Bölüm 45: İşaret

2.6K 117 24
                                    

6 AY SONRA

Çalan alarmı kapattıktan 5 dakika sonra yatağın içinde doğruldum.
Gözlerimi ovuşturdum ve yatağın içinden kalktım.
Elime telefonu aldım. Saat 7'yi beş geçiyordu. Tarih dikkatimi çekti. 3 Ağustos. Tam 6 ay olmuştu o günden sonra. Ateş'in o gün beni koridorda terk edip gitmesinin üzerinden 6 ay geçmişti.
Annem çok hızlı iyileşmişti, yürüyebiliyordu. Kazanın sebebini hala tam olarak bilmiyorduk. Ama etkilerini hayatımızdan silmiştik.
Babam bana ayrı bir ev tutmuştu.
Sanırım bunun sebebi artık anneme daha fazla zaman ayırmak istemesiydi. Bu fikirlerine hiç karşı çıkmadım. Zaten yıllarca beni evden uzaklaştırmışlardı, bu kadar süre yanlarında kalmam bile oldukça uzun bir zaman sayılırdı.
Beni üzen şey ise onların yanında kalmaya başladıktan sonra gerçekten bir ailem olduğunu sanıyordum, her şey öyle gibiydi. Gerçek bir aile gibiydik. Ama anladığım kadarıyla onların umrunda olan şey benden nasıl bahsedecekleriydi. Üniversite sınavından güzel bir sonuç almamın ardından rahatlamış, tekrar benden uzaklaşmışlardı.
Telefon elimde, alt kata indim. Mutfağa girdim ve birkaç bardak su içtim. Camdan içeri giren güneş, tenime çarpıyordu. Bardağı masanın üstüne bıraktım ve salona geçtim. Koltuğa uzandım ve telefonu elime aldım.
Tuğçe mesaj atmıştı. Tuğçe, 4 aydan beri tanıştığım bir kızdı. Diğer sınıftandı. Özel ders gruplarından tanışmış, kafalarımız uyunca da yakınlaşmıştık.
Tercih sonuçlarının açıklandığını, heyecandan aklını kaybedeceğini falan yazmıştı. Aynı yerleri yazmıştık. Sınav sonuçlarımız da çok yakındı zaten.
Siteye girdim ve sonuca baktım.
Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi yazıyordu. Tuğçe de aynı yeri kazanmıştı. Mutlu olmuş gibi davranıp aynı yeri kazandığımızı yazdım. Mutluymuş gibi davranıyordum çünkü kimse ailesinin yanından kovulup aşık olduğu insan tarafından terk edilip her şey yolundaymış gibi davranamazdı.
Yine ağlamaya başladım. 6 aydır sadece geceleri ağlıyordum ama bugün kendime hakim olamamıştım.
Babama da sonucumu mesaj atıp telefonu koltuğun diğer yanına fırlattım.
Koltuğa uzanıp ellerimle yüzümü kapatarak ağlamaya başladım. Hedefime ulaşmıştım. Artık kafamı dağıtacak hiçbir şeyim kalmamıştı. Ateş'in yokluğunu çok fazla hissediyordum. Sahi, o sınava girmiş miydi? Nereyi kazanmıştı?
Beni düşünüyor muydu? 6 aydır geceleri ağladığımdan haberi var mıydı? Kimsem yokken yanımda sadece onu istediğimi biliyor muydu? Peki adını bağırdığım zamanlarda beni duymuş muydu?
Onu hala özlüyordum. 6 ay önce kendime söz verdiğim gibi sınavların ardından onu bulacaktım. Beni en zor zamanımda yapayalnız bırakmasının sebebini ona soracaktım. Her şey benim suçum demesinin arkasında yatan nedenleri öğrenecektim. Onun nerede, nasıl olduğunu görecektim. Bana ihtiyacı olmadığını, beni çoktan unuttuğunu görüp hayatıma devam etmeye çalışacaktım. Bu belirsizlikle yaşamak çok daha zordu çünkü.
Efe.
Ateşe ulaşmama yardım edebilecek biri varsa oydu.
Telefonuma uzandım. Gelen mesajlara cevap vermem gerekiyordu. Tuğçe'ye Arya'ya ve Yağız'a cevap verdikten sonra Efe'yi aradım. Uzun uzun çaldıktan sonra açtı.
" Alo? Bade? " dedi sesi uykulu bir şekilde. Suratımı buruşturup düşüncesizliğime kızdım. Saat 8 bile olmamıştı ki daha. Çocuğu uykusundan uyandırmıştım.
" Uyuyor muydun? Bu saatte rahatsız ettim kusura bakma. " dedim.
Uykulu bir şekilde gülme sesi geldi. " Sorun değil. Her şey yolundadır umarım. " dedi.
" Her şey yolunda tabii ki. Nasılsın, iyi misin diye aradım ben. " dedim. Yalanlarıma bak sen.
" Uykuluyum biraz, sen nasılsın? " dedi dalga geçerek.
" Gerçekten üzgünüm uyandırdığım için. Müsaitsen bugün buluşalım mı? " dedim.
" Müsaitim, kaç gibi olsun? " dedi.
" Öğleden sonra mesela, senin için uygun mu? " dedim.
" Olur, konum atarsın bana. Alırım seni evden. " dedi.
" Tamam, anlaştık. " dedim gülümseyerek.
" Hadi görüşürüz o zaman. " dedi.
"Dur, dur! " dedim tama telefonu kapatırken.
" Bade, tamam uyandırdırdığın için daha fazla özür dilemene gerçekten gerek yok. " dedi.
" Hayır." Dedim gülerek. " Yerleştirme sonuçları açıklanmış. İstersen ona da bir bak. Hem uykun açılır. " dedim.
Birkaç kez ofladı. " Gerçeklerle yüzleşmek istemiyorum. Sonuna kadar direneceğim. " dedi.
" Görüşürüz, bol şanslar. " dedim ve telefonu kapattım.
Kahvaltı yapıp ardından birkaç film izledim. Yine de kafamda Ateş hakkında dolanan soruları susturamıyordum.
Efe'ye evin konumunu attım, yarım saat sonra yola çıkacağını yazdı.
Ben de odama çıktım, üstümü değiştirip saçlarımı düzelttim. Ardından tekrar aşağı inip koltuğa oturdum ve sessizce Efe'yi bekledim.
Yarım saatlik bir bekleyişin ardından telefonum çaldı. Efe'nin aradığını görüp telefon elimde evin kapısına doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda arabasının kapısına yaslanmış kulağında telefon, eve doğru bakıyordu. Beni görünce gülümsedi, telefonu kulağından indirdi ve kapattı. Bahçe kapısını açtım ve arabanın önüne kadar gittim. O da bana doğru birkaç adım geldi ve sarıldı. Ardından " Seni görmek güzel. " dedi gülümseyerek.
" Seni görmek de. " dedim.
" Hadi atla." dedi gözüyle arabayı işaret ederek. Hafifçe kafamı salladım ve arabaya bindik. Bulunduğumuz sokaktan çıkarken konuşmaya başladı.
" Nereye gidelim? "
" Sessiz, kalabalık olmayan bir yer güzel olur. " dedim.
Onaylayarak başını salladı. " Tamam, çok güzel bir yer biliyorum. "
Bir süre sessizlik hakim oldu. O sürede yol kenarındaki evleri izledim. Hepsi bana yabancıydı.
" Bu arada, " dedi ve kısacık bir an gözlerini yoldan ayırdı ve bana baktı. " Siz taşındınız mı? "
" Biz değil de, ben taşındım desek daha doğru olur. Annem ve babam hala diğer evde. " dedim.
" Vay, hemen üniversite modlarına geçmişiz galiba. " dedi. " Çok hızlı davranmışsın. "
Kimseden saklamama gerek yok dedim içimden. " Annemler böyle istedi. " dedim tebessüm etmeye çalışarak.
Efe'nin yüzündeki gülüş birazcık dağılınca söylediğime birazcık pişman oldum ve toparlamaya çalıştım. " Ama ben memnunum halimden, tüm gün ne istersem onu yapıyorum. Hem evcil hayvan da alacağım yakında. " dedim.
" Kedi, köpek? " diye sordu.
" İkisi de olur. " dedim. " Henüz karar vermedim. "
15 dakikalık bir yolculuğun ardından arabadan indik. Sahil kenarında küçük bir kafeye gelmiştik. Gerçekten de sessizdi burası. Dalgalardan başka bir ses yoktu. İçerisi de bomboştu. İçeriye girdik ve sahil tarafındaki bir masaya oturduk. Ateş ile birlikte sahilde yaşadığımız anları hatırlamamak elimde değildi.
" Baktın mı sonuçlarına? " dedim gülümseyerek.
Kaşlarını kaldırdı. " Hayır. Babamlar sorana kadar bakmayacağım. " dedi.
Ardından sadece dalga seslerinin bozduğu bir sessizlik hakim oldu.
Birkaç dakika sonra sessizliği bozmam gerektiğini anladım.
" Efe, seni buralara kadar sürüklememin bir sebebi var. Merak ettiğim, cevabını bilmeyi istediğim sorularla baş ediyorum aylardır. " dedim.
Efe'nin yüzünde ciddi bir ifade belirdi ve yutkundu. " Dinliyorum. " dedi.
" Ateş. " dedim ve bir nefes aldım. Gözlerimi yere indirip bir elimle alnımı ovmaya başladım. Devamını nasıl getireceğimi bilmiyordum, yapamıyordum.
" Onu mu merak ediyorsun? " dedi.
Bir saniyelik bir göz teması kurdum ve başımı salladım.
" 6 ay oldu Bade, sence de biraz geç kalmadın mı merak etmek için? "
Sinirlenmemek için kendimi zor tuttum.
" Bazı şeylerin yoluna girmesi gerekiyordu. " dedim. " En zor zamanımda öylece çekip gitmesinden sonra hayatımı düzeltmeye çalıştım. Onun dediği gibi onu bulmamaya çalıştım, belki döner, belki bir yerde denk gelir de karşılaşırız diye umdum. Ama artık dayanamıyorum. Sadece bilmek istiyorum. Nerede, nasıl, mutlu mu? "
Efe gözlerini kısmış beni dinliyordu. " Bir de işin bu boyutu var tabii. " dedi
Kaşlarımı çattım.
" Başka hangi boyutları var ki? " dedim. " Peki, sana hiçbir işaret bırakmadı mı? " dedi.
" Ne işareti? " dedim şaşkınca.
" Bilemiyorum, sadece sormak istedim. Bir uyarı, bir nesne, bir işaret. Çoktan bırakmış olmalıydı. " dedi.
" Efe! Sen biliyorsun, neler oluyor? " dedim sesim biraz yükselerek.
" Sakin ol Bade, dediğimi düşün. " dedi.
" Düşünmek istemiyorum, Ateş'in nerede olduğunu söyle! Dayanacak gücüm kalmadı, yapamıyorum! " dedim gözümden yaşlar süzülerken.
" Bilmiyorum Bade, ağzımı tutamam diye bana söylemedi. Sadece sana göndereceğini biliyordum. Sana bir şey gönderecekti. " dedi. " Ağlamayı kes lütfen, bir mesaj bir kargo, ne bileyim bir mektup aldın mı? "
Gözlerimi etrafta dolaştırıp düşünmeye başladım. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu, o bana hiçbir şey yollamamıştı. " Hayır. " dedim ve kafamı iki yana salladım. " Hiçbir şey yollamadı. "
Efe gözlerini kısıp biraz düşündü, o da telaşlanmıştı. Eliyle yanağını ovuşturdu. " Umarım her şey yolundadır. " dedi.
" Ne demek bu? " dedim. Cevap vermedi. " Efe, yalvarırım bana cevap ver, ne demek umarım her şey yolundadır? Ateş güvende değil mi? " dedim. Kalbimin çarpışlarını kulaklarımda duyabiliyordum.
" Kalksak iyi olacak. " dedi. " Sana bir şey söyleyemem. Ateş sana haber vermiştir. Eve git ve onu düşün."
" Ya vermediyse? " dedim dolu gözlerle. Oturduğu sandalyeden ayağa kalktı ve arabaya doğru ilerlemeye başladı. " Öyle bir şey olmamasını dileyelim. " dedi.
Ben de kalktım ve onu takip ettim.
*
Evin kapısını açıp içeri girdiğimde yalnızlığın verdiği korkuyu hissettim. Hala alışamamıştım.
Hızlıca kapıyı kapattım ve odama çıktım. Yatağımın içine girdim ve deli gibi düşünmeye başladım. Çekmeceye koyduğum bütün postaları yatağın üstüne döktüm. Test kitabı fişleri, alışveriş fişleri, faturalar. Başka hiçbir şey yoktu.
Düşündüm. Saatlerce düşündüm. Saatlerce yatağın içinde hareketsiz kalmanın getirdiği uykuya direnmedim. Gözlerimi yavaşça kapattım ve kendimi bıraktım.
Uyandığımda sabah olmuştu. Gözlerimi açtım, telefondan saate baktım. 10'a geliyordu. Saatlerce uyumuştum. Karnıma 24 saatten fazladır yemek girmemişti. Aşağıya indim ve bir şeyler atıştırdım.
Efe' den gelen mesaja baktım. " Peki doğumgünün? " yazmıştı.
Düşündüm. Ağzımdaki zeytinlerin çekirdeğini çıkartmaya çalışırken aklıma bir şey geldi ve çekirdeğin boğazıma kaçmasına son anda engel oldum.
Bir anahtarlık. Doğum günümde sahipsiz bir anahtarlık gelmişti kargoyla.
Ama çok sıradan bir olaydı. Akrabalardan bazıları yanlışlıkla isimsiz yolluyorlardı her sene.
Yine de bir ihtimal heyecanlandım. Koşarak odama çıktım ve dolabın içinde, çekmecelerde o anahtarlığı aramaya başladım.
Bulduğumda hızla Efe'ye cevap yazdım.
Anahtarlığın ucunda süs bir sandık vardı. Üstünde açılmasını sağlayacak bir yer yoktu. Süstü işte, muhtemelen Ateş yollamamıştı bile.
Efe cevap yazdı. Fotoğrafını atmamı istedi. Attıktan sonra da bir şekilde açılmalı dedi. Elimde bu küçücük sandığı evirip çevirmeye başladım. Düşünüyordum, ama bulamıyordum.
Sandığı kurcalarken ön kısımdaki bir kalp çıkartmasının ucunun kalktığını görünce elimle çıkartmayı çıkarttım. Bir anahtar deliği vardı. Peki ya anahtar?
Anahtarı biliyordum. Ateş'in bıraktığı defterin kapağına baktım. Bu defteri o gün, sınıfta masamın üzerinde bulmuştum. Benim için not tutmuştu bir hafta, bu o defterdi. Defterin deseni şeklinde duran kabartı şeklinde bir anahtar vardı. Tırnağımla onu çıkarttım ve titreyen ellerimin izin verdiği kadarıyla anahtarla sandığı açtım. Sandık yere düştü ve içinden çıkan beyaz kağıt yere doğru süzüldü. Kağıdı elime aldım ve yazanlara baktım.

AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin