Seneler ve seneler

12.6K 832 22
                                    

~Aa! Ali değil mi bu? ALİİİİ!

-( namaza gitmem lazım hem okulda bir sürü Ali var ben değilimdir herhalde.)

~ ALİİİİ! AALİİ!

- ...

~ HOOP! CİN ALİ!

Bu sefer tüm öğrenciler benim gibi sesin geldiği yöne baktı.

- Tabii ya bu ses.. Kardeşim!

Koşa koşa gittim yanına, sarıldık birbirimize yılların biriktirdiği özlemle ve öğrencilerin lakabımı duyup birbirleriyle gülerek fısıldaşmalarına aldırmayarak.

~Selamunaleykum oğlum niye bakmıyorsun arkana? Bağırttın o kadar?

- Aleykumselam verahmetullahveberakatuh. Boşver onu. Ne işin var burada?

Bu arada kaş göz işaretiyle yanındaki kız kim diye işaret ettim. Elini kaldırıp alyansını gösterdi.

~ tanıştırayım; nişanlım, inşAllah müstakbel eşim Melek. Davetiye getirmiştik bazı hocalara, dedi arkasındaki kızı yanına çağırarak.

~ Melekçiğim bu da benim vefasız, kardeşini hiç arayıp sormayan, sınıf hatta ilk zamanlar sıra arkadaşım, Ali, CinAli. He biraz da sap.

Son kısmı sessiz demişti ama yine de kız duydu, fark ettirmemeye çalışarak güldü.

Sa'd kulağıma yaklaştı:

~oğlum sap geldin hala sap gidiyorsun herhalde. Değil mi?

Ve elimi gözüne sokarcasına kaldırmamla irkildi. Ben de alyansımı göstererek:

- Sen öyle san.

~ Oo! Cinali damat oluyor sıra da bana.. Öhöm öhöm

Kızı fark edince sustu. Eski günlerdeki gibi indirdim hafifçe ensesine:

- Oğlum sıra sana gelmiş damat oluyorsun ama hiç değişmemişsin aynı Sa'd sın.

~ Sen de aynısın diyecektim ama bu önlük ne? Ahaha muayenehaneden çıkarken çıkarmayı mı unuttun? Asıl senin ne işin var burada?

- Yok yok doktorluk önlüğüm başka.

Halef Hoca yaklaştı:
+ Ali Hocam bi bakar mısınız?

~ Hocam mı? Yoksa? Ama nasıl?

- Efendim Halef Hocam buyurun.

~ Yeni bir matematik yarışması varmış milli eğitim faks yolladı. On gün sonra yarışma, az zaman var bir ara odama gel de konuşalım. Bu bey bi yerden tanıdık mı geliyor sanki?

~Aşk olsun hocam. Tanımadınız beni?

+ Seni unutur muyum evlat?. İstesem de unutamam hala afişlerin asılı duvarlarda. Gittiğinden beri derece madalya yok. Haliyle sen süslüyorsun duvarları. Bak bu arkadaşın senden vefalı çıktı her gün görüyorum. (Gülüp sırtımı sıvazlayarak söyledi bunu) Sen nerelerdesin Sa'd? Asıl sen mi unuttun beni?

~ Estağfirullah hocam haklısınız kızmakta ama unutmuş olsaydım nişanlımı alıp size davetiye getirmeye gelir miydim?

+ Ooo hayırlı olsun evladım. Çok sevindim. Tanıştır bakalım bi gelin kızımızla.

Araya girdim:
- Müsaadenizle hocam siz muhabbet ededurun ben namazımı kılıp geliyorum.

+ Müsaade senin Ali biz de bahçeye geçelim çardağa gelirsin.

********
{yazar: sonradan düzenliyorum eski bölümleri. Kitaptaki tek Ali'nin ağzından olmayan kısım burası. Sizi Halef Hoca, Sa'd' ve nişanlısı Melek ile bırakıyorum.}

Melek gözleri yaşlanmaya başlarken hisli hisli sordu:
-Melek ben. Yasin Siyam'ın kızıyım hocam. Zara'dan. Hatırladınız mı?

Halef Hoca beyninden vurulmuşa döndü. Yasin, kan kardeşi. O ölmemiş miydi? Hayır, kesin bir haber yoktu öldüğüne dair ama öyle olduğu kanısındaydı:
+ Yasin'in kızısın demek... Ama nasıl?

-Suriye'de doğdum ben. Babam'ın hep yanında taşıdığı, bize gösterdiği resimlerden hatırladım sizi. Sadece saçınıza aklar düşmüş, pek değişmemişsiniz. Babam gösterirdi okul resimlerini, toplu resme gelince teker teker söylerdi arkadaşlarının adlarını. En sona sizi bırakırdı. Sonra sıra size gelirdi ve başlardı anlatmaya. Sınavda kopya çekenleri yakalayıp ettiğiniz nasihatleri, başlattığınız akımları, bayramda zevkine yaptığınız satışları.. sonra gözleri yaşarırdı. Ve yine başlatırdı anlatmaya " ...ama bir gün yine Kızılırmak..

Ve Halef Hoca direk daldı o anda. Biliyordu bu yaşanmış hikayeyi. Gitti eski zamanlara. Yaklaşık 30 sene öncesine.

****

Yine bir gün Kızılırmak'ta balık tutarken ikisi de aynı anda birbirine hitap etti. Yasin gitmeyi çok istemesinin tersine söylemeyi hiç istemiyordu aslında. Keşke bir şey olsa diye geçiriyordu içinden, ne istediğini bilmeden. "Önce sen söyle." dedi ona. Başladı Halef:

-Ne derdin var hadi söyle. O kadar daldın ki oltana takılan balıklar bile sıkıldılar herhalde su içinde o şekilde kalmaktan.

-...

- Bak Yasin, senle ayrımız gayrımız yok. Noldu söyle hadi. Hani birimizin bir derdi varsa beraber dertlenecektik?
- Halef.. elbette yok ayrımız. Beni benim kadar tanıyorsun. Ama.. (Uzun süre duraksadı, emin olamayarak devam etti konuşmaya, gözlerini kaçırıyordu sürekli) Neyse elbet ki söyleyeceğim sonuçta. Ben.. Ben Suriye'ye gideceğim savaşmaya.

Halef beklemiyordu böyle bir şey:

- Ama, nasıl yani. Nasıl barınacaksın orada? Öldürürler seni yaşatmazlar!

- Ben zaten ölmeye gidiyorum!

-...

Uzun bir sessizlik oldu. Sessizliği Halef bozdu.

- Hayır hayır sen ölmeye gidemezsin!

Sertçe gözlerini dikti Halef'in çakı misali gözlerine. Korkmadığını kanıtlamak istiyordu:
- Halef ben kararımı verdim. Gideceğim!

Halef de biliyordu arkadaşının bir işe baş koydu mu o baş kesilse yine geri dönmeyeceğini:

- Hayır sen ölmeye değil, ölmemeye, şehit olmaya gideceksin!

Kalktı ayağa gülümseyerek:

- Evet kardeşim doğru söylüyorsun. Ben Allah'ın izniyle ölmemeye gidiyorum. Senle vedalaşmayacağım çünkü ben hiç ayrılık olmayan dünyaya gidiyorum.

Yasin başladı uzaklaşmaya. Yürüdü de yürüdü. Halef tutamadı sonunda kendini. Koştu rüzgarla yarışırcasına. Arkadan yakaladı onu ve son kez sarıldı.

- İnşAllah kuffar senin elinde ölür kardeşim. Ya kuffarlığı ölür İslam ile hayat bulur ya da kana buladıkları toprağa girer.

- inşAllah kardeşim. İnşAllah..

*****

(devamı var!)

-1980 yılları Suriye de hama katliamının olduğu yıllardır.-

Dr. Civanım <düzenleniyor> Yb Geldi!حيث تعيش القصص. اكتشف الآن