"Hazal ve Hazan nerde?" Gece'nin yanındaki boşluğa otururken kısık sesim ile sormuştum.

"Hayatlarının en önemli sınavını atlattıkları için kutlamaya gittiler hanımefendiler," diye homurdandı. Sanırım bu durumdan hoşnut değildi.

"Sen de bunu normal karşılamadın tabii?" dedim sorar gibi.

"Haliyle." Doğru tahmin. Kardeşlerini kısıtlıyordu.

Bizimkiler her zamanki gibi nereden açıldığını bilmediğim koyu sohbetlerini bulmuşlardı. Abim ortalıklarda yoktu. Henüz gelmemişti. Güneş de mutfakta bir şeyler aşırıyordu. Babam Duman amca ile eskilerden konuşurken annem ve Melek anne düğünün nerede olacağını konuşuyordu. Ah sanki onlar evlenecek. Bana kalsa sade bir nikah töreni yeterliydi. Ama dünürlere bakılacak olursa çok gösterişli olacaktı. Gece'nin elini elbisemin açık bıraktığı bacaklarımda hissedince irkildim. Telaşla etrafa bakındım. Bize bakmıyorlardı. Hemen elini ittirdim.

"Şşş, eğer bu elbiseyi giydiysen sonuçlarına katlanmayı da bileceksin," deyip elini elbisemin üzerinden kadınlığıma bastırdı. Koltuğun başına tutundum. Bu yaptığı! Kahretsin!

"Nasıl?" Tepemi bulmuş oynuyordu. Bunu burada korkmadan yapıyor oluşu şaşırtıcıydı.

"Yapma," deyip elini itmek istedim. Kabul etmedi.

"Lütfen yapma. Birisi görecek," derken sesim kısık ve aciz çıkıyordu.

"Şşş eğer sessiz olursan kimse görmez," deyip elini elbisemin içine sokmak istedi. Bu riski göze alamazdım. Boşluğuna denk gelip hızla koltuktan kalktım. Öfkeli bir soluğu dudaklarından çıkardı. Karşısındaki koltuğa geçince gözlerini bir süre benden ayırmadan beni izledi. Bakışlarını üzerimde hissetmek rahatsız edici oluyordu. Koltuktan kalkıp merdivenleri tırmanmaya başladı. Az sonra telefonuma bir mesaj geldi. Yukarı gel! Neden sonuna ünlem koyuyor ki sanki! Zaten tedirginim. Etrafa şöyle bir bakıp dikkat çekmemek için yavaşça kalkıp merdivenleri tırmandım. Neredeydi?

"Pişt! Gel buraya." Sesin geldiği yere döndüm. Kapının pervazına yaslanmıştı. Seri hareketler ile yanına gittim. Kolumdan tutup beni içeri sokarken engel bile olamıyordum.

"Ne yapıyorsun?" Sesim öfkeli değildi. Sadece sinirliydim.

"Asıl sen ne yapıyorsun?"

"Ne yapıyormuşum ben?" diye sordum gözlerimi irice açıp.

"Sana istediğim zaman dokunurum beni engellemenden nefret ediyorum," diye tısladı dişleri arasından.

"Ailenin yanında dokunamazsın efendim. Hatta... hatta, hane sen sünnet olacaktın?" Konuyu muhteşem bir hızla çevirmiştim.

"Of Işık," dedi sitem eder gibi bir sesle.

"Ol!" Sinirli sesime karşın sırıtıp vücudunu bana yaslamıştı.

"Senin dilin mi uzamış yoksa?" deyip baş parmağıyla yanağımı okşadı.

"Uzamışsa da ne olmuş?"

İddialı sesime karşın dudaklarını bir anda dudaklarıma kapanıp dilini ağzıma itti. Dillerimiz birbirine karışıp tutku ile öpüşürken dilimi ısırınca acı ile inledim.

GECENİN IŞIĞIWhere stories live. Discover now