25. BÖLÜM

107K 3.4K 382
                                    

Keyifli okumalar. Satır arası yorumlarınızı esirgemeyiniz.

••

İnsanlar korktukları kimseleri incitmektense, sevdikleri kimseleri incitmeyi yeğ tutarlar daima.
-Niccolò Machiavelli

••

8 ay... koca bir 8 ay geçmişti annemler gideli. Tarifi imkansız bir şekilde özlüyordum onları. Seslerini duymak yetmiyordu. Görmem lazım görmem... koklamam, öpmem.
Güneşi haftada bir kez o da pazar günleri görebiliyordum. Ama ona da bir çözüm bulacağım en kısa sürede onu yanıma alacağım.
Bu kış çok zorlu geçeceğe benziyordu. Pencereden dışarı bakıyorum da yağmur çok şiddetli. Haftanın 1 günü olan iznim artırılmış 2 gün olmuştu. Maaşıma da zam gelmişti. Rabia hanım çok iyi bir kadındı. Sağ olsun hiçbir kötülüğü yoktu. Zaten Tuanayı da çok sevmiştim. İyi anlaşıyorduk. Geceleri ise tam bir felaket. Ayyaşlar mı diyeyim keşler mi diyeyim... aman Allah'ım ne kadar işsiz varsa bu barda. Kızlar yakışıklı erkek peşinde erkekler kolay avlanan kız peşinde. Ben ise işimin peşinde. Geceye borcumu düzenli olarak ödeyecektim. Geçenlerde ilk borcumu ödedim. Tamam adamın benim parama ihtiyacı yok biliyorum ama ben de böyleyim. Ondan para almıştım ve ödemem şarttı. Günlerim çok boş geçiyordu. Hep aynı terane. İş ev, ev iş... Sinem arada sırada uğruyordu ama pek kalamıyordu. Üniversitede olduğu için çok çalışıyordu. O da benden bir yıl önce başlamıştı üniversiteye. Malum bir yıl sınıfta kaldım. Bu yıl son senesiydi. Öğretmen olacaktı.

Pencereme damlayıp tok ses bırakan yağmur damlacıkları huzur veriyordu. Normalde deniz manzarası huzur veriyordu ama denize gidemeyince yağmura talim oluyordum. Yağmurdan kaçıyordu herkes. Yalnızca çocuklar kaçmıyordu. Yağmurun altında özgürce ıslanıyorlardı. Dışarıyı izledikçe içime keder doluyordu. Öyle mutsuzdum ki... Geceyi çok özlemiştim. Deli gibi seviyordum onu. Ama yanında değildim işte. Olamazdım da. Delice esen bir fikirle üzerime bir şey giymeden dışarı çıktım. Çocuklar gibi olacaktım. Özgür olacaktım ve yağmurdan kaçmayacaktım. Sokağın ortasında kollarımı açarak başımı havaya diktim. Yağmur damlaları açık olan saçlarım ile buluştu. Gözlerimi kırpıştırdım. Bu iyi geliyordu. Gözlerimden akan yaş ile yağmur suyu birbirine karıştı. Üşüyordum ama bunu umursamadım. Komşularımızın çoğu pencereye yapışmış beni izliyordu. Biliyorum. Anlıyordum. Kim bilir neler düşünüyorlar. Bu kız deli mi? Psikolojisi mi bozuk? Sevilmiyor mu? Sevilmiyor. Bu kız sevilmiyor. Adam gözüme baka baka yapamıyorum dedi. Bu laftan sonra ne diyebilirdim? Dememiştim...
Vücudum artık uyuşup üşümezken sadece titrediğimi hissediyordum. Dudaklarım da titriyordu. Bağırmak istedim. Bunu sokakta yapmam doğru olmazdı.

"Kız Işık! Ne yapıyorsun sen! Girsene evine! Hasta olacaksın!"
Bağırışların hiç birini umursamadım. Bacaklarımda takat kalmayınca sarsak adımlarla eve yürüdüm. Huzur buydu işte. Islanmak...

••

   Bol hapşırıklı bir sabaha gözlerimi açtım. Tebrikler hasta olmayı başardınız Işık Güney. Dakika başı hapşırıyordum. Zar zor hazırlanıp işe gitmiştim. Rabia hanımdan izin alacaktım. Tuanaya da bulaşmasın gribim.

"Rabia hanım ben izin almaya geldim. Grip olmuşum da bir kaç gün istirahat etsem olur mu?"

"Ahh tabii canım. Sen dinlen. Bir şekilde hallederiz Tuanayı," deyip izin vermişti. Boş yere o kadar yolu gelmiştim. Eve geri döndüm. Bir çorba yapanım bile yoktu. Bir insanın bu kadar yalnız olması normal mi? Değildi bence. Dün salak gibi ıslanmasaydım bu gün hasta olmazdım. Boş yere maaşım da kesilecekti. Bara gitmek zorundaydım çünkü gitmezsem kovulma ihtimalim vardı. O yüzden gündüz dinlenip gece çalışacaktım. Halsizdim. Kalkıp çorba bile yapacak halde değildim. Sinem'i çağırsam gelir miydi? Kimseyi rahatsız etmek istemiyordum. Kendi kendime ölsem bile kimsenin haberi olmazdı. Güç bela ayağa kalkıp mutfağa gittim. Dolaptan bir hazır çorba çıkarıp ocağa koydum. İçerden çalan telefonumu duyunca yavaş usul içeri yürüdüm. Koltuğun ucunda düşmek üzere olan telefonumu alıp bakmadan açtım.

GECENİN IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin