"Işık!"

"E-efendim?" Yine mi düşüncelerimi okumuştu?

"Elbette ben de günahın ne olduğunu anlayabiliyorum. Ama sen şunu anlamıyorsun. Benim de dinime göre yaptığım ibadetler var ve dinimin emrettiklerini yerine getiriyorum." Gece'nin bu uzun açıklamasından sonra kendime kızdım. Elbette onun da kendine göre yaptığı ibadetler vardı.

"Bak, bana da hak ver hristiyanlık hakkında hiçbir şey bilmiyorum ve sen bana İsa'nın Tanrı'nın oğlu olduğunu iddia ediyorsun ve Allah'ın varlığına inanmadığını söylüyorsun. Bu durumda benim de kafam karışıyor haliyle," deyip nefesimi kontrol altına almaya çalıştım.

"Söylediğim güne lanet insin. Sana her şeyi anlatacağım bir gün var. O gün ne zaman bilmiyorum." Neden kapalı bir kutu gibi konuşuyor.

"Bana anlatmanı istiyorum, her şeyi..."

"Işık henüz değil." Başımı anlamazca salladım.

"Ne demek henüz değil. Biz bir yola baş koymadık mı? Benden gizlin saklın olması bana doğru gelmiyor," dedikten sonra gözlerine sabitledim gözlerimi. Barındırdığı duyguları ele vermeyen gözleri vardı. Ve ben ne düşündüğünü anlamıyordum.

"Elbette öyle ama bu anlatabileceğim normal bir konu değil. Anlattıklarım beyninde farklı bir profil oluşturmanı sağlayacak ve bana karşı eskisi gibi olmayacaksın," dediğinde inanamazcasına başımı salladım.

"Böyle bir şeyi neden yapayım?" dedim dehşet içinde.

"Çünkü öyle oluyor. Beni de anla. İnandığım dinden ötürü insanlarla aramda normal bir diyalog olmuyor. Her nedense dışlandığımı hissediyorum ve çoğu insana bu yüzden bu konuyu açmıyorum."

Anlattıkları bir nevi mantıklı gelse de ben çoğu insan kategorisine giren bir birey değildim. Uzatmak istemiyordum. Ters bir şey söyleyip kalbimi de kırabilirdi.

"Pekala sen bilirsin." Kırgınlığımı bilerek sesime yansıtmıştım. Yansıtmasam da anlayabilirdi zaten.

"Yahu kadın, tribin bitmiyor ne yapacağım ben seninle," deyip beni göğsüne yasladı. Ses vermedim. Zaten fiziksel bir ağrı çekiyordum bir de ruhsal olarak ağrı çekmeye niyetim yoktu. Bu yüzden susacaktım ve bir polemik çıkmasını önleyecektim. 

••

Dikişlerim eriyip vücudumda kalıcı bir iz bırakmıştı. O izleri takmamaya çalışıyordum. Zira, ne zaman o izi görsem aklıma o lanet gün gelecekti. Gece de her zamankinden iyiydi. İşe gitmek istediğini söyleyecek kadar. E durum böyle olunca ben de evime geri dönmüştüm sonuçta benim de bir ailem vardı ve bir şey söylemeseler de durumu hoş karşıladıkları söylenemezdi. Hayat normal seyirinde ilerlerken şu sıralar aldığım en güzel haber abimin Sinem'e gerçekten de değer verdiğiydi. Diğer her şey çok normaldi. Geceyi dört gündür görmemem dışında tabii. Her tatsızlığımızdan sonra araya böyle bir mesafe girmesi beni endişelendiriyordu. Böyle olmamalıydı. Günün birinde evlenince de mi böyle olacaktı? Şayet böyle bir şey olacaksa işimiz iş bizim. Nisan ayı bitmişti ve Mayıs ayı tüm güzelliği ile gelmişti. Mayıs yağmurlarına bayılırdım. Küçükken de hep yağmurda ıslanmayı severdim. Annem mayıs yağmuru saçları uzatır dediğinde bir saat boyunca yağmurun altında beklemiştim  ve iki gün yataktan kalkamamıştım.

   Bu gün de üniversitenin bir iki durak gerisinde inip yağmurda yürüdüm. Haziran ayına girmeden önce son sınava da girip bu yılı bitirecektim. Bu konuda abimden büyük bir yardım alıyordum. Tabii abim Sinem'e de yardım ediyordu. Ee insan tecrübeli olunca böyle oluyor. Bu günkü derslerimi can kulağıyla dinleyip amfiden çıkacakken adımın seslenilmesi üzerine arkamı dönüp sesim sahibine baktım. Bana doğru geliyordu.

GECENİN IŞIĞIWhere stories live. Discover now