"Bebek işini düşünüyorduk."

Bu fikir artık çok uzaktı bana. Her ne kadar öğrenmek istemesem de ortada bir sır vardı ve ben bu şartlar altında bir bebek doğurmaya hazır değildim. Bunu ona söyleyemezdim. O bana kendi ağzıyla sırrı söylediği zaman hapları içmeyi kesecektim. Ortada hem büyük bir sır hem de bebek olamazdı.

••

"İçindeyken İsa'dan hep bebek diledim."

Yüzüme düşen saçlarımı parmağı ile itti. O sırrın varlığından rahatsızlık duymuyordu anlaşılan. Peki ya neden benimle paylaşmıyordu?

"Burada mısın sevgilim?" deyip yüzümü okşadı.

"Şey dalmışım öyle," diye bir şeyler geveledim.

"Artık hapları almayı kestin değil mi güzelim?"

"Evet hayatım."

Tanrım affet beni. Yalan söylemek zorundayım.

"İyi uykular sevgilim," deyip başını göğsüme koydu. İçim hiç rahat değildi. Ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Öğreneceğim sırrın çok büyük bir krize sebep olacağını tahmin edebiliyordum.

••

Kocam haftasonunu iyi değerlendirmek adına ufak bir kaçamak yapabiliriz demişti. Bu karara sevinmiştim. Dış dünyadan uzaklaşmaya ihtiyacımız vardı. Tüm her şeyi unutup iki gün boyunca onunla olmak istiyordum. Onun olmak istiyordum. Ve bu yüzden iki günlüğüne Abant'a gitmeye karar verdik. Bu sabah erkenden uyandık. Gece için zor değildi bu. Benim için kabus gibiydi. 4,5 saatlik bir yoldu. Yani epey sıkıcı olacaktı.

"Güzelim iki günlüğüne gidiyoruz," diye hatırlattı kocam.

"Tamam hayatım hazırladım. Çıkabiliriz."

Bavulumu alıp aşağı indirdi. Bunu yaparken zorlandığını söyleyemezdim. İri cüsseli bir adamdı. Bavulu arabaya taşırken de hiç zorlanmadı. Kapımı açma gibi bir girişimde bulunmadı tabii ki. Artık buna şaşırmıyordum.

Yolcu koltuğuna geçtiğimde o da yerini almıştı.

"Kemerini tak güzelim."

Arabayı çalıştırdığında daha şimdiden daralmıştım. Klima açıktı ama camı da açmıştım. Rüzgar saçlarımı uçuşturmaya başlayınca bileğimdeki tokayı çıkarıp saçlarımı topladım. Bunu yaparken Gece beni izliyordu. Gözlerindeki duygu bana huzurlu hissettiriyordu. Tamam bir sır vardı ama bunu şu önümüzdeki iki gün unutmak istiyordum. Zira tatil mahvolacaktı. Kendimi bunu düşünmemeye tembih ettim.

"Sevgilim daha önce gitmiş miydin Abant'a?"

Bir kolunu kapıya yaslamış diğeri ile direksiyonu rahat bir tutuş ile kavramış bana bakıyordu. Sorduğum soruya başını aşağı yukarı sallayarak yanıt verdi. Öyle tatlı gözüküyordu ki şu an... takım elbise giymediği zamanlarda daha genç ve dertsiz gözüküyordu. Giydiği takım elbiseler onu daha olgun gösteriyordu. Otuzlu yaşlarının ortalarında falan. Oysaki daha otuz yaşında bile değildi. Bilerek öyle giyiniyordu.

"İkizleri götürmüştüm," deyip önüne döndü.

"Bana bir şeyler anlatır mısın?"

GECENİN IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin