Gözlerime acıyla bakıyordu. Ona olan kızgınlığımı unuttum bir an. Kollarımı ona sarıp başımı göğsüne yasladım. Ne yaparsam yapayım ona sinirli kalamıyordum. Saçımı okşayıp başımı öptü.

"Benden bunu sık sık duymuyorsun ama seni seviyorum güzelim. İki kelimeye sığdıramayacak kadar seviyorum seni."

Burnumu göğsüne sürttüm. Bundan hoşlanıyordu.

"Ama ben çok açım."

Kollarımı bedeninden ayırdı ve gözlerini kısarak baktı bana.

"Otur şuraya."

Beni tekrardan bar taburesine oturttu. Minibar şeklindeki tezgaha tabakları koydu. Tabağıma neredeyse bir tencere makarna doldurdu. Kendi tabağını da doldurup yanıma oturdu. Kurt gibi aç olduğumdan makarnasına yumuldum. Eli lezzetliydi bu adamın. Belki de her gün yemek yapmalıydı. Sosunu da muhteşem yapmıştı. Ben bile bu kadar güzel sos yaptığımı hatırlamıyorum. Önüme düşen saç tutamımı üfledim. Kafamı çevirdiğimde beni izliyordu. Çatalı elinde sadece beni izliyordu. Gözlerindeki ifade yoğundu. Hafifçe dudakları kıvrıktı. Saçlarımı sol omzuma toplayıp bana yaklaştı. Boynuma sıcacık bir öpücük kondurdu. Öpücüklerini kulağımın arkasına kadar sıraladı. Dudaklarımı yalayıp birbirine sürttüm.

"Sofradayız."

Sesim onu durdurdu ve benden uzaklaştı. Elini dizlerine koyup nefesini düzenledi. Gözüm aşağılara kayınca dudağımın iç kısmını dişlemiştim. Neredeyse iki aydır yatakta aktif değildik ve Karayel gerçekten haklıydı. Oraya baktığımı fark edince oyuncu bir ifadeyle sırıttı.

"Şu halime bak."

Sesi kendi ile dalga geçer gibiydi.

"Aslında..." Duraksadım. Neyse şimdi bunu söylememe gerek yoktu. Yemekten sonra bir şeyler yapabilirdik.

"Ellerine sağlık. Çok lezzetli olmuş."

Omuz silkti.

"İngilteredeyken kendi yemeğimi yapmak zorundaydım."

Bundan haberim yoktu işte.
Şaşkınlığıma ışık tuttu.

"Üniversiteyi yurt dışında okuduğumu söylemiştim."

Ah evet. Hatırlamıştım.

"Doğru ya."

O da kendi tabağını bitirince ellerini karnında birleştirdi. Kolundaki saate bakıp sağ yanağını şişirdi.

"Birkaç saat yokum ben."

Ona dönüp soran gözlerle baktım.

"Telekonferans yapacağım. Amerika ile."

Vay canına. Bu adama sahip olduğuma inanamıyordum. O her şeye hakim bir adamdı.

"Peki tamam. Ben de burada takılırım o zaman."

Başını sallayıp ayaklandı. Yanağıma öpücük bırakıp mutfaktan ayrıldı. Arkasından bakakalırken boyunun ne kadar uzun olduğunu tekrar fark ettim. Onun yanında minicik kaldığımı biliyorum. Her konuda. Mutfağı çarçabuk topladım. Elbette aşağıda yapayalnız oturmayacaktım. Mutfağı toplayıp tüm bulaşıkları makineye tıktım. Önce giyinme odama uğrayıp üzerimi değiştirdim. Aynada uzunca müddet kendimi izledim. Karnım artık biraz daha belli oluyordu. Göbeğimi açıkta bırakan bir tişört ve ince bir tayt giydim. Saçlarımı ensemde toplayıp sabitledim. Afrodizyak etkisi yaratsın diye çilekli parfümümü sıkıp odadan çıktım. Çalışma odasının kapısı açıktı. İlk önce içeriyi dinledim. Kocam akıcı bir şekilde İngilizce konuşuyordu ve aksanı bir İngiliz kadar iyiydi. Kapıyı ses çıkarmadan yavaşça açtım. Henüz beni fark etmemişti. Üzerine beyaz gömleğini ve koyu gri ceketini giymişti. Konuşmasını sert yüz ifadesiyle ve sarsılmaz bir şekilde sürdürüyordu ki beni fark etti. Ellerimi arkamda birleştirip parmak uçlarımda yükseldim. Bu daha çok, küçük bir kız çocuğunun suçluyken yaptığı bir hareketti. Beni fark edince konuşması duraksadı ve bir süre beni izledi. Daha sonra önüne dönüp konuşmaya devam etti. Bende yavaş adımlarla masasının önündeki koltuklardan birine oturdum. Sanki burada değilmişim gibi konuşmaya devam etti. O kadar iyiydi ki konuşması, buraya ne için geldiğimi unutup büyülenmiş gibi onu izlemeye başlamıştım. O konuşmasını hızlı ve ciddi bir şekilde sürdürürken karşı tarafı duyamıyordum. Kulaklıkları takılıydı. Ve şu an tam iş adamı havasındaydı. Bakalım az sonra da böyle mi olacaktı. Masanın önünde dolaşıp ona doğru ilerledim. Gördüğüm şey karşısında kahkaha atmamak için kendimi dizginledim. Evet kocam fazlasıyla iş adamı gibi görünüyordu. Ama altında boxer vardı. Üstü Şişhane altı Tophane derler ya o hesap. Bu görüntü yüzünden kıkırdadım ve Gece'nin bakışını üzerimde hissettim. Tek kaşını kaldırıp burdan gitmem gerektiğinin sinyalini verse de onu dinlemeyip yere eğildim. Kameranın görüş açısından çıkıp yerde ilerledim. Ayak bileğine dokunduğumda hâlâ konuşuyordu. Ellerimi kaval kemiklerinin üzerinde gezdirdim. Sesinde en ufak bir titreme yoktu. Ellerimi yavaşça yukarı kaydırdım. Üst baldırında tırnaklarımı gezdirdim. Boğazını temizleyip anlayamayacağım kadar hızlı ve güzel bir şekilde konuşmaya devam etti. Masanın üzerindeki parmakları gergin bir şekilde masaya vuruyordu. Ellerimi yukarı çıkardıkça sesinde titreme bekliyordum ama en ufak bir değişim yoktu. Daha fazla zorlayacaktım. Elimi boxerının üzerine koydum.

GECENİN IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin