu duruma nasıl geldiğim hakkında en ufak bir fikrim yok. Sanırım bütün olaylar ciğerlerime hava girdiğinde başladı. Her neyse. Şu an yaşamak istemiyorum. Hani demiştim ya kaderim, eğer yakınlaşmamızı istiyorsan komşu olalım diye. Beni ciddiye aldığı için çok sinirliyim. Sen niye bu zamana kadar gelmiş bir geleneği bozuyorsun? Bu ne özgüvendir sendeki?

Ağzımı sımsıkı kapatan ve belimdeki kendine sımsıkı çeken ellerle pek iyi düşünemiyordum. Zaten o çocuğun adını fısıldadıktan sonra ne kadar düşündüğümü bilseydi eğer, çocuk pardon abla benim baldızım öldü de sen sormadım say diyip oracıkta bırakırdı beni.

Kaderime çığlıklarla küfür etmeye başladım içimden. Artık o kader değil; keder gibiydi. Koskoca sokakta onun evini seçebilecek kadar ne içmiştim ben? Bu çocuğu kesinlikle bir daha görmemeliydim. Arada bir iki ev varken mümkün müydü acaba? Ama bu zamana kadar görmediğime göre hala devam edebilme olasılığım vardı. Düşüncelerime ara verdim.

Çocuğun nefesi boynumu birkaç dakika önce esen rüzgârdan bile daha çok gıdıklıyordu. Bu sefer düşündüğüm onlarca şeyin sadece birkaç saniye sürdüğünü fark ettim. Nefesi çok sıcaktı ve arkamdan hızlıca geldiği için hızlı bir soluğu vardı. Muhtemelen şimdi beni kendine çevirecekti ve cevap bekleyecekti. Benim bir cevabım yoktu ama. Ağzımdaki elini çekip, beni kendine doğru döndürmesini bekliyordum. Derince bir nefes aldı. Bir şeyi koklarcasınaydı bu. Sonra tuttuğu nefesini tekrar boynuma bıraktı. Neden yapıyordu bunu? Hiçbir şey hissetmiyordum ki.

Çocuğun beni kendine çevirmesini bekliyordum ama öyle bir maksadı olmadığını, hala ağzımı uyuşturacak kadar sıkı tutmasından anlamıştım. Sabaha kadar beni koklamasına izin mi vereceksin kızım? Sapık mıdır bu çocuk? İki elimi de kaldırdım ağzımı sımsıkı kapattığı elini çekmeye uğraşıyordum. Muhtemelen suratını gördükten sonra kızaracaktım. Şu an değil. Ellerini çekmemesi ve öylece durması şu karanlık bahçede beni korkutmaya başlamıştı. Kasıklar. Bir şey yaparsa kasıklarına vur kızım.

Ağzımı açamasam da sesler çıkartmaya başladım. Uğultular. Yandım ben. Elini hafifçe çekti ve düşündüğüm gibi beni kendine çevirdi. Ortam çok loştu. Ve suratını çok fazla seçemesem de muzır ifadeyi görebiliyordum. Onun bana burada ne halt karıştırdığımı sormasından önce, konuyu değiştirmeliydim. Gerçekten ağzımı kapattığında yüreğim vücudumu delerek, benden daha zeki bir hareketle evi bulmuştu. Ellerimi göğsüne vurdum ve geriye doğru sendelemesini umut ettim. Taş gibi karşımda duruyordu hala. Gerek suratı, gerek duruşuyla.

‘’ Sen ne yaptığını sanıyorsun ya, ödüm patladı benim! ‘’ dedim korkulu bir yüz ifadesi takınarak. O ise çarpık bir şekilde gülüyordu. Belimdeki elini tekrar ittim. Boşta kalan ellerini cebine soktu ve bir süre alayla çimenlere baktı.

‘’ Hepinizin taktiği bu, değil mi? ‘’ dedi gözlerini küçümser bakışlarla yüzüme dikerek. O nasıl bir maviydi bilmiyorum, karanlıkta bile ben buradayım diye bağıran.

‘’ Neden bahsediyorsun? ‘’ dedim. Anlamamıştım gerçekten.

‘’ Sana burada ne aradığını soruyorum yaramaz. ‘’

‘’ Bana yaramaz diyemezsin! ‘’ Sesim ince ya da yüksek değildi. Gayet nefret dolu ve istediğim tonda söylemiştim.

‘’ Benden mi kaçıyordun sen? ‘’ dedi hoşuna gitmişçesine. Söylerken tek kaşını kaldırmıştı. Kendini beğenmiş erkek bozuntusu. Senden kaçıyordum tabi. Gecenin köründe kaç sokak peşimden geldin.

AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin