"Nasılsın bakalım?" Arabayı çalıştırmadan hemen önce sormuştu.

"İyiyim, sen?" Gözleri yoldan anlık bir şekilde ayrılıp bana baktı ve şöyle bir süzdü beni.

"İyi olduğum söylenemez. Tek başıma evdeyim." Dudak bükmüştüm bu dediğine karşılık.

"Haklısın. Tek başına sıkılmışsındır." Ona hak veriyordum. Artık Plog da yoktu. Zaten onun ölümünü uzun zamandır atlayamıyordu.

(6 ay önce)

Sarp'ın sinirli olduğu bir gün daha. Ne yaptığımı bilmiyordum. Sabah sabah hey heyleri üzerindeydi. Bir telefon almıştı. Odadan sinirle çıkarken üzerime bir şey geçirme fırsatı bulamadan peşinden gitmiştim.

"Bir şey mi oldu?" Kolundan tutup onu durdurmuştum.

"Hayır git yat sen." Bu dediğine zerre inanmıyordum.

"Neden sinirlisin öyleyse?" Gözlerini üzerimi tarayıp çıplak olduğumu görünce kaşları çatıldı.

"Hava serin üşüyeceksin. Odaya dön," deyip yürümeye başladı.

"Yahu nereye gidiyorsun?" diye bağırdım arkasından koşturmaya devam ederken. Dış kapının önüne gelince hâlâ peşinde olduğumu farketti. Eli kapının koluna gidip geri geldi.

"Çık yukarı dedim sana!" Hayır ama. Biz bunları aşmıştık. Benden bir şey gizlemeyeceğine dair söz bile vermişti. Şimdi neden bir anda kaçıp gidiyordu.

"Bir şey söyle. Ne oldu?" Sorumu es geçip beni kolumdan tutup yukarı doğru yürüttü.

"Bir kere de dediğimi yapıp ikiletmesen." Merdivenleri tırmanırken söyleniyordu. Odaya girdiğimizde beni yatağa itmişti. Ortak kullandığımız dolaptan bir eşofman altı ve tişört çıkarmıştı.

"Giy şunları. Ben gelene kadar da evden ayrılma." Bir şey söylememe dahi fırsat vermeden evden çıktı. Üzerimi giyip aşağı indiğimde Plog'un dış kapının önünde dikildiğini gördüm. Az sonra delirmiş gibi evi turlamaya başladı. Havlamaları artık beni korkutuyordu. Bütün salonu döne döne koştu ve afkurmaya başladı. Neler oluyordu? Merdivenleri koşarak tırmanıp havlayarak geri indi. Neler oluyor? Üzerime doğru gelmeye başlayınca çığlık atarak kaçtım. Ayak ucuma gelip patilerini eşofmanıma geçirdi. Durmadan havlıyordu. Bir şey mi söylemeye çalışıyordu. Hiçbir şey anlamıyordum. Nefes nefese kalmıştı ve dili dışarıdaydı. Tekrardan merdivenleri tırmandı ve havlayarak indi. Ağzında Sarp'ın tişörtü vardı. Önüme attı. Ne demeye çalışıyordu. Sarp bir anda evden çıkınca bir şeyler mi hissetmişti. Duyuları kuvvetliydi. Başını okşayıp onu sakinleştirmek istedim ama ışık hızında merdivenleri tırmanmaya başladı. Az sonra ağzında ne olduğunu anlamadığım şeyle merdivenleri inmeye başladı. Henüz merdivenlerin yarısına gelmeden ayağı takıldı ve merdivenlerden yuvarlandı. Gözlerime inanamazken çığlıklarım evi inletiyordu. Korku içerisinde yanına gittim. Kafası kanıyordu ve gözleri yarı kapalıydı. Nefesi öyle azdı ki... aman Allah'ım! Ölüyor muydu?  Ne yapacağımı bilmiyordum. Her yer kıpkırmızı kan olmuştu. Aklım durmuş gibiydi. Ne yapmam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Korku içerisinde yere eğildim. Artık nefes alış sesini de duymuyordum. Elimi başındaki yaraya götürmek istedim ama korktum. Bir şey yapmalıydım. Salondaki telefonu alıp Sarp'ın numarasını tuşladım. Açmıyordu, lanet olası telefonunu açmıyordu. Gözümün önünde can çekişen köpeği görmeye kalbim el vermiyordu bir şeyler yapmam gerekiyordu. Mutfağa gidip ıslak bir bez aldım. Yarasını temizleyebilirdim. Her şey için geç olduğunu biliyordum. Lanet olsun ki biliyordum ama bir şeyler yapmazsam kendimi suçlu hissedecektim. Başından akan kan tüm salona yayılmıştı. Islak bezi kafasına yaklaştırınca yaranın ne kadar derin olduğunu farkettim. Yapacak hiçbir şeyim yoktu. Yalnızca, kandan gözükmeyen yüzünü temizledim. Gözleri tamamen kapalı ve ağzı açık bir şekilde boydan boya yatıyordu. Anlamıştım işte. Ölmüştü. İnanamayarak bir çığlık attım. Ama gerçekti. O ölmüştü. Sarp onu görünce ne yapacaktı? Mahvolurdu. Beni suçlar mıydı? Bana kızar mıydı? Beynim duracak gibiydi. Ne yapacağımı bilmiyordum.

GECENİN IŞIĞIحيث تعيش القصص. اكتشف الآن